Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1877 E. 2020/211 K. 04.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1877
KARAR NO: 2020/211
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/727 Esas
ARA KARAR TARİHİ: 01/07/2020
ARA KARAR TARİHİ: 28/07/2020
TALEP : TEDBİR
DAVA: İFLAS (Doğrudan Sermaye Şirketleri İle Kooperatiflerin İflası (İİK 179)
KARAR TARİHİ: 04/11/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREGİ DÜŞÜNÜLDÜ
TALEP: Davacı vekili 19/06/2020 ve 26/06/2020 tarihli talep dilekçesi ile; yönetim kurulu üyesi oldukları ve iflasına karar verilmesini talep ettikleri şirkete ait gayrimenkullerin rayiç değerinin 1/6′ sı oranında bedelle icradan satışa çıkarıldığını, alacaklıların zarar görmemesi adına muhtemel satışların tedbiren durdurulması için tedbir kararı verilmesini, veya kayıtlarına iflas davasının kaydının düşrülmesini, şirkete ait menkuller için İİK 159 vs. maddesi çerçevesinde muhafaza tedbiri uygulanmasını, bu kapsamda şirkete ait araçların muhafaza altına alınmasını veya ruhsat kayıtlarına iflas davalıdır şerhi düşülmesini, iflası talep edilen şirket yetkilileri istifa ettiğinden şirketin adına karar alabilecek bir organa sahip olmadığını, alacaklıların hak kaybına uğramaması adına şirkete tedbiren ivedilikle kayyım atanmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, 01/07/2020 tarihli ara karar ile “Davacılar vekilinin 25/06/2020 tarihli dilekçe içeriğine göre şirket yönetiminin istifa ettiği, ancak bu kararın herhangi bir tescil durumunun ise mevcut olmadığı açıkça belirtildiği, esasen tescilin gerçekleşmiş olduğuna dair bir belge olmadığı gibi bu noktada yapılmış olan istifanın ticaret sicil gazetesinde ilan olunduğuna dair bir ilan belgesi de mevcut olmadığı, bu duruma göre dış ilişkide halihazırda davacı durumundaki yönetim kurulu üyesi gerçek kişilerin görevi devam ettiği, öte yandan davacılar vekilinin diğer tedbir talebi ise şirkete ait taşınır ve taşınmazlarına ilişkin olarak kayıtlarına ”iflas davalıdır” şerhi verilmesi ve yine halihazırda icra daireleri tarafından satışına karar verildiği bildirilen mallara ilişkin satışların durdurulmasına ilişkin talebi yönünden , İİK. m. 159 hükmü çerçevesinde, bu dava nedeniyle alınabilecek muhafaza tedbirleri ileride iflas gerçekleştiği takdirde, müflis sıfatını alacak olan borçlunun aktiflerinin tespitine ve muhafazasına yardımcı olacak nitelikteki koruma önlemleri olup buna karşılık İİK. m. 208-216 hükümleri arasında düzenlenen defter tutulması, masa mal varlığının aktif kısmının tespit edilerek muhafaza altına alınmasına yönelik olduğu (Sümer Altay, Türk İflas Hukuku, İstanbul 2004, sayfa 139), hal böyle olunca borca batıklık sebebine dayalı olarak iflas talebinde bulunan davacıların sicilde kayıtlı olan mallarla ilgili ”iflas davalıdır” şerhi verilmesi yönündeki talebinin davacılar yönünden kabulü mümkün olmadığı, hele hele sicilde kayıtlı bazı menkul ve gayrimenkullerin kaydına ”iflas davalıdır” şerhi verilmesi, takip hukuku çerçevesinde haczedilmiş ve satış aşamasında olabilecek mallar yönünden, davacılar vekilinin belirttiği gibi alacakların lehine değil, bilakis aleyhine sonuç doğurabileceği nitelikte olduğu, ayrıca tek tek ve gerekli somutlaştırma yapılmaksızın ve genel nitelikte tedbir talebinin de kabulü mümkün olmadığı, zaten ihtiyati tedbir kararı verilmesini gerektiren, somutlaştırılmış ve yaklaşık ispat sınırına yakın şekilde ispatlanmış bir durum olmadığı sürece, bizatihi bu davanın konusu dahi olmayan mallarla ilgili ”iflas davalıdır” şerhi verilmesine yönelik tedbir talebinin kabulü batıklık sebebine dayalı iflas davasında mümkün görülmediği, takip konusu olduğu bildirilen taşınmazlara ilişkin icra satışlarının tedbiren durdurulmasına dair talebinin, İİK. m. 159/f.3 hükmünde ”Bu maddeye göre alınan muhafaza tedbirleri borçlu aleyhindeki icra takiplerine tesir etmez.” düzenlemesine aykırı olduğu, sonuç olarak şirket için tedbiren kayyım atanması, menkul mallar yönünden kayıtlara ”iflas davalıdır” şerhi verilmesi; yine gayrimenkul mallar yönünden cebri satışların durdurulması ve taşınmaz kayıtlarına bu yönde şerh verilmesine yönelik hususlar dahil olmak üzere tüm tedbir taleplerinin reddine” karar verilmiştir. 01/07/2020 tarihli ara kararın yeniden değerlendirilmesi talebine ilişkin 28/07/2010 tarihli ara kararı ile ” iflası talep edilen şirkete 3 yıl süre ile seçilen YK üyelerinin, üyeliklerinin sona erdiği ve yeni YK üyelerinin seçilmediği ancak anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle görev süresi sona eren üyelerin, üyeliğinin askıda ve devam ettiği yeni yönetim kurulu seçilene ve göreve başlayana kadar eski yönetimin görevine devam edeceğinin kabulü gerektği, Zira, görev süresi sona eren yönetim kurulunun bu sıfatlarının, sürenin salt sona erme ile kendiliğinden düşeceğine ilişkin 6102 sayılı TTK’nda hüküm bulunmamadığı, bu itibarla, eski yönetim kurulunun görev süresinin bitmesi ile ortaklığın kendiliğinden organsız kaldığı söylenemeyeceği, eski yönetim, bu tarz bir yorum sayesinde şirket için acil ve önemli bulunan iş ve işlemleri yapma olanağına da kavuşmuş ve böylece şirketin devamlılığı sağlanmış olup bu sonuca, yönetim kurulu ile ortaklık arasındaki vekalet sözleşmesine ilişkin TBK’nın 506. maddesi uyarınca da varılabileceği .(Bkz: Çamoğlu/Poroy/Tekinalp, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, 2009, İstanbul, sh, 324; 11. Hukuk Dairesinin 08.02.2013 tarih ve 2012/6935 E, 2013/672 K sayılı ilamı) yeni yönetimin seçilmesine kadar iflası istenen şirkette organ boşluğu söz konusu olmayacağından TTK’nın 530. maddesinde yazılı organ boşluğu halinde uygulanması gereken usulün uygulanmasına ve kayyım tayinine gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının kayyım tayinine ilişkin talebinin reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ; Davacı vekilinin yasal süresi içinde sunduğu istinaf dilekçesinde; Müvekkiller …, … ve dava dışı … 3 yıllığına iflası talep edilen şirketin yönetim kurulu üyeliğine seçildiğini, söz konusu karar 24.11.2016 yılında tescil edilmek sureti ile Ticaret Sicil Müdürülüğünün 30.11.2016 tarih ve 639 Sayfa nolu ilanında ilan olunduğunu, 3 yıllık sürenin bitiminde yeni yönetim seçimi de olmadığını, söz konusu durum, şirketin açıkça organsız kaldığını gösterdiğini, Yargıtay 11. H.D 1989/6381 E., 1989/5454 K. 17.10.1989 Tarihli kararında görev süresi sona eren organların yeniden seçilememesi durumunda medeni yasa uyarınca şirkete kayyım atanarak genel kurul toplantısı yapılmalı ve organlar yeniden oluşuncaya kadar şirket yönetiminin kayyıma bırakılması gerektiği belirtildiği, bu nedenle şirkete kayyım atanması gerektiği, takip dosyalarında şirkete ait taşınmazların rayiç bedelinin neredeyse 3/1 fiyatına satışa çıkarıldığını, satış şartları gereği bu muhammen bedelin de yarısı olan bedel üzerinden açık artırmaya başlanacağı Bu hali ile değerlendirildiğinde rayiç değerinin 1/6 sı fiyatı ile satışın gerçekleşeceği bu nedenle organsız kalan şirkete ait malların şirket alacaklılarının zarar görmemesi adına dava sonuna kadar muhtemel olacak İcra satışlarının tedbiren durdurulması ve/veya kayıtlarına iflas davasının kaydının düşürülmesi ve İİK 159 maddesi gereğince şirkete ait taşınırlar hakkında muhafaza tedbirine karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf başvurusun kabulü ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, anonim şirket yönetim kurulu üyeleri tarafından İİK 179. Maddesine dayalı olarak borca batıklık sebebi ile açılan doğrudan iflas davasıdır. Talep, şirketin organsız kaldığından bahisle şirkete kayyım atanması, icra takibinde satış aşamasına gelmiş taşınmazların cebri satışının tedbiren durdurulması ve İİK 159. Maddesi kapsamında şirkete ait taşınır taşınmaz mallar hakkında muhafaza tedbirleri uygunlanarak kayıtlarına iflas davalıdır şerhi verilmesi talebine ilişkindir. Geçici Hukuki Koruma türlerinden olan “ihtiyati tedbir” 6100 sayılı HMK’nin 389 – 399. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nin 389. maddesinde ihtiyatin tedbirin şartları, 391. maddesinde ihtiyati tedbir kararının kapsam ve içeriği, 393. maddesinde ihtiyati tedbir kararının uygulanması, 394. maddesinde ihtiyati tedbir kararına itiraz ve uygulanacak usule yer verilmiştir. İhtiyati tedbirin şartlarını düzenleyen 6100 sayılı HMK’nın 389/1. maddesine göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği düzenlenmiştir. Öte yandan Türk Medeni Kanunu’nun 403/2. maddesinde, kayyımın, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanacağı, 426. maddesinde vesayet makamının, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atayacağı, kayyım atamasının yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel olmayacağı, 427. maddesinde ise bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa kayyım atanacağı düzenlenmiştir. Bir şirket veya kooperatiflerde, organ yokluğundan bahsedebilmek için, şirket organlarından, genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulunun oluşamaması veya görevlerini yapmaması veya yapamaması gerekir. Bu durumda şirket faaliyetinin devamının ve faaliyetinin sağlanabilmesi amacıyla kayyum atanır. 6102 sayılı TTK’nun 530 . maddede ise, uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli olan organlarından birinin mevcut olmaması veya genel kurulun toplanamaması durumunda pay sahipleri, şirket alacaklıları veya gümrük ve ticaret bakanlığının istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yönetim kurulunu da dinleyerek şirketin durumunu kanuna uygun hale getirmesi için bir süre belirleyeceği, bu süre içerisinde durumun düzeltilmemesi halinde, mahkemenin şirketin feshine karar vereceği ve davanın açılması halinde mahkemenin taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabileceği düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde, “Gerekli organın mevcut olmaması ile kastedilen bu organın gerçekten bulunmamasıdır. Yönetim kurulunun süresi sona ermiş olmasına rağmen, yeni bir yönetim kurulunun seçil(e)memiş olması veya yönetim kurulu üyelerinin istifaları ile kurulun boşaldığı ve yerlerini doldurma imkânının bulunmadığı hâllerde yönetim organının mevcut olmadığı kabul edilmelidir. ” denilmiştir. Yasada açıkça ifade edilmese dahi, böyle bir durumda mahkemenin alabileceği gerekli önlemlerin başında kayyum tayinine ilişkin tedbirdir. Atanan kayyum, bir yandan şirket organ eksikliğinin giderilmesi için gerekli işlemleri yaparken bir yandanda bu süre içerisinde şirketin faaliyetinin devamını sağlayacaktır. Kayyımlık ve yasal temsilcilik ise, TMK’nun ikinci kitabında 426 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Somut olayda talep edilen kayyımlık ise aynı yasanın 427. maddesinde düzenlenmiş, 427/4 bentte bir tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa yönetim kayyumu atanacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla Yönetim kurulu üyeliğinin belirli bir süre için seçilmiş olması ve sürenin dolmuş olması tek başına TTK’nın 530. maddesindeki organ yokluğu sonucunu doğurmayacağı gibi süresi dolan yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırma yetki ve görevi de devam eder. Nitekim bu husus Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2012/13135 Esas – 2014/3515 Karar sayılı 25/02/2014 tarihli kararında “Anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerekir. Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemez. ” şeklinde ifade edilmiştir. Bu nedenle davacının kayyım tayinine ilişkin talebinin reddine dair karar hukuka uygun bulunmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun Anonim Şirketlere ilişkin “Sermayenin kaybı, borca batık olma durumu”nu düzenleyen 376. maddesinde… “(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/16 md.) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. ” düzenlemesi yer almaktadır. Borçlu şirketin doğrudan iflasının istenmesi halinde yargılama usulüne ve tedbirlere ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamakla birlikte, alacaklılar tarafından istenen iflasa ve tedbirlere ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması gerekmektedir. Buna göre mahkemece İİK’nın 159. maddesindeki “İflas talebi halinde mahkeme, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebilir.” düzenlemesine dayanarak tedbir kararı verilebilecektir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun “Muhafaza tedbirleri” başlıklı 159. maddesi: “İflas talebi halinde mahkeme, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemişse, alacaklının talebi üzerine, mahkeme mutlaka bu tedbirlere karar vermeye mecburdur. Bu emirler iflas dairesince yerine getirilir. Mahkeme, defter tutmadan gayrı bir muhafaza tedbiri isteyen alacaklıdan, ileride haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğruyabilecekleri zararları karşılamak üzere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 96 ncı maddesinde yazılı bir teminat alınmasını isteyebilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya alacak bir ilama bağlı ise teminat aranmaz. Devlet ve adli yardıma nail kimseler de teminat göstermek mecburiyetinde değillerdir. Bu maddeye göre alınan muhafaza tedbirleri borçlu aleyhindeki icra takiplerine tesir etmez.” hükmünü içermektedir. Ancak bu maddede verilen tedbirler borçlu şirketin malvarlığının muhafazası dolayısıyla alacaklıların menfaatinin korunmasına yönelik tedbirlerdir. Mahkemenin gerekçesinde belirtildiği gibi davacının sicilde kayıtlı bazı menkul ve gayrimenkullerin kaydına ”iflas davalıdır” şerhi verilmesi, takip hukuku çerçevesinde haczedilmiş ve satış aşamasında olabilecek mallar yönünden, davacılar vekilinin belirttiği gibi alacakların lehine değil, bilakis aleyhine sonuç doğurabileceği niteliktedir. Öte yandan HMK 391/1 bendi uyarınca tedbirin açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı, tereddüte yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği belirtilmesi gerekir. Tek tek ve gerekli somutlaştırma yapılmaksızın genel nitelikte davacının sicile kayıtlı taşınır ve taşınmaz malların kaydına “iflas davalıdır” şerhi verilmesine yönelik tedbir kararı verilmesi hukuka aykırı olduğu gibi batıklık sebebine dayalı iflas davasında alınan muhafaza tedbirleri kapsamında da değildir. Ayrıca İİK 159/son bendinde, bu maddeye göre alınan muhafaza tedbirleri borçlu aleyhindeki icra takiplerine tesir etmeyeceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla iflas talep edilen şirket aleyhine başlatılan takipte satış aşamasına gelmiş bir mal ile ilgili takibin yada satış işleminin, iflas davasına bakan mahkemece tedbiren durdurulması talebi açıkça İİK 159/son bendinde yer alan düzenlemeye aykırıdır. Açıklanan nedenlerle mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Başvuru tarihinde Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli olan 148,60 TL istinaf yoluna başvurma harcının Hazineye irat kaydına, 3- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan harçlar kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcı davacı taraftan peşin alındığından Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına, 5-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu 353/1.b.1 ve 362/1-f Maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.04/11/2020