Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1891 E. 2021/1183 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1891
KARAR NO: 2021/1183
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/80 Esas
KARAR NO: 2020/162 Karar
KARAR TARİHİ: 11/03/2020
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 17/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacıların miras bırakanı …’nın 18.05.2011 tarihinde, davalı bankanın Kilis Şubesi’nden 36 ay vadeli kredi çektiğini, kredi borçlusu miras bırakan için davalı bankaca, … katılım sertifika – poliçe numarası ile 3 yıllık 10.000,00 TL teminatlı sigorta yapıldığını, miras bırakanın 24.10.2011 tarihinde vefat ettiğini, davacıların gerekli tüm evrakı davalı banka şubesine ibraz etmelerine rağmen bu güne kadar kendilerine sigorta teminat bedelinin ödenmediğini, ödeme talebinin de 17.01.2012 tarihinde reddedildiğini, bu nedenle iş bu davanın açılması zorunluluğunun doğduğunu belirtilerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 10.000,00 TL alacağın 24.10.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; ; davacıların miras bırakanı olarak sigortalının 24.10.2011 tarihinde “…” nedeni ile vefat ettiğinin müvekkili bankaya ihbar edilmesi üzerine yapılan araştırma sonucunda, sigortalının poliçe başlangıç tarihinde öncesine dayanan “Sol Hemipleji, Atrial Fibrilasyon ve Hipertansiyon” hastalıklarının mevcut olduğunun tespit edildiğini, sigortalının poliçenin tanzimine esas alınan 18.05.2011 tarihli beyan formunda, bu hastalıklarını gizleyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, bu durumun, “Hayat Sigortaları Genel Şartları”nın C.2 maddesine aykırılık teşkil ettiğini, davacılara bu nedenle haklı olarak ödeme yapılmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, “Bu kapsamda Tıp hekimi Dr. … ve Sigorta Uzmanı Doç. Dr. …’ından 12.09.2013 tarihli bilirkişi raporu ile müteveffanın 24.11.2011 tarihinde gerçekleşen kardiak arreste bağlı ölümünün kendisinde mevcut olan hipertansiyon, serebrovasküler hastalık ve artiyal fibrilasyon rahatsızlıkları ile bağlantılı olduğu ve ölümünün sigorta şirketine bayan edilmeyen hastalığın neden olduğu, bu kapsamda beyan yükümlüğünün ihlal edildiği tespit edilmiştir. Tıp hekimi Kardiyolog Dr. … ve Sigorta Hukuk Uzmanı …’tan alınan 18.04.2017 ibraz tarihli bilirkişi raporu ile müteveffanın Kilis devlet Hastanesine başvurusuna ait epikiriz formunda önceden bilinen hipertansiyon, serebrovasküler hastalık ve artiyal fibrilasyon rahatsızlıkları nedeni ile yeniden serebrovasküler hastalık tanısı ile hastaneye yatırıldığı uygun tedaviye yanıt alınmaması nedeni ile 24.11.2011 tarihinde vefat ettiği, ölüm sebebinin serebral emboli olarak belirtildiği bu nedenle ölüm nedeni ile daha önceki hastalıklar arasında ilişki bulunduğu, ancak müteveffanın beyan formunuda önceki rahatsızlığı hakkında herhangi bir beyanda bulunmadığı, ancak bilgilendirilme yükümü kapsamında müteveffanın eksik beyanda bulunmamanın sonuçları ile ilgili olarak bilgilendirilip bilgilendirilmediğinin anlaşılmadığı, ancak sigorta şirketinin bilgilendirme yükümünü yerine getirdiği kabul edildiğinde poliçenin hükümsüz kabul edilebileceği tespit edilmiştir. Bu raporlar arasındaki çelişki nedeni ile Sigorta Hukuku Uzmanı Doç. Dr. …’dan alınan 13.01.2020 tarihli bilirkişi raporu ile müteveffanın ölümüne neden olan hastalığın müteveffa tarafından önceden bilindiği ve beyan yükümlüğü kapsamında sözleşme yapılırken beyan edilmesi gerektiği, mahkemenin beyanda bulunmamayı kasıtlı bir hareket olarak değerlendirme halinde, sözleşmenin hükümsüz olacağı, ihmal olarak değerlendirmesi halinde tazminatta indirim yapılması gerektiği tespit edilmiştir. Tüm dosya hep birlikte değerlendirildiğinde özelikle tıp hekimi Kardiyolog Dr. … ve Sigorta Hukuk Uzmanı …’tan alınan 18.04.2017 ibraz tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildiği üzere, müteveffanın ölümünden önce Kilis devlet Hastanesine başvurduğunda düzenlenen epikiriz formunda hipertansiyon, serebrovasküler hastalık ve artiyal fibrilasyon rahatsızlıklarını beyan ettiği ve bu nedenle bu rahatsızlıklarını önceden bildiği görülmektedir. Bu kapsamda sorun bildiği halde beyan edilmemesinin kasıt mı yoksa ihmal mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Sigorta ettirenin akit öncesi ihbar yükümlüğü, sigorta ettirenin bildiği ve fakat sigortacının bilmediği hususlardır. Aslında bu yükümlülük Borçlar Hukuku’nun genel hükümleri arasında kabul edilen sözleşme öncesi kusurdan doğan mesuliyet (culpa in contrahendo) ilkesinin özel bir halidir. Sigorta sözleşmeleri iyi niyete dayanan sözleşmeler olduğu için sigorta ettiren akit öncesi ihbar görevini yerine getirmek zorundadır. Buna göre sözleşme yapılırken, sigortacının gerçek durumu bildiği taktirde mukaveleyi hiç yapmamasını veya daha ağır şartlarla yani daha fazla prim istemek suretiyle yapmasını gerektiren bütün hususların, sigorta ettiren tarafından sigortacıya bildirilmesi gerekmektedir. Bir hususun sigorta ettirene sorulmamış olması sigorta ettireni kendiliğinden beyanda bulunma yükümlüğünden kurtarmaz. (Prof. Dr. Reyegan Kender (2005), Hususi Sigorta Hukuku, İstanbul: Oniki Levha, s.184-187) Bu kapsamda somut olaya bakıldığında, hayat sigortası yapma konusunda irade göstermiş birinin, hayatını etkileyen bir hastalığını bildiği halde beyan etmemiş olması kasıtlı bir hareket olarak değerlendirildiği ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; davalı tarafça, muris …’dan sigorta poliçesi imzalanırken herhangi bir doktor sağlık raporu alınmadığını ve istenmediğini, dosya kapsamındaki 18.05.2011 tarihli sertifika evrakındaki “hayır” seçeneğini davacı değil davalı şirketin çalışanları doldurduğunu, davalı tarafından eksik ve uygun olmayan şekilde sigorta poliçesi murise imzalatıldığını, sigorta şirketi tarafından açıkça aydınlatma yükümlülüğü ihlal edilmiş olup gerekli tüm bilgilendirme yapılmadan murise sigorta poliçesi ve ekleri imzalatıldığını. olayda davacıların murisi (müteveffa) …’nın bildirim yükümlülüğünü ihlal ettiğine ve kasıtlı davranışı olduğuna yönelik her türlü gerekçe hatalı olduğundan mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, muris tarafından çekilen krediye bağlı olarak miras bırakanı ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen “Tüketici Kredilerine Yönelik Hayat Sigortası Poliçesi” kapsamında bakiye kredi borcundan sorumlu olmadığının tespiti ile ödenen kredi tutarının istirdadı istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, muris … ile dava dışı … Bankası arasında 18/05/2011 tarihinde 36 ay vadeli toplam 10.000,00 TL tutarlı Tüketici Kredisi Sözleşmesi düzenlendiği, kredinin teminatı olarak 18/05/2011 başlangıç, 18/05/2014 bitiş tarihli “Kredili Hayat Sigortası Katılım Sertifikası ” düzenlendiği, yaşam kaybı riskine karşı sabit tutarlı 10.000,00 TL teminat bedeli belirlendiği, murisin 24/10/2011 tarihinde “Serebral Emboli” nedeni ile vefat ettiği, murisin ölüm nedenini geçmişte bildirmediği hastalıktan kaynaklandığı gerekçesiyle teminat bedelinin ödenmemesi nedeniyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Kilis Noterliği’nce düzenlenen veraset ilamının incelenmesinde davacıların, 24.10.2016 tarihinde vefat eden müteveffanın mirasçıları olduğu anlaşılmıştır. Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen 6102 sayılı TTK’nun 1435. maddesinde, “sigorta ettiren sözleşmenin yapıldığı sırada bildiği veya bilmesi gereken tüm hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür, sigortacıya bildirilmeyen eksik veya yanlış bildirilen hususlar sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır” hükmü düzenlenmiş ve bu yükümlülüğün kapsamı belirlenmiştir. Gerek TTK’nun 1435. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre; sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmenin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigorta sözleşmesinin kurulması sırasındaki beyan yükümlülüğüne uymamanın sonuçları ise, TTK’nın 1439. maddesinde “(1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440. maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.” 1439/2. fıkrasında ise “rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder” şeklinde düzenlenmiştir. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 08/01/2021 tarih 2019/48 E. 2021/10 K. sayılı kararında ifade edildiği gibi ” TTK’nın 1439 maddesi uyarınca uygulanacak yaptırım sigortacının ihlalin öğrenme anına göre değişiklik arz etmektedir. Gerçekten madde hükmü incelendiğinde; sigortacının ihlali rizikonun gerçekleşmesinden önce veya sonra öğrenmesine göre farklılık gösteren esaslar sevk edildiği tespit edilmektedir. Buna göre; A) Riziko öncesinde öğrenme halinde; 1-Kusursuz ihlal var ise Cayma (veya prim farkı) 2-Kusurlu ihlal var ise Cayma (veya prim farkı) B) Riziko sonrasında öğrenme halinde; 1-Kusursuz ihlal var ise Tam Tazminat/Bedel 2-Bağlantısız kusurlu ihlal var ise Tam Tazminat/Bedel 3-Bağlantılı kusurlu ihlal var ise İndirim (Kusurun ağırlığına göre) 4-Bağlantısız kasıtlı ihlal var ise İndirim (Alınan prim ile alınması gereken prim arasındaki orana göre) 5-Bağlantılı kasıtlı ihlal var ise Fesih (Edim borcu ortadan kalkar) yaptırımları söz konusu olacaktır. ( Samim ÜNAN-T.C. Galatasaray Üniversitesi(E.) Öğretim Üyesi-Türk Ticaret Kununu Şerhi, Altıncı Kitap:Sigorta Hukuku Cilt 1 Birinci Kısım: Genel Hükümler (Madde 1401-1452)-Sayfa 435,vd,)” Hükme esas alınan bilirkişi raporlarından anlaşıldığı üzere sigortalı murisin poliçenin düzenlenmesinden önce hipertansiyon, diyabetes mellitus (şeker hastalığı), atrial fibrilasyon (ritim bozukluğu) ve serebrosvasküler (sol hemipleji/felç) rahatsızlıkları nedeniyle çeşitli dönemlerde hastaneye başvurduğu bu nedenle hastanın ölüm nedeni olan “Serebral Emboli” ( serebrovasküler hastalığı yani inme), önceki rahatsızları olan hipertansiyon, şeker, ritim bozukluğu ile bağlantılı olduğu, daha öncesinde de sol tarafından felç geçirdiği dolayısıyla önceki rahatsızlar ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Müteveffa tarafından imzalanan 18/05/2011 tarihli Hayat Sigortası Katılım beyan formunda, müteveffa, “tüm kalp ve damar hastalıkları, felç, diabet, her türlü kanser, ruh ve sinir hastalıkları, böbrek, akciğer, karaciğer ve kan hastalıklarının olmadığını, … Düzenli bir tedavi veya kontrole ihtiyaç olan sağlık probleminin olmadığını” beyan etmiş, beyan formunu imza altına almıştır. Davacılar vekili her ne kadar 18/05/2011 tarihli sertifikadaki hayır seçeneğini, müteveffa değil, davalı şirketin çalışanlarınca doldurulduğunu iddia etmiş ise de katılım beyan formunda belirtilen hastalıkları ilişkin rahatsızlığı olmadığına ilişkin beyan formunu bizzat müteveffa tarafından imzalandığı, imzanın sahteliğine yönelik bir iddia da bulunmadığından davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Buna göre müteveffanın önceki rahatsızlar ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunduğu, TTK 1435. Maddesi uyarınca bildirim yükümlülüğüne uymadığı, bu nedenle mahkemece TTK 1439. Maddesi uyarınca hayat sigortası yapma konusunda irade göstermiş birinin, hayatını etkileyen bir hastalığını bildiği halde beyan etmemiş olması kasıtlı bir hareket olarak değerlendirildiğinden davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacılardan alınan 148,60 TL’nin başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL’nin istinaf karar harcından, davacılar tarafından yatırılan 54,40 TL’nin harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL’nin istinaf eden davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacılara ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/11/2021