Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/2033 E. 2023/1508 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2033
KARAR NO: 2023/1508
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/709
KARAR NO: 2020/109
KARAR TARİHİ: 03/02/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı şirkete web sayfa tasarımı, uygulaması, marka stratejisi oluşturma ve yaratma, kurumsal kimlik, logo revizyonu, ambalaj tasarımları, online satış pazarlama danışmanlığı vb. İnternet üzerinden gerçekleştirilen işler konusunda hizmet verdiğini, iletişimin elektronik posta ile yapıldığı yüz yüze görüşme gerektiren bir iki durumda da yüz yüze görüşmeler yapıldığını, aralarında ticari bir sözleşme olmadığını, davacı tarafından davalıya 06.03.2018 tarihinde … seri numaralı 26.432,00 TL ve yine aynı tarihli … seri numaralı 1.681,50 TL bedelli fatura düzenlendiğini aradan üç ay geçtikten sonra davalının davacıya … sıra nolu 05.06.2018 tarihinde 26.432,00 TL bedelli iade faturası düzenlediğini, davacının bu iade faturasına derhal iadeli taahhütlü posta kanalı ile itiraz ettiği ve davalı tarafa iade faturasının iade edildiğini, davalı tarafın borçlarını ödememek için bahaneler ürettiğini ve iade faturası kesmek suretiyle borçtan kurtulmaya çalıştığını iddia edilmekte ve davalı borçlu şirket aleyhine itirazın iptali ile alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının ticari merkezinin Adıyaman olduğunu bu nedenlerle dava ve takipte Adıyaman Mahkemesi ve İcra Müdürlükleri’nin yetkili olduğunu, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, iyi niyetli hareket etmeyip kusurlu davrandığını, web tasarımı ve marka stratejisi konusunda profesyonel hizmet vermediğini, davacının herkesin yapabileceği internet çıktısı alarak bunu hizmet gibi sunmaya çalıştığını, taraflar arasında önceden beri devam eden bir ticari ilişki olduğundan muhasebe departmanının gelen faturayı sehven gelir gelmez kayıtlara aldığını ancak hizmetin gereği gibi ifa edilmemesi üzerine geri iade edildiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… davalının icra müdürlüğünün yetkisine yapmış olduğu itiraz İİK 50, HMK 10 ve TBK 89. Maddeleri gereği para alacaklarında alacaklının yerleşim yerinin de yetkili olduğu kuralı itibariyle reddedilmiştir. Davacının takip ve dava tarihi itibariyle davalıdan 26.432,00 TL faturaya dayalı hesap alacağının bulunduğu anlaşıldığından davalının itirazının iptaline, davalının aleyhine girişilen icra takibinin tamamına haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiği, dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu, bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesine karar verilerek davanın kabulüne” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin ve icra müdürlüğünün yetkisine itiraz edilmesine rağmen bu hususta karar verilmediği, bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğu, davalının herhangi bir borcunun bulunmadığı, davacının web tasarımı hizmetinin hiç veya gereği gibi yerine getirmediği, yaptığını iddia ettiği işin teknik şartlara uygun olmadığı, web tasarımının googledan kolayca bulunabilecek kopyala yapıştır şeklinde oluşturulduğu, bilirkişi raporunda da düzenlenen iade faturası ile borç bakiyesini kalmadığının tespit edildiği, fotoğraf çekimi işinin taşeron olarak … Fotoğrafçılığa verildiği ve bu şirket tarafından da İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/560 E. sayıda dava dosyası ile davalı lehine takip başlatıldığı, mükerrer tahsilatın söz konusu olabileceği bu nedenle bu dosyanın da incelenmesi gerektiği belirterek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasındaki web tasarımı ve marka stratejisi hizmet sözleşmesinden kaynaklı hizmet bedeli alacağına dayalı başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacının cari hesaptan ve faturalardan kaynaklı alacağa istinaden 28.113,50 TL alacağın tahsili için takip başlatıldığı, davalının yasal süresinde ödeme emrinde borca, yetkiye itiraz ettiği, davanın yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. İcra dosyasına sunulan muavin raporu incelendiğinde;01.01.2018-06.03.2018 dönemine ilişkin davacının bakiye alacağının 28.113,50 TL belirtilmiştir. Davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda mali bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 23.12.2016 tarihinde başladığı, davalının 01.06.2018 tarihi itibari ile 320 satıcılar hesabı muavin defter kayıtlarına göre davacıya 26.432,00 TL borcunun bulunduğu, davalının 26.432 TL’lik faturayı 06.03.2018 tarihinde yevmiye defterine kaydettiği, 05.06.2018 tarihinde 110103 no lu fatura ile 26.432,00 TL iade faturası kesildiği ve kesilen iade faturasının cari hesaptan düşülmesi sonucu ticari defter ve kayıtlarına göre borç bakiyesini bulunmadığı tespitinde bulunmuştur. Davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda bilgisayar mühendisi ve mali bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda ise; 31.12.2018 tarihi itibariyle davalıdan 26.432,00 TL alacaklı olduğu, davacı ile davalı arasındaki kayıtların farkın sebebi davalının davacıya düzenlediği 06.03.2018 tarihli ve 26.432,00 TL nedenle iade faturasından kaynaklandığı, taraflar arasında aylık ücret, web sitesi bedeli ile anlaşmaya varıldığının mail yazışmalarından tespit edildiği, davacının davalıya yapmış olduğu sunumların pazar araştırmaları, web sitesi geliştirmesi, piyasa koşullarında verimli ve doğru kabul edildiği sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz ve istinaf yasa yolu başvuru dilekçesinde belirttiği İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/560 E. sayılı dava dosyası dairemizce, mahkemesinden istenilmiş ve incelenmiştir. Yapılan incelemede, anılan dava dosyasında dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’nin davalı aleyhine başlattığı takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, dava dilekçesinde davalı şirkete ”fotoğraf ve video çekimi” hizmeti verildiği, ancak fatura bedeli davalı tarafça ödenmediği belirtilerek icra takibine konu 10.348,96 TL bedelli 02.01.2018 tarihli fatura bedelinin tahsilinin talep edilmiş ve mahkemece yapılan yargılama sonucunda 03/02/2020 tarihinde davanın kabulüne dair karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar verilmiş olup, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Yetki itirazının incelenmesi: İstanbul Ticaret Odası kayıtların incelenmesinde, davalı firmanın İstanbul şubesinin adresinin ” … Mahallesi, … Sokak, … İş Merkezi, …, Bahçelievler İstanbul ” olarak belirtildiği ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin (17.08.2015 tarih ve 8885 sayılı) 207 sayfa numarasında davalı şirketin merkezinin Adıyaman ili merkez ilçesi olduğunu ve İstanbul şubesine yapılan tebligatın şirkete yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. HMK’nin 14. maddesinde, şubenin işlemlerinden dolayı doğan davalarda, o şubenin bulunduğu ye mahkemesinin de yetkili olduğu ifade edilmiştir. 2004 sayılı İİK’nin 50. maddesinde yetki düzenlenmiştir. Düzenlemede, para ve teminat borcu için takip hususunda usul kanununun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile tatbik olunacağı belirtilmiştir. Takip ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 6. maddesinde genel yetkili mahkeme düzenlenmiş ve genel yetkili mahkemenin, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu ifade edilmiştir. Aynı Kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89. maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu, alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Davaya konu alacak da taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinden doğmaktadır. HMK 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu kabul edilmiştir. Öte yandan davanın temelini oluşturan icra takibinin dayanağı, taraflarca inkar edilmeyen akdi ilişkiden kaynaklanan verilen hizmetin parasal karşılığı olup dava bu niteliği itibariyle bir miktar para alacağına ilişkindir. Diğer bir ifade ile davacının sözleşme kapsamında vermiş olduğu hizmet karşılığında davacının borcu para borcudur. TBK 89/1 maddesi uyarınca borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. Somut davada, takip tarihi itibariyle davacı şirketin merkezin Kağıthane/İstanbul, davalının merkezinin Adıyaman ve davalı şirketin şubesinin adresinin Bahçelievler/İstanbul olduğu tespit edilmiştir. Belirtilen yasal düzenlemeler ve açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasında yetkili mahkeme; HMK’nin 6 maddesi uyarınca davalının merkez ve şubesinin yerleşim yerinin bulunduğu Bakırköy ve Adıyaman Asliye Ticaret Mahkemesi, TBK’nin 89. maddesi uyarınca davacının yerleşim yerinin bulunduğu İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin bulunduğu icra dairesinin yetkili olduğu anlaşılmakla, davalının yetkiye itirazı yerinde olmadığına dair karar vermek gerekmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye istinaden her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi sonucunda davacının kendi ticari defter ve kayıtlarına göre 26.432,00 TL alacaklı olduğu, davalı kayıtlarında ise, davacı tarafa borcun bulunmadığının anlaşıldığı, bu durumun davalının 06.03.2018 tarihinde düzenlenen 26.432,00 TL bedelli iade faturasından kaynaklandığı anlaşılmakla, öncelikle faturanın düzenleme tarihi nazara alınarak ispat yükü üzerinde durulması gerekmektedir. İspat; 6102 sayılı TTK’nin 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Davaya konu somut olayda, davalı tarafın uyuşmazlığa konu 26.432,00 TL bedelli faturayı 06.03.2018 tarihinde yevmiye defterine kaydettiğini ve yasal 8 günlük süre geçtikten sonra 05.06.2018 tarihinde … numaralı fatura ile 26.432,00 TL bedelli iade faturasının düzenlendiği, kesilen iade faturasının cari hesaptan düşürülmesi sonucu davalının ticari defter ve kayıtlarına göre borç bakiyesi bulunmadığı tespit edilmekle , davalı tarafça yasal 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmediği/iade faturası düzenlenmediği anlaşıldığından, fatura ve içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispatla yükümlü tarafın davalı olduğu anlaşılmaktadır. Davalı tarafça davacının sunduğu hizmetin hiç ya da gereği gibi olmadığı belirtilmiştir. Bilindiği üzere, Yargıtay HGK. 25/05/2016 tarih ve 2014/19-861 Esas, 2016/632 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 20. maddesinde tacir olmanın bağlandığı genel hükümler düzenlenmiş olup, tacirler arasındaki ihbar veya ihtarların ne şekilde yapılacağı bu genel hükümler arasında yer almaktadır. 6762 sayılı TTK’nin 20/3. fıkrasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih yahut ondan rücu amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için bu işlemlerin noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır. Taraflar TTK 16. madde hükmünce tacir olduğundan Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13/10/2015 tarih ve 2015/8094 Esas, 2015/12630 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere ayıp ihbarının TTK’nin 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde yapılması gerektiği gözetildiğinde, davalının ayıp iddiasını ve ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK’nin belirttiği şekilde geçerli olarak yapıldığını kanıtlaması gereklidir. Somut olayda ise, hizmetin gereği gibi yapılmadığı, yani ayıplı yapıldığı iddiası davalı tarafça yukarıda izah edildiği şekilde ispat edilememiştir. Somut davada, taraflar arasında web sitesi tasarımı, reklam ve marka stratejisi verilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı, yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı, davacının düzenlenen ticari defter ve kayıtlarına göre davalıdan 26.432,00 TL alacaklı olduğu, davalının ticari defter ve kayıtlarına göre 26.432,00 TL borcu bulunmakta iken, takip tarihinden sonra 05.06.2018 tarihinde düzenlendiği iade faturası ile borç bakiyesinin bulunmadığının tespit edildiği, İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2019/560 E. sayılı dava dosyasının, davalı ile dava dışı şirket arasında fotoğraf ve vido çekiminden kaynaklanan fatura alacağına dayandığı ve somut davaya konu alacağa bir etkisinin bulunmadığı, bilgisayar mühendisi tarafından düzenlenen raporda davacının sunduğu hizmetin piyasa koşullarında verimli ve doğru kabul edildiği tespit edilmekle, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın yerinde olduğu ve aksi yöndeki itirazların ispat edilemediğinden reddine karar verilmesi gerektiğine karar vermek gerekmiştir. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 540,00 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 270,15‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davalı tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere, istinaf karar harcı yönünden oy çokluğu, esasa yönelik ve sair incelemeler yönünden oybirliği ile karar verildi. 25/10/2023
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçları’nın III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E. 2021/7367 K. sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nin 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına” dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesi’nce davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.