Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1848 E. 2023/1425 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1848
KARAR NO: 2023/1425
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/662
KARAR NO: 2019/840
DAVA TARİHİ: 25/07/2017
KARAR TARİHİ: 05/11/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalıların itiraz ettiklerini, davalıların itirazlarının haksız ve kötü niyetli olduklarını, davacı şirket ile davalı borçlular arasında ticari ilişki bulunduğunun takibe konu cari hesap ekstresi, otobüs sefer sipariş dosyaları ve ticari içerikli yazışmalar incelendiğinde anlaşılacağını, anılan nedenle davalıların haksız ve mesnetsiz itirazlarının iptali ile takibin devamına, kötü niyetli davalıların %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı … cevap dilekçesinde özetle; kendisinin yıllar önce davacı şirkette eleman olarak çalışan işçi olduğunu, şirketten hak ve alacaklarını alamadan ayrıldığını, şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını, davanın ve icra takibinin haksız olduğunu, anılan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirket ile alacaklı olduğu iddia edilen davacı arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, nitekim mahkeme dosyası ve icra takip dosyasında davacının davalı şirketten alacaklı olduğuna dair bir delil bulunmadığını, yapılacak bilirkişi incelemesi ile bu durumun tespit edilebileceğini, anılan nedenlerle davanın reddine, davacı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.Davalı … tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Mahkememizce tüm dosya kapsamı üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, bilirkişi olarak Mali Müşavir … tayin edilmiş, bilirkişi tarafından sunulan raporda; davacı tarafın davalı taraf ile olan ilişkisinin cari hesap olarak tutulduğu, herhangi bir belgeye dayandırılmadığı, sadece davalı taraf çalışanı olduğu iddia edilen … ile mail yazışmalarında gün ve saat belirtilen otobüs hatlarını gösteren maillerin atıldığı ve yapılan hizmetler karşılığında davacı tarafından davalı tarafa herhangi bir fatura kesilmediği, davacı tarafın belirtilen otobüs seferlerindeki tutarlarının hangi tarifeye veya neye göre belirlendiğinin tespitinin yapılamadığı, davacı tarafından dosyaya ibraz edilen mail yazışmalarının delil olarak kabul edilmesi halinde ve …’ın … çalışanı yada yetkilisi olduğunun kabul edilmesi halinde ve verilen hizmetin verildiğinin kanıtlanması halinde davacının davalı …’tan alacaklı olabileceğinin söylenebileceğini, ancak davacı tarafça sunulan cari hesap ilişkisinin excel’de düzenlenen ve faturalara dayanmayan kayıtlara ilişkin tutulduğu, yine söz konusu cari hesabın davacının ticari defter ve belgelerinde de kayıtlı olmadığı, bu itibarla davacı iddialarının ispata muhtaç kaldığı, davacının davalılardan ticari defter ve belgelerine göre herhangi bir alacağının bulunmadığı yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir. Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalıların beyanları, ibraz edilen deliller, icra takip dosyası, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;Davanın, seyahat acenteliği yapan davalı şirkete turistik taşımalarda araç tahsis edilmesine ilişkin verildiği iddia edilen tur hizmetinin bedelinin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptaline ilişkin olduğu, davalı borçluların borca ferilerine itiraz etmiş oldukları, itirazın iptaline dair davanın süresinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.Dosyanın incelenmesinde, davacının davalı şirkete verilen tur hizmeti nedeniyle alacağı bulunduğunu iddia ettiği, davalı şirketin böyle bir hizmetin verildiğini kabul etmediği, davacı tarafça verildiği iddia edilen hizmet ile ilgili fatura düzenlenmediği gibi hizmetin verildiğine dair yazılı bir belge de sunulmadığı, dilekçe ekinde sunulmuş olan mail yazışmalarının hizmetin verildiğini ispata elverişli olmadığı, yaptırılan bilirkişi incelemesinde de davacının bir alacağının tespit edilemediği, hizmetin davalı şirkete verildiğinin iddia edilmesine göre diğer davalılar … ve … aleyhine dava ikame edilemeyeceği anlaşılmakla Davalı … Ltd Şti’ye karşı açılan davanın subut bulmadığından, davalılar … ve … aleyhine açılan davaların ise husumet yönünden reddine karar verilmiş, davacının takipte kötü niyetli olduğu sabit olmadığından takip dolayısıyla davacı aleyhine tazminata hükmedilmemiştir.”
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece mali müşavir bilirkişiden rapor alınmış ise de turizm ve turist taşıma hususları bilirkişinin uzmanlık alanı dışında kaldığından, davalılara verilen hizmetin hukuki niteliği, taraflar arasında gerçekleşen ticari ilişkinin kapsamı, turistik tur kiralama hususlarında hataya düşüldüğünü, Bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde müvekkili firma ile davalı … arasında akdedilen “yıllık taşıt kira sözleşmesi”nin ibraz edildiğini ve sözkonusu sözleşmeye istinaden aralarında hukuki ve organik bağ bulunan davalılarca muhtelif tarihlerde, müvekkili firmaya ait turist taşıma ruhsatına haiz araçların kiralandığını, araç kiralamalarına karşılık davalılardan … tarafından 20/11/2015 tarihinde 10.000,00 TL, 22/01/2016 tarihinde 15.000,00 TL, 22/02/2016 tarihinde 7.500,00 TL müvekkili firma yetkilisine ödemeler yapıldığını ayrıca davalılardan … tarafından 04/07/2014 tarihinde 3.500,00 TL müvekkili şirket nam ve hesabına müvekkili firma yetkilisine ödendiğini, Bilirkişi raporunun sonuç bölümünde; müvekkili firma ile davalılar … ve … arasındaki yazışmalara, sipariş maillerine ve davalılarca müvekkili firma nam ve hesabına yetkilisine yapılan kısmi ödemelere değinilmişse de, sipariş mailleri ve yazışmalara konu siparişlerin niteliği, yapılan kısmi ödemelerin sebebi araştırılmadan eksik inceleme neticesinde rapor tanzim edildiğini, bu nedenle hükme esas alınmayacağını, Davalılarca yapılan ödemelerin iş avansı olarak alındığını ve taraflar arasındaki hesap, cari hesap olarak excel ortamında tutulduğunu, davalılara bakiye borçlarını ödedikleri zaman fatura kesileceğini,Aralarında hukuki ve organik bağ bulunan davalılar ile müvekkili şirket arasında ticari ilişkinin nitelendirilmesi, takibe konu cari hesap ekstresi, otobüs sefer sipariş dosyaları ve ticari içerikli yazışmaların incelenmesi ve dava konusu ihtilafın çözümlenebilmesi ancak aralarında Turizm Servis/Tur Hizmeti konusunda uzman bilirkişinin de bulunduğu yeni bir kuruldan ek rapor alınması suretiyle mümkün olacağını ancak mahkemenin bu taleplerini dikkate almadığını, ayrıca bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde sunulan deliller nazara alınmadan savunma hakları kısıtlanarak karar verildiğini beyanla, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı şirket tarafından, davalılar aleyhine 52.132,20 TL yolcu taşıma ücreti ve 3.569,27 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 55.701,47 TL’nin tahsili amacıyla takip başlatıldığı, başlatılan takibe davalıların süresi içerisinde itiraz ettiği, davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal 1 yıllık süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.Davacı vekili tarafından, takip talebine konu borcun sebebi; 31/03/2016 tanzim ve 31/03/2016 vade tarihli cari hesap ekstresi ve otobüs sefer sipariş dosyaları olarak belirtilmiş, bir sayfadan ibaret cari hesap kaydı, … […@…] adresinden … […@…] adresine, 28/08/2015 ile 25/02/2016 tarihleri arasında gönderilen e-posta yazışmaları sunulmuştur. Yine dava dilekçesindeki delil listesinde aynı delillere dayanılmıştır. Davacı tarafından verildiği iddia edilen hizmetlerin faturalandırılarak karşı tarafa tebliğ edilmediği, hizmetin verildiği iddiasına yönelik cari hesap kaydı ile e-posta yazışmaları dışında bir delil sunulmadığı, cari hesap kaydının ise excel olarak tutulduğu ve herhangi bir belgeye dayandırılmadığı tespit edilmiştir. İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972).Mevcut dosya kapsamın itibariyle hizmetin verildiği hususunda ispat yükü davacı üzerindedir.Davacı tarafça sunulan e-posta yazışmalarının delil mahiyeti değerlendirildiğinde;Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre “belge”dir (m. 199). Kanundaki anlamıyla her belge, ispat konusu vakıayı temsil eden dar anlamda delildir. Ancak, hukukumuzda senet dışındaki belgeler, sadece delil başlangıcı (m. 202) olarak değerlendirilebilir. (Pekcanıtez Usul, Prof.Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, Cilt.II, s.1738)Senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında delil başlangıcı varsa o hukuki işlem tanık dinlenerek de ispatlanabilir (m. 202/1). Delil başlangıcının varlığı halinde hakim, hem delil başlangıcı hem de dinlenen tanık veya diğer takdiri delilleri serbestçe değerlendirerek bir karar verecektir. Bir belgenin, delil başlangıcı olabilmesi için, 202. maddenin ikinci fıkrasına göre üç şartın birlikte bulunması gerekir: Delil başlangıcı için ilk olarak bir “belge” bulunmalıdır. Belgenin tanımı 199. maddede yapılmıştır… İkinci olarak, belge, kendisine karşı (aleyhine) ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş ya da gönderilmiş olmalıdır (m. 202/2). Kendisine karşı kullanılmak istenen kişi tarafından gönderilmiş olan bir belge de elden verilmiş bir belge ile aynı değerdedir… Üçüncü olarak, delil başlangıcı, iddia edilen hukuki işlemi tam olarak ispat edememekle beraber, o işlemi muhtemel göstermelidir. Delil başlangıcı senetten farklı olarak, ispatı istenen hukuki işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine elverişli olmasa da, iddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgiyi içermelidir. Ayrıca, bir belgenin delil başlangıcı olarak kabul edilmesi için iddia edilen vakıanın gerçekliğine işaret etmesi gerekir. Burada aranan basit bir ihtimalin varlığı olmayıp o vakıanın gerçek olma ihtimalinin yüksek olasılık olduğunu göstermesi gerekir. Ancak, her durumda delil başlangıcı ihtilaflı vakıanın gerçekliğini tartışmasız olarak ispat etmeye yeterli olmadığı için, delil başlangıcı yanında iddia konusu hukukî işlemin ispatı için tanık da dinlenebilecektir. Görüldüğü gibi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 202. maddesinde bir belgenin delil başlangıcı olabilmesi için aranan şartlar, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 292. maddesinde öngörülenlerle örtüşmektedir. O itibarla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde “yazılı delil başlangıcı” teşkil eden bütün belgeler bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu yönünden de delil başlangıcı teşkil edecektir. Ancak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kabulüyle birlikte “yazılılık” şartı kaldırıldığı için, yukarıdaki unsurları taşıyan ve 199. madde bağlamında belge olarak değerlendirebilecek diğer bilgi taşıyıcılarına da delil başlangıcı olarak dayanılabilecektir. (Pekcanıtez Usul s.1841, 1842, 1843, 1844, 1845)Delil başlangıcına ilişkin olarak 202. maddede getirilen yeni düzenlemeyle hukukumuzdaki senetle ispat zorunluluğu önemli ölçüde yumuşatılmıştır. Zira 199. maddede tanımlanan türden bir belgede, ispat konusu hukuki işlemin varlığı veya içeriği konusunda yeterli bilgi mevcut ise o hukuki ilişkinin varlığını iddia eden taraf, o belgenin karşı taraf ya da temsilcisi tarafından kendisine verildiğini ya da gönderildiğini ispat edebildiği taktirde delil başlangıcına dayanarak tanık dinletebilecektir. Bu bağlamda, önemle vurgulamak gerekir ki delil başlangıcı taraflar arasındaki ihtilaflı vakıayı tek başına ispat etmeye yetmez. Delil başlangıcına dayanan taraf senetle ispat kuralının uygulandığı bir davada tanık dinletme ve diğer takdiri delillere başvurma hakkını kazanır. Bir tarafın elinde delil başlangıcı olması o tarafın iddiasını ispat ettiği anlamına gelmez. Davaya bakan hâkimin de tanıkları dinlemeden, münhasıran delil başlangıcına dayanarak hüküm tesis etmesi mümkün değildir (Pekcanıtez Usul s.1849).Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesinde belirtilen yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarının delil başlangıcı olarak kabul edilmesi sayesinde, özellikle hazır olmayanlar arasındaki hukuki işlem (örneğin bir satış sözleşmesi) iddialarının ispatında, taraflar arasındaki e-mail metinleri, SMS mesajları, görüntülü mesaj kayıtları, faks metinleri delil başlangıcı olabilecek ve hukuki işlem iddiaları tanık ile de ispat edilebilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, elektronik posta ya da mesaj metinlerinin çıktılarının delil başlangıcı olarak kullanılabilmesi için, iddia edilen belgenin davanın karşı tarafınca veya temsilcisince gönderilmiş olduğu konusunda tereddüt bulunmamalıdır (Pekcanıtez Usul s.1850).Söz konusu e-postaların gerçekten davalılar tarafından davacıya gönderilip gönderilmediği noktasında bir araştırma yapılmamış ise de, gönderildiğinin tespit edilmesi halinde dahi söz konusu belgelerin delil değil ancak yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilebileceği, bu durumda ise diğer delillerle desteklenmesi gerektiği açıktır. Sonradan delil gösterilmesi;Davacı vekili bilirkişi raporu ibraz edildikten sonra rapora itiraz dilekçesinde … ile imzalanan 01/01/2016 başlangıç tarihli “yıllık taşıt kira sözleşmesi” başlıklı sözleşme örneğini, taşıma yapıldığı ileri sürülen araçlara ilişkin ruhsat fotokopilerini, davacı şirket yetkilisi … ait banka hesap hareketlerini delil olarak sunmuş, turizm ve tur hizmetleri konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınmasını talep etmiştir. … İnşaat Otomotiv ile imzalanan 01/01/2016 başlangıç tarihli “yıllık taşıt kira sözleşmesi” başlıklı sözleşme yeni delil mahiyetindedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulüne tabi davalarda, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir. HMK’nın 194. maddesine göre taraflar; dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırarak dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. Ön inceleme aşamasında, tarafların daha önce dayanmadıkları bir delili göstermesi (ve devamında ibraz etmesi), ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140/5. maddesi çerçevesinde mümkün olabilecektir. Dolayısıyla bu aşamada, herhangi bir koşul aranmaksızın yeni delil gösterilmesi söz konusu olamayacak; ancak önceden (dava ve cevap dilekçelerinde) gösterilen delillerin ibrazı, mahkemeye sunulması için birtakım önlemler alınabilecektir. Zira ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir (m.140/5). Kuraldan anlaşılacağı üzere bu aşamada toplanacak deliller, tarafların daha önce dilekçelerinde dayandıkları, ancak henüz mahkemeye ibraz edilmemiş olan delillerdir (Pekcanıtez Usul, Prof. Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr. Muhammet Özekes, Doç.Dr.Hülya Taş Korkmaz, Doç.Dr.Mine Akkan, Cilt.II, s.1758)HMK’nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlığını taşıyan 145. maddesi; “(1) Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.Tahkikat Aşaması (m. 145) (Kural, sonradan delil gösterilemez; ancak, geç bildirme kötüniyetli değilse bir kusura dayanmıyorsa mahkeme bu konuda izin verebilir): Ön incelemeden sonra delil gösterilmesi ve sunulması -iddia ve savunmanın sınırları içinde kalsa da- mümkün değildir. Tahkikat aşamasında, yeni delil gösterilmesi ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesi çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Bu kapsamda delilin sonradan sunulması, o delile önceden ulaşılamamasına ya da o delilin varlığı hakkında mazur görülebilir bir bilgisizliğe, bir engellemeye vs. ye dayanıyorsa mümkündür. Tarafın salt ihmalkârlığı, yeterince araştırmaması, davayı uzatma amacı, beceriksizliği, önemsememesi, kötüniyeti gibi hususlarla o delili sunmaması hâlinde sonradan delil sunulması kabul edilmez, artık o delilden vazgeçilmiş sayılır. Bu durumlarda, mutlaka mahkemenin çok titiz davranması, tarafın durumunu objektif olarak değerlendirip yargılamada kötüniyetli davranışlara imkân tanınmamalıdır (Pekcanıtez Usul, Cilt.II, s.1759,1760). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesinin gerekçesi; “Uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğu bilinmektedir. Maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğu kural olarak benimsenmiştir. Fakat iki istisna kabul edilmiştir. Yeni delil sunulması talebi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya delilin süresinde sunulmaması ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanıyorsa, hâkim gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebilir. Bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesi, hukukî dinlenme hakkının tabiî bir sonucudur” şeklinde açıklanmıştır. Dava ve karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nın “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141.maddesinde; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” hükmü yer almakta olup daha sonra 1.fıkrası “(1) (Değişik fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./15. md) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” şeklinde değiştirilmiştir. Davacı tarafça bilirkişi raporundan sonra sunulan ve yeni delil mahiyetinde olan … Otomotiv ile imzalanan 01/01/2016 başlangıç tarihli “yıllık taşıt kira sözleşmesi” başlıklı sözleşme ve e-posta yazışmaları bir arada dikkate alındığı takdirde dahi iddiasını ispata yeterli olmadığı, zira davacının hizmet verdiğini ispat etmesi gerektiği ancak verdiğini iddia ettiği hizmete yönelik fatura düzenlemediği, ticari defterlerinde bir belgeye dayanmadığı gibi hizmetin nasıl verildiğine yönelik bir açıklamasının dahi olmadığı, davacının üzerine düşen ispat yükünü yerine getiremediği anlaşılmakla, mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırı herhangi bir husus da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 11/10/2023