Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/323 E. 2021/720 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/323
KARAR NO : 2021/720
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2013/170
KARAR NO: 2017/910
KARAR TARİHİ: 02/11/2017
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA 1-Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasındaki 16.07.2010 tarihli sigorta poliçesine istinaden müvekkili şirkete ait fabrikada 18/03/2011 tarihinde çıkan yangın nedeniyle oluşan hasarın davalı … şirketince yapılan ödeme dışında kalan bakiye 575.525,00 TL kısmının tahsili için davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında takip başlattıklarını ancak davalının iş bu takibe haksız olarak itiraz ettiğini ve bu nedenle takibin durduğunu, sigorta poliçesinin güvencesi devam ederken meydana gelen yangın nedeniyle müvekkilinin mağdur olduğunu ve sigorta poliçesinin düzenlenmesi sırasında eksper teyidi alındığını, Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011-26 D.İş, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011-38 D.İş, Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011-50 D.İş sayılı dosyalarından hasar ve kusurun tespit edildiğini, davalının kısmen tazminat ödemesi teklifinin kabul edilmesine karşın müvekkilinin tespit edilen zararının daha fazla olduğunu bu nedenle bakiye kalan alacak için davalı hakkında icra takibine girişildiğini, davalının icra takibine itirazının iptali ile alacağının tahsiline, davalının icra inkar tazminatı ile mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafla 24.05.2011 tarihli sigorta ekspertiz raporunda belirtilen 219.870,00 TL inşaat hasarı, 64.856,75 TL demirbaş dekorasyon, 574.240,00 TL makine hasarı, 600.000,00 TL emtia hasarı, 31.551,65 TL kar payı zararı olmak üzere toplam 1.378.270,15 TL hasar zararı ve tazminat konusunda mutabakata varıldığını, mutabakatın sigorta ekspertiz firması ile davacı sigortalı arasında olduğunu, davacının ekspertiz şirketi ile ayrıntılı ve titiz bir çalışma sonrasında kalem kalem her bir hasar unsuru ve tazmin bedeli tek tek belirlenmekle mutabakata vardığını, belirlenen ve davalıya ödenen 1.387,008,00 TL üzerinden tarafların sulh olduğunu ve ibraname verdiğini, bu nedenle davacının iddialarının asılsız ve kabul edilebilir olmadığını, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, 06.06.2011 tarihli takibin de hak düşürücü süreyi kesmediğini bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz olarak açılan iş bu davanın hem usulden hem esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… Davacı tarafından davalı … şirketine yangın tarihini kapsar şekilde sigortalandığı ve … poliçe nolu poliçenin 2 adet eki poliçe bulunduğu ve bu poliçelerden dolayı davacının ödeme aldığı ve toplam ödeme miktarının 1.476.270,00 TL olduğu ve bu durumun mutabakat belgesinde yazılı olduğu anlaşılmıştır. Davacı ve davalı arasındaki ilişkide … Sigorta Ekspertiz firmasının hazırladığı raporda 2.000,000 TL civarında muallak hasar zararına karşın 2.340.000,00 TL ile 2.100.000,00 TL arasında bir miktarda hasar zararı olabileceği rapor edilmiş, … ekpertiz raporu kalem kalem mutabakatla hazırlanmış ve davacının hasar zararı konusunda kabulü olduğu açıktır. Davacının … numaralı sigorta poliçesinden 16.100,00 … numaralı sigorta poliçesinden 1.370.908,00 TL, 0011221093 numaralı sigorta poliçesi tahtında 89.262,00 TL olmak üzere sigorta tazminatı konusunda mutabakatı olduğu halde daha sonra icra takibine girişmesinin müzayaka halinde olmasına dayandığı ve davacının ancak 1.476.270,00 TL sigorta tazminatından bakiye alacağı varsa onu dava ve talep edebileceği ancak davacının aşan kısım açısından mutlaka müzayaka sömürü şartları ve hak düşümü süresinin aşılması sorununu aşması gerektiği ve davacının müzayaka halinde olduğunu, akdi ilişkide aşırı yararlanma sömürüye muhatap olduğunu ispat etmesi gerektiği ve dosyadaki bilirkişi raporlarının ve ekspertiz raporlarının gerçek zararı tespit bakımından yeterli olmadığı ve mutabakata göre yapılan hesaplamaya itibar edilmesi gerektiği ve davacının aldığı ödemelerde “İbraname ve Feragatname” başlıklı belgeleri imzaladığı, ‘tarafımıza ödediği gerçek ve mutabakatımızda olan iş bu tazminat bedelinin tahsil etmekle’ ifadesinden de anlaşılacağı üzerine mutabakatın zarar ve tazminat hususunda açık olduğu, davacının müzayaka halinde olduğunu ispat edemediği ve bu nedenle davanın reddine” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ 1- Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı … şirketi davaya konu yangın ile ilgili olarak inceleme sürecinin uzamasının davacı şirketi zor durumda bıraktığı ve oluşan zararını artırdığı, davalının sürenin davacı şirketin zorlayacağını bilerek hareket ettiği, iş bu nedenle davacının önüne konulan şartlara rıza göstermek zorunda kaldığı, davacının almış olduğu tazminatla sadece bu süre içerisinde doğan borçlarını ödeyebildiği ancak yeniden ticaretine devam edemediği, davacının sigorta bedelinin ödenmesi esnasında oluşan zararlarını telafi edebilmek amacıyla öncelikle davalının hasar bedeli olarak teklif etmiş olduğu bedeli kabul etmek zorunda kaldığı, icra dosyasına yapılan itirazın 05. 06.2013 tarihinde öğrenildiği bu nedenle dava açma süresinin bu tarihten itibaren başlamış sayılması nazara alınarak davanın süresinde açıldığı belirtilerek mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir. 2- Katılma yoluyla davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece kurulan hükümde ‘Davalının zamanaşımı itirazının reddine’ denmişse de hak düşürücü süre itirazında bulunulduğunu, gerekçede bu itiraza yönelik hiçbir açıklamaya yer verilmediğini, mahkemece yalnızca İİK 67/1 gereğince bulunulan hak düşürücü süre itirazının reddine karar verilmiş olup 818 s. Kanun’un 21. maddesi gereği hak düşürücü süre yönünden resen yapılması gereken inceleme yapılmadığı, oysa hak düşürücü sürenin mahkemece resen araştırılması gerektiği, davanın en geç 06.06.2012 tarihinde açılması gerekirken 05.06.2013 tarihinde açıldığı, sigortalı ile yapılan görüşme sonucu mutabakatnamenin düzenlendiği, davacı şirket ile davalı şirketin sulh olduğu, şirketi ibra ettiği ve iş bu nedenle davanın öncelikle hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek, mahkemece verilen kararın kaldırılması talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE¸HMK’nun 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, 18.03.2011 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle davalı … şirketi tarafından yapılan ödeme sonrasında bakiye alacağın tazmini talepli başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından 775.525,00 TL alacağının tahsili istemiyle icra takibi başlatıldığı, davalı tarafça takibe itiraz edilmesi sebebiyle itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmaktadır. … numaralı sigorta poliçesi ve zeyilleri incelendiğinde; iş bu sözleşmenin taraflar arasında düzenlendiği, 25.06.2010- 25.06.2011 dönemini kapsadığı ve davaya konu yangının sigorta dönemini kapsayan sürede meydana geldiği, ayrıca … numaralı sigorta poliçesi ile elektronik cihaz teminatı, … numaralı sigorta poliçesi ile 3. şahıs mali mesuliyet sigortası, … numaralı sigorta poliçesi ile çalışanların ölüm ve cismani zararlarından kaynaklı masraflar, … numaralı sigorta poliçesiyle çelik ücretleri ve kaza sigortasının, … numaralı sigorta poliçesi ile makine kırılması, kasko forklift sigortası yapılarak teminat kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. 26.07.2010 tarihli mutabakatsızlık kıymet takdiri ekspertiz raporunda ise makine ve demirbaş hasarı yönünden toplam bedelinin 911. 000 TL olduğu belirtilmektedir. … numaralı sigorta poliçesi yönünden, 06.06.2011 tarihli davacı şirketin ünvanının yazdığı kaşe ve imzanın yer aldığı ibraname ve feragatname başlıklı belgede 1.370.908,00 TL ve 27. 06.2011 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belgede 89.262,00 TL ve 06.06.2011 tarihli ibranamede 16.100 TL ödemeye ilişkin tarafların mutabık kalındığı belirtilmiştir…. sigorta ekspertiz firmasının hazırladığı raporda emtia zararı 1.000.000 TL, bina ve inşaat zararı 700.000 TL, makine – Tesisat zararı 500.000, dekorasyon bedeli 50.000 TL ve demirbaş bedelli olarak 90. 000 TL olmak üzere 2.340.000 TL ile 2.100,000 TL arasında davaya konu haksız fiilde davacının zararının oluşabileceği tespiti yapılmıştır. Cevap dilekçesinde, taraflar arasında yapılan görüşme sonucunda bina hasarı bakımından betonarme çerçevesinde yeniden inşası bakımından sigorta şirketinin önerdiği … inşaat şirketi ile yapılan görüşmelerde, 219.870 TL teklif üzerine sigortalı ile bu konuda mutabakata varıldığı, aynı zamanda demirbaş dekorasyon hasarı bakımından 64.856,75 TL rayiç bedel üzerinden, makine hasarı bakımından 574.200 TL üzerinden, emtia hasarı bakımından 600.000 TL, kar kaybı bakımından brüt kar kaybının 63.103,29 TL olduğu, sigortanın fabrikanın kapalı olduğu dönemde piyasada fason olarak mal üretip satması mümkün bulunmasının hazırlanarak %50’lık kısmının artan masraf olarak dikkate alınması sonucunda kar kaybının 31.551,65 TL olarak belirlenmesine dair mutabakata varılması sonucunda toplamda 1.378.270,15 TL hasar ihtimaline ulaşıldığı belirtilmiştir. Davacı ile davalı arasındaki görüşmeler sonucunda 1.370.908,00 TL+89.262,00 TL+16.100 TL olmak üzere sigorta tazminatı konusunda mutabık kalınmasına karşılık 89.262 TL ödenmeden önce davacı tarafça davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı ve bu haliyle 1.378,270,15 TL ibraname ile ödenmiştir. Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/28 D.İş sayılı dosyasında; inşaat, makine mühendisi ve yangın uzmanı bilirkişilerinden oluşan 12.04.2011 tarihli raporda, davacı şirket tarafından yangının çıkış nedeni ve kusurunun tespitini talep edildiği ve 18.03.2011 günü mikser makinesi üstü motor ve kazanında çıkan yangının kusur durumun tespitine ilişkin itfaiye raporu, jandarma raporu, olay yeri resimleri, alınan ifade ve diğer deliler birlikte değerlendirildiğinde: Mevcut yangın raporu ve ifadelerdeki elektrik ,doğal gaz, likit petrol ve kimyasal madde kaynaklı yangınlarda ısı etkenleri ve mevcut kimyasal maddeler göz önüne alındığında önlenemez 2 faktör nedeniyle davacıya atfı kabul kusur izafe edilemeyeceği görüş ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.Sigorta şirketince davaya konu yangınla ilgili olarak taraflarının kusur durum ve oranın tespiti için Gebze 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/ 50 D.İş sayılı dosyasında keşif yapılmış ve tanıkların beyanı olay yeri inceleme raporları değerlendirilerek; yangının başladığı yerin duvar mikseriyle karıştırılan ve yarısına kadar solventler ve bir miktar nitroselüloz dolu olan kazanın olduğu, duvar mikserinin sonsuz vidasını hareket ettiren motordan çıkan kıvılcımın tutuşması ile yangının başladığı ve motorun yanında başlayan alevin kazanın ağzından devamlı çıkan buharları takip ederek kazanın içine kadar inerek kazan içindeki solventler in yanmasına, nitra selülözünün ise patlayarak yangının hızlı etrafa yayılmasına neden olduğu, söz konusu motorun tabana yakın olması ve yangının neden olan kıvılcımın oluşturduğu alevin havalandırma sisteminin girişine kadar gitmesinin yangının çok kısa zamanda tavandaki rapor plakalarda sıçrayarak bütün tavana yayılmasına ve buradan da yerdeki yanıcı maddelerin çok kısa zamanda alev almalarını neden olduğu elektrik yangın ve kimya mühendisi bilirkişilerinden oluşan bilirkişi heyetince 14/04/2011 tarihli heyet raporunda tespit edilmiştir.Davacı şirket tarafından Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne davaya konu yangının çıkış nedeni ve kusur durumunun tespiti talepli yapılan başvuruda 2011/ 26 D.İş sayılı dosya ile inşaat, makine ve LPG patlamaları ve yangın eğitmeni uzmanından oluşan bilirkişi heyetince 11.04.2011 tarihli bilirkişi raporu düzenlenmiş ve düzenlenen raporda özetle; itfaiye raporunda da belirtildiği üzere yangın esnasında köpük ve KKT kullanılmadığı, yaklaşık 40 ton su kullanıldığı, oysa kimyasal yangınlarda suyun bünyesindeki oksijen nedeniyle yangının artmasına sebebiyet verdiği, ayrıca yangınla mücadele sadece su kullanılmış olmasının maddi hasarın artmasına neden olduğu, demirbaş listesi, yarı mamul listesi, ham madde listesi mamulün alış ve satış faturaları incelendiğinde 360.982,65 TL’lık ham madde, 146.251,40 TL’lık yarı mamul, 208.257,02 TL’lık mamülün, 31.402, 80 TL’lık ticari malların bulunduğu ayrıca 32.139,69 TL’lık teneke kutu olmak üzere toplam779.033,56 TL’lık zararın olduğunun anlaşıldığı, bu zarar miktarının vergi dairesine verilen BA ve BS formunu incelendiğinde stokların miktarının birbirini destekler mahiyette olduğu, dava konusu tesiste bulunan yangın neticesinde kullanılamaz durumda bulunan makine, teçhizat, demirbaş ve edevatların genel olarak toplamının 911. 000,00 TL olacağı kanaatine varıldığı, dava konusu yerde bulunan ve yangın neticesinde tamamen zarar gören kullanılamayacak haldeki binanın toplam değerinin ise 617.400,00 TL olacağı yönünde tespitte bulunulmuştur.Mahkemeye sunulan 10.07.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise; yangın hali için davacının bina yönünden 500.000 TL’ye kadar, makine tesisat ve elektronik cihaz için 911.000 TL’ye kadar ve yarı mamul ve mamul hammadde için 1.000.000 TL’ya kadar güvence verdiği tespit zarara göre tazmin etmesinin gerekli olduğu, itirazın iptali davasında 1 yıllık hak düşürücü bir süre içerisinde davanın açılması gerektiği ve hak düşürücü süre dolduğu, artık davacının gabin ve aşırı yararlanmaya dayanarak dava açma hakkının bulunmadığı ,dosyada yer alan ibranamelere ile toplam 1.476,270 TL ye ve hasar konusunda mutabık kalındığı, her iki tarafın da tacir olduğu, davacının sigorta tazminatı ve ödemelerini aşan zararın bulunduğunu sabit olmadığı, imza ve kaşesiyle teyit ettiği mutabakat ve ibranameler gözetilerek bu miktarları aşan tazminat talepleri bakımından müzayaka halinde olduğunu ve akdi ilişkide aşırı yararlanma-sömürüye muhatap olduğunu ispat etmesi gerektiği, ancak kanununda yer alan 1 yıllık hak düşürücü süresi sebebiyle davalıya karşı husumet yöneltilemeyeceğini hak düşürücü süresi geçtiği için davacının talebinin değerlendirme dışı kalacağı, mutabakata göre yapılan hesaplamaya itibar edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; İİK 60/1 maddesindeki 1 yıllık sürenin değerlendirmesi bakımından davacının 16.12.2015 tarihli beyanında icra takip dosyasını yapılan borçlu itirazını 05. 06.2013 tarihinde öğrendiğini ve aynı tarihte dava açtığını beyan ettiği, icra takip dosyasını davalı tarafça yapılan itiraz dilekçesinin üzerinde alacaklı vekilinin bu itiraz dilekçesini olduğu belirtilmesine rağmen tarihin yazılı olmaması nedeniyle, davacının borçlunun itirazını 05.06.2013 tarihinde öğrendiği yönündeki beyanına itibar edilmiş ve aynı tarihte dava açılması sebebiyle davanın süresinde açıldığının kabulü ile davalının zaman aşımı itirazın reddine ve gabin koşullarının oluşmadığı da belirtilerek davanın bu yönden de reddine dair karar verilmiştir. İİK’nun 67/I. maddesi gereğince itirazın iptali davasındaki süre; borçlunun itirazının alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Alacaklı vekilinin icra dosyasına yapılan itiraz dilekçesi üzerine bir suretini aldığına dair yazı yazılmış ancak bu yazının altında herhangi bir tarih bulunmadığı mahkemenin gerekçeli kararında da belirtilmekle; 1 yıllık hak düşürücü sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı önem arz etmektedir.Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 15.04.2013 tarih ve 2013/3817 E.- 2013/6724 K. sayılı bozma ilamı ile “İİK’nun 67/1. maddesine göre alacaklı, borçlu tarafın itirazının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren, itirazın iptali için 1 yıl içinde mahkemeye başvurmak zorundadır. İncelenen takip dosyasına göre borçluların itirazları ve kısmen itirazlarından vazgeçtiklerine ilişkin hususların alacaklı banka vekiline 21/04/2010 tarihli icra tebliğ tutanağı ile tebliğ edildiği görülmüştür. Alacaklı vekilinin 27/07/2009 tarihinde bir kısım borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istemesi nedeniyle bu tarihte itirazı ve itirazdan kısmen vazgeçmeyi öğrendiğinden bahisle süresinde yasal yollara başvurmadığının kabulü doğru değildir. Zira yasal başvuru hakkı alacaklıya tebliğ olgusundan sonra başlar. İtiraza haricen muttali olmak yeterli değildir. Mahkemece bu yön gözetilmeksizin davanın 1 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. ”belirtilmektedir. Somut olayda borçlunun itirazı davacı alacaklıya hangi, tarihte tebliğ edildiğine dair tebligat bulunmamakta olup, davalı tarafın itiraz dilekçesinin davacı vekilince tebliğ alındığını belirtir yazıda tarih belirtilmemiştir. Davacı vekilince takip dosyasına yapılan itirazın 05.06.2013 tarihinde öğrenildiği yönündeki beyanı nazara alındığında İİK 67 maddesi uyarınca dava süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.Ancak, mahkemece İİK 67/1 maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin sürenin zaman aşımı süresi olarak nitelendirilip hüküm tesisi edilmesi yerinde değildir.Gabin:Davacı, davalı ile imzalanan ibranamelerin zor altında imzaladığını belirterek davasını aşırı yararlanmaya, yani gabine dayandırmıştır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21.) maddesinde aşırı yararlanma (gabin) düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında “bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir” denilmek suretiyle, gabinin unsurları ile sonuçları hüküm altına alınmış; maddenin 2. fıkrasında ise, “zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir” denilmek suretiyle, gabin iddiasında bulunan tarafın, bu hukuksal nedene dayanan hakkını kullanabileceği hak düşürücü süreler hüküm altına alınmıştır.Gabinin varlığından söz edebilmek için, objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda bulunması gerekmektedir. Gabinin subjektif unsuru, gabine uğradığını iddia eden tarafın zor durumda olmasından, düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden diğer tarafın yararlanmış olmasıdır. Objektif unsuru ise taraf edimleri arasında aşırı bir oransızlık bulunmasıdır.Somut uyuşmazlıkta, davacı ”zor durumda kalma” şartının gerçekleştiğini, sigorta poliçesi kapsamında zararın karşılanması için davalıya yapılan başvuru neticesinde davalı tarafından zararın yangın olayından yaklaşık 3 ay sonra yapıldığını, bu nedenle müşterilerine karşı taahhütlerini yerine getiremediği, ödeme zorlukları yaşadığı, davalının eksperlerinden ön ödeme talebinde bulunulmasına rağmen bu taleplerin kabul edilmediği ve zararın arttığı , ticari hayatına devam edebilmek için ibranamedeki miktarın kabul etmek zorunda kalındığı, davalının ödediği bedellerin gerçek zararın çok altında olduğunu ve davacının müzayaka halinde bu ödemeyi kabul etmek zorunda kalıp ibraname imzaladığını iddia etmiş; olayda taraflar arasında düzenlenen ibranamelerin geçerli olduğu, gabinin yasal şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddi yönünde hüküm tesis etmiştir.Genel kural, sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi, sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, kanun koyucu gabine ilişkin düzenlemeyi getirmiştir.Sözleşmenin taraflarından birinin, gabin hukuksal nedenine dayanarak sözleşmeyle bağlı olmamayı ya da sözleşmenin varlığını korumakla birlikte edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini istemesi halinde; öncelikle, gabin iddiasına dayanan talep için, kanunda öngörülen 1 ve 5 yıllık hak düşürücü süreler içinde talepte bulunulup bulunulmadığının belirlenmesi; ondan sonra gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda varlığının irdelenmesi gerekir. Müzayaka (zorda kalma) haline dayanan gabin iddiası için kanun koyucu, zorda kalma halinin ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre öngörmüştür.Gabin hukuksal nedenine dayanan fark tazminatı talebine ilişkin davada, müzayaka halinde ibraname imzaladığını iddia eden davacı tarafın bu durumda olup olmadığının, somut deliller ve ayrıntılı inceleme sonucunda tespiti gereklidir. Diğer taraftan mahkemece, imzalanan ibranamelere geçerlilik tanınması gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de davacının ibraname içeriğini kabul etmediği, ibraname ile bağlı kalmak istemediği, ibranamenin müzayaka halinde imzalandığı iddiaları yeterince irdelenmeden karar verilmiştir. Buna göre 10.07.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda 89.262,00 TL tutarlı tazminat bedelinin ödenmesinden önce davacı tarafça davalı aleyhine icra takibi başlatılmış olması karşısında, davacının ibranameler ile bağlı kalmak istemediğini düşüncesini desteklemektedir.Ayrıca; davacı ile davalı arasında art arda ibranameler düzenlenmesi ile kısmi ödemelerde bulunulması davacıda tespit edilen zararların kısmi ödemeleri şeklinde devam edeceği düşüncesi de hasıl olabilecektir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/12468 E 2019/10033 K sayılı ilamı da bu yöndedir)Davacı tacir olup basiretli tacir gibi davranması gerekli ise de; ticari hayatın devamı, ticari faaliyete konu tüm emtiaların zarar görmesi ve davacının ön ödeme teklifinin karşılık bulunmadığı yönündeki iddiası gözetildiğinde, kural olarak irade özerkliği ve sözleşme serbestisi içinde imzalandığı kabul edilmesi gereken ibranamelerin, müzayaka halinde imzalandığı iddiası ile geçersiz kılınmak istendiği; bu biçimde geçersizliği sağlayarak bunun sonuçlarından yararlanacak olan ve istisnai bir yol olan gabinin hukuksal sonuçlarından yararlanmak isteyen davacı tarafın iddiasının doğru olup olmadığının araştırılması gerektiği açıktır.Bu durumda mahkemece yapılacak iş; öncelikle davanın gabin hukuksal nedeni ile süresinde açılıp açılmadığının tespiti ile, süresi içinde açıldığının kabul edilmesi halinde; davaya konu yangın olayının meydana geldiği 2011 yılından önceye dönük yakın yıllardaki davacının mali durumunun, ticari defter ve kayıtları ile muhasebe belgeleri üzerinden yapılacak incelemeyle saptanması; bu konuda uzman mali müşavir bilirkişi heyetinden, davacının yangın hasarından önceki yakın yıllara ait işletme kar ve zararı, şirket özkaynakları, davacının hasar tarihinde mevcut borç-alacak miktarları konularında ayrıntılı rapor alınması; davacının hasar tarihinden önceki mali durumuna göre, yangından kaynaklanan hasarı bertaraf etme konusunda yeterli özkaynağı olup olmadığının detaylıca irdelenmesi, bu husustaki taraf delillerinin toplanması ile gabinin subjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmesi gereklidir.Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/14196 E, 2018/1061 K sayılı ilamı da bu yöndedir. Yukarıda belirtilen eksikliklerin ikmalinden sonra; edimler arasındaki aşırı oransızlığın giderilmesini temin amacıyla, gabin iddiasıyla eldeki davanın açıldığı gözetildiğinde, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için, davacının gerçek zarar miktarının doğru biçimde tespit edilmesi gerekir. Zira, dosyada mevcut bilir kişi raporunda AC Global…firmasının düzenlediği hasar raporunun muallak bir zarar hesabı yapılarak 2.000.000 TL civarında zarar belirtilmiş ise de; yangın nedeniyle oluşan hasarı kalem kalem denetime açık olarak tespitinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre de; oluşturulacak uzman bilirkişi heyetinden (mali müşavir, sigorta uzmanı, makine mühendisi, kimya mühendisi, inşaat mühendisi), davacının hasar başvurusu sırasında davalıya sunduğu listenin, eksper raporları, tespit dosyaları, yangın sonrası resmi görevlilerce tutulan tutanakların bir bütün olarak ele alınması ve hasar tarihinden önceki yıla ait ticari defter ve kayıtlar ile muhasebe belgeleri de incelenmek suretiyle, yangın olayından önce mevcut olup da olay nedeniyle hasar gören sigortalı unsurların bedellerinin ayrıntılı biçimde tespitinin yapılması konularında ayrıntılı, gerekçeli, mukayeseli ve denetime imkan sağlayacak bir rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Sonuç itibariyle, açıklanan nedenler ile taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı ile davalı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2- İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin, 2013/170 Esas, 2017/910 Karar ve 02/11/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İadesine,4-Harçlar Kanunu gereğince taraflarca ayrı ayrı yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye gelir kaydına, taraflarca ayrı ayrı yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde taraflara İadesine, 5-Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/06/2021