Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/2255 E. 2023/1701 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2255
KARAR NO: 2023/1701
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1071
KARAR NO: 2020/209
DAVA TARİHİ: 11/11/2016
KARAR TARİHİ: 23/06/2020
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 34.347,44 TL fatura bedeli kadar ödenmiş borç bulunduğunu, müvekkili şirketin 10/08/2016 tarihinde Bodrum … Noterliği aracılığıyla ihtarname gönderildiği ve bu fatura borcu bedelinin ödenmesinin davalı taraftan talep edildiğini, ancak davalı tarafın gönderilen ihtarname dahilinde bugüne kadar herhangi bir ödeme yapmadığını, davalı tarafın herhangi bir ödeme yapmaması üzerine İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosya ile takip açıldığını, takibe davalı tarafça kötü niyetli olarak hiçbir borç yoktur denilerek itiraz edildiğini, tüm bu nedenlerden dolayı borçlunun itirazının iptali ile birlikte İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan icra takibinin devamını, alacağa takip tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizinin uygulanmasını, takibe haksız ve kötü niyetli olarak itiraz eden borçlu aleyhine alacağın %20’sinden az olamamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile müvekkili şirket arasında bir hizmet veya ticari satış ilişkisi bulunmadığını, davacının üçüncü kişilerden olan alacaklarının müvekkilinden tahsil edilmeye çalışıldığını, müvekkili nezdinde bedeli ödenmemiş hiçbir ürün bulunmadığını, davacı yanın iddia ettiği alacağın likit olmadığını, müvekkili şirketin davacı yandan hiçbir ürün veya hizmet siparişi olmadığını, … , … AŞ’nin talebi üzerine, … müvekkilinin kiracısı olduğu … plaj kulübünde altyapıya ilişkin bir ürün/hizmet sunduğunun bilindiğini, akabinde davacı yanın müvekkili şirkete dava konusu faturayı gönderdiğini, müvekkilinin davacı yan ile herhangi bir ticari ilişkinin olmaması sebebiyle faturayı reddettiğini, müvekkili ile … arasında ticari ilişki sonlanınca müvekkilinin kiralanan mecurdaki bütün altyapısal eklentileri ve ürünleri mülk sahibi … bıraktığını, müvekkilinin davacı yandan herhangi bir ürün siparişinin olmadığı gibi davacı ile hiçbir zaman ticari iş ilişkisi kurulmadığını ve bu sebeple İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibine itiraz edildiğini, tüm bu nedenlerden dolayı davanın husumet yokluğundan reddini, davacının hiçbir dayanağı ve delili olmayan ve açıkça kötü niyetle yapıldığı belli ve usule aykırı davasının reddini, davacının başlatmış olduğu takibin haksız ve kötü niyetli olduğu açık olduğundan %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, her türlü dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; ”İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası, takibe konu fatura ve ihtarname suretleri incelenmiş, tüm dosya kapsamı ve taraflar ticari defter ve kayıtları üzerinden yaptırılan inceleme sonucu raporlar alınmış, deliller toplanmıştır. Mali Müşavir … tarafından Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2017/99 Talimat dosyasında düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; takip dayanağı dava konusu 11/07/2016 tarih … nolu 34.347,44 TL bedelli faturanın davacı şirket yasal defterlerinde kayıtlı olduğu, faturaya ilişkin herhangi bir ödeme/tahsilat kaydı bulunmadığı, davacı şirket kendi yasal defter kayıtlarına göre 30/09/2016 takip tarihi itibariyle davalıdan 34.347,44 TL alacaklı olduğu, 27/08/2016 temerrüt tarihinden 30/06/2016 takip tarihine kadar bu tarihler arası yürürlükte olan yıllık %10,50 ticari işlerde temerrüt faiz oranı kullanılarak hesaplanan işlemiş faizin 335,95 TL olduğu, davacının 120,00 TL ihtarname masrafı olduğu belirtilmiştir. Mali Müşavir … tarafından düzenlenen 25/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; takip konusu faturanın davacı şirket tarafından davalı şirket adına tanzim edilmiş olduğu, Bodrum … Noterliği 10/08/2016 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 11/07/2016 tarih … numaralı 34.347,44 TL tutarındaki faturanın 7 gün içerisinde ödenmesinin davalıdan talep edildiği, söz konusu faturaya karşı davalı tarafından yapılan itiraz hususunda dosya kapsamında herhangi bir belgeye rastlanılmadığı, davalı şirketin ticari defterlerinde davacı şirkete ait herhangi bir kayda rastlanılmadığı, davalı şirket tarafından incelemeye ibraz edilen 35/04/2017 tarihli Fesih Protokolünde davalı şirketin kiracısı olduğu … AŞ ile imzalanan Ana Sözleşme, Protokol ve Kira Sözleşmesi’nin feshedilmiş olduğu, fesih protokolünde belirlenen altyapı ürünlerine ilişkin şartların davalı şirket ve dava dışı … AŞ tarafından kabul edilmiş olduğu belirtilmiştir. Dava, ticari ilişkiden kaynaklı fatura alacağının tahsili istemiyle başlatılan icra takibinde vaki itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir.Taraflar arasında akdi ilişki bulunduğu anlaşılamadığı gibi davacı tarafından faturaya konu hizmetin davacı tarafından yerine getirildiği kanıtlanamamış ve de faturaya davalı ticari defterlerinde de rastlanmamıştır.Davacının tek taraflı olarak fatura düzenlemesi ve bu fatura konusu alacağını ticari defterlerine kaydetmiş olması tek başına alacaklı olduğunun ispat etmeye elverişli değildir.Takip konusu alacak tutarı itibariyle dava, senetle ispatı zorunlu dava ve işlerden olup, davacının kendi düzenlediği ve tuttuğu defter ve belgeler bu kapsamda davalı aleyhine HMK 200 anlamında senet niteliğinde değildir.Davacının yemin deliline dayanmadığı anlaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle davacının alacaklı olduğunun kesin delillerle ispatlayamaması karşısında davanın reddine ve de şartları oluşmadığından davalı yanın kötüniyet tazminatı talebinin de reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafın dava dışı … A.Ş.’nin kiracısı iken müvekkili şirketin davalı tarafın kiracısı olduğu … kulübüne yaptığı imalatları tespit edilmeden karar verildiğini, ayrıca bu imalatların davalı tarafça cevap dilekçesinde de kabul edildiğini, yapılacak olan bir keşif incelemesinde açıklanılan durumun somut olarak ispat edileceğini, mahkemece eksik inceleme ile keşif yapmadan karar verildiğini, davalı firmanın ticari defterlerine davaya konu faturayı işlememiş olmasının faturayı tebellüğ ettiği ve TTK 21’e göre kabul ettiği gerçeğini değiştirmeyeceğini, faturaya yasal sürede itiraz edilmediğinden faturanın kesinleştiğini, davalı somut olayda kötü niyetli olmasına rağmen mahkemece kötü niyet tazminatı taleplerinin reddedildiğini, verilen hizmet davalı tarafça inkar edilmediği halde, kötü niyetli olarak ticari defterlerine işlenmediğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 34.347,44 TL asıl alacak, 800,00 TL işlemiş faiz ve 120,00 TL masraf olmak üzere toplam 35.267,44 TL alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine yönelik ödeme emrinin davalıya tebliği üzerine yasal süre içerisinde davalı taraça itiraz edilmesi sonucu takibin durduğu ve davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir.Bilirkişi inceleme neticesinde; her iki tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, davacının defterlerine göre dava konusu fatura nedeniyle alacaklı olduğu, davalının defterlerinde ise faturanın kayıtlı olmadığı ve davacıya ait bir kayda rastlanmadığı tespit edilmiştir. İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972).6102 sayılı TTK’nın 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Dava ve takip konusu fatura, davalı tarafça ticari defterlerine kaydedilmediği için fatura nedeniyle alacaklı olduğu hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Davacı, davalı tarafça sunulan cevap dilekçesinde hizmetin kabul edildiğini ifade etmekte ise de davalı söz konusu yeri dava dışı … AŞ ile imzalanan sözleşme gereği kiracı sıfatıyla kullandığını, davacı tarafından ise dava dışı … AŞ’nin talebi üzerine … müvekkilinin kiracısı olduğu … Kulübünde altyapıya ilişkin hizmet sunduğunun bilindiğini ancak hizmetin muhatabının müvekkili olmadığını savunmaktadır. Bu nedenle söz konusu beyan hizmetin kabulü anlamına gelmemektedir. Dosya kapsamında, hangi konuda hizmet verildiği, hizmetin ne şekilde verildiğine dair bir beyan yoktur. Takibe konu fatura ise “malzemeli işçilik” açıklaması ile düzenlenmiş olup bir ayrıntı yer almamaktadır. Davacı tarafça istinaf dilekçesinde söz konusu yerde keşif yapılması gerektiği ifade edilmiş ise de, dava konusu olayda öncelikle ispatı gereken konu davalı ile aralarında ticari ilişki bulunduğudur. Zira hangi hususta hizmet verildiği dahi belli olmamakla birlikte, yapılacak keşif ile davacı tarafından yapılan bir kısım imalatlar tespit edildiği takdirde dahi verilen hizmetin yada yapılan eserin muhatabının davalı olduğunu ispata yeterli değildir. Dosya kapsamı itibariyle sunulan deliller kapsamında taraflar arasında ticari ilişki olduğu ve davacının takibe konu edilen fatura nedeniyle alacaklı olduğu ispatlanamadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.İİK’nın 67/2 maddesinde “…borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi yer almaktadır. İtirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması, borçlu yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesi için alacaklının takibinde haksız ve kötüniyetli olması gerekmektedir. Davacı tarafça istinaf dilekçesinde kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği ifade edilmiş ise de yukarıda açıklandığı gibi kötüniyet tazminatı borçlu lehine getirilen bir tazminat türüdür. Somut olayda davacı borçlu taraf olmadığı gibi dava reddedildiğinden icra inkar tazminatının koşulları ise oluşmamıştır. Davacı vekilinin bu yöndeki istinaf istemi de yerinde değildir. Yukarıda yer verilen açıklamalar uyarınca; dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde istinaf talebinin yukarıda açıklanan gerekçelerle yerinde olmadığı kanaatine varıldığından ve kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilemediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 29/11/2023