Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/359 E. 2021/733 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/359
KARAR NO : 2021/733
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2014/645 Esas
KARAR NO : 2018/658
KARAR TARİHİ: 06/06/2018
DAVA : Kayıt Kabul
KARAR TARİHİ: 30/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İflas idaresince 28.03.2014 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilen sıra cetvelinde müvekkili şirket alacağının kaydının iflas idaresi tarafından alacaklı şirketin iflasına karar verilmiş olup söz konusu haklar iflas masasına intikal ettiğinden usulüne uygun alacak kayıt talebi de bulunmadığından tümüyle reddine karar verildiğini, iflas idaresinin bu kararının hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin müflis … A.Ş’nin pay sahibi olmadığını, müvekkili şirketin kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde birbirinden bağımsız olarak yönetilen ve her biri halka açık Holding çatısı altında bulunması sebebiyle her türlü bağımsız denetime tabi şekilde faaliyet gösteren … şirketlerden biri olduğunu, müvekkili şirketin müflis şirkete IT ve sair elektronik alanlarda alt yapı ve teknik destek sağladığını, uzun yıllardır devam eden bu hizmet sonucu tahsil edilmesi gereken meblağların zarar eden grup şirketlerden yapılmakta olan tahsilatların grup şirketlere destek olmak amacıyla belli bir tarihte askıya alınması ile tahsil edilmediğini, yıllarca verilen hizmetler karşılığında müvekkili şirkete herhangi bir bedel ödenmediğini, verilen hizmetlerin tamamına dair ilgili belgelerin şirket defterlerine işlendiğini, bu kapsamda düzenlenen faturaları ve sair borçlandırıcı belgeleri mahkemeye sunacaklarını, müvekkili şirketin müflis şirketten 30.06.2013 tarihi itibariyle yıllara sari verdiği hizmetler dolayısıyla 1.243.430.79 Euro alacağı bulunduğunu, bu Euro karşılığının 30.06.2013 tarihi itibariyle karşılığının 3.125.611,00 TL olduğuna, bu alacağının müflis şirket sıra cetveline İİK hükümleri uyarınca kayıt ve kabulüne karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketinde aynı borçlu şirket gibi tasfiyeye girdiğini, iflas idaresinin müvekkili şirketin tasfiyeye girmesinden bahisle Almanya’daki iflas masasının kayıt talebinde bulunması gerektiğini belirttiğini, halbuki söz konusu kayıt talebine konu vekaletnamenin düzenlendiği sırada müvekkili şirketin iflas etmediğini ve iflas etmeden önce düzenlenmiş vekaletname ile alacak kaydı talebinde bulunduğunu, müvekkili şirketin tasfiye işlemlerini yürüten Alman iflas idaresine yeni vekaletname talebinde bulunulduğunu, tasfiye memurları tarafından düzenlenecek vekaletnamenin en kısa sürede temin edileceğini, alacağın herhangi bir yargılamayı gerektirmediğinin de ortada olduğunu, yüzlerce tedarikçinin alacağı kabul edilirken müvekkili şirketin alacağının böyle bir gerekçe ile reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirket alacağının kabulü ile masanın bu alacağı ödemeye mahkum edilmesine, sıra cetvelinin itirazları doğrultusunda düzeltilmesine karar verilmesini, ikinci alacaklılar toplantısına ve diğer toplantılara katılma yönündeki tedbir taleplerinin kabulüne, müvekkilinin alacağın ödeme günündeki kur üzerinden tüm ferileri ile birlikte ödenmesine, yargılama gideri ve ücreti vekaletin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir,
CEVAP Müflis … A.Ş İflas Masasını temsilen iflas idare memurları cevap dilekçesinde özetle; Almanya’da iflas etmiş olan … adına alacak kayıt talebinde bulanma yetkisinin ancak iflas idaresine ait olup, davacının böyle bir talep yetkisinin bulunmadığını, davacının söz konusu kayıt talebine konu vekaletnamenin düzenlendiği sırada müvekkili şirket iflas etmemiş ve iflas etmeden düzenlenmiş vekaletname ile alacak kayıt talebinde bulunulduğu’ndan bahisle talep ettiği alacağın kayıt ve kabulünü talep ettiğini, ancak iflas kararının verilmesiyle birlikte artık BaumarktPraktiker Services GmbH adına vekillik görevinin sürdürülmesinin mümkün olmadığını, davacının da belirtmiş olduğu gibi BaumarktPıaktikcı Services GmbH isimli şirket Alman menşeli şirket olup, iflasına karar verildiğini, iflas idaresi üyeliğine … seçilmiş ve mahkeme tarafından atamasının yapıldığını, iflasla birlikte bu müflise ait malvarlığının yönetilmesi için iflas idaresi oluşturulmakta olduğunu, bu hususun Alman İflas Kanunu’nda da açıkça belirtildiğini, dolayısıyla davacının müflis şirkete ait bir alacağı tahsil talep yetkisinin bulunmadığını, iflastan önce müflis şirketin kendisini vekil tayin etmiş olmasının bir hükmü bulunmadığından işbu davayı açma hak ve yetkisinin ancak müflis şirketin iflas idaresine ait olabileceğini, izah edilen nedenlerle davacının iflas idaresinden alacak kayıt ve kabul etme ve işbu davayı açma yetkisi bulunmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… Dava, sıra cetveline itiraz ve neticelerini düzenleyen İİK’nun 235.maddesi hükmüne dayalı kayıt kabul davasıdır.Müflis hakkında İstanbul Anadolu 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2013 tarih ve 2013/21 esas sayılı dosyası ile iflas kararı verildiği, iflas kararının kesinleştiği, tasfiyenin İstanbul Anadolu 3. İflas Müdürlüğü’nün 2013/49 esas sayılı dosyasından yürütülerek iflas idare memurlarının seçildiği, her bir iflas idare memurunun münferiden temsile yetkili olduğu, davacının alacağın sıra cetveline yazılması bakımından iflas idaresine başvurduğu ve alacağı red edildiği, sıra cetvelinin 28/03/2014 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği dosyadan anlaşılmıştır. Davanın, İİK’nun 223/3 ve 235 maddesi hükümlerine göre süresinde açıldığının belirlenmesiyle davacının alacağıyla ilgili deliller toplanıp müflis defterleri de incelenmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.Düzenlenen bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporları ile, davacının 3.125.611,00 TL talep edebileceği belirlenmiştir. Bu itibarla toplanan deliller, mahkememizce benimsenen bilirkişi raporu, bilirkişi ek raporları, tarafların iddia ve savunmaları hep birlikte değerlendirildiğinde, Davacının benimsenen bilirkişi raporuyla belirlenen alacağının müflisin iflas masasına İİK’nun 235. maddesi gereğince kayıt ve kabulüne” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; öncelikle davacı vekilinin davacı müflis şirketi temsilen gerek alacak kayıt talebinde bulunmaya ve gerekse istinafa konu davayı açmaya yetkisinin bulunmadığı, zira Hamburg Bölge Mahkemesi’nce davacı müflis şirket hakkında iflas kararı verildiği ve geçici iflas yöneticisi olarak atandığı tarihin 01.10.2013 olduğu, davacının sunduğu vekaletnamenin apostilin ise 28.08.2013 tarihini taşıdığı, bu haliyle davacı vekili adına davacı müflis şirketin iflası öncesine ve de sonrası değişikliğin yasaya uygun yetki ve vekaletnamenin bulunmadığı, müflis şirketin bugüne kadar birçok dosyasında ticari defterlerin incelendiği ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda defterlerin çok olmasından kaynaklı incelemenin yapılamadığı ve defterlerin ibraz edilmediğinin belirtilmesinin gerçeği yansıtmadığı, müflis şirketin defterlerinde davacının kayıtlarının tespit edilemiyor olmasına rağmen bilirkişi tarafından davacının alacaklı olduğu tespitine yapıldığı, müflis şirket tarafından tutulan defterler bir kişinin ibraz edilmesine rağmen iş bu defterlerin incelenmesinin yapılmadığı ve bu haliyle davacının alacağının kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE Dava, İİK 235. maddesi gereğince açılmış olan sıra cetveline itiraz ( kayıt kabul) davasıdır. İİK 235. maddede, sıra cetveline itiraz edenlerin, cetvelin ilanından itibaren 15 gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecbur oldukları, 223. maddenin üçüncü fıkrası hükmünün mahfuz olduğu belirtilmiştir. Maddede düzenlendiği üzere, sıra cetveline itiraz davası açma süresi 15 gündür. Süre, sıra cetvelinin ilanından itibaren başlar. İİK 166. maddedeki gazetelerde yapılan ilanlardan en son ilan tarihinden itibaren işlemeye başlar. İflas masasına alacak yazdırırken, tebligatı kabulü elverişli adres gösterilerek, Adalet Bakanlığınca çıkarılan tarifede gösterilen yazı ve tebliğ giderlerini avans olarak vermek suretiyle, İflas idaresince alınacak kararların kendisine tebliğ edilmesini istemiş olan alacaklılara, alacaklarının kabul veya ret edildiği ayrıca tebliğ edilir (İİK 223. M). Bu alacaklılar için sıra cetveline itiraz davası açma süresi, sıra cetvelinin ilanından itibaren değil, bu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar.Davaya konu somut olayda, İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … sayılı iflas dosyasında davalı şirketin İİK 219 maddesi uyarınca tasfiyesinin adi tasfiye olarak yapılmasına karar verildiği, 06.09.2013 tarihinde 1. alacaklar toplantısının yapıldığı, davacının müflis masasında 223 kayıt sıra numarası ile 3.125.611,00 TL alacak kayıt talebinde bulunduğu ve iflas dairesince düzenlenen sıra cetvelinde alacak talebinin tamamının reddine karar verildiği, iflas idaresince düzenlenen sıra cetvelinin 26.03.2014 tarihli Milat gazetesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ayrı ayrı ilan edildiği, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin dosyaya henüz dönmediği, dosyanın dava davacısının alacak kaydı sırasında sıra cetvelinin tebliği için tebliğ gideri verdiği ve sıra cetveli ilanın ve masa kararının davacı vekiline tebliğe çıkarıldığı ancak tebligat parçasının henüz dönmediği, müflis şirketi hakkında verilen iflas kararının kesinleşmediğinden 2. alacaklar toplantısının yapılmasının söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Dosya içerisinde mevcut 28.03.2014 tarih, 192 sayfa ve 8538 sayı numaralı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi örneğinin incelenmesinde, İstanbul Anadolu … İcra ve iflas Müdürlüğü’nün … sayılı iflas dosyasında davalı şirket yönünden İİK ‘nun 232,234 ve 235 maddeleri gereğince düzenlenen sıra cetvelinin ilan edildiği görülmüştür. Davaya konu somut olayda ise öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının tespiti için sıra cetvelinin davacı vekiline tebliğ tarihinin araştırılması gerekmektedir. Her ne kadar mahkeme ilamında sıra cetvelinin 28.03.2014 tarihinde davacı vekili tebliğ edildiği belirtilmiş ise de davacı vekilinin derece kararının tebliği için tebliğ gideri yatırdığına dair 15.04.2014 tarihli icra iflas müdürlüğünün yazısı nazara alınarak … barkot nolu tebliğ parçasının dosya arasında alınmak suretiyle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının incelenmesi gerekmektedir. Davalı vekilince sunulan cevap ve istinaf dilekçesinde davacı şirketin Almanya’da iflas ettiği ve davacı vekilinin alacak kayıt talebinde bulunma yetkisinin bulunmadığı zira alacak kayıt talebinde bulunma yetkisinin sadece iflas idaresine ait olduğu belirtilmiştir.Cevaba cevap dilekçesine ekli Hamburg Bölge Mahkemesi kararının onaylı fotokopisini incelenmesinde, yapı ve tamir malzemelerinin toptan ve perakende satışıyla iştikal ettiği belirtilen davalı şirketin ödeme aczinden ve borçlanmadan dolayı hakkında 01.10.2013 tarihinde hakkında iflas davası başlatıldığı, davanın başlatılması mahkemeye 11.07.2013 tarihinde borçlu tarafından yapılan başvuru sonucunda gerçekleştiği ve geçici iflas yöneticisinin avukat … olarak belirtildiği, davacı vekilinin Beşiktaş … Noterliği’nce 13.09.2013 tarih ve … yevmiye numaralı apostil şerhli vekaletnamede apostil tarihinin 04.09.2013 olarak belirtildiği tespit edilmekle, davacı vekilinin iş bu dava açmakta yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunda mahkemece inceleme yapılmadığı ve bu hususun gerekçeli kararda tartışılmadığı anlaşılmaktadır.Beşiktaş …. Noterliği tarafından düzenlenen 08.12.2017 tarih ve … yevmiye sayılı apostil şerhli belgeye göre, davacı şirket yöneticisi olan …, … şirketinin … A.Ş.’tine karşı 1.244.056, 75 Euro alacağının bulunduğunu teyit ettiği bu durumun şirketin muhasebe kayıt örneklerinden ortaya çıktığı belirtilmiştir.Davacı vekilince sunan 22.05.2015 tarihli beyan dilekçesinde davalı defterlerinin daha önce mahkemenin 2014/646 esas sayılı dava dosyasında incelendiği ve iş bu davanın taraflarının aynı olduğu, anılan bu dosyadan bilirkişi raporlarında ibraz edildiği belirtilmekle, mahkemece anılan iş bu dava dosyası ve dosyada yer alan bir kişi raporlarının da incelenmek üzere dosya arasında alınması gerekmektedir. Bilirkişi Raporları:
-10.04.2015 tarihli kök raporda müflis şirket ticaret defterlerinin dava konusu alacak iddiası bakımından incelemeye ispat sonuçları tespite elverişli olmadığı, davacının dava dilekçesi ve cevabı cevap dilekçesinde talep sonucunu farklı bildirdiği ve bu nedenle HMK 119 ve 194 maddeleri uyarınca somutlaştırma yükü hükümlülüğüne riayet etmediği ve davacıya süre verilmesi gerektiği, (davacı vekilince UYAP sisteminden sunulan 11.12.2017 tarihli beyan dilekçesinde şirket kayıtlarının apostili noter onaylı çevirilerinin dosyaya sunduğu ve davacının müflis şirketten 1.243.430,79 Euro karşılığı 3.125.611,98 TL alacağının sabit olduğunu belirtmiştir.)-23.03.2016 tarihli 1. Ek raporda özetle, müflis şirketin 2011-2012 ve 2013 tarihli envanter defterlerinin görünmediği, hiçbir muavin döküm suretlerinin sunulmadığı, bu haliyle davacı şirketin alacak bakiyesine ilişkin ticari defterleri üzerine inceleme yapılamadığı ve davacının alacağının müflisin söz konusu ticari defterlerinde tespit edilemediği, davacı şirketin, davalı müflis şirketin ortağı olduğunun bazı fatura kayıtlarından tespit edildiği ve davacı şirket kaydını istediği alacağını tamamen davalı tarafından düzenlendiği iddia edilen 331.03.060 kodlu ortaklara borçlar hesabı ekstresine dayandırdığı, bu haliyle mevcut duruma göre davacının alacak iddiasını ispat edilemediği,-25.01.2017 tarihli 2. ek raporda özetle, müflis şirketin 2011-2012 ve 2013 yılına ait ticari defterlerin incelendiği ancak envanter defterlerinin bulunamadığı, iflas müdürlüğüyle yapılan şifai görüşmeler sonucunda bu defterlerinin kendilerinde olmadığının bilgisi verildiği ve bu nedenle davacının müflis şirketten alacaklı olup olmadığı konusunda tespitin yapılamadığı,-10.10.2017 tarihli 3. ek raporda özetle; müflis şirketin ticari defterlerin bulunduğu adrese 3 kere gidilmesine rağmen ticaret defterleri içerisinde şirketin iflas ettiği tarihten önceki seneye ilişkin envanter defterinin bulunamadığı, ticari defterlerin hacimli olması nedeniyle bu defterlerin incelenmesinin 3 gün boyunca devam edebileceği göz önüne alındığında da defterlerin incelenmesine yardımcı olmak üzere tespitin yapılabilmesi amacıyla İstanbul Anadolu … İcra ve iflas Müdürlüğü’ne muhasebeden anlayan bir bilirkişi tayin edilmesi gerektiği,-23. 03.2018 tarihli 4. ek raporda özetle; müflis şirketin defterlerinin bulunduğu adreste gidildiği ve yüzbinlerce sayfadan müteşekkil defterlerin istiflenmiş olduğu bunun gözlemlendiği, davalı müflis şirketin bilirkişi heyetinin sunmadığı envanter defterlerinden davacıya ilişkin kayıtların tespit edilip edilemeyeceğinin şüpheli olduğu, defalarca incelenmesine rağmen tespit edilememiş bulunan şirkete ait envanter defterleri mevcutsa da davalı tarafından bu defterlerin asıllarının onaylı sayfaların fotokopilerinin dosyaya sunulması konusunda takdirin mahkemede olduğu, davacının sunduğu 11.11.2017 tarihli dilekçe ekinde Beşiktaş …. Noterliği’nce apostili belgeye göre iflas yöneticisinin davacı şirkete karşı 1.244.056,75 Euro alacağının bulunduğunu teyit ettiği, davalının kebir defterleri kayıtlarında bir bütün olmasa bile eldeki verilerden 331.03.060 ortakları borçlar hesap dökümünü incelenmesinde 30.06.2013 tarihli bakiyesinin 3.125.611, 98 TL olduğu, davacının sıra cetveli kaydının talep ettiği talebin 1.243.430,79 Euro karşılığı ve 30.06.2013 tarihli TL karşılığı olan 3.125.611, 00 TL’nın müflis şirketin tüm defterlerinde olmasa da parça parça bir kısmında yapılan tespitlerde yer aldığı, tacirin defterini usulüne uygun tutulmamış ve tamamı ibraz edilmemiş olsa dahi defterlerdeki kayıtların aleyhine delil teşkil edebileceği ile kök ve ek raporlarda kayıt kabul davasında ispat yönünden alacağın mevcut olup olmadığı konusunda takdirin mahkemeye ait olduğu yönünde tespitte bulunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporları ile davacının 3.125.611,00 TL talep edebileceği belirlenmekle davanın kabulüne dair karar verilmiş ise de; Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 2021/1581 Esas 2021/3399 Karar sayılı ilamında ”… bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hükmün gerekçe bölümü, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan ‘Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.’ şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK’nun 27.maddesinin 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının ‘Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini’ de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür” belirtilmektedir. Davaya konu somut olayda; Anayasa’nın 141/III hükmüne göre, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” HMK’nun 388. maddesinde de (HMK m.297) mahkeme kararının içeriğinde bulunması gereken ögeler açıklanmıştır. Gerekçe, kararın denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. Bu Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen mahkemece verilen kararda HMK’nun 388 (HMK 297) maddesine aykırı davranılarak kararın gerekçesiz olarak yazılması usul ve yasaya aykırıdır. Yukarıdaki bilgiler dosya kapsamı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının usulünce incelenmesi, hak düşürücü süre içerisinde açıldığının kabulü halinde ise davacının sunulan vekaletnameler nazara alınarak dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı, davacı şirket hakkında verilen iflas kararı nazara alınmak suretiyle davacı vekilin, tasfiye memuru/iflas yöneticisi tarafından görevlendirildiğine dair sunulacak vekaletnamenin dosya arasına alınmak suretiyle incelenmesi gerekmektedir.Dava dilekçesinde 30.06.2013 tarihi itibarı ile 1.243.43,79 Euro alacağının Türk Lirası karşılığı olan 3.125.611, 00 TL alacağın kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep edildiği, yine davacı vekilince sunulan cevap dilekçesinde davacı şirketin davalı müflis şirketten 30.06.2013 tarihi itibarı ile verdiği hizmetler dolayısıyla 1.510.118,27 Euro ve bunun TL karşılığı olan 3.795.984, 00 TL alacağın icra ve iflas kanunu hükümleri uyarınca kayıt ve kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtildiğinden, HMK 31 maddesi uyarınca davacı vekilince sunulacak yazılı beyan dilekçesi ile talep edilen alacak konusunda açıklama yapması maddi ve hukuki açıdan belirsiz ve aynı zamanda çelişkili görülen bu durumun aydınlatılması, mahkemenin 2014/646 esas sayılı dava dosyasının incelenmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen bilirkişi kök ve ek raporlarında yeterli incelemenin yapılamadığı, bilirkişi heyetinin muhasebeden anlayan bir bilirkişinin tayin edilmesi yönünde 3. ek raporun sunulmuş olduğu, ayrıca raporlarda istinaf dilekçesinde belirtilen itirazları karşılamadığı anlaşıldığından hükme esas alınmasının mümkün bulunmadığı anlaşılmaktadır. İş bu nedenle öncelikle, davalı iflas idaresine davaya konu alacağa ilişkin incelemenin sağlıklı yapılabilmesi amacıyla talebe konu alacak dönemine tekabül eden tüm ticari defterlerin mahkemece belirlenecek inceleme gün ve saatinde, dosyaların hacimli olması nazara alınarak HMK 278 ve 218 maddeleri uyarınca yerinde inceleme yetkisi verilmesi gerektiği de göz önünde bulundurularak hazır edilmesinin sağlanmasına yönelik kesin süre verildiğini belirtir şerhli tebligat çıkartılmalı ve yeniden kurulacak bilirkişi heyetinden taraflarının tüm beyan ve itirazını karşılar mahiyette hüküm kurmaya elverişli, denetime açık rapor alınması gerekmektedir. İş bu eksiklikler ikmal edilerek, Anayasa’nın 141/III hükmüne göre, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü ile HMK’nun 388. maddesinde de (HMK m.297) mahkeme kararının içeriğinde bulunması gereken husular gözetilerek, usul ekonomisi göz ardı edilmeksizin mahkemece verilen kararın gerekçesi denetime elverişli bir şekilde yazılmalıdır.Sonuç itibariyle, açıklanan nedenler ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2014/645 Esas, 2018/658 Karar ve 06/06/2018 tarihli kararının HMK’nun 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İadesine,4-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye Gelir Kaydına, 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya İadesine, 5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.07/07/2021