Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1966 E. 2023/1495 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1966
KARAR NO: 2023/1495
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/1106
KARAR NO: 2019/850
KARAR TARİHİ: 08/11/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında uzun yıllardır süregelen ticari ilişki kapsamında müvekkili tarafından danışmanlık hizmeti verildiğini, buna rağmen Ağustos ve Kasım aylarına ilişkin hizmet faturalarının ödenmediğini, davalı şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile fatura alacaklarına ilişkin icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini, müvekkili tarafından kesilen fatura içeriğine davalı tarafça süresinde itiraz edilmediğinden faturaların kesinleştiğini beyan ederek İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takip dosyasındaki haksız itirazın iptalini, davalı şirket aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin adresinin bulunduğu yer itibariyle yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süreler içinde açılıp açılmadığının tespit edilerek sürede açılmamışsa süre itirazının kabulüne karar verilmesini, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, müvekkiline gönderilen 2.420,49 Euro bedelli faturaya Üsküdar … Noterliğinin 07/12/2017 tarihli … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile itiraz edildiğini, 3.630,74 Euro bedelli faturanın ise müvekkilinin kayıtlarına sehven işlendiğini ancak faturaya konu hizmet davacıdan alınmadığı için ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu, söz konusu hizmetin ispatlanması gerektiğini, faturanın tek başına bir alacağın varlığına delalet etmediğini ve bu faturaların neye istinaden düzenlendiği konusunda dahi kesin bir bilgi sahibi olmayan müvekkili şirketin takibe itiraz ederken kötü niyetli olduğundan bahsedilemeyeceği için icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını, beyan ederek davanın reddini, haksız ve kötü niyetli icra takibi sebebiyle davacı tarafın %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “İstanbul 7.İM 2018/17963 Esas takip dosyası incelendiğinde, iki adet “… Yönetim Kurulu danışmanlık hizmeti” içerikli fatura nedeniyle başlatılan takibe süresinde itiraz üzerine takibin durdurulduğu, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı görülmüştür.Davalı vekilinin mahkememiz yetkisine itirazı, akdi ilişki ve faturaya dayalı para alacağı nedeniyle TBK md.89’a göre alacaklının yerleşim yeri mahkemesi de yetkili olduğundan reddedilmiş, zamanaşımı def’i ve hak düşürücü süre itirazı da zamanaşımı ve hak düşürücü süreler geçmediğinden yerinde olmamakla reddedilmiştir.Takip dayanağı iki fatura, e-posta yazışması dosyaya sunulmuş, taraf ticari defter ve kayıtları üzerinde mali bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınmıştır. Alınan 22/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle; her iki taraf ticari defter ve kayıtlarının tasdik ve kayıtlarının usule uygun yani sahibi lehine delil teşkil eder mahiyette olduğu, incelenen hesap kayıtlarında taraflar arasında 2017 yılında fatura ve ödeme kayıtlarının bulunduğu, takip dayanağı 02.08.2017 tarihli … seri/sıra numaralı 3.630,74 Euro bedelli faturanın her iki taraf ticari defterlerinde aynen kayıtlı olduğu, 28.11.2017 tarihli … seri/sıra numaralı 2.420,29 Euro bedelli faturanın ise davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı defterinde kaydı bulunmadığı, bu faturanın davalı tarafından iade edildiği, iadenin kabul görmesi halinde davacının takip tarihi itibariyle 3.630,74 Euro (18.517,50 TL) alacaklı olduğu, davalının iadesi kabul görmezse davacının takip tarihi itibariyle 6.051,23 Euro alacaklı olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.Davalı vekilince taraflar arasındaki akdi ilişki inkar edilmiş olsa da incelenen ticari defterlerden 2017 yılı boyunca akdi ilişki bulunduğu, davacının düzenlediği faturalar ve davalının ödediği bedellerin her iki taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, HMK md.222 kapsamında yapılan değerlendirmede takip dayanağı faturalardan 02.08.2017 tarihli 3.630,74 Euro bedelli faturaya davalı tarafından herhangi bir itirazda bulunulmaksızın ticari defterlere borç olarak kaydedilmiş olduğu, bu fatura yönünden davacının sahibi lehine delil teşkil eder mahiyetteki ticari defter deliliyle alacağını ispatlamış sayılması gerektiği, davalının itiraz ettiği diğer fatura yönünden ise davacının fatura teslimini ispatlasa bile ayrıca hizmet teslimini de ispatlamasının zorunlu olduğu, davacı tarafça bu fatura içeriğinde verildiği iddia olunan danışmanlık hizmetinin kapsamı ve davalıya teslimini ispatlar dosyaya bir delil sunulmadığı, davalının muhasebecisinden gönderildiği ileri sürülen e-posta içeriği ise sadece davalı defterinde kayıtlı olan fatura bilgisini içerdiği, iade edilen faturaya ilişkin bir bilgi içermediği gibi hizmet tesliminin bu e-posta ile ispatlanmış sayılmasının mümkün olmadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, ispatlanabilen fatura alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne ve bu kısımla ilgili faturaya dayalı alacak likit ve itiraz haksız olduğundan icra inkar tazminatı talebinin %20 oran üzerinden kabulüne” karar verilmiş, “1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, Davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü … esas takip dosyasına vaki itirazının kısmen iptaline, takibin 3.630,74-EURO asıl alacak yönünden 3095 sayılı Kanun 4-a maddesine göre devlet bankalarınca 1 yıl vadeli EURO cinsi mevduata uygulanan faiz oranı uygulanmak suretiyle aynı koşullarda devamına, fazla istemin reddine,Alacağın %20’si oranında 3.703,50-TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” dair hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme icra takibine konu 2 adet faturadan sadece bir tanesini kabul etmiş diğer faturaya ilişkin hizmet verildiğinin ispatlanamadığından dolayı ret kararı vermiş ise de taraflar arasında yıllardır devam eden ticari ilişki mevcut olup, bu durumun mail yazışmalarından kolayca anlaşıldığını, verilen danışmanlık hizmetine ilişkin birçok yazışmanın …@… uzantılı e-posta adresinden yaptığını, davalı şirketin serveri incelendiğinde bu durumun ortaya çıkacağını ancak mahkemece eksik inceleme neticesinde karar verildiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacı şirket alacak talebini “aralarında yıllardır devam eden ticari ilişkilerine” dayandırmış ise de dava konusu her iki faturaya ilişkin hiçbir hizmet verilmediğini, bilirkişi raporunda ve yerel mahkeme kararında yer alan “taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu” şeklindeki tespitin herhangi bir hukuki geçerliliği bulunmadığını, ayrıca davacı Şirket tarafından dosya kapsamında müvekkili Şirket’e ne tür hizmet verildiğinin dahi açıklanamadığını, verildiği iddia edilen hizmete ilişkin herhangi bir delil sunulmadığını, dava konusu ilk faturanın sehven kayıtlara işlendiğini, diğer faturanın ise süresinde iade edildiğini, ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu, ilk fatura yönünden salt ticari defterlere kaydedilmiş olmasından hareketle hatalı değerlendirme yapıldığını, tıpkı ikinci fatura yönelik gerekçelerle ilk fatura yönünden de ret kararı verilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelememek kaydıyla alacak likit olmadığından icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını ayrıca müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmemesinin de hatalı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, danışmanlık hizmeti nedeniyle düzenlenen faturadan kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. takip dosyası ile; davacı tarafından 02/08/2017 tarihli … no.lu 3.630,74 Euro bedelli ve 28/11/2017 tarihli … no.lu 2.420,49 Euro bedelli, her ikisi de “… Yönetim Kurulu danışmanlık hizmeti” açıklamalı faturalar nedeniyle toplam 6.051,23 Euro alacağın tahsili talebiyle başlatılan icra takibine ilişkin ödeme emrinin tebliği üzerine, davalı tarafından itiraz edilmesi nedeniyle icra takibinin durduğu, davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir.Mali müşavir bilirkişinin yaptığı inceleme sonucu düzenlenen rapordaki kayıt tabloları incelendiğinde; her iki taraf kayıtlarına göre 2017 yılı 3.ayından itibaren ticari ilişkilerinin olduğu, 3. ay ve devam eden aylarda düzenlenen faturalar ve yapılan ödemelerin her iki taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, yine takibe konu 02/08/2017 tarihli … no.lu 3.630,74 Euro bedelli faturanın her iki taraf ticari defterlerinde kayıtlı olduğu ancak bu faturadan sonra davalı defterlerinde davacıya ait bir kaydın yer almadığı, davacı defterlerinde ise takibe konu edilen 28/11/2017 tarihli … no.lu 2.420,49 Euro bedelli faturanın da yer aldığı tespit edilmiştir. Davalı defterlerinde kayıtlı olmayan 28/11/2017 tarihli … no.lu 2.420,49 Euro bedelli faturanın, davacı tarafça tebliğ edildiği ancak davalının bu faturayı Üsküdar … Noterliği’nin 07/12/2017 tarih ve … yevmiyo no.lu ihtarnamesi ekinde süresinde iade ettiği anlaşılmaktadır.İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972).6102 sayılı TTK’nın 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesine göre; fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. 6102 sayılı TTK 21. maddesi uyarınca; ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyen kimse, mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini, mal yada hizmeti aldığını kabul etmiş sayılır. Takibe konu 02/08/2017 tarihli … no.lu 3.630,74 Euro bedelli fatura davalı ticari defterlerinde kayıtlı olup davalı tarafından süresinde iade edilmediğinden hizmetin verilmediği iddiasına yönelik ispat yükü davalı üzerindedir. Ancak davalı bu iddiasına yönelik soyut beyanı dışında bir delil ibraz edememiştir. Bu nedenle söz konusu fatura nedeniyle mahkemenin kısmen kabul kararı yerindedir. Takibe konu edilen 28/11/2017 tarihli … no.lu 2.420,49 Euro bedelli fatura ise davalı tarafça süresi içerisinde noter kanalıyla iade edildiğinden ve davalı hizmet almadığını ileri sürdüğünden, fatura konusu hizmetin verildiği hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Davacının dava dilekçesinde delil olarak; icra dosyası, takibe konu faturalar ve taraflara ait ticari defterlere dayandığı, hizmetin verildiği hususunda herhangi bir delil ibraz etmediği gibi cevaba cevap dilekçesinde sunmuş olduğu mail yazışmalarının ise 130064 no.lu faturaya ilişkin olmadığı, istinaf dilekçesinde “danışmanlık hizmetine ilişkin birçok yazışmanın …@…com uzantılı e-posta adresinden yaptığını, davalı şirketin serveri incelendiğinde bu durumun ortaya çıkacağını” ileri sürmüş ise de dava dilekçesinde söz konusu delile dayanmadığı anlaşılmakla bu fatura yönünden mahkemece verilen kısmen red kararı yerindedir. İİK’nın 67/2 maddesinde “…borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi yer almaktadır. İtirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka takibe konu alacağın likit ve belli olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi gerekmektedir. Böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. (HGK’nın 07/06/2006 tarihli, 2006/19-295 E. 2006/341 K. sayılı ilamı)Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/03/2023 tarihli 2022/6-1019 E. 2023/267 K. sayılı ilamında bu husus; “…Likid alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likid olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi hâlinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likid olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likid sayılmaması doğru olmayacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararı).” şeklinde açıklanmıştır.Somut olayda; davacı tarafça verilen hizmete karşılık düzenlenen fatura bedelinin davalı tarafça ödenmediği, alacağın likit olduğu anlaşılmakla, mahkemece icra inkar tazminatına hükmedilmesi yerindedir. Davalı ayrıca reddedilen kısım yönünden kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de davacının takibinde haksız ve kötüniyetli olduğuna dair bir belge, delil bulunmadığından reddedilen kısma ilişkin kötüniyet tazminatına hükmedilmemesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı anlaşılmış, delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığından ayrıca kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,4-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 316,23 TL’den mahsubu ile bakiye 46,38 TL’nin istemi halinde ilk derece mahkemesince davalı tarafa iadesine,5-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 6-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara ilk derece mahkemesince iadesine,7-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 25/10/2023