Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/2195 E. 2023/1681 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2195
KARAR NO: 2023/1681
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL AND. 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
ESAS NO: 2017/662
KARAR NO: 2019/922
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 12/06/2017
KARAR TARİHİ: 29/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin davalı şirkete 15/03/2013 tarihinde Trabzon’da bulunan … Üretim A.Ş’ye teklif gönderdiğini ve sözleşmenin taraflarca imzalandığını, sözleşme kapsamında yapılan işlemler sonucu … nolu 08/04/2014 tarihli 1.982,40 EURO bedelli faturanın düzenlendiğini, davalının süresi içerisinde faturaları iade etmediğini ve borcun muaccel olmasına rağmen ödemeyi gerçekleştirmediğini, yapılan görüşmelerin sonuçsuz kaldığını, İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, davalının icra takibine itiraz ettiğini, yapılacak olan ticari belge ve kayıtlarda davalının müvekkiline borçlu olduğunun ortaya çıkacağını iddia ederek; davalı tarafından haksız yere yapılan itirazın iptalini, takibin devamını, davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; icra takibinin yetkisiz icra dairesinde açıldığını, dava ve icra takiplerinin borçlunun ikametgah adresindeki mahkeme ve icra dairelerinde açılabileceğini, yetkili mahkemenin Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri olduğunu, yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, bu nedenle icra takibine itiraz edildiğini, borcu kabul anlamına gelmemek kaydıyla iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, itirazın iptali davasının 1 yıllık süre içinde açılmadığını, davanın süre yönünden reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacının kötü niyetli olduğundan dolayı %20’den az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini savunarak; davanın yetkisizlik nedeniyle reddini, davanın esastan tümüyle reddini, %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece “Dava, hukuki niteliği itibari ile fatura ve cari hesap alacağından kaynaklanan icra takibine yapılan itirazın iptali davasıdır. Tüm bu tespitler ışığında; davacı ile davalı arasında ticari ilişkinin bulunduğu, davacı tarafından bu çerçevede düzenlenen 08/04/2014 tarih ve 1982,40 EURO tutarlı faturanın davalıya tebliğ edildiği ve davalı tarafından faturanın defterlere işlendiği, bu faturaya davalı tarafından süresi içerisinde yapılmış bir itiraz veya iadenin söz konusu olmadığı, aradan 7 aydan fazla süre geçtikten sonra davalının düzenlediği 5.762,44 TL tutarlı iade faturasının davacı kayıtlarında yer almadığı, buna göre iade faturasının düzenlenmesini gerektirir durumun davalı tarafından ispat edilmesinin gerektiği, dosyaya sunulan belge ve delillerle böyle bir ispatın olmadığı anlaşıldığından, icra takibine konu faturanın her iki taraf kayıtlarında yer alması nedeniyle (süresi içerisinde yapılan itiraz veya iade bulunmadığından) faturaya konu hizmetin davacı tarafından verilmiş olduğunun kabulu ile, fatura bedeli üzerinden alacağın varlığının kabulüne karar verilmiştir. Takipten önce davacının ihtarı veya somut belgede ödeme vadesi bulunmadığından, temerrüdün takip tarihinde oluştuğunun kabulü” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; ”Yerel mahkemenin 26.09.2019 tarihli duruşmasına sağlık raporun eklenerek; rahatsızlığım belirterek mazeret bildirmiş; duruşmanın bir başka güne talik edilmesini arz etmiş idim. Ne yazık sayın mahkeme; mazeretimi zapta geçirmesine rağmen; mazeretim hakkında bir hüküm kurmadan hükme gitmiştir. Ayrıca; hükme gidilmeden önce yazılı yargılamanın sona erdiği; sözlü yargılama geçileceği tarafıma ihtar edilmeden; sadece huzurdaki davacıya sorduktan sonra karar verilmesi, tarafımızın karar öncesi son söz hakkı verilmeden hüküme gidilmesi hatalıdır. Bu durum adil yargılanma hakkımızın ihlalidir. Yerel mahkeme kararı bu yönüyle hatalıdır. Davacı davasını ispat edememiştir. Davacının kendi defterlerinde alacaklı görünmesi; hukuken alacaklı anlamına gelmez. davacı bir tane bile edimini dosyaya sunamamıştır. çünkü bir tek bile edimi yoktur. İddia eden iddiasını ispatla külfettir. Sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerini yerine getirdiğini ispat edememiştir.” şeklinde beyanda bulunarak kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; ”müvekkil şirket ile davalı arasındaki sözleşmenin 10.3 hükmüne göre müvekkil şirket icra takibi gerekmeksizin temerrüt faizine hak kazanmıştır. buna rağmen, ilk derece mahkemesi tarafından anılan sözleşme hükmü dikkate alınmadan temerüdün takip tarihi ile oluştuğu yönünde verilen karar hukuka aykırıdır.” şeklinde beyanda bulunarak kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava,Trabzon’da bulunan davalı … Üretim A.Ş şirketindeki … Projesinin Gold standarda göre doğrulamasının gerçekleştirilmesi için imzalanan 15/03/2013 tarihli sözleşme kapsamında düzenlenen faturadan kaynaklı alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine, davalı tarafça yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davacı tarafından davalı hakkında 1.982,40 Euro asıl alacak ve 108,54 Euro geçmiş gün faizi olmak üzere toplam 2.090,94 Euro ( 5.835,81 TL) alacağın tahsili istemiyle 17/11/2014 tarihinde başlatılan ilamsız icra takibine ilişkin davalı vekili tarafından takibe süresinde itiraz edilmesi üzerine davacı tarafından İİK 67. maddesi gereğince yasal süre içerisinde dava açılmıştır.Takibin dayanağı 08/04/2014 tarihli, 183218 numaralı, 1.982,40 Euro (5.762,44TL) bedelli doğrulama açıklamalı faturadır.Davalının ticari defterleri incelenerek hazırlanan bilirkişi raporunda; takibe konu faturanın 08/04/2014 tarihinde defterlere kaydedildiği, 26/11/2014 tarihinde ilgili faturanın iade edildiğine dair 5.762,44TL bedelli iade faturası düzenlendiği tespit edilmiştir.Davacının ticari defterleri incelenerek hazırlanan bilirkişi raporunda; davacının alacağının 1.982,40 EURO olduğu tespit edilmiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; davalının icra dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptaline, takibin 1.982,40 EURO üzerinden devamına, takipten önce temerrüt oluşmadığından davacının işlemiş faiz ve fazlaya ilişkin istemin reddine, Alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca faiz uygulanmasına karar verilmiş, karar her iki tarafça istinaf edilmiştir. Davalının istinaf itirazlarının incelenmesi; Davalı taraf, istinaf itirazında; son celse sunduğu mazeret dilekçesi değerlendirilmeden yokluklarında karar verildiğini, sözlü yargılamaya geçileceği ihtar edilmeden karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu ileri sürmüştür. Her ne kadar davalı vekilinin mazeret dilekçesi mahkemece değerlendirilmeden karar verilmiş ise de; dosyanın incelenmesinde davalı vekilinin yargılama boyunca mazeret dilekçesi sunduğu, mahkemece mazeretlerin kabul edildiği, son celseden önce dosyanın bilirkişi incelemesinden dönmesi akabinde raporun taraflara tebliğ edildiği, bilirkişi raporunun tebliği ile birlikte HMK 184 ve 186 maddelerini içerir bir ihtarın yapıldığı, davalı tarafın rapora karşı beyan dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır. Görülen davanın türü ve parasal miktarı bakımından basit yargılama usulüne tabi olduğu açıktır. Basit yargılama usulünde tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez. Bu haliyle davalı vekilinin itirazı yerinde görülmemiştir. Diğer istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır…. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)…Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir..” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14/01/2020 tarihli 2019/1984 E. 2020/62 K. sayılı ilamı; “..Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak ile ilgili yapılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte davalı aşamalardaki beyanları ile akdi ilişkinin varlığını kabul etmiştir. Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturadaki alacakla ilgili olarak, itiraz süresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan iade edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini kanıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve takibe dayanak yapılan faturanın ihtarname ekinde davalıya tebliğ edildiği ancak davalı tarafından faturaya yasal süresinde itiraz edildiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda fatura içeriğinin kesinleştiğinden mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi ve istinaf başvurusunun reddi doğru olmamış davalı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklindedir.Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesine göre; fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. Vergi Usul Kanunu’nun 231/5. maddesine göre; fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır. 6102 sayılı TTK 21. maddesi uyarınca ise; ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir, bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. Somut dosyada, davacının dayanak faturası davalı tarafından defterlerine işlenmiştir. Davalı tarafından faturaların tebliğ alınarak defterlerine işlendiği ve süresi içerisinde itiraz edilmediği sabittir. Ancak davalı taraf, faturalara karşı 8 günlük itiraz süresinden sonra iade faturası tanzim ettiği görülmektedir. Davalı tarafça, davacının düzenlediği faturaya itiraz edilmeyerek defterlerine kaydedilmesine rağmen sonradan iade faturası düzenlemesi emsal ilamlarda belirtildiği gibi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Bu hali ile dava konusu faturanın içeriği hizmetin davacı tarafça yerine getirildiği ve borcun davalı tarafça benimsendiğinin kabulü gerekmektedir. Süresinden sonra iade faturası düzenlenmesi sonuca etkili değildir. Bu bağlamda; mahkemece asıl alacak yönünden davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmuştur. Davalının istinaf itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı vekilinin katılma yoluyla ileri sürdüğü istinaf itirazlarının incelenmesi; Davacı vekili, temerrüt faizi talebinin reddi yönünden istinaf itirazında bulunmuştur.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341/2. maddesinde “Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.”, aynı yasanın “Parasal sınırların artırılması” üst başlığı ile Ek Madde 1’de, “(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. (2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükümleri yer almaktadır. İstinaf incelemesine konu kararın verildiği tarih 26/09/2019 olup mahkemece istinaf yoluna başvuran davacı yönünden 108,54 Euro (karar tarihindeki değeri 674,03TL) işlemiş faizin reddine karar verilmiştir. Kararın verildiği tarih itibariyle istinaf kanun yoluna başvuru için parasal sınır 4.400 TL olarak belirlenmiştir. Yani bu miktarın altında olan kararlar kesin olup, istinafa konu kararın verildiği tarih itibariyle kesin olduğu tespit edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 346. maddesi gereğince kesin karara yönelik istinaf başvurusu ile ilgili ilk derece mahkemesince karar verilebileceği gibi, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar oluşturulmadan, istinaf incelemesine gönderilen dava dosyaları ile ilgili olarak aynı yasanın 352/1.b maddesi gereğince, istinaf mahkemesince karar verilir. Davacı tarafça kanun yolu başvurusuna konu edilen kararın, kesin nitelikte olması nedeniyle, istinafı kabil bir karar olmadığı anlaşılmaktır.Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise kanun yolu başvurusuna konu edilen kararın, kesin nitelikte olması nedeniyle, istinafı kabil bir karar olmadığı anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK’nın 352/1.b maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 341 ve 352/1.b maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,3-Davacı tarafından yatırılan başvuru harcının Hazineye irat kaydına, karar harcının ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,4-Davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,5-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 133,72 TL’nin mahsubu ile bakiye 136,13 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,6-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 7-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara ilk derece mahkemesince iadesine,8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,9-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.29/11/2023