Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/329 E. 2021/725 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/329
KARAR NO: 2021/725
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2015/371
KARAR NO: 2018/130
KARAR TARİHİ: 12/02/2018
DAVA: Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/07/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından bir dönem müvekkili şirkete güvenlik ve koruma hizmeti verilmesi yönünde sözleşme imzalandığını, bu nedenle aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğunu, ancak davalı şirketin aralarındaki cari hesap ilişkisinde lehine alacak göstererek, müvekkili şirket aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile 16/02/2015 tarihinde toplam 148.481,50 TL tutarındaki asıl alacak için ilamsız icra takibine giriştiğini, sözkonusu ilamsız icra takibinin sebebinin ödeme emrinde açık hesap alacağı yani cari hesap olarak gösterildiğini, bu takibe ilişkin ödeme emrinin tebliği üzerine müvekkili tarafından 147.623,74 TL’lik asıl alacak kısmı kabul edilerek ödendiğini ve bakiye 857,76 TL yönünden itiraz edildiğini, buna karşılık davalı şirketin 23/02/2015 tarihinde Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile 228.814,37 TL tutarındaki asıl alacak için yeni bir ilamsız takip başlatıldığını, bu dosyada da diğer dosyadaki gibi alacağın sebebinin açık hesap alacağı olarak belirtildiğini, taraflar arasında tek bir cari hesap ilişkisi olmasına rağmen davalı tarafından yeni bir takip başlatıldığını, davalı vekilinin Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında 31/03/2015 tarihli “talepname” başlıklı yazı ile takip açıldıktan sonra müvekkili şirketten 81.163,63 TL tahsil ettiğini ve bu ödeme mahsup edildikten sonra kalan 147.623,74 TL ve ferileri için haciz konulmasını talep ettiğini, her iki dosyadaki alacak miktarının da aynı olduğunu, bu durumda Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin mükerrer olduğunu belirterek, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, kötüniyeti açık olan davalı aleyhine % 20 den aşağı olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyalarıyla yürütülen takip bakiyelerinin aynı olduğunu iddia ettiğini, davacı tarafın Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına ödeme yaptığı esnada cari alacağın yapılan ödemeden çok daha fazla olduğunu, bu durumda yanılarak bir ödeme yapılmış olmasından bahsedilemediğini, netice olarak davacı tarafın başka bir dosya için yaptığı ödemeyi cari alacaktan mahsup etmesinin hukuken imkan dahilinde olmadığını, davacının eğer nizalı bir alacağı sehven ödediği iddiası varsa istirdat davası açması gerektiğini, menfi tespit davasının dinlenemeyeceği belirterek davanın reddine ve davacının % 20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/371 E. 2018/130 K. sayılı 12/02/2018 tarihli kararı ile; “Dava yazılı yargılama usulüne tabi Menfi Tespit davasıdır.Yanlar arasındaki yazılı bir güvenlik hizmet sözleşmesi olduğu, davalının Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından da Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas dosyasından takibe giriştiği, … İcra Müdürlüğü’nün de ödeme yapıldığı sabittir. Davacı yan her iki takibin de cari hesap alacağından doğduğu borcun bulunmadığını belirtmiş davalı ise iki ayrı sözleşme bulunduğunu davacının 2011 dönemine ait ödemeleri 2014 döneminde yaptığından davalının hak edişini kesmesi nedeniyle iki ayrı takip olduğunu beyan etmiştir. Şu haliyle ihtilaf davacının kabul etmeyip noter arıcılığıyla davalıya iade ettiği 7 faturadan doğmuştur. Dosya 11/04/2016 tarihli ara kararla bilirkişi heyetine verilmiş alınan 03/10/2016 havaleli raporda her iki yanın defterlerinin delil kuvveti bulunduğu, davacı defterlerinde bakiyenin 0,00 TL görüldüğü, davalı yan defterlerinde ise 15/01/2015 tarihli 7 adet faturanın davacı tarafından iade edildiği halde 148.481,50 TL olarak kayıtlı olduğu, farkın bu faturalardan doğduğu, davalı yanın bu fatura içeriklerinin yerinde ve doğru olduğu hususunda dosyada belge bulunmadığı belirtilmiştir. Davalı yan davacının fark faturasının yasal olmadığını, aradan geçen 3 yıldan sonra kesinti yapılamayacağını, kesintilerin meşru olmadığını, bilirkişi heyetinde özel güvenlik sektöründen bilirkişiye yer verilmediğini, bilirkişinin sonradan eklendiğini, takiplere konu alacakların farklı olduğunu, bilirkişinin 2 ayrı sözleşme olduğunu gözetmediğini, takiplerin mükerrer olmadığını belirterek rapora itiraz etmiş ise de; heyette sektör bilirkişisinin ara kararla atandığı raporda adının el yazısıyla yazılmasının sonucuna etkili olmadığı davalı yanın aşamalarda yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmasa da açık hesabın varlığını kabul ettiği dikkate alınarak yeni rapor alınması talebi reddedilmiştir. Tüm dosya kapsamından yanların açık hesap çalıştığı, özel güvenlik hizmeti yönünden 2 sözleşme bulunduğu, her iki takibe bu açık hesabın dayanak gösterildiği, tarafların defterlerinin delil niteliği bulunduğu davacı defterlerinde alacağın 0 bakiye gösterdiği, davalının 7 faturasının iadeye konu olduğu, bu faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup, 10/05/2017 tarihli oturumda davalı yanın bu fuaturaların içeriği açısından yemin deliline dayandığı, bu nedenle davacı yanın şirket yetkililerinin 04/10/2017 tarihli oturumda yemini eda ettiği; şu haliyle davalının ticari defterlerinde yer alan ve iadeye konu 7 adet fatura yönünden davacı yanın borcu bulunmadığının sabit olacağı, diğer faturalar açısından ödemenin gerçekleştiği sonucuna varılmıştır. Davalı yanın iadeye konu faturalara ilişkin hizmetin verildiği hususunda başkaca delili bulunmadığından davacının borçlu olmadığının kabulü; dolayısıyla davanın kabulü gerekmiş, sözleşme ve iade faturalarının nitelikleri gözetildiğinde bir icra takibi söz konusu olmakla beraber kötüniyet sabit görülmediğinden bu talep reddedilmiş…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacı hakkında başlatılan Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı ilk takip dosyasına konu alacağın davacıya gönderilen ancak davacı tarafından Bakırköy …. Noterliği’nin 21/01/2015 tarih ve … Yevmiye sayılı ihtarnamesiyle iade edilen toplam 7 adet faturadan kaynaklandığı, bu takibin 148.481,50 TL olup davacı tarafından yapılan kısmi itirazla 147.623,74 TL olarak ödendiği, ikincisinin ise Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası başlatılan takip olup bu takibin konusunun ise müvekkili tarafından davacıya, taraflar arasında imzalanan 01/01/2014 tarihli güvenlik hizmet sözleşmesi ile verilen hizmetten doğan cari alacağından kaynaklanan 9 adet fatura olup takip tutarının ise 228.787,37 TL olduğu, her iki dosyaya konu alacak farklı olduğundan yapılan ödemenin mahsup edilemeyeceği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2011 yılından itibaren devam ettiğini ve güvenlik hizmeti verildiğini, bu tarihten itibaren yaklaşık 3 yıl geçtikten sonra davacının müvekkiline sehven fazla ödeme yaptığını ileri sürerek fazla yaptığını iddia ettiği bu ödemeleri 2014 yılındaki hakedişlerden peyderpey kestiğini ve bu kesintileri müvekkiline fatura ettiğini, daha sonra müvekkilinin kendisine fatura edilen bu kesintilerin haksız olduğunun farkına vararak daha önceden kabul ettiği toplam 7 adet fark faturasını davacı tarafa iade etmek için yine aynı sayıda toplam 7 adet iade faturası kestiğini, bu faturaların ise davacı tarafından Bakırköy …. Noterliği’nin 21/01/2015 tarih ve … Yevmiye sayılı ihtarnamesiyle iade edildiğini, yani Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takibe konulan ve davacı tarafından ödenen alacağın bu iade faturalarına konu olan alacak olduğunu, her iki takibe konu alacak farklı olduğu için mükerrer takipten söz edilemeyeceğini, davacı hata sonucu ödeme yaptığı düşüncesinde ise istirdat davası açması gerektiği, davacı tarafından kesilen 7 adet fark faturasının sözleşmeye ve hukuka uygun olup olmadığını bilirkişi raporunda irdelenmediği, bu yönde bilirkişi raporuna yaptıkları itirazlarının reddine karar verildiği, kararın eksik inceleme neticesinde verildiği, ayrıca yemin metnine karşı davacı tarafça bir itiraz sunulmamasına rağmen metnin değiştirilerek yemin eda ettirilmesinin bu delili usule aykırı hale getirdiği ve kesin delil olmaktan uzaklaştırdığı beyanı ile kararın kaldırılmasını ve davanın reddi ile müvekkili lehine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır.Dava, güvenlik hizmet sözleşmesine konu alacağın tahsili istemiyle davalı tarafından Bakırköy … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında başlatılan icra takibine konu alacağı Bakırköy …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında tahsil edildiği, alacağım mükerrer olarak talep edildiği iddiası ile menfi tespit istemine ilişkindir.Bakırköy …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında; davalı tarafından 16/02/2015 tarihinde 148.481,50 TL açık hesap alacağının tahsili istemiyle icra takibi başlatıldığı (takip dayanağı olarak fatura sunulmamış), ödeme emrinin tebliği üzerine davacı tarafından sunulan itiraz dilekçesinde taraflar arasındaki açık hesap ilişkisine göre … no’lu 17.725,52 TL bedelli, … no’lu 53.530,47 TL bedelli, … no’lu 25.417,67 TL bedelli, … no’lu 14.759,40 TL bedelli, … no’lu 27.425,71 TL bedelli 5 adet fatura yönünden 147.623,76 TL’lik borcun kabul edildiği belirtilerek, asıl alacağın 857,76 TL’si yönünden itiraz edildiği ve davacı tarafından 20/03/2015 tarihinde icra dosyasına kabul edilen asıl alacağın ferileri ile birlikte 172.468,74 TL olarak yatırıldığı, harç miktarı mahsup edilerek kalan 157.401,37 TL’nin davalı hesabına 24/03/2015 tarihinde gönderildiği anlaşılmıştır. Bakırköy …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında ise; davalı tarafından 228.814,37 TL açık hesap alacağının tahsili istemiyle 23/02/2015 tarihinde takip başlatıldığı (takip dayanağı olarak fatura sunulmamış), ödeme emrinin 11/03/2015 tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği, davalı vekilinin 31/03/2015 tarihli dilekçesi ile borçlu tarafından haricen 27/02/2015 tarihinde 66.404,23 TL, 30/03/2015 tarihinde 14.759,40 TL olmak üzere toplam 81.163,63 TL ödeme yapıldığı beyan edilerek, bakiye kalan 147.623,74 TL asıl alacak ile ferileri yönünden kapak hesabı yapılmasının ve haciz uygulanmasının talep edildiği, davacının açmış olduğu işbu dava ile mahkemeden icra veznesine yatırılacak paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde tedbir kararı verilmesinin talep edildiği, mahkemenin 22/04/2015 tarihli ara kararı ile tedbir isteminin kabul edildiği, davacı tarafından icra dosyasına konu borç miktarı olan 178.500,00 TL’nin 29/04/2015 tarihinde dosyaya yatırıldığı anlaşılmıştır. Somut olayda ihtilaf; Bakırköy …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından kabul edilerek ödenen 147.623,76 TL ile Bakırköy … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında davalı vekilinin haricen tahsilat yapıldığını belirterek bakiye kalan alacak miktarı olarak belirtiği 147.623,74 TL’nin aynı alacak olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Mahkemece hukukçu, mali müşavir ve güvenlik uzmanı bilirkişi heyetinden alınan raporda, taraflara ait 2014-2015 yıllarına ilişkin defterlerin usulüne uygun olarak tutulduğu, davalı tarafından düzenlenen 7 adet faturanın (15/01/2015 düzenleme tarihli) davacı defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacı tarafından Bakırköy …. İcra Dairesinin … E. sayılı icra dosyasına yapılan 147.623,76 TL ödeme ve 30/03/2015 tarihinde yapılan 14.759,40 TL ödeme neticesinde bakiyenin “0” olduğu, davalı defterlerinde ise iade edilen 7 adet faturanın kayıtlı olduğu ve davalının 146.604,73 TL alacaklı olduğu, kayıtlar arasındaki farkın iadeye konu 7 adet faturadan kaynaklandığı ancak davalının bu faturalar nedeniyle alacaklı olduğuna dair bir delil sunmadığı, davacının Bakırköy …. İcra Dairesinin… E. sayılı dosyasına konu borcunun olmadığı yönünde görüş ve kanaat sunulmuştur. Bilirkişi raporunun alınmasının ardından 10/05/2017 tarihli celsede, davalı vekilinin yeniden rapor alınması talebinin reddine karar verilmiş ve davalı vekilinin yemin deliline dayanmak istediğini beyan etmesi üzerine yemin metnini sunması için süre verilmiş, davalı vekili tarafından “Dava ve icra takibi dayanağını oluşturan davalı yanca tanzim edilerek tarafımıza gönderilen ve Bakırköy … Noterliğinin 21/01/2015 tarih ve … Yevmiye sayılı ihtarnamesiyle iade edilen faturaların Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına konu 148.481,50 TL’nin 01/01/2014 tarihli güvenlik hizmet sözleşmesinden önceki hizmet alımı sırasında fazla yapıldığı gerekçesiyle davalının 01/01/2014 tarihli güvenlik hizmet sözleşmesinden sonraki hakedişlerinden peyderpey kesilmediğine, davalı yana yapılan son ödemeyle birlikte borcun tamamen sona erdiğine ve kendilerine herhangi bir borcumuz kalmadığına yemin ediyorum” şeklinde yemin metni sunulmuş, davacı şirket yetkilileri 04/10/2017 tarihli celsede “Hazır bulunan yemin metnindeki paragrafı aynen, davalı yana yapılan ödeme ile birlikte borcun tamamen sona erdiğine, kendilerine herhangi bir borcun kalmadığına dair, yemin ederim” şeklinde yemin etmişlerdir. Dosya kapsamında yer alan kayıtlar incelendiğinde; Davacı tarafından, davalıya keşide edilen Bakırköy …. Noterliğinin 16/01/2015 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile taraflar arasında imzalanan 01/01/2014 tarihli güvenlik hizmeti sözleşmesinin süre maddesinin 10/b maddesi uyarınca feshedildiği, sözleşmenin ihbar süresi sonunda sözleşme kapsamındaki tüm hak ve yükümlülüklerin sona ereceği, sözleşmenin sona erme tarihine kadar tarafların hak ve yükümlülüklerinin aynen devam ettiği belirtilmiştir, davalı şirkete 16/01/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yine davacı tarafından, davalıya keşide edilen Bakırköy …. Noterliğinin 22/01/2015 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile düzenleme tarihleri 15/01/2015, toplam bedeli 148.481,50 TL olan 7 adet adet faturaya itiraz edilerek davalıya iade edilmiştir.Davalı tarafından, ilk icra takibine yani Bakırköy … İcra Dairesinin 2015/2002 E. sayılı dosyasına konu olduğu iddia edilen faturaların;-15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 14.863,00 TL bedelli, “26/06/2014 tarih Seri … fatura Trump Açılış Güvenlik Ödemesi Fark Fatura İadesi” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 50.900,00 TL bedelli, “26/06/2014 tarih Seri … fatura Bahçelievler Açılış Güvenlik Ödemesi Fark Fatura İadesi” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 24.534,00 TL bedelli, “26/06/2014 tarih Seri … fatura Bostancı Açılış Güvenlik Ödemesi Fark Fatura İadesi” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 14.000,00 TL bedelli, “26/06/2014 tarih Seri … fatura Açılış Envanter Kaybı İadesi Trump MM” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 6.500,00 TL bedelli, “26/06/2014 tarih Seri … fatura Bahçelievler Envanter Kaybı İadesi” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 18.842,25 TL bedelli, “27/08/2014 tarih Seri … Fatura Hizmet Bedeli İadesi” açıklamalı, -15/01/2015 düzenleme tarihli … no’lu KDV dahil 18.842,25 TL bedelli, “27/08/2014 tarih Seri … Fatura Hizmet Bedeli İadesi” açıklamalı, davacı tarafından Bakırköy … Noterliğinin 22/01/2015 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile iade edilen toplam bedeli 148.481,50 TL, 7 adet fatura olduğu beyan edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/19-919 E. 2019/886 K. sayılı ve 17/09/2019 tarihli kararında; “…6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir…İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. 86. maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03/05/2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09/06/2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27/01/2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25/04/2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Yukarıda verilen bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı alacaklının takip talebinde 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere, toplam 8.948,99 TL alacaklı olduğunu belirttiği, toplam alacak bedelinin takip talebinde bulununca paraflandığı, borcun sebebinin herhangi bir faturaya dayandırılmadığı, borcun sebebi kısmında “takip yolu listele, takip dayanakları, takip yolu dilekçe açıklaması” ifadelerinin yer aldığı, icra müdürlüğünce düzenlenen 11/02/2011 tarihli ödeme emrinde ise; “8.843,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere 8.948,99 TL toplam alacağın takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi, icra harç ve masrafları ve vekâlet ücreti ile birlikte tahsili talebidir. Fazlaya ilişkin haklarımız saklıdır. BK md. 84 uyarınca yapılacak kısmi ödemeler öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilecektir” beyanının yanında borcun kaynağı kısmında “11/02/2011 tarihli 8.843,63 TL tutarında fatura” açıklamasına yer verildiği, icra dosyasında Ankara … Noterliğinin … yevmiye nolu ihtarname fotokopisine ve arkasına eklenen cari hesap hareketi listesine takip talebinde ve ödeme emrinde yer verilmediği, borçluya gönderilen tebliğde “bu zarfta örnek 7 ödeme emri vardır” açıklamasının yer aldığı, borçlu vekilinin 22/02/2011 havale tarihli dilekçesi ile “müvekkilin alacaklı şirkete herhangi bir borcu yoktur. Bu nedenle borca itiraz ettiğimizden takibin olduğu yerde durdurulmasını istemekteyiz” şeklinde beyanda bulunduğu, 08/04/2011 tarihinde takibin durdurulmasına karar verildiği ve iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.Mahkemece itirazın iptali davasının takibe sıkı sıkıya bağlı bir dava olduğu kabul edilmiştir. Ancak direnme kararında; davalının ödemelere ilişkin savunmasının araştırılarak ödemelerin hangi faturalara karşılık geldiğinin saptanması gerektiğinden taraflar arasındaki ticari ilişki başından sonuna araştırılarak sonuca varılması gerektiği, takip talebinde yer almasa bile borcun sebebinin icra dosyasında bulunan ihtarnameden ve arkasındaki fotokopiden cari hareket listesi sonucu kalan bakiye olarak gösterildiğinin anlaşıldığı, ödeme emrinde belirtilen bir faturanın da olmadığı, borçlunun takip talebindeki hatayı ileri sürmesinin TMK’da yer alan iyiniyet kuralına aykırı olduğu gerekçesine dayanılmıştır. Oysa ki; itirazın iptali davaları icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğundan, alacaklının takipte dayandığı belgeler dışında başka belgelere dayanılamayacağı açıktır. İhtarname çekilmesinin amacı da genel olarak borcun varlığına delalet etmeyip borçluyu temerrüde düşürmekten ibarettir. Takip talebinde borcun kaynağıyla ilgili bir açıklamaya yer verilmemiştir. Borçluya da yalnızca ödeme emri gönderildiği yapılan tebligat parçasından anlaşılmaktadır. Alacaklının ödeme emrinin takip talebine uygun olarak düzenlenmediği, icra müdürlüğünce borcun sebebi olarak gösterilen faturanın doğru olmayıp maddi hata sonucu ödeme emrine yazıldığı, icra müdürünün işleminin usulsüz olduğu yönünde şikâyet yoluna başvurmadığı, aksine takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmaktadır. İlamsız icra yolunda borcun kaynağı ile ilgili bir belgeye dayanma zorunluluğunun olmaması, İcra müdürünün sınırlı inceleme yetkisi, ödeme emrinin takip talebine uygun olarak düzenlenmemesi ve icra müdürünün işleminin usulsüz olduğu yönünde bir şikâyet yoluna başvurulmaması, borçluya yalnızca ödeme emrinin gönderilmiş olması, itirazın iptali davasının icra takibinin devamı mahiyetinde ve ona sıkı sıkıya bağlı bir dava olması hususları değerlendirildiğinde bu durum HMK’nın 183. anlamında maddi hata olarak da değerlendirilemez. Aksine ödeme emrinde 11/02/2011 tarihli 8.843,63 TL tutarında fatura açıklamasına yer verildiğinin somut durumdan anlaşılmasına binaen alacaklı mevcut bu hâlde ilerleyen takibe itirazın iptali davası açmıştır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; takip konusu edilen fatura ile ilgili olarak davacının alacaklı olup olmadığı belirlenerek varılacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir…” denilerek itirazın iptali davasının takibe sıkı sıkıya bağlı olduğu belirtilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2018/1294 E. 2019/4362 K. sayılı ve 16/09/2019 tarihli; “…Ayrıca menfi tespit davası bir icra takibine karşı açıldığı için takip talebiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Mahkemece davalı alacaklının takip konusu yapmadığı cari hesap alacağının iş bu davada değerlendirilmesi de doğru olmamıştır…” şeklinde kararı ile itirazın iptali davasında olduğu gibi, takibe dayalı olarak açılan menfi tespit davasının da icra takibiyle sıkı sıkıya bağlı olduğuna işaret edilmiştir. Davalı vekili, ilk takip dosyasına konu alacağın davacı tarafından Bakırköy … Noterliğinin 22/01/2015 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile iade edilen 7 adet faturaya ilişkin başlatıldığını, ikinci takibin ise ilk takipten farklı 9 adet faturaya ilişkin başlatıldığı iddia etmiş ise de, her iki icra dosyasındaki takip talebinde borcun sebebi “açık hesap alacağı” olarak bildirilmiş ve ödeme emrinde de borcun sebebi “açık hesap alacağı” olarak belirtilmiştir. Ayrıca her iki takip dosyasında takip talebine eklenen bir belge yada fatura bulunmamaktadır. Bu durumda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararında belirtildiği gibi, alacaklı takip talebinde bildirmiş olduğu alacağın sebebi ile bağlı olduğundan, her iki takibe konu alacak iddia edildiği gibi faturalara konu alacak değil, açık hesap alacağıdır. Davalı vekili tarafından 04/11/2016 tarihinde sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde; davacı tarafından 2011 yılında alınan hizmete ilişkin olarak 2014 yılında davalı hakedişinden kesintiler yapılarak 7 adet fark faturası düzenlendiği, müvekkili tarafından bu faturaların hizmet ilişkisinin devam ediyor olması ve geçmişe dönük hesapların incelenmesi için defterlerine işlenmiş olabileceği, ancak bu durumun kesintilerin yasal olduğu anlamına gelmeyeceği, bu nedenle müvekkili tarafından ise davacı tarafından düzenlenen faturalarının iadesi için 15/01/2015 tarihli 7 adet iade faturasının düzenlendiği, davacı 3 yıl geçtikten sonra hatasını fark ediyor ise müvekkilinin de bu fark faturaları defterlerine işledikten yaklaşık 6 ay sonra hatasını fark ederek iade faturası kesmesinin normal karşılanması gerektiği ifade edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 222. maddesinde “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Her iki tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur.Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.Somut olayda davacının, davalı tarafından düzenlenen faturaları ticari defterlerine kaydetmiş olduğu, bu faturalara süresinde itiraz ve iade ettiğine ilişkin savunma ve delil ileri sürmediği de dikkate alındığında, davalının alacağının varlığının HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlanmış olduğunun kabulü gerekmektedir.Bu durumda mahkemece, davacının dava konusu edilen 8 adet faturayı ticari defterlerine kaydettiği, böylece davalının alacağını kanıtlamış olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacının faturaları ticari defterlerine kaydetmesinin davacının faturalarda yazılı mal ve hizmeti aldığına karine teşkil etmekte olduğu ve bu karinenin aksinin davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın, HUMK’nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanması gerekmiştir…” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14/01/2020 tarihli 2019/1984 E. 2020/62 K. sayılı ilamı; “..Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak ile ilgili yapılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte davalı aşamalardaki beyanları ile akdi ilişkinin varlığını kabul etmiştir. Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturadaki alacakla ilgili olarak, itiraz süresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan iade edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini kanıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve takibe dayanak yapılan faturanın ihtarname ekinde davalıya tebliğ edildiği ancak davalı tarafından faturaya yasal süresinde itiraz edildiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda fatura içeriğinin kesinleştiğinden mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi ve istinaf başvurusunun reddi doğru olmamış davalı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklindedir. Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesine göre; fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. Vergi Usul Kanunu’nun 231/5. maddesine göre; fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır. 6102 sayılı TTK 21. maddesi uyarınca ise; ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir, bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. Somut olayda, Bakırköy … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında davacı tarafından taraflar arasındaki açık hesap ilişkisine göre … no’lu 17.725,52 TL bedelli, … no’lu 53.530,47 TL bedelli, … no’lu 25.417,67 TL bedelli, … no’lu 14.759,40 TL bedelli, … no’lu 27.425,71 TL bedelli 5 adet fatura yönünden 147.623,76 TL’lik borcun kabul edildiği belirtilerek ödeme yapıldığı, davalı tarafından bu takibin Bakırköy … Noterliğinin 22/01/2015 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile davacı tarafça iade edilen faturalara ilişkin olduğu yönünde savunma yapılmış ise de, her iki takibe konu alacağın belli faturalardan değil, açık hesap ilişkisinden kaynaklanıyor olması nedeniyle savunmanın yerinde olmadığı, ayrıca davacı tarafından kabul edilen faturaların da açık olarak itiraz dilekçesinde bildirildiği, bu nedenle ödemenin beyan edilen faturalara istinaden yapıldığı kanaatine varılmıştır. İade konusu faturalar değerlendirildiğinde ise; bu faturaların davacı tarafından 26/06/2014-27/08/2014 tarihleri arasında düzenlenen, davalının 8 günlük süre içerisinde itiraz etmediği ve ticari defterlerine kaydederek kabul ettiği 7 adet faturanın iadesine ilişkin davalı tarafından 15/01/2015 tarihinde düzenlenen faturalar olduğu, davacının bu faturaları kabul etmeyerek Bakırköy 26. Noterliğinin 22/01/2015 tarih ve… yevmiye no’lu ihtarnamesi ile iade ettiği anlaşılmıştır. Davalı tarafça, davacının düzenlediği faturalara itiraz edilmediği gibi faturaların davalı ticari defterlerine işlendiği sabit olup, 26/06/2014-27/08/2014 tarihli faturaların davalı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesine rağmen sonradan 15/01/2015 tarihinde iade faturaların düzenlemesi ise emsal ilamlarda belirtildiği gibi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Davalı tarafça alacaklı olduğu sunulan delillerle ispatlanamamıştır. Davalı en son yemin deliline dayanmış ve yemin davacı şirket yetkilileri tarafından eda edilmiştir. Yapılan açıklamalar, 6100 sayılı HMK’nun 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi ve eda edilen yemin uyarınca davacının borçlu olmadığının ispatladığının kabulü gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu ulaşılan maddi olay ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygun olup resen yapılan incelemede kamu düzenine aykırı herhangi bir husus da tespit edilemediğinden, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde olmayıp 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 12.104,26 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 3.026,25 TL’nin mahsubu ile bakiye 9.078,01 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 07/07/2021