Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1886 E. 2023/1424 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1886
KARAR NO: 2023/1424
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1059
KARAR NO: 2019/1262
DAVA TARİHİ: 25/10/2016
KARAR TARİHİ: 06/12/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinden … Stadyumu yapımı esnasında çanak anten montajı için yardım talep edildiğini, davalı ile yapılan yazışmalar sonucunda müvekkilinin işi kabul ettiğini, bu iş karşılığında müvekkili tarafından davalıya 11.359,23 TL bedelli bir fatura düzenlendiğini ancak çeşitli gerekçelerle davalı tarafından ödeme yapılmadığını, davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, itiraz sonucunda takibin durduğunu beyanla itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesini, davalının %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında herhangi bir sözleşmenin ve bu sözleşmeye istinaden sunulmuş bir hizmetin söz konusu olmadığını, davacının iddia ettiği hizmetin sunulması için müvekkili ile dava dışı …. arasında imzalanan bir sözleşmenin mevcut olduğunu, bu sözleşmeye istinaden dava dışı şirketten 14/06/2016 tarihli satın alma siparişi ile talepte bulunulduğunu, dava konusu … şirketinin ise işin yapılması hususunda davacı şirket ile anlaştığını, bu nedenle davacı tarafından düzenlenen faturanın müvekkiline değil dava dışı … şirketine düzenlenmesi gerektiğini, hizmet siparişi 14/06/2016’da verilmişken, henüz hizmetin sunulup sunulmadığı belli değilken davacı tarafından 16/06/2016 tarihinde müvekkiline düzenlenen … no.lu faturanın davacıya 27/06/2016 tarihinde 87617 no.lu fatura ile iade edildiğini, iade faturanın 28/06/2016’da davacı şirket çalışanı tarafından tebliğ alındığı ve davacı şirket tarafından aynı gün dava dışı …. şirketine … no.lu faturanın tanzim edildiğini, Müvekkili şirketin ise davacının sunduğu hizmete istinaden hizmet bedelini dava dışı …. şirketi tarafından tanzim edilen 22/07/2016 tarih ve … no.lu 3.572,28 Euro bedelli faturaya istinaden vadesi içinde 30/09/2016 tarihinde ödediğini, davacının iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili yönünden davanın konusuz kaldığını, Ayrıca davacı, faturayı yanlış kestiğini kabul ederek aynı gün muhatabına fatura düzenlemişken, iade edilmiş faturaya dayanarak hangi amaçla takip başlattığının anlaşılamadığını, müvekkili yönünden davanın öncelikle husumet nedeniyle aksi takdirde esastan reddi gerektiğini savunarak haksız davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Dava; davacı tarafça faturaya dayalı olarak başlatılan icra takibine davalı tarafça yapılan itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Dosyamız kapsamından alınan 10/10/2018 tarihli mali bilirkişi raporuna göre, davacı şirketin düzenlemiş olduğu faturanın dayanağının bulunmadığı, dava dışı … Ltd. şirketine ödemenin yapılması ve davacının … Bankası Yayla-Bahçelievler şubesindeki … no.lu hesabına ödenmiş olması nedeniyle davacının davalıdan herhangi bir alacağının olmadığı tespit edilmiştir. Mahkememiz 4 nolu celsesi 1 ve 2 nolu ara kararı gereğince, “Davalı …. Vekili tarafından 21/12/2016 tarihli cevap dilekçesi ekinde dosyaya sunulan …. ŞTİ. ile yapılan sözleşmenin noter onaylı Türkçe tercümesinin yaptırılarak 2 haftalık kesin süre içeresinde dosyaya sunulması, davacı vekilince dava dışı …. ŞTİ. ile yapılmış sözleşme var ise bunun 2 haftalık kesin süre içerisinde dosyaya sunulması,” şeklinde ara karar gereğince davalı … tarafından dava dışı şirketle akdedilen sözleşmenin onaylı suretinin dosyaya sunulduğu anlaşılmıştır. Yine dava dışı … şirketince dosyaya verilen cevabi yazıda, davacı … şirketi ile aralarında yazılı bir sözleşmenin bulunmadığının 2016 yılına ait davacı … şirketinin taraflarına kesmiş olduğu faturanın banka kanalıyla ödenerek davacı şirkete borçlarının bulunmadığına dair beyan dilekçesi ve ekinde muhasebe programındaki belgenin dosyaya sunulduğu görülmüştür.Davalı ve dava dışı tarafça sunulan belgeler taraf itirazlarını karşılar şekilde mahkememizce yeni bir rapor alınmasına karar verilmiş olup 07/10/2019 tarihli yeni bir bilirkişiden alınan mali bilirkişi raporuna göre, maillerde ilk olarak davacı tarafından davalıya “faturanın ne şekilde düzenlenmesi gerektiği” sorusunun sorulduğu, davalı … çalışanı olduğu anlaşılan şahıs tarafından ise davacıya “faturanın … adına düzenlenerek şirket çalışanının iş adresine gönderilebileceği” şeklinde cevap verildiği, daha sonra ise dava dışı …. şirketi tarafından davacıya “söz konusu hizmete ilişkin faturanın taraflarına (yani … şirketine) düzenlenmesi gerektiği” şeklinde bir mail atıldığı, söz konusu yazışmalar neticesinde ilk olarak 16/06/2016 tarihinde davacı tarafından davalı … A.Ş.’ye 3.451,50 EURO karşılığı olarak 11.359,23.-TL bedelli bir fatura düzenlendiği, söz konusu faturanın davalı tarafından kabul edilmeyerek davacıya iade edildiği, akabinde davacı tarafından bu kez dava dışı …. şirketine 09/08/2016 tarihinde yine 3.451,50.-EURO karşılığı olarak 11.359,23 TL bedelli ve davalıya düzenlenen fatura içeriği ile aynı içeriğe sahip bir fatura düzenlendiği, dava dışı … şirketine düzenlenen faturanın sonrasında ise davacı tarafından davalı aleyhine huzurdaki davaya konu 17/08/2016 tarihli icra takibinin başlatıldığı, icra takibinin akabinde dava dışı … şirketi tarafından davacıya 3.451,50 EURO karşılığı 12.222,45 TL ödeme yapıldığı, dava dışı …. şirketi tarafından davacıya ödenen tutar neticesinde dava konusu hizmet yönünden davacının bir alacağının kalmadığı gerek kök rapordan gerekse de ek rapordan anlaşılmıştır. Ek raporda her ne kadar davacı tarafından davalı … şirketine düzenlenen faturaya ilişkin olarak, davalı … tarafından davacıya aynı tutarda bir iade faturası düzenlenmediğinden dolayı davacının, … şirketine düzenlediği faturanın KDV’si kadar (1.732,76.-TL) fazladan KDV zararının oluşması nedeniyle davacının talep edebileceği zarar tutarının 1.732,76 TL olacağı belirlenmiş ise de yukarıda ayrıntılı dökümü yapılan ve kök rapordan e-mail içeriğinden tespiti yapılan yazışma içeriklerinden faturanın dava dışı şirkete düzenlenmesi gerekeceğinden davacının kendi kusuruyla faturanın düzenlenmesine sebebiyet verdiği anlaşılmakla davacının KDV alacağını talep edemeyeceği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı şirket arasında bir ticari iş yapıldığının dosyada mübrez mail yazışmaları ile sabit olduğunu, işin tamamlanarak 28/03/2016 tarihinde davalı şirkete teslim edildiğini ve davalı şirket tarafından müvekkili şirkete teşekkür maili gönderildiğini, iş tamamlanmış olmasına rağmen davalı şirket bedeli ödememek için fatura bilgilerini paylaşmadığını, fatura bilgilerinin yaklaşık 3 ay sonra iletmesi üzerine 16/06/2016 tarihinde fatura düzenlendiğini, ancak PO numarasının, Euro karşılığının yazılması gibi çeşitli gerekçelerle düzeltme yapılmasının istenildiği, Dava konusu hizmetin baştan sona tüm aşamalarında müvekkilinin, davalı taraf ile muhatap olduğunu, buna rağmen faturayı iade ederek …. adına düzenlenmesinin talep edildiğini, müvekkilinin ise alacağına kavuşma umuduyla, davalı şirketin vermiş olduğu dava dışı ….’ye 09/08/2016 tarihli ayrı bir fatura tanzim ettiğini, bu fatura düzenlenmesine rağmen ödeme yapılmadığı için dava dışı şirket … Şti. ile müvekkili arasında herhangi bir iş anlaşmasının da olmaması nedeniyle davalı aleyhine icra takibi başlattığını, Dava dışı …. ile müvekkil arasında herhangi bir hizmet ilişkisi bulunmadığını, nitekim dava dışı şirket tarafından yerel mahkemeye sunulan beyanda müvekkil ile aralarında herhangi bir sözleşme olmadığının belirtildiğini, dosyada mübrez mail yazışmalarından da açıkça görüleceği üzere müvekkil şirket dava dışı …. adlı şirketin varlığından, fatura düzenlenmesi aşamasında haberdar olduğunu,Ancak davalının 09/11/2016 tarihinde dava dışı ….’ye ödediği bedelin ertesi gün dava dışı şirket tarafından müvekkiline ödenmesini sağlayarak işbu davada yargılama masrafları, vekalet ücreti ve icra inkar tazminatını ödemekten kaçınmaya çalıştığını, davalının davranışlarının dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığını,Huzurdaki dava 25/10/2016 tarihinde ikame edilmesine rağmen müvekkili alacağına 09/11/2016 tarihinde kavuştuğu için dava tarihi itibariyle alacağı mevcut iken yargılama aşamasında borcun ifa edilmesiyle birlikte davanın konusuz kaldığını, mahkemece bu yönde karar verilmesi gerekirken red kararının usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, davalının icra inkar tazminatından sorumlu tutulması, HMK 331/1 maddesi uyarınca yargılama giderlerine davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerektiğini, Yerel mahkemece herhangi bir şekilde gerekçe belirtilmeksizin müvekkilinin kendi kusuruyla yanlış fatura düzenlenmesine sebebiyet verdiği ve uğradığı zararı davalıdan talep edemeyeceğine karar verilmiş ise de taraflar arasında yapılan yazışmalardan görüleceği üzere davalı tarafından iletilen bilgiler doğrultusunda fatura düzenlenmesi sebebiyle müvekkile kusur atfedilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek, kararın kaldırılmasını, esas hakkında karar vermeye yer olmadığı yönünde hüküm tesis edilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 11.359,23 TL asıl alacak (16/06/2016 tarih … no.lu fatura) ile 202,60 TL faiz olmak üzere toplam 11.561,83 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibe davalının süresi içerisinde itiraz ettiği, davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal 1 yıllık süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.Davacı tarafından, … Stadına fiber anten sistemi kurulumu ve devreye alma işlemi yapılmıştır. Somut olayda ihtilaf; taraflar arasında söz konusu işin yapılması için sözleşme ilişkisinin kurulup kurulmadığı, fatura bedelinden davalının sorumlu olup olmadığı, dava aşamasında bedelin ödenmiş olması sebebiyle yargılama giderlerinden hangi tarafın sorumlu olduğu, icra inkar tazminatına hükmedilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarındadır. Öncelikle, sözleşmenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. İş sahibinin ödemeyi borçlandığı bir bedel karşılığında yüklenicinin bir eser meydana getirip teslim etmeyi üstlendiği sözleşmelere, eser sözleşmesi denir. Eser sözleşmesi, niteliği itibariyle tam iki tarafa borç yükleyen ivazlı, rızai ve ani edimli bir sözleşmedir (Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Prof. Dr. Fikret Eren, 9. Baskı s.596). Eser sözleşmesinin en tipik unsuru “eser” unsurudur…yüklenici, maddi bir eser meydana getirmeyi üstleneceği gibi maddi olmayan, mesela fikri bir eser meydana getirmeyi de borçlanabilir (s. 600). TBK m. 470’te “meydana getirme” deyimi kullanılmıştır. Meydana getirme deyiminin içine, yeni bir eser meydana getirme girdiği gibi, mevcut bir eseri değiştirme ve hatta mevcut bir eseri ortadan kaldırma da girer. Eser meydana getirme her şeyden önce maddi ve maddi olmayan yeni bir eser meydana getirmeyi kapsar. Burada yüklenici böyle bir eseri ilk defa meydana getirir. Bir bina veya makine yada elbise veya ayakkabı yapılması, bu anlamda yeni bir eser meydana getirmeyi ifade eder… Mevcut bir eserin şeklinin değiştirilmesi de bir eser meydana getirmedir. Bir arabanın veya binanın tamir edilmesi, bir elbisenin kuru temizlemeye verilmesi, bir duvarın veya kumaşın boyatılmsı mevcut bir eserin değiştirilmesidir… Mevcut bir eserin ortadan kaldırılması da meydana getirme kavramı içinde yer alır. Bir binanın yıktırılması, ağaçların kestirilmesi bu anlamda eser meydana getirmektir (s. 606, 607).Hizmet sözleşmesi de eser sözleşmesi gibi bir başkası ad ve yararına bir işgörme edimini içeren, iki tarafa tam borç yükleyen, ivazlı bir sözleşmedir. Ancak hizmet sözleşmesinde işçi sadece belirli veya belirsiz bir süre için “zaman” itibariyle işverene bağımlı olarak bir hizmet sunmayı üstlenirken, eser sözleşmesinde yüklenici esas itibariyle bir eser meydana getirmeyi, bir bütün oluşturan çalışma ürünü bir sonuç ortaya koyup, bunu teslim etmeyi borçlanır. Bu sonuç meydana gelmediği ve teslim yapılmadığı takdirde, yüklenici ne kadar özenli ve dikkatli çalışmış olursa olsun borcunu yerine getirmemiş, ifada bulunmamış sayılır. Oysa hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet edimini özenli bir şekilde yerine getirmesi borcun ifası için yeterlidir. Bu sözleşmede işçiye sonuçtan bağımsız olarak sadece gördüğü hizmet karşılığında ücret ödenir. Bu bakımdan eser sözleşmesinde edim sonucu, hizmet sözleşmesinde ise edim fiili borçlanılmış olur… Hizmet sözleşmesinde işçi kusuruyla sebep olduğu zararlardan sorumlu iken (TBK m. 400), eser sözleşmesinde yüklenici, sonucu yani eseri garanti ettiği için kusurlu olsun olmasın eserin ayıplarından sorumludur (TBK m. 475)… Hizmet sözleşmesi tipik sürekli sözleşmeler arasında yer alır. Oysa eser sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir. Hizmet sözleşmesinde işçi hizmet edimini sunarken işverene hukuki ve ekonomik yönden bağımlı olup, onun emir ve talimatı altında çalışır… Oysa eser sözleşmesinde yüklenici bazı talimatları dışında işsahibine bağımlı değildir; onun emrinde, gözetim ve denetimi altında çalışmaz, kendi sorumluluğu altında eseri bağımsız bir şekilde meydana getirir (s. 610, 611).Davacı tarafından … Stadına fiber anten sistemi kurulumu ve devreye alma işlerinin yapılması bütünüyle bir eserdir. Bu nedenle ister yazılı ister sözlü olsun taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesidir. Davalı taraf, söz konusu işin yapımı için dava dışı …. arasında imzalanan bir sözleşmenin mevcut olduğunu, bu sözleşmeye istinaden dava dışı ….’den 14/06/2016 tarihli satın alma siparişi ile talepte bulunulduğunu, …. şirketinin ise işin yapılması hususunda davacı şirket ile anlaştığını, bu nedenle davacı ile aralarında bir ilişki olmadığını savunmaktadır. Ancak davacı tarafça sunulan ve davalı tarafça inkar edilmeyen e-posta yazışmaları incelendiğinde; 12/03/2016 tarihinde davacı şirket tarafından …@…com.tr adresinden, davalıya “… fiber anten sistemi teklifi”nin teklifin revize edildiğini bildirir maili gönderildiği, davalı şirket adına … tarafından …@… mail adresinden 12/03/2016 tarihinde revize teklifi ilgili ekiplere ilettiği yönünde yanıt verildiği, yine …@…com mail adresinden 23/03/2016 tarihinde “… Bey … Akıllı Stad program yöneticimiz, Pazartesi günü kurulum bizim için uygun gözüküyor. @… senin için de uygun mudur…” şeklinde mailin davacı şirkete ait …@…com.tr adresine ve …@…com mail adresine gönderildiği, bu mail üzerine aynı tarihte …@… mail adresinden davacı şirkete ait …@….com.tr adresine “…Uygundur. Yarın mümkünse hemen başlayalım kurulumlara…” şeklinde mail gönderdiğini, Bu mail yazışmaları üzerine davacı tarafından söz konusu işin yapımına başlandığı yine taraflar arasında 25/03/2016 tarihinde kablolama işlemine yönelik, 26/03/2016 tarihinde ise kablolama işleminin bittiğine dair yazışmalar yapıldığı, en son 26/03/2016 tarihinde …@…com mail adresinden davacı şirkete ait …@…com.tr adresine “…Teşekkürler ellerinize sağlık…” şeklinde mail gönderdiğini anlaşılmaktadır. Davacı vekili dilekçelerinde söz konusu işlemlerin 28/03/2016 tarihinde tamamen tamamlanarak teslim edildiğini belirtilmiştir. Taraflar arasında yapılan yazışmalar da bu iddiayı doğrulamaktadır.Davalı her ne kadar söz konusu hizmeti doğrudan davacıdan almadığı, muhatabın dava dışı …. olduğunu, bu şirket ile imzalanan sözleşmeye istinaden dava dışı ….’den 14/06/2016 tarihli satın alma siparişi verildiğini savunmakta ise de, eserin davacı ve davalı çalışanları arasında 12/03/2016-26/03/2016 tarihleri arasında yapılan yazışmalar uyarınca, bu tarihlerde yapılarak en son 28/03/2016 tarihinde teslim edilmiş olması karşısında, daha sonraki bir tarih olan 14/06/2016 tarihli satın alma siparişine istinaden yapıldığının kabulü mümkün görünmemektedir. Taraflar arasında yapılan yazışmalar uyarınca, söz konusu eserin yapımı hususunda davacı ile davalı arasında anlaşma sağlandığı, buna istinaden davacı tarafından sözleşme konusu işin yapıldığı sabittir. Ayrıca mahkemece dava dışı …. İstanbul Merkez Şubesinden gelen müzekkere cevabında da davacı … Şti. ile aralarında yazılı bir sözleşme bulunmadığı bildirilmiştir. Zira davacı ile dava dışı …. arasında ticari ilişkiyi gösterir herhangi bir kayıt ise bulunmamaktadır. TBK’nın 479.maddesinde “işsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur” hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi davacı tarafından dava konusu eser 28/03/2016 tarihinde tamamlanarak teslim edilmiş, bu tarih itibariyle borç muaccel hale gelmiştir. Ancak faturanın nasıl kesileceği yönünde taraflar arasında yazışmalar yapılmış, ilk olarak 28/04/2016 tarihinde davacı şirkete ait …@…com.tr adresinden …@…com mail adresine “Ürün bey merhaba, …ya takılan çanakların fatura edilmesi için fatura unvanınızı paylaşmanızı rica ederim” şeklinde mail gönderildiği, 02/05/2016 tarihinde …@…com mail adresinden, …@… adresine “… olarak bazı satın alma süreçlerimiz var, o süreçlerin tamamlanması için çalışıyoruz” yanıtı verildiği, 16/05/2016 tarihinde davacı şirkete ait …@… adresinden …@…com mail adresine “Merhabalar fatura için dönüşünüzü beklemekteyiz” şeklinde mail gönderildiği, 15/06/2016 tarihinde …@… adresinden “Merhaba ekli PO ya istinaden faturanızı kesebilirsiniz” yanıtı verildiği, aynı tarihte davacı tarafından gönderilen mailde faturayı kesmek için davalının tam unvanı, vergi dairesi, vergi numarası ve adres gibi bilgilerin talep edildiği, 16/06/2016 tarihinde davalı tarafça söz konusu bilgilerin paylaşıldığı ve davacı tarafça faturanın düzenlenerek mail yoluyla da gönderildiği,16/06/2016 tarihinde … …@… mail adresinden gerek davacının muhasebe mail adresi gerekse davalı şirkete ait muhasebe bölüm personeli eklenerek “faturaya lütfen benden ok gelinceye kadar ödeme yapmayalım” şeklinde mail gönderildiği, daha sonra fatura üzerinde Euro bedeli ve karşılığının yazılması, Po numarasının yazılması gerektiği hususlarında taraflar arasında 17, 21, 23, 28/06/2016 tarihli yazışmalar olduğu,Bu arada 16/06/2016 tarihinde … (…) ait mail adresinden …@… adresine satın alma siparişi gönderilerek, onaylanmasının istenildiği ve ödeme için …@… ile iletişime geçilmesinin istenildiği, 22/06/2016 tarihinde …@… adresinden …@… adresine gönderilen mailde faturanın kesilip kesilmediği sorularak kopyasının mail ortamında gönderilmesinin istenildiği, 09/08/2016 tarihinde yine …@… adresinden …@…com.tr adresine gönderilen mailde “faturanın ekteki siparişe göre kesilmesi gerekmektedir. Siparişin üzerinde … ticaret unvanı, adres ve vergi numarası mevcuttur. Şu ana kadar diğer supplierlarımız … direkt fatura kesmediği için bunun … tarafında nasıl düzeltileceği konusunda bir bilgim yok. Fakat siz … adına faturayı kesip önce mail sonra kargo ile gönderirseniz hemen işleme alacağız. Vade tarihi geldiğinde finans ekibbimizden … bilgi vermeniz yeterli olacaktır” şeklinde mail gönderildiği, 09/08/2016 tarihinde …@… adresinden, davalı şirkete ait adresler eklenerek “… düzenlenen fatura yanlış kesilmiş … ltd şirketine kesilmesi gerekiyormu bu durumda tarafımıza iade faturası kesmeniz gerekiyor” şeklinde mail gönderildiği, …@… adresinden davacıya gönderilen 16/08/2016 tarihli mailde ise “… fatura ve hatalı olduğundan arkadaşlar iade etmişler. Faturayı zaten kayıtlarımıza almadığımızdan iade faturası kesmemiz de maalesef mümkün değilmiş. O yüzden elinizde olan tüm fatura nüshaları ile faturalarını iptal edip doğru firmaya fatura düzenleyebilirsiniz…” yanıtı verildiği tespit edilmiştir. Yazışmalardan anlaşılacağı üzere dava konusu ilişkinin dava dışı …. ile davacı arasında değil davacı ile davalı arasında kurulduğu ancak fatura bedelinin ödenmediği, söz konusu hizmetlerin dava dışı ….’den alınması yönünde davalı ile bu şirket arasında sözleşme olduğu için faturanın dava dışı ….’ye kesilmesi talep edilmiş ise de davalı ile dava dışı …. arasında iç ilişkinin somut gerçeği değiştirmeyeceği, teslim edilen eserin iş sahibinin davalı olduğu ve fatura bedelinden davalının sorumlu olduğu, ayrıca bedelin dava dışı …. tarafından ödenmesinin de sonuca etkili olmadığı kanaatine varılmıştır.Taraflar arasında bedelin daha sonra ödeneceği yönünde bir anlaşma bulunmadığından, eserin 28/03/2016 tarihinde telim edilmesiyle alacağın muaccel hale geldiği, faturanın 16/06/2016 tarihinde düzenlendiği ve icra takibinin 17/08/2016 tarihinde başlatıldığı, davanın 25/10/2016 tarihinde açıldığı, davalı tarafından söz konusu ödemenin 09/11/2016 tarihinde dava dışı ….’ye yapıldığı, bu şirketin ise davacıya 10/11/2016 tarihinde yargılama aşamasında fatura konusu bedeli ödendiği anlaşılmaktadır. Takibe konu bedelin yargılama aşamasında ödendiği ve davacı tarafından da kabul edildiği üzere davanın konusuz kaldığı anlaşılmakla, mahkemece konusuz kalan davanın esası hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığı yönünde hüküm tesis edilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.İİK’nın 67/2 maddesinde “…borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi yer almaktadır. İtirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka takibe konu alacağın likit ve belli olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi gerekmektedir. Böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. (HGK’nın 07/06/2006 tarihli, 2006/19-295 E. 2006/341 K. sayılı ilamı)Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/03/2023 tarihli 2022/6-1019 E. 2023/267 K. sayılı ilamında bu husus; “…Likid alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likid olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi hâlinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likid olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likid sayılmaması doğru olmayacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararı).” şeklinde açıklanmıştır.İtirazın iptali davasında, yargılama aşamasında borcun ödenmiş olması halinde alacak likit ise borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmelidir. Zira ödeme emrinin tebliği üzerine borca itiraz ederek dava açılmasına sebebiyet veren ancak yargılama aşamasında borcu ödeyen davalı, icra takibine yönelik itirazında haksız olduğundan, icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmelidir.Dava konusu somut olayda, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere alacağı muaccel hale gelen davacı tarafından başlatılan icra takibine ilişkin, davalının itiraz ederek takibin durmasına ve dava açılmasına sebebiyet verdiği sabit olup ayrıca alacak tutarı likit olduğundan, harçlandırılan dava değeri 11.359,23 TL’nin % 20’si oranında hesap edilen 2.271,84 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesi karar verilmesi gerekmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesine göre davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder. Somut olayda, davacının takibe konu ettiği bedelin yargılama aşamasında ödendiği, işbu davayı açmakta haklı olduğu anlaşılmakla, bu durumda vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden davalı sorumlu tutulmalıdır.Açıklanan nedenlerle, mahkemece davanın reddi yönünde verilen karar hatalı olduğundan, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilerek 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde yeniden hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca KABULÜ ile İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1059 E. 2019/1262 K. sayılı ve 06/12/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve DAİREMİZCE YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE,a-Dava konusuz kaldığından esas hakkında hüküm kurulmasına YER OLMADIĞI,b-Takibe konu 11.359,23 TL’nin % 20’si oranında hesap edilen 2.271,84 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,2-İlk derece mahkemesi yargılama giderleri yönünden;a-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 193,99 TL harcın mahsubu ile bakiye 75,86 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,b-Davacı tarafından başlangıçta yapılan 227,49 TL gider ile yargılama şamasında bilirkişi ücreti ve posta/tebligat masrafı olarak yapılan 1.465,00 TL’nin toplamı olan 1.692,49 TL yapılan yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına ç-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden, Dairemizin karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 11.359,23 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,d-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara iadesine,3-İstinaf yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafındanyatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,c-Davacı tarafça sarf edilen 234,50 TL (istinaf harç ve posta masrafı) istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,ç-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,d-İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,e-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.11/10/2023