Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1974 E. 2020/312 K. 14.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1974
KARAR NO: 2020/312
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/01/2019
NUMARASI: 2014/1425 Esas – 2019/14 Karar
DAVA: 4054 Sayılı Yasadan Kaynaklanan Tazminat
DAVA TARİHİ: 03/12/2014
KARAR TARİHİ: 14/12/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 5 Aralık 2012 tarihinde Avrupa Birliği Komisyonu’nun yaptığı açıklama ile aralarında işbu davanın davalıların da bulunduğu yedi farklı televizyon ve bilgisayar monitörü tüpü üreticisi uluslararası grup teşebbüsün yasadışı bir anlaşma ile kartel kurduğunu, bu kartel ile ilgili pazara arz ettikleri ürünlerin fiyatlarını yükselttiklerini, piyasa koşullarını belirlediklerini, bu durumun Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Antlaşmanın 101. maddesini ihlal ettiğini, sayılan nedenlerle mezkur kartel üyesi teşebbüslere toplamda 1.470,515.000 Euro idari para cezası verildiğinin duyurulduğunu, açıklamada katot ışın tüplerinin televizyonlarda kullanılan renkli resim tüpleri ve bilgisayar monitörlerinde kullanılan renkli görüntü tüpleri olmak üzere ikiye ayrıldığının, belirtilen kartelin ise her iki ürüne yönelik pazarlarda hukuka aykırı eylemler olduğunu, kartelin faaliyet gösterdiği coğrafi bölgenin sınırlı olmadığını, tüm dünya çapında faaliyet gösterdiğinin vurgulandığını, katot ışın tüplerinin televizyon ve bilgisayar monitörü yapımında kullanılan en önemli parçalardan olduğunu, komisyon tarafından yapılan incelemede söz konusu kartelin 1996 ile 2006 yıllarında olmak üzere toplamda 10 yıl boyunca faaliyet gösterdiğinin, bu sırada kartel tarafından ilgili ürünlerin asgari satış fiyatlarının tespit edildiğinin, pazar paylaşımı yapıldığının, müşteri tahsisinde bulunulduğunun, kapasite ve arz edilecek ürün miktarının tespit edildiğinin, rekabete duyarlı ticari bilgilerin paylaşıldığının tespit edildiğini, kartele ilişkin dikkat çeken bir diğer hususun ise tarafların kartele katıldıkları tarihlerin birbirinden farklı olması olduğunu, AB Komisyonu tarafından …’nın 101. maddesi uyarınca kartele katılan şirketler hakkında cezalar verildiğini, … A.Ş. bünyesinde olan … ile davacı diğer şirketlerin davalılar ile uzunca bir süre ticari ilişkilerde bulunduklarını, söz konusu kartel üyelerinin haksız uygulamaları nedeniyle olması gerekenden daha pahalıya temin ettikleri parçalar ile ürettikleri televizyon ve bilgisayar monitörlerini daha yüksek fiyattan satmak zorunda kalarak hem iç piyasada sürümden kaybettiklerini hem de dış piyasada uluslararası rakipleri ile rekabet edebilmek için kar marjlarını kıstıklarını, davacı müvekkillerinden bazılarının söz konusu kartelden doğrudan mal tedariki yaptıklarını, diğerlerinin ise … Grubunun sanayici şirketi … Anonim Şirketi tarafından kendilerine sağlanan yüksek bedelli malları satın alarak ve piyasaya sürerek zarara uğradıklarını, müvekkili şirketlerin, maliyetleri arttığı için kendi satış fiyatlarını artırdıklarını, bu nedenle de ya rakiplere göre dezavantajlı konuma gelmemek için satış fiyatını rekabetçi seviyelere indirebilmek üzere kar payını azalttıklarını ya da rakiplere göre artan maliyetler nedeniyle dezavantajlı konuma gelen satış fiyatlarından ötürü müşteri kaybı yaşadıklarını, iş bu davanın MÖHUK kapsamında olduğunu, uygulanacak hukukun Türk Hukuku olduğunu, HMK’nın 16. maddesi gereğince Mahkemenin yetkili olduğunu, …’nın 101. maddesine yönelik verilmiş bir ihlal kararının, iç hukukumuzdaki düzenleme olan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi bakımından tipik bir fiil olduğunu, mezkur kanunun 57. maddesi uyarınca davalıların neden oldukları her türlü zararı karşılamakla yükümlü olduklarını, yine 58. maddesi uyarınca müvekkillerinin zararın üç katı tutarında tazminat talep etme haklarının olduğunu, kartel nedeniyle … uğradığı zararın boyutunu saptayabilmek amacıyla; … Grubu tarafından satın alınan tüm katot ışın tüplerine ödenen bedelin tespit edilmesi, kartel nedeniyle oluşan fiyatlar ile kartel hiç olmasaydı gerçekleşecek olan fiyatların tespit edilmesi, bir diğer ifade ile kartel nedeniyle fiyatların ne kadar arttığının belirlenmesi, … kartel sırasında ilgili teşebbüslere ödediği toplam tutar ile kartel hiç olmasıyla ödeyecek olduğu tutarların belirlenerek birbirinden mahsup edilmesi ve böylece …in kartel sebebiyle ödediği fazla meblağın tespit edilmesinden sonra … Grubunun uğradığı zararın kesin bir şekilde ortaya koyulabileceğini, bu nedenle davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, taleplerinin Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinde öngörülen 2 yıllık süre geçmediğinden zamanaşımına uğramadığını beyanla tahkikat sonucunda müvekkillerinin uğradığı zararların tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere ve fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminat ile yine bu kapsamda 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 58/2 inci maddesi kapsamında 30.000,00 TL üç kat tazminat alacağı ve 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere şimdilik toplam 50.000,00 TL’nin haksız fiilin söz konusu olduğu 24/10/1996 tarihinden itibaren işleyecek ticari işlerde yabancı para borçlarına uygulanan yasal temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsiline ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı …. vekili cevap dilekçesinde özetle; İş bu davanın açılmasından önce bu dava ile birebir aynı talepli ve aynı hukuksal zemine dayalı bir davanın Hollanda’nın Oost Brabant – ‘s Hertogenbosch Mahkemesi nezdinde de açıldığını, bu nedenle davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, Hollanda ve Türkiye Cumhuriyeti arasında mütekabiliyet anlaşması olduğunu ve diğer şartlar da mevcut olduğundan Hollanda’da verilecek kararın Türkiye’de infaz edilebilir nitelikte olduğunu, bu nedenle de Yargıtay içtihatları ile kabul edilen yabancı derdestlik şartlarının oluştuğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının Hollanda’daki davada talebini net olarak bildirmesinin zararının belirlenebilir nitelikte olduğunu gösterdiğini, davanın CRT pazarında bağımsız hareket eden ayrı bir tüzel kişiliği olan … Holdinge larşı açılması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, davada tazminat talep edebilme koşullarının oluşmadığını, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 57 ve 59. maddelerinde öngörülen şartların oluşmadığını, hukuka aykırı bir eylemin varlığının ve kusurun, zarar olup olmadığını ve varsa kapsamının ispatlanmadığını, Mahkemece CRT Karteli katılımcılarının iddia edilen zararın tazmininden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının kabulü halinde dahi müvekkilinin sorumluluğunun söz konusu kartele katılım sağladığı iddia edilen süre ile sınırlı olduğunu beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin ….’nin iştiraki ve …’in Hollanda organizasyonu olan …’nin iştiraki olduğunu, …’nin CRT işlemlerinin kapsamının coğrafi olarak Avrupa ile ve fonksiyonel olarak ise … Yöneticisinin Avrupa’daki … işleri kapsamında desteklemek, AR-GE işleri ve CRT ürünlerinin Avrupa’da satışları ile iştigal etmek ile sınırlı olduğunu, CRT’lerin 1990 yıllarının sonuna kadarki dönemde televizyon ve bilgisayar monitörlerinde kullanıldığını, CRT pazarının 2000’li yılların ikinci yarısında varlığını yitirdiğini, iddia edilen söz konusu CRT Kartellerinin dünya çapında bir çok rekabet otoritesi tarafından soruşturulduğunu ve yaptırıma tabi tutulduğunu, iş bu davanın açılmasından önce bu dava ile birebir aynı talepli ve aynı hukuksal zemine dayalı bir davanın Hollanda’nın Oost Brabant – ‘s Hertogenbosch Mahkemesi nezdinde de açıldığını, bu nedenle davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, Hollanda ve Türkiye Cumhuriyeti arasında mütekabiliyet anlaşması olduğunu ve diğer şartlar da mevcut olduğundan Hollanda’da verilecek kararın Türkiye’de infaz edilebilir nitelikte olduğunu, bu nedenle de Yargıtay içtihatları ile kabul edilen yabancı derdestlik şartlarının oluştuğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının Hollanda’daki davada talebini net olarak bildirmesinin zararının belirlenebilir nitelikte olduğunu gösterdiğini, davanın CRT pazarında bağımsız hareket eden ayrı bir tüzel kişiliği olan … Holdinge larşı açılması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, davada tazminat talep edebilme koşullarının oluşmadığını, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 57 ve 59. maddelerinde öngörülen şartların oluşmadığını, hukuka aykırı bir eylemin varlığının ve kusurun, zarar olup olmadığını ve varsa kapsamının ispatlanmadığını, Mahkememizce CRT Karteli katılımcılarının iddia edilen zararın tazmininden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının kabulü halinde dahi müvekkilinin sorumluluğunun söz konusu kartele katılım sağladığı iddia edilen süre ile sınırlı olduğunu beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin AB Komisyon kararına muhatap şirketler arasında bulunmadığını, söz konusu kararda müvekkiline yönelik herhangi bir tespit yer almadığını, bu nedenle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, AB Komisyon kararında müvekkilinin ne CDT ne de CPT Karteline taraf şirketler arasında sayılmadığını, davacı tarafından iş bu davanın konusu ile birebir aynı ve yine iş bu davanın taraflarına karşı Hollanda Mahkemesi nezdinde açılmış bir dava bulunmakta olduğunu ve bu davanın yabancı derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, Hollanda’daki davanın davacı tarafından net zarar hesaplaması yapılarak açılmış olduğunu, müvekkili açısından haksız fiilin varlığından bahsedilemeyeceği için HMK’nın 16. maddesinin de müvekkili açısından uygulanamayacağını ve Mahkemenin yetkisiz olduğunu, bir an için müvekkilinin haksız fiil teşkil eden eylemi olduğu kabul edilse dahi davanın zamanaşımına uğradığını, davada sözde rekabet kanunu ihlaline yönelik olarak tazminat talep edilebilmesi için gerekli şartların oluşmadığını, AB Komisyonu kararının Türk mercileri nezdinde hiçbir bağlayıcılığının olmadığını, AEA Anlaşması’nın üye devleti ve ya tarafı olmayan ülkelerde yapılan satışlara ilişkin kartel faaliyetlerinin bu karar kapsamı dışında olduğunu, yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca rekabet ihlalinin öncelikli olarak Rekabet Kurulu tarafından tespit edilmesi gerektiğini, Rekabet Kurulu tarafından 2009 yılında CPT pazarında faaliyet gösteren teşebbüslere yönelik olarak başlatılan incelemede soruşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu nedenle de davanın reddinin gerektiğini, müvekkilinin hukuka aykırı bir fiilinin olduğu sonucuna ulaşılması halinde dahi müvekkilinin kusurunun, davacının zararının ve zarar ile kusurlu eylem arasındaki illiyet bağının ispatlanması gerektiğini beyanla davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … ve … Ltd vekili cevap dilekçesinde özetle; bu davanın açılmasından önce aynı konu, aynı taraflar, aynı hukuki sebebe dayalı olarak aynı talebi içeren özdeş başka bir davanın Hollanda Hertogenbosch Hukuk Mahkemesi nezdinde açıldığını, bu davada davacı tarafça 2.053.200,00 Avro talep edildiğini, öncelikle davanın yabancı derdestlik nedeniyle reddinin gerektiğini, davacıların iddialarını destekler deliller ve maddi vakıaları dosyaya sunmamış olduklarını, talebin zamanaşımına uğradığını, 4054 sayılı Kanunun ihlaline yönelik bir kanıt olmadığını, AB Komisyonu kararının Türk hukukunda bir sonuç doğurmayacağını beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … ve … Ltd. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların iş bu dava ile aynı nitelikteki başka bir davayı Hollanda Oost Brabant Eyalet Mahkemesinde açtıklarını, bu nedenle davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, her iki davanın taraflarının, sebeplerinin, konularının aynı olduğunu, bu nedenle yabancı derdestliğin koşullarının oluştuğunu, davacıların iş bu davayı belirsiz alacak davası olarak açmalarının mümkün olmadığını, Hollanda Mahkemesinde açılan davada zararın tam olarak beyan edildiğini, bu nedenle de harcın tamamlatılması aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin Türkiye’de sözde kartelin üyesi olmadığını, komisyon kararında müvekkillerinin kartele dahil olduğuna dair bir tespit olmadığını, Avrupa Komisyonu’nun kararının dava ile ilgisinin olmadığını, söz konusu kararın Türkiye pazarı ile herhangi bir ilgisinin olmadığını, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye pazarına ilişkin olarak bir ihlal tespit etme yetkisinin olmadığını, Rekabet Kurulu tarafından da verilmiş böyle bir karar olmadığını, bu nedenle 4054 sayılı Kanun kapsamında bir tazminat talebinin söz konusu olamayacağını, davacıların zarara ilişkin somut bir delil sunmadıklarını beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların iş bu dava ile aynı nitelikteki başka bir davayı Hollanda Oost Brabant Eyalet Mahkemesinde açtıklarını, bu nedenle davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, her iki davanın taraflarının, sebeplerinin, konularının aynı olduğunu, bu nedenle yabancı derdestliğin koşullarının oluştuğunu, davacıların iş bu davayı belirsiz alacak davası olarak açmalarının mümkün olmadığını, Hollanda Mahkemesinde açılan davada zararın tam olarak beyan edildiğini, bu nedenle de harcın tamamlatılması aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, Avrupa Komisyonu’nun kararının dava ile ilgisinin olmadığını, söz konusu kararın Türkiye pazarı ile herhangi bir ilgisinin olmadığını, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye pazarına ilişkin olarak bir ihlal tespit etme yetkisinin olmadığını, Rekabet Kurulu tarafından da verilmiş böyle bir karar olmadığını, bu nedenle 4054 sayılı Kanun kapsamında bir tazminat talebinin söz konusu olamayacağını, davacıların zarara ilişkin somut bir delil sunmadıklarını beyanla davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul 3. Asliye Ticaret 2014/1425 E. 2019/14 K. sayılı 16/01/2019 tarihli kararı ile; “…MÖHUK’un 54/1-a maddesinde yabancı mahkemelerce verilen kararların tenfiz edilebilmesi için “Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması” şartı getirilmiştir. Somut davada, Türkiye ile Hollanda arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma bulunmamakta olup Türkiye ile Hollanda arasında verilen kararların tenfizini mümkün kılan fiili uygulamanın olması halinde de tenfiz koşulları gerçekleşecek ise de; davanın temelini teşkil eden ve davalı şirketlerin oluşturduğu iddia edilen kartel ve rekabet ihlali konusunda Türk Rekabet Kurumu tarafından verilmiş soruşturmaya yer olmadığına dair karar ve yine davanın dayanağını teşkil eden Avrupa Komisyonu kararının Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Antlaşmanın ihlali gerekçesiyle verilmiş olması ve Türkiye’nin bu anlaşmanın tarafı olmaması bir arada değerlendirildiğinde Hollanda Mahkemesince verilecek kararın Türk Mahkemelerinde fiili uygulama kapsamında tenfizinin mümkün olmadığı değerlendirilmekle yabancı derdestlik itirazının reddine karar verilmiştir. Mahkememizce, yabancı derdestliğin mevcut olmadığı açıklanırken değinildiği üzere; söz konusu rekabet ihlali iddiası hakkında Türk Rekabet Kurulu’nca 09-56/1339-342 karar sayılı ve 18/11/2009 tarihli karar ile ;” …iddia konusu faaliyetlerin yurt dışında ve yabancı uyruklu kişiler arasında gerçekleştirildiği sonucuna ulaşılmıştır. İddia konusu kartele taraf olan teşebbüslerin üretim ve yönetim birimleri yurt dışında bulunmakta ve Türkiye’de yerleşik tüplü televizyon üreticisi alıcılar işlemlerini bu yurt dışı üretim ve yönetim birimleriyle irtibata geçerek gerçekleştirmektedir. Buna ek olarak tüplü televizyon pazarının küçülen yapısı sonucunda, CPT üreticisi ve satıcısı teşebbüslerin Türkiye’de CPT işi ile ilgili irtibat bürosu dahi kalmamıştır..” gerekçesiyle 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verildiği, davacı şirketlerden … dışında tümünün ve yine davalı şirketlerin tamamının şirket merkezlerinin yurt dışında olduğu ve yabancı oldukları dikkate alındığında, davacıların iş bu davayı Mahkememizde açmakta herhangi bir hukuki yararlarının olmadığı kanaatine varılmış, hukuki yarar HMK’nın 114. maddesinde düzenlenen dava şartlarından olduğundan ve Mahkememizce yargılamanın her aşamasında re’sen nazara alınması gerektiğinden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine…” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili süresi içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Avrupa Komisyonunun 05/12/2012 tarih ve AT.39437 sayılı kararıyla (Komisyon Karan) aralarında işbu davanın davalılarının da bulunduğu televizyon ve bilgisayar monitörü tüpü üreticisi teşebbüslerin yasadışı bir anlaşma ile kartel kurduklarının, bu kartel kapsamında ilgili pazara arz ettikleri ürünlerin fiyatlarını yükselttiklerinin ve kartelin tüm dünya çapında faaliyet gösterdiğinin tespit edilerek Avrupa Birliğinin işleyişine Dair Anlaşmanın (…) 101. maddesini ihlal ettiklerine kanaat getirilen ilgili teşebbüslere para cezaları verildiğini, anılan teşebbüslerden ürün temin eden müvekkili şirketlerin davalılar ile uzunca bir süre ticari ilişkilerde bulunduğunu, söz konusu kartel üyelerinin haksız uygulamaları nedeniyle olması gerekenden daha pahalıya temin ettiği parçalar ile ürettiği televizyon ve bilgisayar monitörlerini daha yüksek fiyattan satmak zorunda kaldığını, bu nedenle hem iç piyasada sürümden kaybettiğini hem de dış piyasada uluslararası rakipleri ile rekabet edebilmek için kar marjını kıstığını ve rakiplere göre artan maliyetler nedeniyle dezavantajlı konuma gelen satış fiyatlarından ötürü müşteri kaybı yaşadıklarını, davalıların gerçekleştirdikleri müvekkili şirketi zarara sokan rekabete aykırı davranışları haksız fiil niteliğinde olduğundan, Avrupa Komisyonunun anılan kararına dayanılarak, karteli oluşturan davalılar aleyhine tazminat davası açıldığını, davalıların derdestlik itirazları yönünden yapılan değerlendirmede mahkemece derdestlik itirazlarının reddine karar verilmesine rağmen bu hükümle çelişkili olacak şekilde hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verildiğini, somut olay bakımından davalıların tüplü televizyonların üretiminde kullanılan girdilerin tedarikçisi olduğunu, müvekkili şirketlerin ise davalıların müşterisi olarak alıcı konumunda yer aldığını, Komisyon Kararı uyarınca davalıların dünya çapında kartel oluşturduklarının sabit olduğunu, kartel sonucunda fiyatların yükselmesi sebebiyle kartele katılanların müşterisi konumundaki müvekkili şirketlerin zarar gördüğünü, müvekkili şirketlerin zararının Türkiye sınırları içinde hüküm ve sonuç doğurduğunu, eş deyişle ekonomik açıdan Türkiye’yi doğrudan etkilediğini, müvekkili şirketler nezdinde oluşan zararların giderilemediğini ve dava dışında giderilebilecek başka bir yol bulunmadığını, bu nedenle derdestlik itirazının reddi karşısında Türkiye’deki davanın esastan incelenmesinin elzem olduğunu ve müvekkillerinin hukuki yararının bulunmadığına hükmedilmesinin müvekkili şirketlerin tazminat hakkını sınırlandıracağını, mahkeme kararında davanın Türkiye’de açılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna ulaşılmasındaki gerekçelerden birinin, dava taraflarından …dışındaki tüm şirketlerin merkezlerinin yurtdışında bulunması ve yabancı olmaları olarak gösterildiğini, dava taraflarının şirket merkezlerinin yurt dışında ve yabancı olmaları ile hukuki yarar müessesesi arasında nasıl bir hukuki ilişki kurulduğunun tam olarak anlaşılamadığını zira hukuki yarar müessesesi bakımından yabancılık unsurunun bir önem arz etmediğini, hukuki ve meşru, doğrudan ve kişisel, doğmuş ve güncel bir yararın mevcut olması halinde hukuki yararın var olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, somut olay bakımından müvekkili şirketler ile kartel katılımcıları arasında ticari bir ilişki kurulmuş olup, müvekkil şirketlerin davalıların kartel faaliyetlerinden zarar gördüğünü ve müvekkili şirketlerin muteber bir hukuki yararının bulunduğunu, yabancıların dava açması veya yabancılara karşı dava açılması hususunun hukuki yarar müessesesinden bağımsız olduğunu, HMK ile 5718 sayılı Milletlerarası özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunda hukuki yarar müessesesinden bağımsız olarak, yabancıların dava açması veya yabancılara karşı dava açılması durumlarına özgü hukuki düzenlemelerin bulunduğunu, yabancılara karşı yapılacak tebligatların da 7201 sayılı Tebligat Kanunu, alt düzenlemeler ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde hüküm altına alındığını, yine davalıların Türkiye’deki işbu davayı vekil aracılığıyla takip ettiği dikkate alındığında, taraflardan elde edilecek bilgiler doğrultusunda maddi vakıanın ortaya çıkarılabileceğini, bu nedenle mahkeme kararındaki gerekçenin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kaldı ki davacı şirketler arasında Türkiye’de mukim … AŞ’nin de bulunduğunu, öte yandan davalı şirketler her ne kadar Türkiye’de mukim olmasa da, kartele konu ürünlerin Türkiye’ye satışını gerçekleştirdiklerini, Türkiye’de bilinen markalar olup, gerek kendi markaları gerekse Türkiye’deki distribütörleri aracılığıyla faaliyet gösterdiklerini, Türkiye’de mal varlıklarının bulunduğunu ve Türkiye’de çeşitli iştiraklerinin de mevcut olduğunu, mahkeme gerekçesinde yabancılık unsuru sebebiyle “hukuki yarar” bulunmadığına değinilmişse de, mahkemenin “davayı Mahkememizde açmakta herhangi bir hukuki yararlarının olmadığı” açıklamasına yer vermesi ile adeta hukuki yarar müessesesi ile yetki kurallarını birbirine derç ettiğini, MÖHUK’un 40. maddesi ve HMK’nın 16. maddesi uyarınca, haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olması sebebiyle dava konusu olay bakımından Türk mahkemelerinin yetkisinin bulunduğunu, bu nedenle dava taraflarının yabancılık unsuru ile hukuki yarar müessesesi arasında bağlantı bulunmadığını ve mahkeme kararının hukuki mesnetten yoksun olduğunu, mahkeme kararında hukuki yarar bulunmadığına kanaat getirilirken aynı zamanda Rekabet Kurulu’nun 18/11/2009 tarih ve 09-56/1339-342 sayılı kararına da değinilmiş ise de Kurul Kararında, esasen rekabete aykırı bir oluşum olmadığından değil, ilgili teşebbüslerin yurt dışında mukim olması sebebiyle dosya kapsamında ilave delil bulma hususunda yaşanan zorluk gerekçesiyle soruşturma açılmadığının anlaşıldığını ancak bu zorluğun dava dosyası bakımından davalı şirketlerin davayı Türkiye’deki vekilleri aracılığıyla takip etmekte olması sebebiyle aşılmasının mümkün olduğunu, davalıların …’nın 101. maddesine aykırı olacak şekilde dünya çapında bir kartel oluşturduklarının Komisyon Kararı ile sabit olduğunu, Avrupa Birliği’ndeki düzenlemenin ise ülkemiz açısından mehaz mevzuat olarak kabul edildiğini ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Avrupa’daki düzenlemeler esas alınarak kaleme alındığını, 4054 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararların 4054 sayılı Kanun kapsamına girdiğini, madde gerekçesinde, rekabet hukuku literatüründe “etki teorisi” olarak isimlendirilen sistemin 4054 sayılı Kanun’da da benimsendiği, başka bir ifadeyle merkezleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan ve fakat Türkiye piyasalarını etkileyecek şekilde faaliyet gösteren teşebbüslerin de 4054 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunun ifade edildiğini, 4054 sayılı Kanun hükümlerinin yurt dışında işlenen ve Türkiye piyasalarını etkileyen rekabet ihlalleri bakımından uygulama kabiliyetini haiz olduğunu, Rekabet Kurulu’nun delil elde etme güçlüğü gerekçesiyle konuya ilişkin olarak soruşturma başlatmamasının, müvekkil şirketlerin 4054 sayılı Kanun’un 57 ile 58. maddesi çerçevesinde maruz kaldıkları zararın tazminini talep etmesine engel teşkil edebilecek nitelikte olmadığını, uluslararası düzeyde bir kartelin varlığının Komisyon Kararı ile saptanmış olması ve bu kartelin Türkiye piyasaları ile özel olarak müvekkili şirketler nezdinde zarar doğurduğu dikkate alındığında, müvekkil şirketlerin işbu davayı ikame etmekte hukuki yararlarının bulunduğunu belirterek istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını, hukuki yarar varlığının tespiti ile İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16/01/2019 tarih 2014/1425 E. 2019/14 K. sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, icranın ertelenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili 01/10/2019 tarihli dilekçesi ile davalılar … ve …yönünden davasını HMK 123. maddesi gereğince geri aldığını, vekalet ücreti ve yargılama gideri talepleri olmadığını beyan etmiş olup, davalılar … ve …vekili ise 01/10/2019 tarihli dilekçesi ile davacılar vekilinin davanın geri alınması yönündeki beyanlarını kabul ettiklerini, vekalet ücreti ve yargılama gideri taleplerinin olmadığını yönünde beyan sunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, Avrupa Birliği Komisyonunun 05/12/2012 tarih ve AT.39437 sayılı kararıyla farklı televizyon ve bilgisayar monitörü tüpü üreticisi uluslararası grup teşebbüsün, yasadışı bir anlaşma ile kartel oluturmak suretiyle ilgili pazara arz ettikleri ürünlerin fiyatlarını yükselterek ve piyasa koşullarını belirleyerek Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Antlaşmanın 101. maddesini ihlal ettiklerinin tespit edildiği, Komisyonun bu tespitinin 4054 sayılı yasanın 4.maddesinde belirtilen rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve karar mahiyetinde olduğu iddiası ile 4054 sayılı yasa uyarınca tazminat istemine ilişkindir. Davacıların, Hollanda’nın Oost Brabant-‘s Hertogenbosch Mahkemesi nezdinde, davalılara karşı Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Antlaşmanın 101. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa Komisyonu tarafından verilen rekabetin ihlali kararına dayanarak açtıkları tazminat davasına ilişkin, davalıların ileri sürdüğü yabancı derdestlik itirazları yönünden ilk derece mahkemesinin yabancı derdestliğin bulunmadığı tespiti ve davalıların yabancı derdestlik itirazlarının reddi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun amacı 1. maddesinde; mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak şeklinde belirtilmiştir. Kanunun 3. maddesinde, “Hâkim Durum” belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla teşebbüsün, rakipleri ve müşterilerinden bağımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve dağıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücü, “Teşebbüs” piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimler olarak tanımlanmıştır. Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar başlıklı 4. maddesinde belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan doğruya veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu, Hakim Durumun Kötüye Kullanılması başlıklı 6. maddesinde ise, bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanmasının hukuka aykırı ve yasak olduğu belirtilmiştir. İdari para cezaları 16. maddenin 3. fıkrasında “Bu Kanunun 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiş, 5. fıkrasında ise verilecek idari para cezasında 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ihlalin tekerrürü, süresi, teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, verilen taahhütlere uyup uymaması, incelemeye yardımcı olup olmaması, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususlarının dikkate alınacağı belirtilmiştir. Önaraştırma başlıklı 40. maddede “Kurul, resen veya kendisine intikal eden başvurular üzerine doğrudan soruşturma açılmasına ya da soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti için önaraştırma yapılmasına karar verir.”, Önaraştırmanın Sonuçlanması başlıklı 41. maddede “Önaraştırma raporunun Kurula teslimini takip eden 10 gün içinde, Kurul elde edilmiş olan bilgileri değerlendirerek karar vermek üzere toplanır ve soruşturma açılmasına veya açılmamasına karar verir.”, Başvuru Sahiplerine Bildirim başlıklı 42. maddede ise; Kurul’un ihbar veya şikayet başvurularında ileri sürülen iddiaları ciddi ve yeterli bulması durumunda, ihbar veya şikayet edenlere ileri sürülen iddiaların ciddi bulunduğunu ve araştırmaya başlandığını yazılı olarak bildireceği, Kurul’un gerek başvuruları açıkça reddetmesi, gerekse süresi içinde bildirimde bulunmayarak reddetmiş sayılması durumlarında, doğrudan ya da dolaylı menfaati olduğunu belgeleyen herkesin Kurul’un ret kararlarına karşı yargı yoluna başvurabileceği hükme bağlanmıştır. Bu Kanuna Aykırı Anlaşma ve Kararların Hukuki Niteliği başlıklı 56. maddesinde bu Kanunun 4 üncü maddesine aykırı olan her türlü anlaşma ile teşebbüs birlikleri kararlarının geçersiz olduğu belirtilmiştir. Tazminat Hakkı başlıklı 57. Maddesinde; “Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur. Zararın oluşması birden fazla kişinin davranışları sonucu ortaya çıkmış ise bunlar zarardan müteselsilen sorumludur.”, Zararın Tazmini başlıklı 58. maddesinde; “Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilir. Rekabetin sınırlanmasından etkilenen rakip teşebbüsler, bütün zararlarının tazminini rekabeti sınırlayan teşebbüs ya da teşebbüslerden talep edebilir. Zararın belirlenmesinde, zarar gören teşebbüslerin elde etmeyi umdukları bütün kârlar, geçmiş yıllara ait bilançolar da dikkate alınarak hesaplanır. Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.”,
İspat Yükü başlıklı 59. maddesinde “Zarar görenlerin, bir anlaşmanın varlığı ya da piyasada rekabetin bozulduğu izlenimi veren, özellikle piyasaların fiilen paylaşılması, uzun sayılacak bir süre piyasa fiyatında gözlenen kararlılık, fiyatın piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerce birbirine yakın aralıklarla artırıldığı gibi kanıtları yargı organlarına sunmaları halinde, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde bulunmadıklarını ispatlama yükü davalılara geçer. Rekabeti sınırlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların varlığı her türlü delille ispatlanabilir.” hükümleri yer almaktadır. Rekabet Kurulu’nun 2009-2-154 dosya sayılı, 09-56/1339-342 karar sayılı, 18/11/2009 tarihli kararında; renkli resim tüpleri (colour picture tubes-CPT) pazarında faaliyet gösteren teşebbüslerin kartel oluşturduğu, söz konusu teşebbüslerin, rakipleri ile bilgi alışverişinde bulunduğu ve pazar üzerinde birtakım anlaşmalar yaptığı, kartel toplantılarının 1990’lı yılların ortalarında başladığı ve 2000’li yılların ortalarına kadar devam ettiği, kartelin taraflarını Koninklijke … (…), … (…), …, … (…), …, Ltd. (…), … ve … Ltd. (…)’nın oluşturduğu, bu teşebbüslerden …, … ve …’un Türkiye pazarına ilişkin toplantılara katıldığı iddiası ile yapılan başvuru üzerine Kurul tarafından televizyon setleri için kullanılan renkli resim tüpleri pazarında faaliyet gösteren teşebbüslere ilişkin 4054 sayılı Kanun kapsamında ön araştırma başlatılmıştır. Kararda, incelenen dosya kapsamının, Kanun’un, teşebbüsler arası rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve kararları yasaklayan 4. maddesi açısından bir değerlendirmeye tabi tutulacak olması ve dolayısıyla ilgili ürün pazarı tanımlamasının değerlendirmeye etki edebilecek bir unsur niteliği taşımamasına karşın mevcut dosya kapsamında ilgili pazarın iddia konusu kartel toplantılarının Türkiye’de etki gösterdiği düşünülen pazar olan “televizyon setleri için kullanılan CPT pazarı” olduğu sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir. Başvuru kapsamında sunulan bilgi ve belgelerden net bir ihlal tespiti yapılmasının mümkün olamadığı, söz konusu belgelerin ancak olası bir kartelin varlığına işaret ettiği, bu bağlamda yapılan yerinde incelemelerde iddia konusu kartelin varlığını ortaya koymaya yönelik bilgi ve belgelere ulaşılmaya çalışıldığı belirtilerek Türkiye pazarına etki ettiği düşünülen toplantılara katıldığı ve/veya diğer yollarla bilgi paylaşımı gerçekleştirdiği düşünülen … Ltd. Şti (…), … A.Ş. (…)’de incelemeler yapıldığı, …’un ise Türkiye’e herhangi bir birimi ya da doğrudan bir faaliyeti bulunmadığı ve internet üzerinden yapılan araştırmada … Türkiye distribütörü olduğunu belirten bir firmaya ait adrese ulaşılmış ise de anılan adreste söz konusu firmanın bulunamadığı ayrıca iddia konusu kartel faaliyetleri neticesinde etkilenmesi muhtemel olan ve alt pazarda faaliyet gösteren … A.Ş. (…), … A.Ş. (…) ve … A.Ş. (…)’nin yetkilileri ile görüşmeler yapıldığı belirtilmiştir. CPT’nin, tüplü televizyonların üretiminde kullanılan en önemli girdi olduğu göz önünde bulundurularak, televizyon üretimi ve satışı pazarı incelendiğinde; plazma ve LCD televizyon gibi yeni teknoloji ürünlerin Türkiye pazarına girişlerinin 2005 yılı ile başladığı, takip eden yıllarda ise yüksek oranlarda gerçekleşen bir artış eğilimi gösterdiği, tüplü televizyon satışlarının ise hızlı bir düşüş trendine yakalandığı, tüplü televizyonların ürün yaşam eğrisinin son bölümünde yer aldığı belirtilmiş ve bu durumun … tarafından, LCD gibi daha ileri teknoloji ürünlerin kullanımına geçilmesi ile birlikte tüplü televizyon satış rakamlarının giderek azaldığı, dünya çapında tüp üretimi yapan firmaların kapandığı şeklinde ifade edildiğine yer verilmiştir. Yapılan genel değerlendirme sonucunda ise “…İncelemenin konusunu, mevcudiyetini gün geçtikçe ve hızla kaybeden televizyon setleri için kullanılan CPT’ler oluşturmaktadır. Ülkemizde CPT üretimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla tüplü televizyon üretiminde çok önemli bir yere sahip olan bu ürün yurt dışından tedarik edilmektedir. Söz konusu tedarik işlemleri geçmiş yıllarda doğrudan ve dolaylı (teşebbüslerin Türkiye temsilcilikleri aracılığıyla) olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilmektedir. Ancak mevcut durumda, CPT üreticisi teşebbüslerin, tüp tedariki konusu ile ilgili faaliyet gösteren ve Türkiye sınırları içerisinde yer alan herhangi bir temsilciliğinin varlığı tespit edilememiştir. Bu durum, … yetkilileri ile gerçekleştirilen toplantıda ortaya konulan “Alım, tüp üreticisi teşebbüslerin İstanbul ofislerindeki yetkili kişilerle görüşülerek yapılıyordu; ancak bu ofisler kapanmıştır.” şeklindeki ifade ile de desteklenmektedir. CPT pazar yapısında olduğu gibi tüp tedarik sürecinde de zaman içerisinde değişimler yaşanmıştır. Günümüzde CPT konusunda düzenli bir tedarik ilişkisinin bulunmaması ve tüplü televizyon pazarındaki hızlı düşüş bu değişimi gösteren en önemli referans noktalarıdır. Hakkında önaraştırma yapılan teşebbüslerin CPT ile ilgili herhangi bir temsilciliğinin ülkemiz sınırları içerisinde bulunmaması durumunu, az önce bahsedilen değişim süreci ile ilişkilendirmenin yanlış olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bakımdan yerinde incelemede, iddia konusu eylemlerin varlığını ortaya koyabilecek herhangi bir bilgi veya belgeye de ulaşmak mümkün olmamıştır. Son olarak belirtilmesi gereken önemli bir noktanın da olası bir kartel oluşumundan birinci derecede etkileneceği düşünülen CPT alıcılarının böyle bir oluşumun varlığına işaret edebilecekleri hususlar olduğu kanaatine varılmıştır. İddia edilen kartelin konusunu tüplü televizyon üretiminde çok önemli bir yere sahip olan CPT üretimi ve satışı oluşturmaktadır. Yurt dışından ithal edilen bu ürün, ülkemizdeki televizyon üreticileri tarafından üretim süreçlerinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla piyasa parametrelerinde oluşabilecek olağandışı gelişmelere karşı söz konusu alıcıların duyarlı olacakları açıktır. Bu bağlamda, raportörlerce …’te yapılan görüşme sonrasında tutulan tutanakta konuya ilişkin sorulan bir soru üzerine “Tüp alımlarında kartel varlığını doğrudan işaret eden bir durum söz konusu değil; ancak fiyatların birbirine yakın olduğundan söz edilebilir. Piyasada az sayıda üretici var, bu üreticiler piyasayı sürekli takip ediyorlar. Birisi 10 TL fiyat verirken, diğeri 20 TL vermiyor… bu durum diğer parçalarda da böyledir, o nedenle tüp üreticilerinin de fiyatlarının bu şekilde gerçekleşmesi bizim açımızdan olağanüstü bir durum değildir…” ifadelerine yer verilmiştir. Benzer ifadelere Telra ve … yetkililerince de yer verilmiştir. Dosya mevcudu bilgi ve belgeler çerçevesinde, pazarın hızla küçülen bir yapısı olduğu ve önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde de tamamen sona ermesinin öngörüldüğü belirtilmiştir. Kurumumuza yapılan başvuru CPT pazarının son dönemlerini yaşadığı 2009 yılında gerçekleştirilmiştir. Nitekim kartel faaliyetlerinin de geçmiş yılları kapsadığı ve günümüzde devam edip etmediğinin bilinmediği belirtilmiştir. Ayrıca tarafımıza sunulan belgeler incelenerek iddia konusu faaliyetlerin yurt dışında ve yabancı uyruklu kişiler arasında gerçekleştirildiği sonucuna ulaşılmıştır. İddia konusu kartele taraf olan teşebbüslerin üretim ve yönetim birimleri yurt dışında bulunmakta ve Türkiye’de yerleşik tüplü televizyon üreticisi alıcılar işlemlerini bu yurt dışı üretim ve yönetim birimleriyle irtibata geçerek gerçekleştirmektedir. Buna ek olarak, tüplü televizyon pazarının küçülen yapısı sonucunda, CPT üreticisi ve satıcısı teşebbüslerin Türkiye’de CPT işi ile ilgili irtibat bürosu dahi kalmamıştır. Dolayısıyla yerinde incelemeler esnasında iddia konusu kartel faaliyetleri ile ilişkili olabilecek kişi veya kişilerin bulunması mümkün olmamıştır. Bu bakımdan, söz konusu eylemlerin doğruluğunun ortaya konulamadığı gibi konu ile ilişkili ve 4054 sayılı Kanun bakımından ihlal niteliği taşıyan herhangi bir bilgi veya belgeye de ulaşılamamıştır.” değerlendirmesi ile dosya konusu iddialara ilişkin olarak 4054 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca soruşturma açılmasına gerek olmadığına oybirliği ile karar verilmiştir. Somut olayda davacı davasını 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 4. maddesinde düzenlenen, rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve kararlar nedeniyle zarara uğradığı iddiası ile zararın tazmini için aynı yasanın 57. ve 58. maddeleri gereğince açmıştır. Kanunun 57. maddesinde, her kim bu kanuna aykırı olan eylem, karar sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecbur olduğu, 58. maddesinde ise, zararın tazmini üst başlığı ile rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenlerin, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasa idi ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilecekleri, ortaya çıkan zarar tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hakimin zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan karların üç katı tutarında tazminata hükmedebileceği belirtilmiştir. Tazminat taleplerine ilişkin olarak, söz konusu yasanın 57 vd hükümlerinde, genel olarak sözleşme dışı sorumluluk hallerinden haksız fiil sorumluluğunun düzenlendiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, rekabet hukukunda haksız fiil unsurlarının ve tazminat taleplerine ilişkin değerlendirmelerin ele alınıp yorumlanması gerekmektedir. Genel olarak haksız fiilin unsurları hukuka aykırı eylem, zarar, nedensellik bağı ve kusurdur. Hukuka aykırı eylem yani somut olayda olduğu gibi ihlalin varlığının öncelikle Rekabet Kurulu Kararı ile tespit edilmesi gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/400 E. 2010/1105 K. Sayılı ilamı “…Tazminata hükmedilebilmesi için, mahkemenin de doğru olarak belirlediği gibi uyuşmazlığa konu uygulamanın veya anlaşmanın 4054 sayılı Yasa’ya aykırılığının tespit edilmesi zorunludur. Bu durumun da Rekabet Kurulu kararı ile tespit edilmesi gereklidir…”, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2005/3755 E. 2006/7408 K. sayılı ilamı “…mahkemece, öncelikle davacının bu davadan önce 4054 sayılı Yasa’ya göre Rekabet Kurulu’na başvurup başvurmadığının araştırılması, başvurmuşsa, davalı eylemlerinin 4054 sayılı Yasa’ya aykırılığının tespiti yönünden, bu başvuru neticesinin kesinleşmesini bekleyerek sonuca göre karar vermesi, Rekabet Kurulu’na davadan önce başvurmamışsa eldeki bu davanın Rekabet Kurulu’na başvurma olmadan dinlenemeyeceği ve henüz dava açma zamanı gelmediği nazara alınarak karar vermesi gerekirken…”, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 1999/3350 E. 1999/6364 K. sayılı ilamı ise, “…davada yer alan talebin açıklanan niteliği gözetildiğinde, tazminata karar verilebilmesi için öncelikle 4054 sayılı Yasanın yetkili kıldığı “Rekabet Kurulu” tarafından hâkim durumun kötüye kullanılmış olduğunun saptanması gerekir. Mahkemece bu yön gözetilerek, davacı tarafın anılan yasa kapsamında Rekabet Kurumuna başvuruda bulunup bulunmadığının araştırılması, böyle bir müracaat yoksa yapılacak başvurunun ön mesele olarak sonucunun beklenmesi gerekirken bu husus düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir…”, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/9088 E. 2015/5989 K. sayılı ilamı “Mahkemece…eldeki dava açısından davacının iddialarını 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine dayandırması gerektiği, özel hüküm mevcut bulunmakla TTK’nın 56 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine, BK’nun haksız fiil hükümlerine dayanılamayacağı, Yargıtay uygulamasına göre de Rekabet Hukuku anlamında rekabetin kısıtlanmasından kaynaklanan zararların tazminine karar verilebilmesi için öncelikle Rekabet Kurulu tarafından 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4, 6 ve 7. maddelerinin ihlal edildiğinin saptanmış bulunması gerektiği, bu hususta Rekabet Kurulu’nun kesinleşmiş kararı bulunmadığı, geçici tedbir niteliğindeki kararın da Danıştay’ca iptal edildiği, davacının lisansı iptal edildiğinden Rekabet Kurulu’ndan bu konuda artık talepte bulunmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir… Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına…oybirliğiyle karar verildi.” şeklinde olup emsal kararlarda da işaret edildiği üzere Rekabetin Korunmasına ilişkin 4054 sayılı yasaya aykırılık nedeniyle açılacak tazminat davalarında, 4054 sayılı yasaya aykırılığın Rekabet Kurulu’nun kararı ile tespit edilmesi ön koşuldur. Teşebbüsler arası ilişkinin rekabete aykırı olup olmadığı ve kanuna aykırılık hali, bu konuda uzman kuruluş olan Rekabet Kurulu’nun rekabetin ihlali kararı ile ispatlanmış olacaktır. Rekabet Kurulu’nun 09-56/1339-342 karar sayılı, 18/11/2009 tarihli kararı ile 4054 sayılı Kanun bakımından ihlal niteliği taşıyan herhangi bir bilgi veya belgeye ulaşılamadığı belirtilerek soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmiş olup, bu karara karşı 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 42/2 bendi gereğince ilgililer tarafından yargı yoluna başvurulmadığı ve kararın kesinleştiği anlaşılmakla, işbu dava yönünden ön koşul gerçekleşmediğinden, davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 123. maddesinde “Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir. Bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” hükmü yer almaktadır. Davacılar vekili 01/10/2019 tarihli dilekçesi ile davalılar … ve …yönünden davasını HMK 123. maddesi gereğince geri aldığını, vekalet ücreti ve yargılama gideri talepleri olmadığını beyan etmiş olup, davalılar … ve …vekili ise 01/10/2019 tarihli dilekçesi ile davacılar vekilinin davanın geri alınması yönündeki beyanlarını kabul ettiklerini, vekalet ücreti ve yargılama gideri taleplerinin olmadığını beyan ettiğinden, bu davalılar yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararı sonuç itibariyle doğru ise de, davanın hukuki yarar yokluğundan değil, dava ön şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekmekte olup karar gerekçesinde hata yapılmış olması yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar gerekçesi yukarıdaki şekilde değiştirilmek suretiyle davanın reddine ve davalılar … ve …yönünden ise karar tarihinden sonra davanın geri alınması sebebiyle HMK 123. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak 6100 Sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere, 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1425 E. 2019/14 K. sayılı 16/01/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE, a-Davalılar … ve …yönünden davanın geri alınması sebebiyle HMK 123. maddesi gereğince davanın AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, b-Davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, … yönünden davanın ön şart yokluğundan 6100 sayılı HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE, c-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcının peşin yatırılan 85,40 TL harçtan mahsubu ile kalan 31,00 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, ç-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, d-Davalı … tarafından yapılan 9,60 TL, davalı … Ltd. tarafından yapılan 5,80 TL, davalı … tarafından yapılan 1,00 TL yargılama giderinin, davacılardan alınarak bu davalılara verilmesine, e-Davalılar … ve …tarafından yapılan yargılama giderlerinin davanın geri alınması nedeniyle yargılama gideri talepleri olmadığı yönündeki beyanları dikkate alınarak bu davalılar üzerinde bırakılmasına, f-Davalılar …, …, …, …, …, …, … vekil ile temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak bu davalılara verilmesine, g-Davalılar … ve …davanın geri alınması nedeniyle vekalet ücreti talepleri olmadığını beyan ettiğinden vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, ğ-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine, 3-İstinaf yargılama giderleri yönünden, a-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken ve davacı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcının Hazineye irad kaydına, b-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından, davacı tarafça yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00 TL harcın davacı taraftan tahsili ile Hazineye irad kaydına, c-Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, ç-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, d-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1.b.2 bendi ile aynı kanunun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 14/12/2020