Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/206 E. 2021/253 K. 10.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/206
KARAR NO : 2021/253
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/07/2017
NUMARASI: 2015/1260 Esas – 2017/614 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/03/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında Maltepe Sosyete Pazarı’nda bulunan 6 adet yürüyen merdivenin bakım ve teknik arıza hizmetlerinin yapılması hususunda birinci yıl her ay 1.290,00 TL ve takip eden diğer yıllar için bir önceki yıl bedeline (TEFE+ÜFE)/2 oranında uygulanacak artış ile belirlenecek bedelle sözleşme yapıldığını, müvekkili şirketin imzalanan sözleşmenin 7. maddesinde belirtilen sorumlulukları yerine getirerek sözleşme konusu asansörün bakım ve onarım işini sözleşme şartları çerçevesinde ifa ettiğini, yürüyen merdiven bakım bedelline ilişkin 22/10/2014 tarihli Seri … sıra nolu, 26/11/2014 tarihli Seri … sıra nolu ve 17/12/2014 tarihli Seri … sıra nolu olmak üzere 3 adet her biri 1.522,20 TL bedelli faturaların ve malzeme değişimine ilişkin 27/11/2014 tarihli Seri … sıra nolu 754,10 TL bedelli faturanın düzenlendiğini, borcun ödenmesi hususunda taraflarınca yapılan bütün iyi niyetli girişimlerine rağmen davalı şirket tarafından borcun ödenmemesi üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından icra takibi yapıldığını, borçlunun itirazlarının mesnetsiz ve hukuka aykırı olduğunu, sözleşmenin 14.maddesi ve TBK 89. maddesi gereğince İstanbul İcra Müdürlükleri yetkili olup davalı tarafın yetki itirazının reddi gerektiğini, düzenlenen faturalar ve cari hesap ekstresi uyarınca davalı tarafın borçlarının bulunmadığı savunmasının hukuki mesnetten yoksun olduğunu, müvekkilinin sözleşmedeki edimini ifa etmesine rağmen bakiye alacağını tahsil edemediğini belirterek, davalı şirketin takibe vaki itirazlarının iptalini, müvekkili lehine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
CEVAP Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1260 E. 2017/614 K. sayılı 13/07/2017 tarihli kararı ile; “Davacı tarafın iş bu davada davalı ile aralarındaki ticari alım satımdan kaynaklı sözleşme ve fatura alacağına dayanarak başlattığı icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın iptali ve icra inkar tazminatı talebinde bulunduğu, davalının icra takip dosyasında yetkiye ve borca itiraz ettiği, yetki itirazının incelenmesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin 14. Maddesi uyarınca İstanbul Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili kılınmış olduğu her iki tarafın da tacir olması nedeniyle yapılan yetki sözleşmesinin geçerli olduğu bu nedenle icra dairesinin yetkili olduğu anlaşılmakla yetki itirazı reddedilmiştir. Borca itirazın incelenmesinde; davalı tarafın ticari defterlerini yapılan ihtarlı davetiyeye rağmen sunmadığı, tarafın ticari defter ve kayıtları incelenmek suretiyle düzenlenen bilirkişi raporunda davacı firmanın incelemeye sunulan 2014/2015 mali dönemlerine ait ticari defterinin ait olduğu yılda yürürlükte olan TTK ve VUK hükümlerine göre ticari defterinin yasal süreleri içerisinde tasdiklerini yaptırmış olduklarının, davacı tarafın takip tarihi itibari ile davalı taraftan 5.320,70-TL alacaklı olduğunun belirtildiği, raporun usul ve yasaya uygun ve denetime elverişli olduğu, bu şekilde davalı-borçlunun davacı-alacaklıya takip tarihi itibariyle 5320,70-TL borcunun bulunduğu anlaşılmış olup, ispatlanan davanın kabulü ile, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazının iptali ile, takibin devamına, 2-Takip konusu asıl alacak olan 5.320,70-TL.nin % 20’si üzerinden hesap edilen 1.064,14-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; İcra takibinin yetkisiz icra müdürlüğünde yapıldığını, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkili şirketin adresi itibariyle yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, takibe konu faturalar müvekkile usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğinden bu faturalara karşı icra takibi yapılamayacağını ve dava açılamayacağını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, davacının alacağının varlığını kabul anlamına gelmemekle birlikte; davacının söz konusu hizmeti verip vermediği, sözleşmedeki şartlarda verip vermediği, hizmet verildi ise servis fişlerinin dosyaya ibraz edilip edilmediği, eksik-ayıplı hizmet verip vermediği vs… hususları incelenmeden, eksik inceleme ile karar verildiğini, usulüne uygun tebliğ edilmeyen ve tek taraflı olarak davacının defterlerinin incelenmesi sureti ile hüküm tesisine gidilemeyeceğini, müvekkili şirketin borçlu olmadığını, alacak likit olmadığından tazminata hükmedilemeyeceğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır.Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında davacı, 5.320,70 TL alacağın sözleşme gereği aylık % 5 gecikme faizi ile tahsili için 22/04/2015 tarihinde davalı hakkında takip başlatmış, borcun sebebi taraflar arasındaki asansör ve yürüyen merdiven bakım ve hizmet sözleşmesi gereğince kesilen fatura alacağı olarak belirtilmiş, ekinde 22/10/2014 tarihli … sıra no’lu 1.522,20 TL bedelli, 26/11/2014 tarihli … sıra no’lu 1.522,20 TL bedelli, 17/12/2014 tarihli … sıra no’lu 1.522,20 TL bedelli ve 27/11/2014 tarihli … sıra no’lu 754,10 TL bedelli faturalar sunulmuştur. Ödeme emri 30/04/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı tarafça yasal süre içerisinde 06/05/2015 tarihinde icra dairesinin yetkisine, borca ve faize itiraz edilmesi üzerine davacı tarafından İİK 67. maddesi uyarınca 1 yıllık yasal süre içerisinde dava açılmıştır. Taraflar arasında imzalanan “… San. A.Ş. Elit Servis Sözleşmesi” incelenmiş olup, sözleşmenin 14.maddesinde, İstanbul Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkili kılınmıştır. Davalı tarafça icra dairesinin yetkisine ilişkin itiraz, 09/06/2016 tarihli ön inceleme duruşmasında değerlendirilmiş ve sözleşmenin 14. maddesi ile İstanbul İcra Daireleri yetkili olduğundan, icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazın reddine karar verilmiştir. İİK 50.maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur hükmü yer almaktadır. İİK 50, HMK 17 ve sözleşmenin 14. maddesi uyarınca yetkili icra dairesi İstanbul İcra Dairesi olduğundan, davalının icra dairesinin yetkisine ilişkin istinaf itirazı yerinde değildir. Davalı istinaf dilekçesinde ayrıca mahkemenin yetkisine ilişkin itirazda bulunulmuş ise de, somut olayda kesin yetki kuralı bulunmadığından yetki itirazı HMK 116/1.a maddesi gereğince ilk itiraz olup, HMK 117/1 maddesinde ise ilk itirazların cevap dilekçesinde ileri sürülmediği takdirde dinlenemeyeceği düzenlendiğinden ve davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmadığından, mahkemenin yetkisine ilişkin istinaf itirazının reddi gerekmektedir. Taraflar arasındaki ihtilaf, davacının takibe konu faturalar nedeniyle alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Mahkemece taraflara ait ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş olup, alınan 13/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda, davalı tarafın ticari defterlerini sunmaması nedeniyle davalı defterleri üzerinde inceleme yapılamadığı, davacı tarafın ticari defter ve belgelerinin incelenmesi neticesinde davacı şirketin ticari defterlerinin yasal süreleri içerisinde tasdiklerini yaptırdığı, takibe konu faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğu ve takip tarihi itibari ile davalı taraftan 5.320,70 TL alacaklı olduğu belirtilmiştir. Dosya kapsamında fatura örnekleri mevcut ise de, faturaların davalıya tebliğ edildiğine ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır ve bu husus araştırılmamıştır. Tek başına faturanın düzenlenmiş olması alacağın varlığını ispatlamaz. Faturanın tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması dahi ispata yeterli değildir. Faturanın tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesi ispat yükünün tespiti için önem arz etmektedir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/13-619 E. 2018/919 K. sayılı 18/04/2018 tarihli ilamında ifade edildiği üzere “İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001,6. b., 2.c., s. 1966). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesi “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, s.1972)…”TTK 21/2 maddesi gereğince faturayı alan kişi sekiz gün içinde itiraz etmezse, fatura içeriğini kabul etmiş sayılır.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2001/1 E. 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; “…bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nun 21/2.maddesi). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkar ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…”
İlk derece mahkemesince, öncelikle icra takibine konu edilen faturaların davalı şirkete tebliğ edilip edilmediği araştırılmalı, faturaların davalı tarafa tebliğ edilmediğinin tespiti halinde, davacının faturalara konu hizmeti verdiğini ispatlaması gerektiğinden, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca değerlendirme yapılmalıdır. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1260 E. 2017/614 K. sayılı 13/07/2017 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine İADESİNE,3-Davalı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan 75,00 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.g maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.10/03/2021