Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/302 E. 2021/698 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/302
KARAR NO: 2021/698
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1204
KARAR NO: 2017/1346
KARAR TARİHİ: 04/12/2017
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ:30/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacı ile davalı şirket arasında düzenlenen cari hesap ve faturalardan kaynaklanan alacak için başlatılan, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra takibinde, davalı borçlu tarafından 31/03/2016 tarihinde itiraz edilmiş olduğunu, takibin devam edebilmesi için süresi içerisinde itirazın iptali davasının açılmış olduğunu, davalı borçlunun, İcra Müdürlüğü’ne vermiş olduğu itiraz dilekçesinde, borcun tamamına itiraz etmiş olduğunu, bu itirazın kabulünün mümkün olmadığını, davacı şirketin iş sağlığı ve güvenliği hizmeti veren bir şirket olduğunu, bu sebeple faturaların düzenlenmiş olduğunu, davalı borçlunun, düzenlenen faturalara yasal süresi içerinde itiraz etmediğini, borç ödenmediğinden icra takibi başlatmak zorunda kaldıklarını, davalı borçlunun, davacı tarafından başlatılan ilamsız takibe itiraz etmiş olmasına rağmen 18/03/2016 tarihinde 2.000,00 TL, 04/04/2016 tarihinde 8.246,00 TL ve 18/04/2016 tarihinde borcun 6.494,00 TL.olan kısmını (toplamda 16.740,00 TL) davacı şirkete ödemiş olduğunu, ancak borçtan geriye kalan 7.518,00 TLnin ödenmediğini ileri sürerek İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasına karşı yapılan itirazın iptaline, davalı aleyhine alacağın % 20 sinden az olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini dava ve talep etmiştir
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının, davalı şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığını, tek taraflı olarak davacı şirketin aylık ücretinde artış yapmış olduğunu, taraflar arasında kararlaştırılmış ücretin ödenmiş olduğunu, davalının, davacıya ait herhangi bir borcunun bulunmadığını, bu sebeplerle, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini, vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılması gerektiğini, müvekkil şirket lehine % 20 oranında İcra İnkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” taraflar arasında iş güvenliği uzmanlığı sözleşmesi imzalandığı, sözleşme gereği hizmetin davacı tarafça davalı şirkete verilmiş olduğu, hizmet bedeli konusunda ise sözleşmede herhangi bir bedelin yer almadığı, 20/07/2013 tarih, 28713 Sayılı, İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğe göre, madde 12’de İşyeri hekimlerinin çalışma süreleri başlıklı kısımda, “çok tehlikeli sınıfta yer alanlarda, çalışan başına ayda en az 8 dakika” görev yapmasının zorunlu olduğu, aynı yönetmeliğin 12. maddesinin ise işyeri hekimlerinin, çok tehlikeli sınıfta yer alanlarda, çalışan başına ayda en az 15 dakika olduğu hüküm altına alınmış olduğu, buna göre; 63 kişi X 15 dakika = 945 dakika hizmet süresi hesaplandığı, bu sürenin 16 saate tekabül ettiği, iş yeri hekiminin davalı şirkette yaklaşık 16 saat görev yapmak zorunda olduğu, buna göre, 16 saat x 97,50 TL. = 1.560,00 TL olduğu, davalı şirkete yapılan artışın bu rakamın altında kaldığı, taraflar arasındaki işçi sağlığı ve güvenliği sözleşmesinin 07/05/2014 tarihinde imzalanmış olduğu, ancak 18/12/2014 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği ile 8 dakika verilmesi gereken hizmetin 15 dakikaya çıkarılması mevzuattan kaynaklandığından % 87,5’luk bir artış meydana gelmiş olduğu, 2014 yılı söz konusu yönetmelikte yapılan değişikliğin hizmet bedeline yansıması değerlendirildiğinde, faturaların 2015 yılı ve 2016 faturalarının, artış oranı olan % 87,5’Iuk artışın altında kaldığı, bedelin fahiş olmadığı, iddia ve savunmanın kapsamına, alınan bilirkişi raporuna göre davacının takip tarihi itibariyle 24.258,00.-TL alacaklı olduğu ancak icra takibinden sonra davalının 2.000,00.-TL + 8.246,00.-TL ve 6.494,00.-TL ödemeler yaptığı, davanın da yapılan bu ödemeler mahsup edilerek kalan tutar üzerinden açıldığı anlaşılmış, yapılan ödemelerin infaz aşamasında İcra Müdürlüğünce dikkate alınması gerektiği ” gerekçesiyle davanın kabulü ile İstanbul … İcra Md. … sayılı takibine davalının yaptığı itirazın iptaliyle takibin takip talebinde belirtilen koşullarda devamına, takipten sonra davadan önce yapılan 18/03/2016 tarihinde 2.000,00.-TL, 04/04/2016 tarihinde yapılan 8.246,00.-TL ve 18/04/2016 tarihinde yapılan 6.494,00.-TL ödemenin infaz aşamsında icra müdürlüğünce nazara alınmasına, asıl alacağa takipten itibaren yasal faiz yürütülmesine, 1.503,60 TL icra inkar tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; müvekkil şirket tarafından sözleşme bedeli her ay düzenli olarak ödendiğini, ancak davacı taraf bir süre sonra masraflarının arttığını iddia ederek tek taraflı olarak sözleşme bedelini artırdığını, sözleşme bedelinde tek taraflı olarak davacı tarafça yapılan artış müvekkil şirket tarafından kabul edilmediğini, davacı şirket ile kurulan hizmet akdi çerçevesinde sözleşmeye göre öngörülen bedel ödendiğini, ancak, davacı şirket ile müvekkil arasında akdedilen hizmet sözleşmesine aykırı olarak düzenlenen ve müvekkile gönderilen faturalar iade edildiğini, müvekkil Şirketin faturalara itiraz etmediği iddiası gerçek dışı olduğunu, bununla birlikte, hükmedilen icra inkar tazminatı hukuka aykırı olduğunu yargıtay kararlarına göre; dava konusu alacağın miktarının belirli veya belirlenebilir olması halinde ıcra ınkar tazminatına hükmedilebileceği, hak tartışmalı ise icra inkar tazminatından söz edilemeyeceğini belirterek mahkeme kararının davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasında düzenlenen İş Sağlığı ve Güvenliği sözleşmesinden kaynaklanan faturaya dayalı başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacının, davalı aleyhine, İş Güvenliği Uzmanlığı ve İş Yeri Hekimliği Sözleşmelerine istinaden düzenlenen 14 adet faturaya dayalı toplam 24.258,00 alacağın tahsili için takip başlattığı, davalının yasal süresinde ödeme emrine itiraz ettiği, davanın yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamı incelendiğinde; taraflar arasında, sistemdeki hekim değişikliği sebebiyle farklı tarihler içeren çok sayıda İş Yeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı sözleşmeleri düzenlendiği, bu sözleşmelerde kararlaştırılmış herhangi bir hizmet bedeli bulunmadığı, takibe dayanak yapılan faturaların 2015 yılı mayıs-aralık dönemine ait her biri iş güvenliği hizmet bedeli : 500,00 TL, iş sağlığı hizmet bedeli : 1.000,00 TL açıklamalı KDV dahil 1.670,00 TL bedelli 8 adet fatura ile 2016 yılı ocak-mart dönemine ait her biri iş güvenliği hizmet bedeli : 800,00 TL, iş sağlığı hizmet bedeli : 1.100,00 TL açıklamalı KDV dahil 2.132,00 TL bedelli 6 adet faturalar olduğu görülmüştür. Mahkemece 2014 yılı İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’ de yapılan değişiklik ile ( işyeri hekimlerin çalışma sürelerine ilişkin çok tehlikeli sınıfta yer alanlarda, çalışan başına ayda en az 8 dakika verilmesi gereken hizmetin 15 dakikaya çıkarılmasına ilişkin) davacı tarafça kesilen faturaların 2015 yılı ve 2016 yılı faturaların artış oranı, çalışma sürelerindeki %87,5 luk artış oranının altında kaldığı, söz konusu bedelin bu durum nazara alınarak değerlendirilmesi halinde bedelin fahiş olmadığı, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacının takip tarihi itibariyle 24.258,00 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Somut olayda hizmetin verilmesine ilişkin davalının herhangi bir itirazı yoktur. Uyuşmazlık davacı tarafın tek taraflı artırmış olduğu hizmet bedeline ilişkindir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ifade edildiği gibi faturalardaki artış oranının, yönetmelikteki çalışma saatindeki değişiklikten dolayı fahiş olmadığı gibi söz konusu faturaların davalıya teslim edildiğini davalı vekili ikrar etmiştir. Davalı vekili her ne kadar müvekkilinin, faturaları iade ettiğini iddia etmiş ise de faturaların iade edildiğine ilişkin dosyaya herhangi bir delil, belge ibraz etmemiş, bilirkişi incelemesi için ticari defterlerini sunmamıştır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 01/06/2015 tarih 2014/7976 Esas 2015/4126 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere ” YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın karşı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü faturayı gönderen tarafta olup, faturayı gönderenin bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK’nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, karşı tarafa aittir. TTK’nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi (TTK’nın 84. ve 85. maddeleri) uyarınca ispatlamış olur. Bu itibarla taraflar arasındaki hukuki ilişkiye ve verilen hizmete ilişkin bir ihtilaf bulunmadığı, düzenlenen sözleşmelerde herhangi bir hizmet bedeli kararlaştırılmadığı, itirazın 2014 yılı İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’ de düzenlenen hizmet süresinin artırılması gerekçe gösterilerek sonradan artırılan hizmet bedeline ilişkin olduğu, söz konusu faturaların davalıya teslim edildiği davalı vekilince kabul edilmesi nedeniyle faturaların iade edildiği davalı tarafça ispatı gerektiği, faturaların iade edildiği davalı tarafça usulüne uygun ispatlanamadığı, bu sebeple fatura içeriğinin yani aylık hizmet bedelinin davalı tarafça kabul edilmiş sayılacağından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili diğer bir istinaf nedeni olarak dava konusu alacağın belirli veya belirlenebilir olmadığı, tartışmalı olduğundan hükmedilen icra inkar tazminatının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece takip tutarı üzerinden takipten sonra davadan önce davalı tarafça yapılan ödemeler düştükten sonra dava konusu edilen 7.518,00 TL alacak üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmiştir. Takibe dayanak alacak faturadan kaynaklandığı, faturaya itiraz edildiği davalı tarafça ispatlanamadığından fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılacağı dolayısıyla alacak miktarı liket ve belirlenebilir olduğundan icra inkar tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2- Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 513,55 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 128,39 TL harcın mahsubu ile bakiye 385,16 TL’ nin istinaf eden davalı taraftan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davalı yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1.a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.30/06/2021