Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/396 E. 2021/1068 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/396
KARAR NO: 2021/1068
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1117
KARAR NO: 2018/252
DAVA TARİHİ: 17/12/2010
KARAR TARİHİ: 20/03/2018
DAVA: Sözlemenin Haksız Feshi nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 27/10/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Güvenlik Hizmeti veren bir şirket olduğunu, müvekkilinin davalının “…” işyerinde güvenlik hizmeti vermek üzere 19/09/2009 tarihli sözleşmenin taraflarca imzalanması ile iki yıllığına anlaştığını ve taraflarca karşılıklı edim ve taahhütlerini içeren iki yıllık sözleşmenin imza altına alındığını, karşı tarafın Türkiye’nin en büyük alışveriş merkezlerini imal ve işletme işini yapan … isimli “iktisaden büyük” bir ana şirketin kuruluşu olduğunu, ana şirketin bu kuruluşlarla … merkezlerinin imalat ve işletmesini yapmakta olduğunu, karşı tarafın ekonomik olarak daha zayıf olan müvekkiline karşı büyük iş hacmi, varlığı ve görünümü karşısında, sözleşmedeki imzasına ve sözleşmede yüklendiği taahhüt ve edimlerine elbette müvekkili şirketçe itimat edildiğini, kendisinden doğal olarak “basiretli bir tacir” davranışına uygun olarak sözleşme temel ilke ve maksadına sadık kalacağının tereddütsüz beklendiğini, bu anlaşma üzerine müvekkilinin sözleşme gereklerini en mükemmel şekilde yerine getirmek üzere her türlü hazırlığı yaptığını, bunun için her türlü gerekli giyim, üst-baş, üniforma dahil telsizler, elektronik cihazlar her türlü son model donanım ve malzemeleri satın aldığını, adaylar arasından itina ile seçmek sureti ile burada görevlendirmek üzere gerekli sayıda personeli işe aldıklarını, bunların görevi için eğitimlerini de almasını sağladıklarını, tüm hazırlıkların mükemmel olarak temin edilerek işe başlandığını, hal böyle iken ve sözleşmenin süresi içerisindeyken davalının birden bire ve ortada geçerli ve haklı bir nedeni yokken ve böyle bir neden de bildirmeksizin “gördüğümüz lüzüm üzerine” demek sureti ile daha sözleşmenin süresi dolmamışken sözleşmeyi / sözleşmeleri fesih ettiğini bildirdiklerini, bu nedenlerle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, sözleşmeyi sonuna kadar ifa edebilmek bakımından yapılan yatırımlardan fesih ile boşa giden bedeli şimdilik 5.000 TL ve mahrum kalınan kazanç bedeli şimdilik 5.000 TL olmakla ceman 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın şimdilik ceman 20.000 TL alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve ücreti vekaletinde davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Feshe ilişkin hükümlerin sözleşmede açıkça düzenlendiğini, sözleşmenin 9. madde b bendi uyarınca müvekkili şirketin süre şartına uymak koşuluyla sözleşmeyi dilediği şekilde feshetme hakkına sahip olduğunu, müvekkili şirketin bu hükümden yola çıkarak Beşiktaş … Noterliği kanalı ile 23/11/2010 tarihinde karşı tarafa bildirim yaptığını ve ihtarnamede 28/02/2011 tarihinin fesih tarihi olarak bildirildiğini, 9.b. maddesinin sözleşmenin feshi için mutlak olarak haklı bir neden aramadığını yalnızca süre şartına uymak koşulu ile müvekkili şirkete sözleşmeyi fesih hakkı verdiğini, basiretli bir tacir olan davacı yan altına imza attığı sözleşmenin ne anlama geldiğini bilmek zorunda ve bilebilecek durumda olduğunu, yerel mahkemenin taraflar arasında akdedilmiş hizmet sözleşmesinin feshe ilişkin ilgili hükmünü görmezden gelerek vermiş olduğu kararın hukuka aykırı ve dayanaktan yoksun olup kaldırılması ve davanın esastan reddi gerektiğini, Ayrıca sözleşmenin feshi için haklı nedenlerin de mevcut olduğunu, davacının davalı şirket çalışanlarından biri ile işbirliği yaparak haksız menfaat elde ettiğini, müvekkil şirketin … isimli şirketin bir alt şirketi olup yönetim hizmetlerinin şirketin genel merkezi olan … tarafından yapıldığını, … Hizmetlerinin çalışanı olan …’ın sözleşme yönetimini yaparak sözleşmelerin imzalanmasını sağladığını ve dava konusu sözleşmede de davalı müvekkili adına atılmış imzanın bu şahsa ait olduğunu, …’ın ise davacı şirketin ortakları ile başka bir şirkete ortak olduğunu ve … isimli şahsın imzaladığı sözleşmelerin bir kısmında sözleşme bedellerinin rayiçlerin çok üzerinde olduğunun anlaşıldığını, …’ın Nasyonel haricinde imzaladığı tüm sözleşmelerdeki hükümlerin eldeki dava konusu sözleşme hükümlerinden ağır olduğunu, örneğin diğer sözleşmelerde vade 5 gün iken davacının sözleşmesinde 30 gün, diğer sözleşmelerde süreli fesih maddesi 30 günlük süreyi öngörürken eldeki sözleşmede 90 gün olup temerrüt ve avukatlık bedellerine ilişkin diğer sözleşmelerde yer verilen hükümlerin dava konusu sözleşmede bulunmadığını, bu durumun ise davalı şirket çalışanı ile davacı arasındaki sıkı ilişkinin ve güveni kötüye kullanmanın, haksız menfaat elde etmenin açık göstergesi olduğunu, … isimli şahsın davacı firma ile arasındaki bağın anlaşılması ve …’ın şirketçe kendisine verilen yetkileri kötüye kullandığının belirlenmesi üzerine bu işten çıkarıldığını, açıklanan hususların sözleşmenin feshi için yeterli ve geçerli bir sebep olduğunu, davacı yanın hem olumlu hem de olumsuz zararını istemesine olanak bulunmadığını, manevi tazminat talep edilmeyeceğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava; sözleşmenin haksız feshi ile davacının uğradığı maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmakla şimdilik toplam 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi olmak üzere toplam 20.000 TL’lik tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkememizce taraflarca gösterilen deliller toplanmış, sözleşme ve ihtarname örnekleri getirtilerek dosya içine alınmıştır. Dava dosyasında 2010/713 Esasta kayıtlı iken bilirkişi incelemesi yaptırılmış, 07/02/2012 tarihli kök rapor ve 09/07/2012 tarihli ek rapor alınmıştır. Alınan raporlarda özetle; Taraflar arasındaki 19/09/2009 tarihli Güvenlik Hizmetleri Sözleşmesinin davalı yanca haklı sebeple feshedildiğinin kabul edilemeyeceğini, sözleşmeyi haklı sebep olmaksızın fesheden davalının davacının uğramış olduğu zararı tazmin etmesi gerektiğini, tazmin edilecek zararın, sözleşmenin süresinden önce haklı sebep olmaksızın feshedilmiş olması sebebiyle davacının uğramış olduğu kâr kaybı olduğunu, fiili zararın davacı tarafından talep edilemeyeceğini, , davacının 28/02/2011 ile 19/09/2011 dönemi için uğradığı kâr kaybının 87.404,85 TL olarak hesaplandığı bildirilmiştir. Davacı vekili 17/09/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile kâr kaybı nedeni ile tazminat talebi miktarını 82.404,85 TL arttırmıştır. Davalı vekilinin itirazları üzerine2010/713 esasta yeni bilirkişi kurulundan 17/12/2012 tarihli rapor alınmıştır. Mahkememizce davalı tarafa sözleşmenin feshine sebep olan haklı sebebi açıklaması için kesin süre verilmiştir.davalı vekili 20/02/2018 tarihli dilekçesi ile davalı yan ile müvekkili şirket çalışanı … arasındaki işbirliği nedeniyle sözleşmelerin rayiç bedellelirinin çok üstünde rakamlarla imzalandığını, taraflar arasındaki güvenin bu nedenle sarsıldığını, sözleşmenin feshinde haklı sebebin bu olduğunu bildirmiştir. Tüm dosya kapsamına göre; Taraflar arasında bağıtlanan 19/09/2009 tarihli Güvenlik Hizmeti Sözleşmesinin davalı yanca haklı olarak feshedildiğinin kabul edilemeyeceği, sözleşmeyi haksız şekilde fesheden davalının davacının bu nedenle uğradığı zararını tazmin etmesi gerektiği, Tazmin edilecek zararın; sözleşmenin süresinden önce haklı sebep olmaksızın feshedilmiş olması nedeniyle davacının uğramış olduğu kar kaybı olduğu, menfi zararların- davacının boşa giden yatırım bedeli talebinin, davacı tarafından istenemeyeceği, sonucuna varılmıştır. Davacı şirketin 2009 ve devamı ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 07/02/2012 tarihli kök rapor ve 09/07/2012 tarihli ek rapor ile istenebilecek mahrum kalınan kazanç kaybı bedelinin (müspet zararının ) 87.404,85 TL olduğu belirlenmiştir. Davacının belirlenen müspet zararının davalıdan tahsili gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur. Davacı tarafça manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. Manevi zararı tazmin yükümlülüğünün koşulu; Hukuka aykırılık oluşturan tecavüz fiilini işlemiş olmak veya o fiilden dolayı sorumluluğu gerektiren kusursuz sorumluluk halinin gerçeklemesidir.Davacının kişilik haklarına tecavüz filinin varlığı, bundan doğan bir manevi zararın bulunması, fiil ile zarar arasında illiyet bağının kurulması aranacaktır. Somut olayda, davalının haksız fesih uygulamasının davacının kişilik haklarına saldırı olarak kabulü mümkün değildir. Bu durumda BK 49 ve TMK 24 md düzenlenen yasal koşulların gerçekleşmediği ve manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, “1-Davacının manevi tazminat taleplerinin reddine, davacının boşa giden yatırım bedeli talebinin reddine, davacının müsbet zarara ilişkin talebinin kabulü ile 87.404,85 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek sözleşmenin feshi için yeterli ve geçerli bir sebep olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava; taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği iddiası ile mahrum kalınan kar, boşa giden yatırım bedeli ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasında 19/09/2009 tarihli Güvenlik Hizmetleri Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmede davacı “Nasyonel”, davalı “Müşteri” olarak anılmaktadır. Sözlemenin 2. maddesinde konusu; … Merkezinde güvenik hizmeti verilmesi olarak ifade edilmiştir. Sözleşmenin 9/1 maddesinde 19/09/2009 tarihinde yürürlüğe gireceği ve geçerlilik süresinin 2 yıl olduğu belirtilmiş, 9/2 maddesinde “fesih” konusu düzenlenmiştir. 9/2.a maddesi “İş bu sözleşme maddelerinin bir kısmının veya tamamının taraflarca yerine getirilmesinden imtina edilmesi halinde taraflardan her biri 2 ay önceden Noter marifetiyle yerine getirilmeyen hususu açıkça beyan ve belgelemek şartıyla sözleşmeyi feshedebilirler.”, 9/2.b maddesi ise “Müşteri iş bu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek sözleşmeyi sona erdirmek istediği taktirde asgari 3 ay önceden noter marifetiyle feshi ihbar yapabilir. Süreye uymadan sözleşmeyi feshetme halinde 3 aylık hizmet bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” şeklindedir. Beşiktaş … Noterliği’nin 23/11/2010 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesinin davalı tarafça davacıya keşide edildiği, gördükleri lüzum üzerine taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin ilgili maddelerine dayanarak sözleşmeyi 28/02/2011 tarihi itibariyle tüm akdi ve yasal haklarını saklı tutarak feshettiklerini, 28/02/2011 tarihi gece saat 24:00’e kadar sözleşme gereği davacının üstlendiği her türlü sorumluluklarını ve görevlerini gereği gibi yerine getirmeleri gerektiği ihtar ve ihbar etmiştir. Somut olayda uyuşmazlık, sözleşmenin sebep göstermeksizin davalı tarafça feshinin mümkün olup olmadığı, yargılama aşamasında ifade edilen fesih sebebinin haklı olup olmadığı ve sözleşmenin feshi nedeniyle davacının kar mahrumiyeti talep edip edemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.6102 sayılı TTK’nun 18/2 maddesinde “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” hükmü yer almaktadır. Tarafların imzaladıkları sözleşmenin 9/2.b maddesi ile davalıya sözleşmeyi hiçbir sebep göstermeden en az 3 ay önceden yazılı ihbarda bulunmak suretiyle tek taraflı olarak fesih hakkı verilmiş olup, sözleşme davalı tarafından bu hüküm gereğince önel süresine uygun olarak keşide edilen Beşiktaş … Noterliği’nin 23/11/2010 tarih … yevmiye numaralı ihtarı ile feshedilmiştir. Ancak 4721 sayılı TMK’nun 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü ile hak ve borçların kullanımı ve ifasında da dürüstlük kurallarına uyulması gerektiğine işaret edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/15206 E. 2016/4748 K. 27/04/2016 tarihli ilamı “…Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu’nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve Anayasa’nın 48. maddesi ile de teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğünü de içerir. Var olan bir sözleşmeyi sona erdirmenin yollarından birisi de, sözleşmenin feshidir. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü, sözleşmenin tek taraflı tasfiyesine yönelik olarak sona erdirilmesini amaçlayan fesih hakkını da içermektedir. Görüldüğü üzere, kural olarak kişinin sözleşmenin feshi yoluna gitme konusunda irade özerkliği sonucu takdir hakkı bulunmakla birlikte, feshin haksız olması halinde, karşı tarafın bundan doğan zararlarından sorumluluğunun da bulunacağı tabiidir. Dairemizin 22/10/2014 tarih, 2014/7542 E – 2014/16209 K. ilamında da belirtildiği üzere sözleşmede herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkının bulunduğuna dair bir hüküm olması halinde dahi, sözleşmenin feshi için haklı bir sebebin bulunması gerekmektedir…” şeklindedir. TMK’nun 2. maddesi gereğince, hak ve borçların kullanımı ve ifasında dürüstlük kurallarına uyulması gerekmekte olup, bu ilkeye somut dosyada olduğu gibi taraflarca imzalanmış sözleşmenin yürütümü ve feshi sürecinde de uyulması gerekmektedir. Her ne kadar sözleşme ile davalıya sebep göstermeksizin feshi hakkı tanınmış ise de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/15206 E. 2016/4748 K. 27/04/2016 tarihli ilamında da belirtildiği şekilde, böyle bir fesih yetkisinin bulunması halinde dahi haklı bir sebebin bulunması gerekmektedir. Tarafları ve dava konusu aynı olan İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dava neticesinde, kar kaybı isteminin kabulüne sair taleplerin reddine dair verilen karar Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/11/2019 tarihli 2016/9576 E. 2019/4628 K. sayılı ilamı ile; “…Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine bozulmuş, bu kez davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Dairemizin 12/03/2014 tarih ve 2013/8824 E., 2014/1847 K. sayılı ilamıyla davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı, haklı ise tazminat talepleriyle ilgili şartların oluşup oluşmadığı üzerinde durularak açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının sözleşmenin ihlali anlamına gelen bir davranışının tespit edilmediği, davalının aradaki sözleşmeyi süre vermeden olağanüstü bir şekilde feshetmesinin haklı bir dayanağının bulunmadığı, bu nedenle de davalının 28/02/2011 ile 19/09/2011 tarihleri arasında uğradığı kar kaybının tazmininden sorumlu olduğu, manevi tazminat vermeyi gerektirir yasal şartların oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, hizmet alım sözleşmelerinde zamanaşımının 10 yıl olmasına ve mahkemece davanın kabulünün davalının zamanaşımı itirazının reddi anlamına gelmiş olmasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.” gerekçesiyle onanmış ve Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 13/02/2020 tarihli 2020/177 E. 2020/941 K sayılı ilamı ile karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir. Yine dosyaya emsal nitelikte Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04/12/2018 tarihli 2017/2088 E. 2018/7626 K. sayılı ilamında davacı (Nasyonel) tarafından … A.Ş. aleyhine açılan davada, taraflar arasında davalının “…” işyerinde güvenlik hizmeti vermek üzere imzalanan sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan dava neticesinde verilen kararın temyiz incelemesi neticesinde; “…Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporları, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında bağıtlanan 14/08/2008 tarihli Güvenlik Hizmeti Sözleşmesinin davalı yanca haklı olarak feshedildiğinin kabul edilemeyeceği, sözleşmeyi haksız şekilde fesheden davalının davacının bu nedenle uğradığı zararını tazmin etmesi gerektiği, tazmin edilecek zararın sözleşmenin süresinde önce haklı sebep olmaksızın feshedilmiş olması nedeniyle davacının uğramış olduğu kâr kaybı olduğu, menfi zararların davacı tarafından istenemeyeceği, asıl davada 5.000,00 TL müspet zarara ilişkin maddi tazminatın dava tarihinden itibaren yürütülecek reeskont faizi ile birleşen dosyada 17.062,00 TL müspet zarara ilişkin maddi tazminatın dava tarihi olan 18/12/2015 tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalının haksız fesih uygulamasının davacının kişilik haklarına saldırı olarak kabulü mümkün olmadığı gerekçesi ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir…” gerekçesiyle onama kararı verilmiştir. Sözleşmenin feshe ilişkin 9.2/b maddesinde, Müşterinin sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek fesih yoluna gidilebileceği kararlaştırılmıştır. Davalı tarafça ihtarnamede belirtilmemekle birlikte yargılama aşamasında şirketi temsilen …’ın davacıyla fahiş fiyatlar üzerinden sözleşme imzaladığı, davacının … ile işbirliği içerisinde haksız menfaat elde ettiği ileri sürülmüştür. İspat; davaya konu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. Davaya konu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir (KURU, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001,6. b., 2.c., s. 1966). TMK’nın 6. maddesi gereğince “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”, HMK’nın 190. maddesi gereğince “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. Dosya kapsamında davalının bu iddiasına yönelik somut bir delil sunulamamıştır. Davalı şirket çalışanının, davacı şirket ortakları ile başka bir şirkette ortaklığının bulunması ise sözleşmenin haklı feshine sebebiyet vermeyecektir. Davalı vekilinin istinaf başvurusu; sözleşmede yer alan hükmün müvekkiline süre şartına uymak kaydıyla fesih imkanı tanıdığı, sözleşmenin süre şartına uyularak feshedildiği ayrıca haklı nedenle fesih sebeplerinin de bulunduğu hususlarıyla sınırlı olup, bu talepleri doğrultusunda yapılan inceleme neticesinde sözleşmenin haksız olarak feshedildiği kanaatine varıldığından, mahkemenin bu yöndeki kabulü yerindedir. Açıklanan nedenlerle; dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu ulaşılan maddi olay ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygundur. HMK’nun 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, resen yapılan incelemede ise kamu düzenine aykırı herhangi bir husus da tespit edilememiştir. Davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde olmadığından, istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Dava tarihi 17/12/2010 olmasına rağmen gerekçeli kararda 14/11/2016 yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olduğundan bu hususa değilmekle yetinilmiş, Dairemiz karar başlığında dava tarihi düzeltilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 5.970,62 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 1.492,66 TL’nin mahsubu ile bakiye 4.477,96 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya karar kesinleştiğinde ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK’nın 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 27/10/2021