Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/2169 E. 2023/1698 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2169
KARAR NO: 2023/1698
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/951
DAVA TARİHİ: 01/11/2017
KARAR NO: 2020/88
KARAR TARİHİ: 30/01/2020
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan Rücu)
KARAR TARİHİ: 29/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 233 sayılı KHK ile kurulmuş bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğunu, … İhale Kayıt numaralı ihale sonucu davalı şirket ile davacı arasında 30/01/2014 tarihinde 2014-2015 yılı Genel Temizlik ve Salon Yemek Servis Hizmet alımına ait sözleşme imzalandığını, sözleşmenin eki niteliğindeki teknik şartnamenin 8.6 maddesi gereği 4857 sayılı İş Kanunu, İş Sağlığı ve Sosyal Güvenlik Yasalarına dayalı işçilerin her türlü özlük ve sosyal haklarınından davalının sorumlu olduğunu, teknik şartnamenin 9.9 maddesinde “…Yüklenici tarafından ödenecek kıdem tazminatının, yüklenici tarafından ödenecek kıdem tazminatının, yükleniciye rücu edilmesi kaydı ile işçinin mağduriyetini önlemek için kuruluşumuzdaki hizmet süresine ilişkin kısmı kuruluşumuzca karşılanır” şeklinde hüküm bulunduğunu, sözleşme kapsamında çalışan dava dışı işçi … müvekkili tarafından kıdem tazminatı ödemesi yapıldığını, dava dışı işçinin davalı şirket nezdinde çalıştığı süreye tekabül eden kıdem tazminatı miktarı olan 14.990,95 TL’den davalı şirketin sorumlu olduğunu beyan ederek, bu miktarın ödeme tarihi olan 06/10/2017 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı firmanın şirket merkezi İstanbul Anadolu Adliyesi yargı çevresinde olup davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davada görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, davacı kuruluşun talep etmiş olduğu alacaklar zaman aşımına uğradığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla temerrüt oluşmadığından faiz talep edilemeyeceğini, şartname ve devamındaki sözleşmenin davacı işverenin kanun karşısındaki sorumluluğunu devre dışı bırakamayacağını, 6552 sayılı yasa ile İş Kanunu’nda değişiklik yapılmış olup bu kanun ve uygulama yönetmeliği incelendiğinde, tip sözleşmeyle kamu kurumundan iş alıp işçi çalıştıran şirketlerin maliyetlerinin içinde tazminat kalemlerinin olmadığının kabul edildiğini, 6552 sayılı kanun ile İş Kanunun 112. Maddesinde yapılan değişiklikle kıdem tazminatından sorumluğun kamu kurumlarında olduğunun açıkça hüküm altına alındığını, bahsi geçen değişiklikle ihale usulü ile hizmet veren yüklenici firmaların çok kısa süre hizmet vermelerine rağmen baştan beri kurumların hizmetinde çalışan işçilerin uzun dönemlere tekabül eden kıdem tazminatlarından asıl işveren sıfatıyla kamu kurumların sorumlu tutulmasının amaçlandığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmede kıdem tazminatı niteliğindeki alacakların yüklenici firmalar tarafından ödeneceğine dair herhangi bir ibare bulunmadığını, işçi alacaklarının ödenmesi hususunun ise SGK primlerine özgü bir husus olup, işe iade, kıdem ve ihbar tazminatlarını kapsamadığını, işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı irdelenmeksizin ve bu hususta herhangi bir yargılama yapılmaksızın dava dışı işçiye ödeme yapılması neticesinde rücu talebinde bulunulamayacağını, müteselsil olarak sorumluluğun varlığı kabul edilecek ise dahi taraflar arasında sorumluluğa ilişkin geçerli sözleşme hükmü bulunmadığından genel hükümlere göre eşit sorumluluğa gidilmesi gerektiğini, b udurumda ancak ilgili döneme ilişkin sorumluluk miktarının yarısını talep edebileceğini beyan ile haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”…Dava, dava dışı …’ a davacı tarafından ödenen kıdem tazminatının davalıdan rücuen tahsiline ilişkindir. TMK 6 ve 7 ile HMK 187- 293. maddeleri gereğince ispat hususuna ve ispat kurallarına dikkat edilmiştir. Buna ilişkin tarafların iddia- savunma ve toplanan delilleri, bilirkişi raporu ile incelenmiştir. Hukuken denetlenebilen hüküm kurmaya elverişli belirli ve eksiksiz iddia ve talepleri karşılayan ve hükme esas alınan bilirkişi raporu alınmış ve deliller değerlendirilmiştir. Taraflar arasında akdedilen Genel Temizlik ve Salon Yemek Servis Hizmet Alımı İşine Ait Teknik Şartnameleri incelenmiştir. Dava dışı işçi … ‘ ın özlük dosyası incelenmiştir. Bilirkişi iş ve sosyal güvenlik hesap uzmanı … tarafından düzenlenen 04/09/2019 havale tarihli bilirkişi raporu incelenmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme gereğince; alınan ve çalıştırılan işçilerle ilgili SGK mevzuatına göre işçi alımı- işçi hakları- işçi çıkarılması vb tüm sorumluluk davalı alt işveren yüklenici şirkette olup; davacı asıl iş verenin çalıştırılan işçilerle ilgili olarak ödemede bulunması halinde davalı alt iş verene rücu edebileceği iç ilişkide düzenlenmiştir. Bu durumda davacının davalıya rücu hakkı bulunmaktadır ancak davalının rücu hakkını kullanabileceği miktarın hesaplanması açısından davalı şirketin sorumlu tutulabileceği dönemin tespiti de gerekmiştir. Dava dışı işçi … isimli işçinin hizmet süresinin 01/04/2012-30/07/2017 tarihleri arasında 5 yıl 3 ay 29 gün hizmet süresinin mevcut olduğu, hizmet süresinin 01/04/2012-01/02/2016 tarihleri arasındaki 3 yıl 10 ay süren kısmının davalı şirket sigortasında olmak kaydıyla davacı kuruluşa bağlı işlerde fiilen çalıştığının sabit olduğu, toplam hizmet süresi 1.919 gün olan … isimli dava dışı işçi için davalı şirketin hizmeti süresine sorumluluk oranının ise %71,91 olduğu, buna göre davacı kuruluşun ödemek durumda kaldığı 20.608,22 TL tutardan davalı şirketin müşterek ve müteselsil sorumluğunun 20.608,22 TL/100×71,91=14.819,37 TL tutarla sınırlı olduğu anlaşılmıştır. Tarafların tacir olması karşısında ticari temerrüt faizden davalının ödeme tarihinden itibaren sorumlu tutulabileceği kanunen değerlendirilmiştir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK m. 26 kapsamında davacının talep ettiği miktar gözetildiğinde davanın kısmen kabulü gerektiği kanaatine varılarak…”,”Davacının davasının kısmen kabulü kısmen reddi ile; 14.819,37 TL’nin 06/10/2017 tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine fazla talebin reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Asliye hukuku mahkemesinin görevli olduğunu, cevap dilekçesinde açıkladığı nedenlerle dava konusu alacaktan müvekkilinin sorumlu olmadığını, ayrıca hesaplamanın dava dışı işçinin müvekkil şirkette çalışma döneminde aldığı ücret ve sınırlandırılarak yapılması gerektiğini, dava dışı işçinin mevcut durumda müvekkili bünyesindeki çalışmasıyla kıdem tazminatına hak kazanmamasına rağmen hem kıdem tazminatına hükmedilmesinin hem de müvekkil şirkette çalışma döneminde ödenen ücretin çok üstünde bir aylık ücret hesabı ile müvekkilinin sorumlu tutulmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme her ne kadar 14.819,37 TL alacak yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermiş ise de, müvekkili Kuruluş’un alacak miktarının 14.990,25 TL olduğunu, reddedilen kısım yönünden mahkeme kararına itiraz ettiklerini beyan ederek, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmeleri kapsamında çalıştırılan işçiye ödenen işçilik alacaklarından sözleşme hükümleri kapsamında davalı şirketin sorumlu olduğu iddiası ile ödenen bedelin davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Davalı vekilinin istinaf istemi incelendiğinde; Davalı tarafça görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu ileri sürülmüş ise de, davalının tacir sıfatının bulunduğu açıktır. Davacı ise 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararmame çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuş, tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özerk, sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu iktisadi kuruluşu olup TTK 16.maddesi kapsamında tacir sıfatı bulunmaktadır. Dava konusu uyuşmazlık ise her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklandığı için görevli mahkeme TTK’nın 4/1. maddesi gereğince Asliye Ticaret Mahkemesidir. Dava dışı işçi …’ın farklı işverenler nezdinde, davacı bünyesinde 5 yıl 3 ay 22 gün süreyle çalıştığı, bu çalışmanın 3 yıl 10 aylık süresinin davalı nezdinde gerçekleştiği, dava dışı işçinin 31/07/2017 tarihinde davacı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’ne sunduğu dilekçe ile SGK’dan aldığı yazı uyarınca yaşlılık aylığı almaya hak kazandığı için kıdem tazminatı ve diğer haklarının ödenmesini talep ettiği, davacı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından dava dışı işçiye 06/10/2017 tarihinde “kıdem tazminatı” açıklaması ile 20.608,22 TL ödeme yapıldığı anlaşılmıştır. Bilirkişi raporunda; davacı tarafından, davalı şirket ve dava dışı farklı şirketler bünyesinde istihdam edilen dava dışı … isimli işçinin 01/04/2012-30/07/2017 tarihleri arasındaki 5 yıl 3 ay 22 günlük hizmet dönemine ilişkin kıdem tazminatı ödemesi yapıldığı, davacı kuruluş ve davalı şirket arasında ihale neticesinde imzalanan hizmet alım sözleşmeleri gereğince asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulduğu, SGK kayıtları ve ihale sözleşmelerinin incelenmesinde dava dışı işçinin 01/04/2012-01/02/2016 tarihleri arasında 3 yıl 10 ay süren hizmet süresi boyunca davalı şirket nezdinde çalıştığı, toplam hizmet süresi 1919 gün olup davalı sorumluluk oranının %71,91’e tekabül etiği, kıdem tazminatı miktarı 20.608,22 TL’nin %71,91’i olan 14.819.37 TL’den davalının sorumlu olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, hizmet alım ihalesinin davalı tarafından üstlenildiğini, sözleşme ve teknik şartname hükümlerine göre davalı yüklenicinin çalıştırdığı işçinin iş hukukundan doğan her türlü işçilik hakları ve tazminatlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış olup kıdem tazminatının dava dışı işçiye ödendiği ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen bedelden hangi tarafın veya tarafların ne oranda sorumlu olduğuna ilişkindir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesinde; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.Dava konusu olayda davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davalı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusudur ve işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla getirilmiş olan sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. maddesi “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklinde düzenleme mevcut olup, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesi, teknik şartname ve genel şartnamelerinin sorumluluğa yönelik hükümleri ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmesi gerekmektedir. Tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümlerinde işçi alacaklarından kimin, ne kadar sorumlu olduğuna ilişkin hüküm varsa bu hükümler tarafları bağlar. Hizmet sözleşmelerinde, ihale evraklarında teknik ve idari şartnamelerde ve taraflar arasında karşılıklı düzenlenen diğer belgelerde yüklenici şirketin sorumluluğuna ilişkin açık hüküm olan hallerde, asıl işveren ödemiş olduğu miktarın tamamını, ilgili alt işverenden rücuen tahsilini talep edebilirken alt işverenin, asıl işverenden rücu imkanı yoktur. Sözleşme değerlendirilirken işçinin çalıştığı dönemlere ilişkin sözleşme hükümleri dikkate alınmalıdır. Buna göre, son alt işverenin alacağın tamamından sorumlu tutulamayacağı, tamamından sorumlu olmasının İş Kanunu gereği yalnız işçiye karşı olduğu, işçiyi çalıştırmış olan alt işverenlerin her birinin dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemi kapsayan kısmından sınırlı sorumlu olacağı dikkate alınmalıdır. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 24/05/2018 tarihli 2015/38873 E. 2018/6205 K., yine aynı Daire’nin 31/05/2018 tarihli 2016/2779 E. 2018/6452 K., 11/05/2017 tarihli 2016/7790 E. 2017/5936 K. sayılı ilamları)Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 25/01/2021 tarihli 2019/2330 E. 2021/175 K. sayılı kararı; ”İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır. İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar. Yıllık izinler kullanılmadığı taktirde iş sözleşmesinin feshi ile ücrete dönüşmektedir. Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerinde bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında yıllık izin ücretinden son yüklenici sorumlu olacaktır.İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır.İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir. Yükleniciler aleyhine açılan rücü davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme bulunmamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulmalıdır. Davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceği ayrı ayrı belirlenmelidir.” şeklindedir. Emsal kararda da ifade edildiği gibi kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup her bir alt yüklenici işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak asıl işverene karşı sorumludur. Bu nedenle davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf talebi yerinde değildir. Bu ücretlerden asıl işveren ve alt işverenin sorumlulukları yönünden ise Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1 ve 14. Hukuk Daireleri arasında çıkan uyuşmazlıkta Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 05/05/2023 tarihli 2023/1118 E. 2023/1683 K sayılı kararı ile; “…Somut olaya gelince; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7’nci Hukuk Dairesi ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14’ncü Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık, az yukarıda yer verilen emsal Yargıtay ilâmı doğrultusunda giderilmelidir. Dairemiz’in istikrar kazanan uygulamalarında da belirtildiği gibi, hizmet alımına ilişkin sözleşmelerde, hizmetin yüklenicinin (alt işveren) işçileri tarafından yerine getirilmesi kabul edildiğinden, asıl işverenin yüklenicinin (alt işveren) işçileri ile herhangi bir organik bağı bulunmamaktadır. Hizmet alımına ilişkin tip sözleşmelerde, işçilik ücretleri arasında işçilere ait özlük haklarının tümü belirlenmekte ve bu şartlarla sözleşme imzalanmaktadır. İş Kanunu’nda, işçiyi korumak amacıyla düzenlenmiş olan asıl işveren ve alt işverenin (yüklenici) müteselsil sorumluluğuna ilişkin düzenlemenin taraflar arasındaki hizmet sözleşmelerinde iç ilişki bakımından uygulanması mümkün değildir. Hizmet alım sözleşmelerinde, işçilerin özlük hakları ile ilgili olarak yüklenici (alt işveren) lehine herhangi bir hüküm bulunmaması durumunda, yüklenicinin (alt işveren) işçisi ile organik bir bağı olmayan asıl işveren, işçilerin özlük haklarından sorumlu tutulmamalıdır. Bu itibarla, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7’nci Hukuk Dairesi ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14’üncü Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlığın, asıl işverence yüklenicinin (alt işveren) işçilerine ödenen ücretlerden yükleniciyi (alt işveren) tamamen sorumlu tutan Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin uygulaması doğrultusunda giderilmesi gerekmiştir…” şeklindeki uyuşmazlığın giderilmesine karar verilmiştir. Emsal karar, TBK’nın 167. maddesinde yer alan “…borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça…” hükmü çerçevesinde değerlendirildiğinde, kararda da ifade edildiği gibi hizmet alımına ilişkin tip sözleşmelerde, işçilik ücretleri arasında işçilere ait özlük haklarının tümü belirlendiği ve bu şartlarla sözleşme imzalandığı için sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça asıl işverenin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmeleri, eki niteliğinde şartnameler incelendiğinde; işçiye ödenen dava konusu bedellerden asıl işverenin de sorumlu olduğuna dair bir hüküm yer almadığı anlaşılmakla, bu durumda davalının kıdem tazminatından işçiyi çalıştırdığı süreyle sınırlı olmak üzere sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece hükme esas alınan raporda da bu çerçevede hesaplama yapıldığı tespit edildiğinden, kararda hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf istemi incelendiğinde; Dava değeri 14.990,25 TL, kabul edilen miktar 14.819,37 TL, reddedilen miktar ise 170,88 TL’dir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/2. maddesinde “Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.”, aynı yasanın “Parasal sınırların artırılması” üst başlığı ile Ek Madde 1’de, “(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. (2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükümleri yer almaktadır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 346. maddesi gereğince kesin karara yönelik istinaf başvurusu ile ilgili ilk derece mahkemesince karar verilebileceği gibi, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar oluşturulmadan, istinaf incelemesine gönderilen dava dosyaları ile ilgili olarak aynı yasanın 352/1.b maddesi gereğince, istinaf mahkemesince karar verilir. Somut dosyada; kararın verildiği 30/01/2020 tarihinde istinaf kanun yoluna başvuru için parasal sınır 5.390,00 TL olduğundan, reddedilen kısmın kesinlik sınırının altında kaldığı, davacı yönünden miktar itibariyle kesin olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmış olup, kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilemediği gibi istinaf sebeplerinin açıklanan gerekçelerle yerinde olmadığı, dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine, Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun ise HMK’nın 341 ve 352/1.b maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve 352/1.b maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,3-Taraflarca ayrı ayrı yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde davacıya iadesine, 5-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından yatırılan 253,08 TL’nin mahsubu ile bakiye 16,77 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 6-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 7-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara ilk derece mahkemesince iadesine,8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,9-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 29/11/2023