Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/2350 E. 2021/254 K. 10.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2350
KARAR NO: 2021/254
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2018
NUMARASI: 2014/127 Esas – 2018/179 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Hayat Sigortası Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/03/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Dava, ilk aşamada davacılardan … tarafından açılmış olup davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … tarafından 20/01/2014 tarihli ihtarname ile muris …’ın mirasçılarından kredi borcunun ödenmesinin talep edildiği, murisin kredi kullandığından bu ihtarname ile haberdar oldukları, murisin 10/08/2013 tarihinde “Parkinson, Geçirilmiş SVO, HT, Demans, Pnömoni” sonucu vefat ettiği, 09/03/2010 tarihinde Alzheimer teşhisi konulduğu, ölüm nedeni ile hastalıkları arasında illiyet bağı bulunduğu, kredi kullanılan banka şubesi personelinin murise ait imzalar arasındaki uyumsuzluğu fark ederek imza mührü yaptırarak gelmesini istediği, murisin bu nedenle imza mührü yaptırdıktan sonra bankaya tekrar başvurarak kredi belgelerini mühür ile imzaladığı, imzalar arasında uyumsuzluk olduğu takdirde bankanın bunu araştırmakla mükellef olduğu, murisin o dönem 60 yaşında alzheimer hastası olması nedeniyle kusuru olmadığı, yakın geçmişi hatırlamadığı, unutkan olup iradesinin tam ve sıhhatli olmadığı, imza mührünün kişinin okuma yazma bilmemesi, fiziksel engel nedeniyle imza atamayacak durumda olması hallerinde kullanılmasının mümkün olduğu, bankanın imza mührünü önermesinin ise murisin fiziksel engelli hastalığı hakkında bilgi sahibi olduğu anlamına geldiği, davalı bankanın tam kusurlu olduğu, davalı … AŞ beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle vefat tazminatı ödenmesi talebini reddetmiş ise de; kredi kullanımı sırasında yapılan sigortalarda, sigorta şirketinin bankayı aracı kılarak, bankanın bilgilendirmesi doğrultusunda işlem yaptığı, bankanın yukarıda açıklanan sorumluluğunun sigorta şirketi için de geçerli olduğu, davalı … AŞ diğer davalı … AŞ’nin acentesi sayıldığından her iki davalının müteselsilen sorumlu oldukları iddiası ile kredi borcunun davalı sigorta şirketi tarafından ödenmesi gerektiğinin tespitine, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla davacı tarafından ödenen 3.460,00 TL’nin dava sonuçlanıncaya kadar işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava değerini 3.460,00 TL olarak bildirmiş ve bu bedel üzerinden harç yatırmıştır. Mahkemenin 27/11/2014 tarihli ara kararı doğrultusunda, murisin diğer mirasçılarına ilişkin vekaletnameler dosyaya ibraz edilmiş ve tüm mirasçılar/davacılar yönünden davaya devam edilmiştir.
CEVAP Davalı … cevap dilekçesi ile özetle; …’ın sigorta poliçesinde lehtar ve rehin alacaklısı olması nedeniyle davacının aktif husumet ehliyetinin olmadığı, murisin beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığı, beyan edilmeyen hastalık ile ölüm arasında illiyet bağı olduğunun davacı tarafın dava dilekçesinde kabul edildiği, davalıların farklı tüzel kişiliğe sahip ve farklı kanun/yönetmelik hükümlerine tabi olmaları nedeniyle, banka/banka personeli yönünden ileri sürülen hususların müteselsil sorumluluk nedeniyle sigorta şirketi açısından da geçerli olduğu iddiasının hukuka aykırı olduğu, müteselsil sorumluluk iddiası kabul edilse dahi ölüm ile hastalık arasında illiyet bağı olduğundan tazminat ödeme borcunun ortadan kalktığı savunması ile davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı … AŞ tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/127 E. 2018/179 K. sayılı 27/02/2018 tarihli kararı ile; “…Davacıların murisi …’ın sigortalı göründüğü, …’ın sigorta ettiren, lehtar ve daini mürtehin gösterildiği, sigorta sözleşmesinde soru formu veya beyan görevine dair herhangi bir belge bulunmadığı ve mahkemeye de ibraz edilmediği anlaşılmaktadır. … ile davalı banka kredi sözleşmesi yapmış, diğer davalı sigorta sözleşmesi yapmıştır. … aynı zamanda …’ın acentesi sıfatıyla sigorta sözleşmesini bizzat yapmıştır. Bu ilişki şeklinin konut ve ihtiyaç kredisi gibi kredi ilişkileri dolayısıyla yapılan sigortalarda sıkça görüldüğü, bu şekildeki ilişkinin aynı grubun sigorta satışlarını da arttırması nedeniyle menfaatine olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kredi veren bankanın sigorta ettiren gösterilmesi mutad olmadığı gibi doğal olarak ikisi de tacir olan, aynı grupta yer alan sigortayı gerekli kılan ve fiilen yapan şirketlerin böyle yapmayı seçmeleri halinde sonucuna katlanmaları gerekmektedir. Hem kredi alacaklısı, hem sigortacının acentesi sıfatını taşıyan … beyan görevi altındadır ve eğer bir ihlal varsa bunun sonuçlarıyla bağlıdır. Zira aynı zamanda sigorta ettiren durumdadır ve sigorta şirketi olan davalı … ise kendi acentesi gibi işlem yapan …’ın işlemleriyle bağlıdır. Muris …’ın kredi çektiği tarihte birbiriyle bağlantılı rahatsızlıkları olduğu ve hafıza kaybı yaşadığı tıbben sabittir. Kredi sözleşmesini imzaladığı andaki tıbbi durumu şüphelidir. Buna karşılık sigortacının gerçek durumu bilmesi de beyan edilmeyen bir hususu ihlal olmaktan çıkarır ve bunu ispat yükü sigorta ettirene düşer. … hem sigorta ettiren hem de acente olması dolayısıyla sigortacı olduğundan onun biliyor olması önemlidir. Somut olayda kredi sözleşmesini imzalayamayan ve bunun için imza mührü kullanan biri karşısında …’ın durumu şüpheyle karşılaması ve şüphe karşısında yapılması gereken bir araştırma ile öğrenilebilecek hususu öğrenmekten kaçındığı anlaşılmaktadır.Bu nedenle somut olayda davacı tarafın beyan görevi ihlali bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı taraf 17/04/2017 tarihinde ıslah dilekçesi vererek davaya konu talebini 3.460 TL’den 26.908,80-TL’ye yükseltmiştir. Daha sonra 21/04/2017 tarihli dilekçesi ile ıslah talebini düzelttiğini beyan ederek talep ettiği alacak tutarına kamu bankalarının 1 yıllık mevduata uyguladıkları en yüksez faiz oranı olan %9,25 nispetinde faiz yürütülmesini istediğini beyan etmiştir. Murisin vefat ettiği tarih 10/08/2013 tarihidir, dava tarihi 19/03/2014 tarihidir. Davacı tarafından murisin ödediği kısım geri istenemeyecektir. Murisin ölümünden sonra ödenen kısmın ise sadece dava tarihine kadar olan kısmı talep edilebilecektir. Zaten dava konusu olan alacak bu döneme ilişkin ödenen tutardır. Davalılar davacının ıslah dilekçesine karşı yasal süre içerisinde zamanaşımı definde bulunmuşlardır. Ancak davalılar ile davacılar arasında bir sözleşme ilişkisi olmayıp kredi sözleşmesinin davacıların murisiyle yapılmış olması sebebiyle bu davada 5 yıllık zamanaşımı uygulanamayacaktır. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak 10 yıllık zamanaşımı ise ıslah tarihinde henüz dolmadığından davalıların zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir. Ancak davacılar dava açıldıktan sonraki dönemde dava devam ederken ödemiş oldukları kısmı da ıslah yoluyla talep etmişlerdir. Ancak davanın ıslahı sadece dava konusu edilen ödemeler yönünden mümkün olup, dava tarihinden sonra yapılan ödemeler ile ilgili ayrı bir dava açmaları gerekmektedir. Bu nedenle davacıların dava tarihinden sonra yaptıkları ödemeler bu davanın konusu olmadığı için ıslah yoluyla da istenemeyeceğinden o kısım yönünden dava reddedilmiştir. Ancak murisin ölüm tarihinden itibaren dava tarihine kadar davacıların ödemiş oldukları tutar mahkememizce yapılan hesaplamaya göre 3.867,45-TL olup, bu tutar dava dilekçesindeki miktarı geçtiği için ve bu davanın konusu olduğu için, dava dilekçesindeki aşan kısım yönünden ıslah kabul edilmek suretiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, “Davanın kısmen kabulü ile; 3.867,45-TL alacak ve 67,19-TL dava tarihine kadar işlemiş faiz toplamı 3.934,64-TL alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, asıl alacağa dava tarihinden itibaren kamu bankalarının TL bazında 1 yıllık mevduata uyguladıkları faiz oranı üzerinden faiz yürütülmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; gerekçeli kararın Anayasanın 141/3.maddesi ve HMK 297.maddesi hükümlerine uygun olmadığını, dava dilekçesinde taleplerinden birinin “banka kredi borcunun davalı sigorta şirketi tarafından ödenmesi gerektiğinin tespiti” olup, bu talebin gerekçeli kararın dava dilekçesi özeti kısmında gösterilmediğini ve hüküm kurulmadığını, dava tarihinden sonra ödemeye devam edilerek sonlandırılan banka ihtiyaç kredi borcunun vefat tazminatı kapsamında geri istenebileceği ve sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir dava açılabileceği yönünde bir tespit hükmü elde etmek için tespit talebinde bulunduklarını ancak bu tespit talebi hakkında karar verilmediğinden hükmün eksik/hatalı olduğunu, beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, 21/04/2017 tarihli ıslah dilekçesi doğrultusunda ıslah talebinin kabulüne karar verilmesini, hatalı gerekçe ve hükmün düzeltilmesini, tespit edilmesi istenen iddialarının gerekçe ve hüküm kısmında yer alacak şekilde karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; dava haksız fiile dayandığından zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacıların murisinin imza mührü ile işlem yapan bir kişi olduğunu, imza mührünün noterden tasdik ile kullanıldığını, noterin akli melekeleri yerinde olmayan bir şahsa imza mührü vermeyeceğini, ilgili noter tarafından tasdik edilerek uygulamaya alınmış olan imza mühründen ve mütevefanın sağlık durumundan müvekkili Bankanın kuşkulanmasını doğuracak bir süreç bulunmadığını, bilirkişi heyetinde nöroloji uzmanı olmasına rağmen kredi borçlusu murisin ölüm sebebi ile evvelki rahatsızlıkları arasında illiyet bağı olup olmadığı gibi hususlarının incelenmediğini, eksik rapora dayalı hüküm tesis edildiğini, anapara alacağının kabulü anlamına gelmemek kaydıyla hesaplanan faizin fahiş olduğuu, yürürlükteki mevzuat hükümlerinde kamu bankalarınca 1 yıllık mevduata uygulanacak en yüksek faiz oranının işletilmesi yönünde bir düzenleme bulunmamasına ve davacının da bu yönde bir talebi bulunmamasına rağmen, kanuni faiz yerine fahiş bir biçimde kamu bankalarınca 1 yıllık mevduata uygulanacak en yüksek faiz oranı üzerinden faiz yürütülmesine ilişkin hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğunu beyan ederek kısmen kabul edilen hükmün kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … AŞ vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacılar murisinin, beyan edilmeyen hastalıkları ile ölümü arasında illiyet bağı bulunduğunun davacıların kabulünde olup, rapor ile tespit edildiğini, muris TTK 1435 ve Hayat Sigortası Genel Şartları C2/2 uyarınca öngörülen beyan yükümlülüğünü ihlal ettiğinden, sigorta şirketinin ödeme yükümlülüğü olmadığını, somut olayda murisin beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığının açık olduğunu, kredi sözleşmesi ve sigorta sözleşmesi birbirinden ayrı olmasına rağmen, kredi sözleşmesinde yapıldığı iddia edilen eksikliğin hayat sigortası sözleşmesinde sonuç doğurmasının sözleşmelerin nisbiliği ilkesine aykırı olduğunu, hayat sigortası sözleşmesinden dolayı sigorta ettirenin ya da sigortacının, sigortalının durumunu araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını, var olan hastalıkların sigortalı tarafından beyan edilmesi gerektiğini, Yerel Mahkemenin kararında belirtilen “… hem sigorta ettiren hem de acente olması dolayısıyla sigortacı olduğundan onun biliyor olması önemlidir.” şeklindeki tespitin, sigortacının … A.Ş. olması sebebiyle hatalı olduğunu ve … sorumlu ise bu sorumluluğun müvekkiline yüklenemeyeceğini, murisin imza mührü kullanıyor olmasının TBK 16. maddesinde yer alan kanuni bir hak olduğunu, kanundan doğan bir hakkın kullanımından ötürü sigorta ettirenin (…) duruma şüpheyle yaklaşmasının beklenemeyeceğini, raporun hükme esas alınamayacağını, mahkemece 3 kişilik heyet oluşturulmasına rağmen 2 bilirkişinin rapor düzenlediğini, 3.bilirkişinin yerine görevlendirme yapılmadığını, 2 bilirkişinin verdiği raporun HMK 267. maddesindeki tek sayı kuralına aykırı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini aksi halde müterafik kusur durumu gözetilerek hakkaniyet gereği indirim yapılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, bankadan kullanılan kredi ve kredi çekene yapılan hayat sigortası poliçesi kapsamında vefatı üzerine kalan kredi borcundan sorumlunun tespiti ile sigorta teminatının, davacılara ödenmesi istemine ilişkindir. Davacılar murisi …, … AŞ Maltepe Şubesinden 13/08/2012 tarihinde 15.000,00 TL, aylık 540,14 TL 36 ay vadeli (ilk taksit 05/09/2012, son taksit 05/08/2015), toplam 19.445,04 TL geri ödemeli ihtiyaç kredisi kullanmıştır. Kredi sözleşmesi düzenlendiği tarihte ayrıca … AŞ tarafından 13/08/2012-13/08/2015 tarihleri arasında geçerli, sigorta ettiren … AŞ, sigortalı …, dain-i mürtehin … AŞ olan … AŞ … Sigortası Sertifikası ile uzun süreli hayat sigortası yapılmıştır. Kredi taksitleri 05/07/2013 tarihine kadar muris … tarafından ödenmiş, bu tarihten sonra ise davacı … tarafından ödenmeye devam edilmiş ve son taksit gecikmeli olarak 19/08/2015 tarihinde ödenerek tüm borç kapatılmıştır. Somut olayda uyuşmazlık, murisin kredi kullandığı sırada fiziki rahatsızlıklarının, davalı banka tarafından bilindiği, murisin kredi belgelerine imza atamaması sebebiyle imza mührü talep edildiği ve kredinin bu şekilde kullandırıldığı, ayrıca davalı bankanın, diğer davalı sigorta şirketinin acentesi olması sebebiyle her iki davalının kredi borcu nedeniyle sorumlu oldukları iddiasına dayanmaktadır. Sözleşmenin düzenlendiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 4077 sayılı Kanunun 3/e maddesinde “Tüketici: bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi”, 3/h maddesinde “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, 3/k maddesinde “Kredi veren: Mevzuatları gereği tüketicilere nakit kredi vermeye yetkili olan banka, özel finans kuruluşu ve finansman şirketlerini” ifade eder, Kanunun 10.maddesinde “Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacıyla kredi verenden nakit olarak aldıktan kredidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 23. maddesinde ise 4077 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili ortaya çıkacak her türlü ihtilafa Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır. HMK 114/1.c maddesi uyarınca “Mahkemenin görevli olması” dava şartlarından olup, HMK 138 maddesi dikkate alınarak dava şartlarının öncelikle karara bağlanması gerekmektedir. HMK 115. maddesinde ise “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir…” düzenlemesi yer almaktadır. Somut olayda; taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, davacılar murisi … ile davalı banka arasında düzenlenen tüketici kredisi sözleşmesinden kaynaklandığından, davanın Tüketici Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 23/09/2014 tarihli, 2014/18201 E. 2014/28306 K. sayılı emsal ilamı da aynı yöndedir. Açıklanan nedenlerle Mahkemenin görevsizliği nedeniyle 6100 sayılı HMK’nun 114/1.c ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde işin esası hakkında karar vermiş olması istinaf sebebi olarak gösterilmese de görev hususu kamu düzenine ilişkin olduğundan, 6100 sayılı HMK’nun 355. Maddesi uyarınca re’sen nazara alınarak, taraf vekillerinin sair istinaf sebepleri şimdilik incelenmeksizin, kararın 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.3 bendi uyarınca kaldırılmasına ve görevsizlik kararı verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacılar vekili, davalı … AŞ vekili ve davalı … AŞ vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/127 E. 2018/179 K. sayılı 27/02/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.3 maddesi gereği KALDIRILMASINA, 3-HMK’nun 114/1.c maddesindeki görev dava şartının yokluğundan HMK’nun 115/2 maddesi uyarınca görevsizlik kararı (davanın usulden reddi) verilerek dosyanın görevli İstanbul Anadolu Tüketici Mahkemesine gönderilmesi için ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-Davacılar tarafından yatırılan 98,10 TL, davalı … AŞ tarafından yatırılan 98,10 TL ve davalı … AŞ tarafından 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 5-Davacılar tarafından yatırılan 35,90 TL, davalı … AŞ tarafından yatırılan 67,20 TL ve davalı … AŞ tarafından 67,20 TL istinaf karar harcının, talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, 6-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 7-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ve HMK 362/1.c bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.10/03/2021