Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1907 E. 2023/1601 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1907
KARAR NO: 2023/1601
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2015/996
KARAR NO: 2019/775
DAVA TARİHİ: 12/10/2015
KARAR TARİHİ: 21/10/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin davalı şirkete satmış olduğu mallara karşılık 02812/2013 tarih … seri nolu ve 30.680,00TL bedelli 1 adet fatura düzenlenerek davalı şirkete teslim edilmiş olduğunu, davalı şirketin borcunu ödememesi üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıklarını davalının itiraz ederek haksız olarak takibi durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacı arasında hiçbir ticari ilişki bulunmamakla birlikte, davacı tarafından kesilen fatura açıklamasında “danışmanlık bedeli” olarak belirtilmesine rağmen, dava dilekçesinde “satmış olduğu mallara karşılık” olduğu beyan edilmiş olduğunu bu çelişkinin dahi davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile başlatmış olduğu takibin ve iş bu davanın kötü niyetli olarak açıldığının açık bir kanıtı olduğunu, müvekkili şirketin davacıdan herhangi bir mal satın almadığı gibi danışmanlık hizmeti de almadığını, davacı şirketin, müvekkiline karşı satmış olduğu malların neler olduğunu ve teslime ilişkin belgeleri yada ne tarz bir hizmet verdiğini ve bu hizmetin müvekkiline sunulduğunu ispat etmesi gerektiğini belirterek, cevap dilekçesindeki hususlar karşısında davacının davasının reddine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Dava: İtirazın iptali davasıdır. Tarafların iddia ve savunmaları, dosyadaki bilgi ve belgeler, alınan detaylı, gerekçeli ve dosya kapsamı ile uyumlu olması nedeniyle itibar edilen bilirkişi raporu uyarınca davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgeler, tarafların iddia ve savunmaları, detaylı, gerekçeli, dosyada mevcut bilirkişi raporu uyarınca, hukukun genel prensiplerinden biri olan ispat yükü HMK’nın 190. Maddesinde açıklanmıştır. İlgili maddeye göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu durumda davacı alacaklı olduğunu ispat ile yükümlü olup bu hususta fatura tek başına delil niteliği taşımaz. Davacı öncelikle faturanın satılan mallara ilişkin düzenlendiğini daha sonra verilen danışmanlık hizmetine ilişkin düzenlendiğini belirterek çelişkili iddialarda bulunmuş her iki iddiaya yönelik de dosya içerisinde ispata yarar sözleşme vs gibi bir delil sunamamıştır. Davacı her ne kadar HMK 222/5 maddesine göre davalı tarafa defterlerini sunması aksi halde davacının iddiasını kabul etmiş sayılacağı hususunda ihtarat yapılmasını talep etmişse de öncelikle hukuki ilişkiyi ispat yükü davacının üzerinedir. İlgili madde ispat yükünün yer değiştirmesi için değil taraflarca hukuki ilişkinin kabul edilmiş olması halinde davalının iddiasını ispat üzere getirilmiş maddedir. İkincisi ilgili madde gereği davacı taraf karşı tarafın defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini de belirtmemiş ve dava dilekçesinde de sadece karşı tarafın değil her iki tarafın da ticari defterlerine dayanmıştır. Bu durumda davacı iddiasını ispat edememiş ve HMK 222/5 maddesinin de uygulama alanı bulunmadığından davanın reddine dair bununla birlikte kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından bu talebin de reddine…” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunda müvekkilinin alacaklı olduğu belirtildiğinden ispat yükü davalı tarafa geçtiğini, davalı tarafın sunmuş olduğu cevap dilekçesinde açıkça ticari kayıtlara ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayandığını ancak ticari defterlerini sunmadığı için inceleme yapılmadığını, HMK’nın 222. maddesinin 5. fıkrası hükmüne uygun olarak 07/06/2018 tarihli beyanları ile davalının ticari kayıtlarını kabul ettiklerini yazılı olarak beyan etmelerine rağmen mahkemece bu kanun maddesine ilişkin prosedürün uygulanmadığını, davalıya bu hususta ihtarat yapılmadığını, ihtarat yapılmış olsa idi davalı taraf bu kanun maddesi gereğince ya ticari kayıtlarını ibraz edeceğini ya da ticari defter ve belgelerini sunmaması nedeniyle davanın kabulüne karar verileceğini, Beşiktaş Vergi Dairesi’nin 30/11/2017 tarihli yazısı ekindeki davalıya ait beyan alım – beyan satım, BA-BS formunda davaya konu faturanın beyan edildiği aya ait davalının satın aldığı mal veya hizmet fatura toplamının 27.475,28 TL olduğunu, bu miktarın KDV’siz miktar olup 26.000,00 TL’sinin müvekkilinin tanzim ettiği fatura olduğunu, davalının aynı ay içinde 30.000,00 TL’lik mal sattığını ve sattığı mallardan dolayı tahsil ettiği 5.400,00 TL KDV’den müvekkilinden aldığı mal-hizmet sebebiyle ödediği 26.000 x 18%= 4.680,00 TL’yi mahsup ettiğini, bu durumda müvekkilinden aldığı hizmet bedelini ödememesine rağmen ödemişcesine KDV mahsubu yoluna gittiğini, ayrıca dava konusu faturaya karşı süresi içerisinde itirazda bulunmadığını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün… E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 30.680,00 TL asıl alacak + 3.941,75 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 34.621,75 TL alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine yönelik ödeme emrinin davalıya tebliği üzerine yasal süre içerisinde itirazı üzerine takibin durduğu ve davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece smmm bilirkişiden alınan raporda: Davacıya ait 2013 yılı ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğu, davacının incelenen 2013 yılına ait ticari defter kayıtlarına göre davalıdan 02/12/2013 tarihi itibariyle 30.680,00 TL alacaklı olduğu, davalı tarafça ticari defterlerinin ibraz edilmediği belirtilmiştir. Takip ve dava konusu alacağa dayanak belge; Seri-A, Sıra-… no.lu 02/12/2013 tarihli 30.680,00 TL (KDV dahil) bedelli “danışmanlık bedeli” açıklamalı faturadır. Davacı şirkete ait BS-BA formlarının celbi için Üsküdar Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye verilen 20/07/2016 tarih ve … sayılı cevabi yazı ve eki incelendiğinde; davacı tarafından, davalıya KDV hariç 26.000,00 TL’lik satış beyan edildiği anlaşılmıştır.Davalıya ait BS-BA formlarının celbi için Beşiktaş Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye, 08/11/2016 tarih ve … sayılı yazı ile “Dairemizin 7380051480 vergi kimlik numarasında kayıtlı …’in bilgisayar ve tarh dosyasının terkininde 2013 yılı hesap döneminde işletme hesabına göre defter tuttuğundan BS ve BA bildirimde bulunma zorunluluğu olmadığı tespit edilmiş, bu nedenle ödevli ilgili yılda BS ve BA bulunmamıştır ” şeklinde cevap verilmiştir. Dava konusu faturanın davalıya elden tebliğ edildiği iddia edilmekle birlikte, tebliğ edildiğine dair herhangi bir belge davacı tarafça sunulamamıştır. İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972). 6102 sayılı TTK’nın 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Davacı tarafça tek taraflı fatura düzenlenmesi ve faturanın defterlerinde kayıtlı olması alacaklı olduğunu ispata yeterli değildir. Somut olayda, faturanın davalı tarafa tebliğ edildiği ispatlanamadığı gibi faturaya konu hizmet davalı tarafça inkar edildiğinden, hizmetin verildiği hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Ancak davacı tarafından, faturaya konu hizmetin verildiğine dair herhangi bir kayıt ibraz edilememiş, ispat yükü yerine getirilememiştir. 6100 sayılı HMK’nın 222.maddesi (yargılama aşamasında yürürlükte olan); “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklindedir. 6100 sayılı HMK’nın 222. maddesinin ilk dört fıkrası tacirler arasındaki uyuşmazlıklarda ticari defterlerin ibrazı ve delil olması koşullarını düzenlemişken, HMK’nın 222.maddesinin 5. fıkrasında ise taraflardan biri tacir olmasa dahi tacir olan tarafın defterlerine münhasıran delil olarak dayanması halinde defterlerin ibraz zorunluluğunu ve ibrazdan kaçınma halinde ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağını düzenlemektedir. Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27/01/2022 tarihli 2019/11-172 E. 2022/69 K sayılı ilamında; “…Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222/5. maddesi uyarınca taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticarî defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. Bu hüküm, taraflardan birinin ileri sürdüğü hususun ispatında münhasıran karşı tarafın defterlerine delil olarak dayandığı hâllerde uygulanacaktır…” şeklinde açıklanmıştır. Bu maddenin uygulanabilmesi için delil bildirimi aşamasında tacir olan karşı tarafın defterlerine, diğer delillerden vazgeçmek suretiyle münhasıran delil olarak dayanılması gerekmektedir. Delil ikame eden taraf ticari defterler dışında başkaca delillere dayanmış ise HMK’nın 222/5. maddesinden yararlanamaz. Somut olayda ise davacının delil listesinde “İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası, fatura, tarafların ticari defterleri, bilirkişi incelemesi, vergi dairesi kayıtları ve her türlü yasal delillere” dayandığı, münhasıran davalı ticari defterlerine dayanmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin HMK’nın 222.maddesinin 5. fıkrasında uyarınca davalıya ihtarat yapılmadığı yönündeki itirazları yerinde görülmemiştir. İstinaf dilekçesinde ayrıca Beşiktaş Vergi Dairesi’nin 30/11/2017 tarihli yazısı ekindeki davalıya ait KDV beyannamesinde davalının satın aldığı mal veya hizmet fatura toplamının 27.475,28 TL olduğunu, bu miktarın 26.000,00 TL’sinin (KDV’siz) müvekkilinin tanzim ettiği fatura olduğunu ileri sürmüş ise de, söz konusu beyana esas belge bulunmadığından, bu beyanın 26.000,00 TL’lik kısmının, davacı tarafça verilen hizmete ilişkin olduğunun kabulü mümkün değildir. Yukarıda yer verilen açıklamalar uyarınca; dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunda re’sen ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde istinaf talebinin yukarıda açıklanan gerekçelerle yerinde olmadığı kanaatine varıldığından ve kamu düzenine aykırı herhangi bir husus tespit edilemediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.08/11/2023