Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1937 E. 2023/754 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1937
KARAR NO: 2023/754
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/348
KARAR NO: 2019/1071
DAVA TARİHİ: 10/04/2017
KARAR TARİHİ: 15/11/2019
DAVA: Tazminat (Simsarlık ve Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/05/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacılar ile dava dışı …’nun, davalı …’in talebi üzerine “…” adı altında …’e Türkiye’de yapacağı yatırımların araştırılması konusunda danışmanlık yaptıklarını, Türk Danışman Ve Yatırımcı Grubunun vereceği hizmet karşılığında, …’in yatırım potansiyeli olan şirketlerle tanıştırıldığı üç aylık dönem zarfında (Ekim-Kasım-Aralık 2007) aylık belli bir ücret ödemesi ile … tarafından takdim edilen şirketlere yatırım yapması halinde ise söz konusu yatırımla ilgili olarak belli hakların tanınması hususunda anlaştıklarını, bu durumun Türk Danışman Ve Yatırımcı Grubunu temsilen …’nun, davalı … ile yapmış olduğu e-posta yazışmaları ile de sabit olduğunu,Anlaşmaya göre Türk Danışman Ve Yatırımcı Grubunun her bir yatırım özelinde yatırıma bağlı iki bağımsız hakka sahip olacağını, bunlardan birinin “yatırım yapılan şirketin satın almaya konu payları toplamının %40’ına kadar pay satın alma hakkı (yatırıma katılma hakkı)”, diğerinin ise “söz konusu payların daha sonra 3.kişilere satılması halinde, yatırım yapılan şirketin payları için ödenen pay bedeli ile masrafların elde edilecek gelirden düşüldükten sonra kalan kar tutarı üzerinden hesaplanacak kar payı hakkı (kardan pay alma hakkı)” olduğunu, … pay sahipleri ile akdedilen 9 Nisan 2008 tarihli pay alım sözleşmesine göre …’in o dönemde % 33 oranında pay sahibi olduğu davalı … (EFF1 yeni ismi ile …) şirketinin, …’nin sermayesinin %18,38’ini oluşturan 18.996 adet şirket payını 2.850.000 USD satış bedeli karşılığında satın aldığını, … nun ise, … ile yaptığı yukarıda sözü edilen anlaşma çerçevesinde Nisan 2008’deki yatırım kapsamında sahip oldukları haklardan ilki olan lehlerine oluşmuş %40’a kadar yatırıma katılma haklarını kullanarak … sermayesinin % 1,62’sini oluşturan 1.674 adet payı 250.000 USD satış bedeli karşılığında satın alarak …’nin pay sahibi sıfatını kazandıklarını, böylelikle taraflar arasındaki anlaşmaya uygun olarak …’nin toplam %20’lik paylarının satışıyla ilgili 9 Nisan 2008 tarihli toplam 3.100.000 USD’lik yatırım işleminin, 2.850.000 USD’sinin …’in pay sahibi olduğu EFF1 ve 250.000 USD’sinin ise … tarafından ödenmek suretiyle gerçekleştirildiğini, ikinci hakları olan kardan pay alma hakları kapsamında ise davalı …’in payları ileride satması halinde kullanabilecekleri kardan pay alma hakkı karşılığında sabit ve peşin bir bedel ödemeyi teklif etmesi ve kendileri tarafından verilen revize teklifin karşı tarafça kabul edilmesi neticesinde davalı EFF1 tarafından 2008 yılı Nisan ayı içerisinde 150.000 USD tutarında ödeme yapıldığını, yine aylık danışmanlık ücret bedelleri toplamı karşılığında 10.000 Euro’nun EFF1 tarafından Türk Danışman Ve Yatırımcı Grubuna ödendiğini, Bu gelişmelerden sonra …’nun talebi ile diğer farklı işleri çerçevesinde kurdukları limited şirket ve sair iş ortaklıklarını sonlandırdıklarını, ayrıca müvekkillerinin dava dışı …’nun bu dava konusu işlerle ilgili adi ortaklık payının tamamını eşit oran bazında 16 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla devralarak adi ortaklığı eşit oranlarda devam ettirdiklerini, bu durumun ise … tarafından …’e yazılı olarak bildirildiğini, 2015 yılında …’nin kurucusu ve en büyük pay sahibi ayrıca o dönemdeki CEO’su olan … tarafından tüm payların … şirketine satılması istendiği belirtilerek bu konuda gerekli tüm hazırlıkların yapıldığını, pay sahiplerinden imza alınmış olmasına rağmen bu satışın son anda iptal edildiğini, …’ın satış işleminin … tarafından oyalanmak suretiyle son anda iptal edildiğini bildirdiğini, … Internet satışının iptal edilmesinin ardından kısa bir süre sonra bu defa … paylarının tamamının 575 milyon Amerikan Doları karşılığında … şirketine satıldığını, müvekkillerinin de bu satış işlemini detaylı bir inceleme yapmaksızın vekilleri aracığı ile imzaladıklarını ve …’in de bu satış işlemi neticesinde … yatırımını sonlandırdığını düşündüklerini, 4 Mayıs 2015 tarihli … yatırım işleminin ertesi günü 5 Mayıs 2015 tarihinde … CEO’su sıfatıyla yaptığı “… Internet Şirketi, 2014 Yılı Sonuçları, 2014 Yıllık Sunumu” adlı sunumun incelenmesi neticesinde ile 2014 senesinde hem davalı EFF1’in tüm şirket paylarının hem de …ndeki % 11,36’lık paylarının tümünün … Internete devrolduğunu, 2015 yılındaki ilk … pay alımı denemesi arkasında …’in bulunduğunu, Bu ilk denemeden çok kısa bir süre sonra gerçekleşen 4 Mayıs 2015 tarihli söz konusu satış işleminin, Nisan 2008’deki ilk yatırım işleminde olduğu gibi yine … ve kardeşlerinin birlikte kontrolünde bulunan bir şirket olan ve artık bu tarih itibariyle davalı EFF1’in de %100’üne sahip olan … Internet şirketinin %44 pay oranıyla en büyük pay sahibi olduğu … tarafından yapılmasının yanısıra … İnternet’in …’daki %30’luk (sonrasında 30 Haziran 2015 itibarıyla yaklaşık %44’e varacak olan) ortaklık payını 4 Mayıs 2015 tarihli ikinci … pay satışından sadece 3 ay önce 6 Şubat 2015 tarihinde iktisap ettiğini, esasında …’nun … alımında kullandığı finansmanın bu iktisaplar karşılığında Şubat 2015’den Haziran 2015’e kadar …’in … Internet üzerinden …’ya yaptığı yaklaşık 760 milyon Euro’yu aşan nakit ödemeler içinden sağlandığı, 4 Mayıs 2015’te …nde %100’lük pay sahipliği sağlayan bu ikinci yatırım işleminin, 9 Nisan 2008 tarihinde davalı … açısından …’ne yapılan ilk yatırımın devamı ve …’in Haziran 2015’de Berlin’deki NOAH konferansındaki ifadesiyle “500 milyon Amerikan Doları’ndan daha fazla tutarda çok çok büyük tamamlayıcı” ikinci aşaması niteliğinde olduğunun tespit edildiğini, Müvekkillerinin … paylarının 4 Mayıs 2015 tarihli pay satış sözleşmesi kapsamında …’ya satılıp devredilmesi kapsamında davalı … ve diğer … pay sahiplerine verdikleri söz doğrultusunda hareket ederek satış sözleşmesini hiçbir ek değerlendirme ve müzakereye girmeksizin vekilleri vasıtasıyla imzalarken ve paylarını böylelikle diğer … pay sahipleriyle birlikte …’ya devrederken, söz konusu payları 589 milyon USD’ye devralan söz konusu yabancı menşeli şirketin bu yatırım bağlamında en büyük menfaat sahipleri olarak … tarafından yönlendirildiğini, söz konusu ikinci yatırım işlemi kapsamında … payları için … tarafından kullanılan fonların aynı süreçte …’ya … İnternet tarafından aktarıldığını, dolayısıyla …’ne … üzerinden yapılan ikinci yatırım işlemindeki finansmanın arka planda … İnternet tarafından gerçekleştirildiğini, nihayetinde söz konusu ikinci yatırımın arkasındaki ismin de esasen … olduğunu bilmeksizin hareket ettiklerini, böylelikle anlaşma kapsamında söz konusu son yatırımdan doğan Yatırıma Bağlı Haklarını kullanmaktan bilinçli surette mahrum bırakıldıklarını tespit etmeleri üzerine …’ bu durumun bildirildiğini ancak anlaşmazlık sulhen çözülemediğinden eldeki davanın açıldığını, …’in ikinci … yatırımını … üzerinden gerçekleştirerek bilinçli şekilde davacıların elinden %40’a kadar yatırıma katılma hakkını aldığını, davalıların tamamının aralarında organik bağ ve menfaat birliği bulunduğunu, tek bir şirket gibi hareket ettiklerini, bu nedenle müvekkillerinin uğradığı zarardan müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek, müvekkillerinin … şirketinden %40 oranında pay sahibi olma imkanını hukuka aykırı şekilde elinden alınması sebebiyle uğramış oldukları zararların tazmini için tazminat tutarı davacılar tarafından tam ve kesin olarak tespit edilemediğinden HMK 107.maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak şimdilik 10.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlike davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalılar … cevap dilekçelerinde özetle; …’nun online yemek siparişi hizmeti sunulması konusunda dünya çapında lider şirketlerden biri olup Türkiye’de yatırım yapma amacıyla Aralık 2014’te … hisselerinin satın alınmasına ilişkin ilk görüşmeleri başlattığını, …’nun … ne yatırımının tamamen bağımsız bir yatırım olduğunu, … ve … Internet birbirinden bağımsız hatta rakip şirketler olduğunu, …’in …’da hiçbir yetki sahibi olmadığını, … tarafından … hisselerinin satın alınması sürecinde … genel müdürü … tarafından temsil edildiğini, …’nun Mayıs 2015’te … hisselerinin % 88’ini devraldığını, davacıların da bu kapsamda hisselerini … satarak devrettiğini, Nisan-Mayıs 2015 tarihinde … … hisselerinin %100 sahibi haline geldikten sonra bu hisselerini Lüksemburgda yerleşik olan … devrettiğini, …’nun … görüşmelerine ilk başladığı tarih olan Aralık 2014’te diğer davalıların hiçbirinin …’da ortak olarak bulunmadığını, Şubat 2015 tarihi itibariyle ise …’nın …’da % 37,1 oranında azınlık hissedarı olduğunu, …’nun ana rakiplerinden … isimli şirketin çoğunluk hissedarı olduğundan menfaat çatışmasını önlemek adına …’in …’daki oy hakkının % 30 ile sınırlandırıldığını, … adlı şirket, diğer davalı …’in yavru şirketi olduğunu, …’nun diğer ortaklarının hiçbirinin ise diğer davalılar … Internet, … veya … ile hiçbir ticari ilişkisi olmadığını, … görüşmelerinin yapıldığı esnada …’nun şirket genel kurul yetkilerinin şirket istişare kurulu tarafından yerine getirildiğini ve şirket devralması gibi önemli kararlar için istişare kurulunun onayının gerekeceğini, …, diğer davalılar …, … veya … Internet ise bu kurula üye belirleme yetkisini hiçbir zaman sahip olmadıklarını ve kurulun karar almasında da herhangi bir rolleri bulunmadığını, davacılar ile … arasında hiçbir ilişki bulunmadığını, …, … hisselerini satın aldığı süreçte … ve davacılar arasındaki bir anlaşmadan haberdar bile olmadıklarını, …’nun … hisselerini devralma sürecinde davacıların hiçbir rolü olmadığını, usule ilişkin olarak işbu davanın görüldüğü davada mahkemenin yetkisiz olduğunu, dava yabancılık unsuru taşıdığından yetki kurallarının MÖHUK uyarınca belirlenmesi ve … yurtdışında yerleşik olduklarından Türkiye de yetkili bir mahkeme bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, belirsiz alacak davası açmanın şartları bulunmadığını, anlaşmaya aykırılık iddiası ile açılmış davada davacılarla arasında hiçbir sözleşme bulunmayan …’a husumet yöneltilmesinin mümkün olmayacağını, …’nun … hisselerini yetkili organlarının kararıyla ve kendi organları aracılığıyla kendi yatırım planları çerçevesinde devraldığını, yatırımı aslında … ve/veya … Internetin yaptığı yönündeki iddialarının gerçek dışı olduğunu, EFF1 ve … Internet’in 4 Mayıs 2015 tarihli hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmişlerdir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Türk mahkemeleri yargı yetkisini haiz olmadığı için işbu dava öncelikle usulden reddedilmesi gerektiğini, … Internet’in Almanya’da mukim halka açık bir internet yatırım şirketi olduğunu, bu şirketin her yatırım ve her hisse alım bilgilerinin kamuya duyurulduğunu, 2014 yılının sonlarına doğru … Internet CEO’su … ve … CEO’su … arasında gerçekleşen e-posta yazışmalarının ardından hisse satışına yönelik pazarlıkların başladığını ancak … Internet’in … şirketinde yaptığı hukuki ve mali incelemeler ışığında rekabet hukuku açısından sorun doğurabilecek bazı durumlar, döviz kurundaki dalgalanmalar gibi sorunlar nedeniyle …’ne yatırım yapmanın riskli olacağına karar vererek hisselerini almaktan vazgeçtiğini, … Internet’in …’ni satın almaktan vazgeçmesindeki tek amacın davacıları işbu dava ile ileri sürdükleri haklarından mahrum bırakmak olduğu yönündeki iddiların asılsız ve dayanaktan yoksun olduğunu, … Internet CEO’su …’in pazarlama stratejisi olarak yaptığı bir power point sunumunda kullanılan birtakım ifadelerin davacıların tek dayanağı olmasının işbu davanın ciddiyetsizliğini ortaya koyduğunu, …’nun hisse alımına yönelik pazarlık veya müzakerelerini … Internet’ten tamamen ayrı bir şekilde yürüttüğünü, uyuşmazlık konusu dönemde … yalnızca azınlık bir pay sahibi konumunda olduğunu, yönetim veya denetim kuruluna aday gösterme hakkına dahi sahip olmadığını, …’ya yapılan satışın … Internet tarafından yönlendirildiği ya da … Internet’in sağladığı finansman ile gerçekleştirildiği iddialarının asılsız olduğunu, belirsiz alacak davasının şartlarını oluşmadığını, davacıların taraf ehliyetinin bulunmadığını, davacılar ile … Internet arasında sözleşmesel bir ilişkinin bulunmadığını, davacıların alacaklarına ilişkin iddiaları … ile aralarındaki iddia edilen ortaklığa dayandığını ve davacıların ilişkiyi ispat edemediğini ve … Internet’in böyle bir ilişkiden haberdar edilmediğini, davacılar ve … arasında bir adi ortaklık ilişkisi olsa dahi bu durum …’nun taraf olduğu her sözleşmeye davacıların da kendiliğinden taraf olacağı anlamına gelmeyeceğini, davacılar ve … arasında bir adi ortaklık mevcut olduysa bile bu adi ortaklığın …’nun ortaklıktan ayrılmasıyla son bulduğunu, davacıların LinkedIn platformu üzerinde kendileri tarafından hazırlanan şahsi özgeçmişlerinde davanın açıldığı tarihte adi ortaklık ilişkisinin temeli Mondusun var olmadığını ikrar ettiklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacıların taraf olmadıkları bir kurgusal sözleşmeye dayanarak hak iddiasında bulunduklarını, davacıların davaya dayanak olarak gösterdikleri görüşmelerin ilgili dönemde EFF nin müdürü olan ve EFF adına hareket eden … ile … arasında gerçekleştiğini, davacıların … ve EFF arasında gerçekleşen görüşmelere dahil olmadıklarını, …’nın kendi adına hareket ettiğini, davacılar ile birlikte veya bir grup / adi ortaklık hesabına hareket etmediğini, …’in hiçbir hukuki işleme kendi adına taraf olmadığını bu nedenle kendisine karşı husumet yöneltilemeyeceğini, tüm davalı taraflar yurtdışında mukim şirketler olup Türk mahkemelerinin bu uyuşmazlık bakımından yetkisi bulunmadığını, davacıların belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı olmadığını, … yazılı beyanında davacıları sadece 2008 yılında kendisiyle beraber yatırım yapmaları için davet ettiğini belirttiğini, davacıların iddialarının dayanağı olarak bir sözleşme dahi sunamadıklarını, 2008 yılında da davacılara yapılan bir ödeme veya verilen bir hak olmadığını, EFF … bir defaya mahsus olmak üzere 150.000 USD tutarında ödeme yaptığını ve … EFF ile birlikte 250.000 USD tutarında yatırım yapma imkanı verildiğini, 2007 yılının son çeyreği boyunca … tarafından EFFye önerilmiş diğer yatırım imkanlarına ilişkin danışmanlık hizmetleri karşılığında da EFF tarafından …’na 10.000 Euro tutarında ödeme yapıldığını, …’nun EFF ile profesyonel ilişkisinin 2008 yılında sona erdiğini ve davacılara bu ilişkiye ilişkin hiçbir hak devretmediğini, davacılar ile EFF ve … arasında hiçbir hukuki ilişki bulunmadığını, …’nin … tarafından satın alınmasının EFF’nin 2008 yılında yaptığı yatırımdan tamamen bağımsız bir işlem olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Dava dışı … hisselerinin bir kısmı 2007-2008 yıllarında … aracılığıyla EFF’ye satışı yapılmış, sonrasında 2012 yılında …’e %36,5 veya %40 civarında satış yapılmış,, devamında 2014 yılında … İnternet için … ile görüşme yapılmış, ancak anlaşma sağlanamamış ve en son 2015 yılında bütün hisseler …’ya satılmıştır. Davacılar ve dava dışı …’dan oluşan üç kişilik bir âdi ortaklık ile Davalı … arasında danışmanlık- simsarlık ve yatırıma katılma ilişkilerini içeren bir karma sözleşme kurulduğu, sözleşmenin adi ortaklık tarafında …’nun geçerli şekilde adi ortaklık payını davacılar’a devrederek ortaklıktan çıktığı ve böylece … ile sözleşme ilişkisinin sadece davacılar taraf olarak devam ettiği, davacıların … Internet ve … satış süreçlerindeki tutum ve aldıkları kararlar değerlendirildiğinde, yatırıma katılma haklarını kullanabilecekken ve özellikle … satışında davacıların …’nun ortaklık yapısını -… Internet’in pay sahipliğini- bildikleri bu hususu aralarında mail ile paylaştıkları ve yatırıma katılma hakkının daha karlı olacağı, ancak davacılarca bu hakkın kullanılmadığı da gözetilerek, ve ayrıca davacıları ortağı olan dava dışı …’nun anlaşmanın bir defaya mahsus olduğuna ilişkin tutarlı ve mahkememizce de bu bağlamda hükme esas alınmaya elverişli bulunan beyanları da dikkate alındığında) davaya konu anlaşmanın bir defaya mahsus bir işlemi kapsadığı, bu doğrultuda 2008 yılında EFF’ye yapılan satışta, davacıların anlaşma’dan kaynaklı “Yatırıma Katılım Hakkı” çerçevesinde … A.Ş.’de adi ortaklık sözleşmesine uygun olarak … ile aynı miktarda ödeme ile eşit oranda (1/3’er) pay oranında pay sahibi oldukları, anlaşma kapsamında söz konusu ödemeyi adi ortaklık adına kabul eden … söz konusu ödemenin 2/3’ü tutarındaki miktarı (toplam 108.500.- ABD Doları) ortaklık anlaşmalarına uygun şekilde davacılara aktardığı ve taraflar arasındaki anlaşmanın sona erdiği kanaatine varılmış olup, 2008 yılındaki satış sonrasına ilişkin işlemler sebebiyle dava konusu edilen iddia ve beyanlar ile davalı taraf savunmalarının değerlendirilmesine gerek olmadığı…” gerekçesiyle yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde ileri sürdüğü nedenleri tekrar ederek, kararda hukuki değerlendirmenin sıhhatini etkileyecek şekilde usul hataları bulunduğunu, mahkemenin uzmanlık alanı içinde olmayan hususlarda uzman bilirkişilerden görüş almaksızın tespit ve değerlendirmeler yaptığını, hukuki değerlendirmeler yönünden geçerli bir delil vasfı olmayan tanık beyanlarını taraflar arasında akdedildiğini kabul ettiği Anlaşma metninin açık lafzına tercih ettiğini, hukuki değerlendirmeye esas bir kısım delillerin toplanması ve bir kısım davalıların çelişkili vakıa ve beyanlarla ilgili olarak isticvap edilmesi yönündeki taleplerinin davayı aydınlatma yükümlülüğü ve ispat hakkına rağmen hukuka aykırı şekilde reddettiğini, Mahkemece Anlaşma ve bir kısım diğer delillerin İngilizce dilinde olmasına ve taraflar arasında bunların Türkçe tercümesi üzerinde anlaşmazlık bulunmasına rağmen İngiliz dil bilimi uzmanı bir bilirkişiye bağımsız bir tercüme yaptırmadığını, bu eksikliğin ise Anlaşma metninin hatalı şekilde yorumlanmasına sebebiyet verdiğini, bir Türk hakimi olarak uzmanlık alanı içinde bulunmayan Alman şirketler hukukuna ve uluslararası yatırımlara ilişkin konularda bilirkişi görüşü alınması taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Anlaşma içeriğini ortaya koyan e-posta yazışmalarına rağmen salt tanık beyanlarına dayalı hüküm tesis edildiğini, davalı … ve davalı vekilleri ile kapalı kapılar ardında tanıklığı hakkında birçok görüşme yapan bir kısım davalılarla da ticari menfaat ilişkisi içinde bulunduğu ortaya çıkan tanık …’nun beyanlarına karşı HMK md. 255 kapsamında itirazlarına rağmen bu tanık beyanlarının hükme esas alındığını, davalı …’in ve … adına …’in isticvabı taleplerinin reddedildiğini, eksik delillerin toplanmadığını, kararda atıf yapılan Anlaşma maddesinin (madde 2) açık lafzı uyarınca “tüm yatırımları” ve “her bir yatırımı ayrı ayrı” kapsayan süresiz şekilde akdedilmiş bir sözleşme olduğu belirtilmekle bir yandan bu hususta haklılıkları teyit edilirken diğer yandan “anlaşmanın bir defaya mahsus olduğu” belirtilerek çelişki oluşturulduğunu, mahkemenin MK 2 yönünden değerlendirme ve gerekçesinin hatalı aynı zamanda kararın diğer bölümleriyle çelişkili olduğunu, … dışındaki diğer davalılar yönünden de TBK 49/2 uyarınca kasıtlı şekilde ahlaka aykırı bir fiille davacılara zarar verdiklerinin kabulü gerekirken usul ve yasaya aykırı olarak ret kararı verildiğini, davalı …’nun tazminat sorumluluğunun haksız fiil hükümlerinin yanı sıra haksız rekabet hükümlerine dayandığını, ticari dürüstlüğe aykırı olan ve yatırımcılar arasındaki rekabeti bozan haksız rekabet fiilinden dolayı, diğer davalıların sorumluluğundan bağımsız olarak ayrıca sorumlu tutulması gerektiğini, açıklanan nedenlerle oluşan zarardan tüm davalıların sorumlu olduklarını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin davanın reddi yönündeki kararı yerinde ise de gerekçesinin düzeltilmesi gerektiğini, davacıların davayı takip yetkisi olmadığını, davacılarla … arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, “adi ortaklık pay devir protokolü”nün kurmaca olarak sonradan davacılar tarafından üretildiğini, hukuka aykırı bu belgeye dayalı olarak karar verilemeyeceğini, bu belgenin sonradan üretilmiş olmasının yanı sıra adi ortaklıkta pay devrinin ancak alacağın temliki yoluyla yapılabileceğini, bunun ise ancak yazılı şekilde yapılmasına bağlı olduğunu, adi ortaklık ilişkisi kurulduğu kabul edilse dahi bu ilişkinin …’nun 2008 yılında adi ortaklıktan çıktığı zaman sona erdiğini ve 2008 yıolında bir pay devri varsa bunun ancak tasfiye payı olacağını, davacıların hiçbir şekilde danışmanlık sözleşmenin tarafı olmadıklarını, …’nun kendi adına hareket ettiğini, davacılar ile … arasındaki ortaklığın … olduğunu, danışmanlık sözleşmesinin tarafının ise sadece … olduğunu, davacılar ile EFF arasında hiçbir hukuki ilişki kurulmadığını ayrıca …’in bu ilişki sırasında kendi adına değil EFF’yi temsilen hareket ettiğini, … hisselerine yatırımı … değil, EFF’nin yaptığını belirterek, ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki gerekçesinin değiştirilmesini, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin davanın reddi yönündeki kararı yerinde ise de gerekçesinin düzeltilmesi gerektiğini, zira davacılarla … arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, taraflar arasındaki tek ortaklık ilişkisinin … Dış Ticaret Limited Şirketi isimli şirkette eşit pay sahipliğinden ibaret olduğunu, nitekim tanık … tarafından da tek ortaklığın Salbaze olduğunun ve aralarında adi ortaklık kurulmadığının ifade edildiğini, buna rağmen mahkemece adi ortaklık ilişkisinin kabul edilmesinin hatalı olduğunu, mahkemenin kabulünün dava açılmasından sonra en erken 10/08/2017 tarihinde imzalanmış olan geçmiş tarihli (16/05/2008 tarihli) “adi ortaklık pay devir protokolü” isimli bir yazıya dayandığını, davacıların ise mahkemede söz konusu belgenin geçmiş tarihli olarak düzenlendiğini kabul ve ikrar ettiklerini, … hisselerinin satışı aşamasında davacıların hiçbir katkılarının olmadığını, tanık …’nun beyanlarında EFF’ye danışmanlık hizmeti verirken davacıların yardımlarından da yararlandığını düşündüğü için … çatısı altında …’deki ortaklık oranları üzerinden davacılara da pay verdiğini ifade ettiğini, adi ortaklık iddialarının davacılar tarafından ispatlanamadığını, davacıların delil oluşturmak amacıyla geçmiş tarihli ürettikleri “adi ortaklık pay devir protokolü” isimli belgenin usul ve hukuka aykırı olduğunu, EFF ile bir danışmanlık sözleşmesi kurulmuş ise bu sözleşmenin tarafının … olduğunu, davacılar veya Salbaze veya sözde adi ortaklık ile EFF arasında hiçbir hukuki ilişki kurulmadığını, …’na karşı bütün borçların ise ifa edildiğini, ayrıca …’in bu ilişki sırasında kendi adına değil EFF’yi temsilen hareket ettiğini, … hisselerine yatırımı … değil, EFF’nin yaptığını, kurulduğu iddia edilen bu sözleşme çerçevesinde bir danışmanlık hizmeti verilmişse, bu hizmetten söz konusu yatırımı yapan EFF’nin yararlandığını, parasal ödemeler için EFF’ye fatura kesildiğini ve ödemeleri de EFF’nin yaptığını belirterek, ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki gerekçesinin değiştirilmesini, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin davanın reddi yönündeki kararı yerinde ise de gerekçesinin düzeltilmesi gerektiğini, davacıların davayı takip yetkisi olmadığını, davacılarla … arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, “adi ortaklık pay devir protokolü”nün kurmaca olarak sonradan davacılar tarafından üretildiğini, davacıların sıfat ve davayı takip yetkileri bulunmadığından davanın bu nedenle reddi gerektiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, …’nun kendi adına hareket ettiğini ve EFF ile sözleşmeyi kendi nam ve hesabına yaptığını belirterek ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki gerekçesinin değiştirilmesini, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, simsarlık ve danışmanlık sözleşmelerini içeren karma sözleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.Danışmanlık sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmeyen atipik/isimsiz bir sözleşmedir ve danışmanın belli bir ücret karşılığında, danışmanlığının talep edildiği konularda gerekli bilgiyi sağlayarak bunları yorumlamayı, danışanın karşılaştığı sorunları teşhis ederek amaca en iyi ve en uygun çözüm önerilerini hazırlamayı, sunduğu çözüm önerilerinin uygulanmasını, bazen denetimini veya uzmanlığının gerektirdiği çeşitli hizmet edimlerinde bulunmayı üstlendiği sözleşmeler olarak tarif edilebilir. Simsarlık sözleşmesi ise Türk Borçlar Kanunu’nun 520 vd maddelerinde düzenlenmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 520.maddesine göre simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmeler olarak tanımlanmıştır. 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde dava şartları tek tek sayılmış olup dava şartı, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan şartlardır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını re’sen belirleyecektir. HMK’nın 114.maddesinde düzenlenen dava şartları mahkemeye, taraflara ve dava konusuna (müddeabihe) ilişkin olmak üzere, üçe ayrılır. Mahkemeye ilişkin dava şartları; “yargı hakkı, yargı yolu, görev, kesin yetki”, taraflara ilişkin dava şartları; “davada iki tarafın bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname, davayı takip yetkisi”, dava konusuna ilişkin dava şartları ise; “davacı tarafından gider avansının yatırılması, teminat gösterilmesine ilişkin kararın yerine getirilmesi, kesin hüküm bulunmaması, hukuki yarar (menfaat) bulunması, davanın derdest olmaması” olarak sıralanmaktadır. HMK’nın 114/2 maddesinde ise diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu ifade edilmiştir. HMK’nın 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır. HMK’nın 114/1.c maddesi uyarınca “Mahkemenin görevli olması” dava şartlarından olup, HMK’nın 138 maddesi dikkate alınarak dava şartlarının öncelikle karara bağlanması gerekmektedir. Yine HMK’nın 115. maddesinde “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir…” düzenlemesi yer almaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1.maddesinde; “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; a) Bu Kanunda, b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” hükmüne yer verilmiş ve TTK’nın 5/1. maddesinde ticari davalara bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu belirtilmiştir. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalar olup TTK’nın 4/1.maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Nispi ticari davalar ise her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Buna göre bir uyuşmazlığın ticari dava niteliğinde olabilmesi için, her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirmesi yahut aynı maddenin alt bentlerinde düzenlenen istisnalardan birine dahil olması gerekmektedir. Yine Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlediğinden, TTK’nın 19/II.maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi, ticari davalarla sınırlı olup, davanın ticari dava olup olmadığının TTK’nın 4.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. TTK’nın 4/1.bendinde nispi ticari dava, “her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları” olarak belirtilmiş ve nispi ticari dava ticari işletme kavramı ile tanımlanmış olup, TTK’nın 11.maddesi; “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir yani ticari işletmeden bahsedilebilmesi için; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyet, bu faaliyetin devamlı olması ve bu faaliyetin bağımsız yürütülmesi şeklinde üç unsurun bulunması gerekmektedir. TTK’nın 15.maddesinde esnaf kavramı “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi” olarak tanımlanmıştır. 5362 nolu Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 3. maddesinde Esnaf ve Sanatkar: İster gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak tanımlanmıştır.TTK’nın 24 ve devamı maddelerde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden esnaf sayılmasını gerektirmez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12.maddesi (6102 sayılı TTK 11.maddesi) ve 17.maddesinin (6102 sayılı TTK 17.maddesi) uygulaması bakımından; a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri kararlaştırılmıştır.Davacılar gerçek şahıs olup, tacir olup olmadıkları araştırılmamıştır. Öncelikle bu hususta araştırma yapılarak davacıların tacir olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu nedenle, davacıların varsa ticaret sicil kayıtlarının getirilmesi, yoksa bağlı oldukları vergi dairelerinden hangi usulde defter tuttuklarının sorulması, vergi kayıtları getirtilerek yukarıda yapılan açıklamalar ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177 nci maddesinde belirtilen hususlar (defter tutma ve sınıf değiştirme hadlerine dair vergi usul kanunu genel tebliğleri ile her yıl için ayrı ayrı belirlenen sınırlar) dikkate alınarak esnaf sınırını aşan ticari işletme sahibi olup olmadıkları ve tacir olarak kabul edilip edilmeyecekleri gerekirse bu yönde bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilmelidir. Zira davacıların tacir ve ticari işletme sahibi olmadıklarının belirlenmesi halinde, simsarlık sözleşmesinin TBK 520.vd maddelerinde düzenlenmiş ve TTK’nın 4.maddesi kapsamında mutlak ticari davalar arasında sayılmamış olması yine danışmanlık sözleşmesinin ise TBK’da yada TTK’da özel olarak düzenlenmemiş hizmet niteliğinde bir sözleşme olup TTK’nın 4.maddesi kapsamında mutlak ticari davalar arasında sayılmamış olması nedeniyle, mahkemece görev hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacıların tacir veya ticari işletme sahibi olduğunun belirlenmesi halinde nispi ticari dava gündeme gelebilecek ise de, bu şartları taşımadıkları takdirde eldeki dava nispi ve mutlak ticari dava niteliğinde olmayacağından, bu durumda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olacağı nazara alınmalıdır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece gerekli araştırma yapılarak öncelikle dava şartı niteliğinde olan görev hususunun değerlendirilmesi gerektiğinden, taraf vekillerinin sair istinaf sebepleri şimdilik incelenmeksizin, 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi nazara alınarak istinaf istemlerinin kabulü ile kararın HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Taraf vekillerinin sair istinaf sebepleri şimdilik incelenmeksizin, 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi nazara alınarak istinaf istemlerinin kabulü ile İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/11/2019 tarihli 2017/348 E. 2019/1071 K. sayılı kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde araştırma yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 10/05/2023