Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1818 E. 2023/1299 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1818
KARAR NO: 2023/1299
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2015/1176
KARAR NO: 2019/1038
KARAR TARİHİ: 05/11/2019
DAVA: Tazminat (Kooperatif Yönetim ve Denetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı OSB … parselin maliki olduğunu, davalı kurulmadan önce var olan … Kooperatifi’nin üyesi olduğunu, kooperatif zamanında alınan hatalı kararlar nedeniyle kooperatif aleyhine 24/10/2005’te tazminat davası açıldığını, dava devam ederken kooperatifin tasfiye edildiğini, yapılan yargılamada kooperatifin ihyası için kendilerine süre verildiğini, ihya neticesinde görülen dava sonunda kooperatif yönetiminin hatalı kararları nedeniyle zararın oluştuğuna hükmedildiğini, hükmün kesinleştiğini, ilamın takibi neticesinde kooperatif nezdinde sadece 6.668,10 TL tahsilat yapılabildiğini, başka bir varlığının bulunmadığını, bahsi geçen kooperatifin tüm aktif ve pasifleri ile birlikte davalı müdürlüğe dönüştüğünü, MK m.2 bağlamında perdenin aralanması teorisi uyarınca ve TTK m. 146-151 çerçevesinde davalının tahsil edilemeyen bu alacaktan sorumlu olduğunu zira bahsi geçen kooperatifin kapanış genel kurulunun geçen kooperatifin kapanış genel kurulunun 5. maddesinde “devam etmekte olan davalar ve mukavele gereği yapılması gereken işlerin organize sanayi bölgesine devrine karar alınmıştır” dendiğini de belirterek, bakiye alacağının 81.196,29 TL’nin ilk dava tarihinden itibaren faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Islah Dilekçesi: Davacılar vekili 24/09/2019 tarihli dilekçesi ile asıl alacak bakiyesi 80.341,21 TL alacağın, ilk dava tarihi olan, 24.10.2005 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle davalı … tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının bahsettiği hatalı inşaatın 01/02/2002 tarihli sözleşemeye dayalı olarak başlatıldığı ve 01/05/2003 tarihinde tamamlandığını, davacının müvekkiline karşı ise 16/10/2015 tarihinde dava açtığını, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, müvekkilinin bahsi geçen kooperatifin devamı ya da uzantısı olmadığını, onun borçlarından sorumluluğunun bulunmadığını, kapatılan Kadıköy Yeni Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/219 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde verilen ve kesinleşen kararda OSB’nin bu tazminattan sorumluluğunun bulunmadığı ve bu borçtan sorumlu olan kooperatifin ihyasının gerektiği sonucuna varıldığını, öte yandan TTK’de yer alan bir ilkenin OSB aleyhine uygulanamayacağını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… davacı tarafından davalı aleyhine açılan İstanbul Anadolu 3. ATM’nin 2006/219 esas sayılı dosyasında görülmekte olan davada davacının dava dışı S.S İstanbul Kimya Sanayicileri Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifi aleyhine dava açtığı, dava devam ederken kooperatifin tasfiye olduğu, mahkemece davacıya kooperatifin ihyası için süre verdiği, davacı tarafından İstanbul 2. ATM’nin 2006/780 esas sayılı dosyasından ihya davası açıldığı ve kooperatifin ihyasına karar verildiği, 3 ATM ve 2 ATM’ce verilen kararların Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davacının alacağın tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla ilamlı takip yaptığı ve yapılan haciz işlemleri sonucu icra dosyasından 7.523,18 TL tahsil ettiği, başkaca bir tahsilat yapılmadığı ve huzurdaki davayı açtığı ve davasını 24/09/2019 tarihli dilekçesi ile ıslah ettiği ve Medeni Kanun 2. Maddesine dayandırdığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ve aralarında davalının tüzel kişilinin … tüzel kişiliğinin devamı olduğuna karar verilmesini ve İstanbul Anadolu 3 ATM’nin 2006/219 esas sayılı dosya ile kesinleşen kooperatif borcundan sorumlu olduğundan karar verilmesini talep ettiği, mahkememizce hükme esas alınan somut ve gerekçeli bilirkişi raporları da dikkate alındığında dava dışı kooperatif kayıtlarında yapılan incelemeye göre 09/12/2005 tarihli genel kurul toplantısında tasfiye halindeki kooperatife ait devam etmekte olan mahkemeler ve mukavelelerin OSB’ye devrine, uyuşmazlıklardan ve sözleşmelerden doğan hak ve borçların OSB’ye devir ve temlikine karar verildiğinin tespit edildiği, davalı OSB’nin dava dışı kooperatifin üyeleri tarafından kurulduğu, aktif ve pasifi ile birlikte kooperatifin devamı niteliği taşıdığı, bunun da kooperatifin son genel kurulunda açıkça kararlaştırıldığı, tüm düzenlemeler karşısında davalının kooperatiften ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu ve kooperatifin borçlarından sorumlu olmayacağına dair savunmanın Medeni Kanun 2. hükmü uyarınca düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve davalının dava dışı kooperatifin devamı niteliğinde olduğu, davalı her ne kadar zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de davacı tarafından ilk davanın İstanbul Anadolu 3. ATM’de 07/04/2006 tarihinde açıldığı, işbu davanın açılmasıyla davalının dava dışı kooperatifin devamı olduğu kanaatine varıldığından zamanaşımının ilk dava açılması ile kesildiği, davacının kooperatif aleyhine yapmış olduğu icra takibinden 7.523,18 TL tahsil ettiği, bu bedelin dava değerinden düşüldüğünde davacı tarafından 80.341,21 TL’nin davalıdan talep edilebileceği sonuç ve vicdani kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne” dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece zaman aşımı itirazının değerlendirilmediği, tüzelkişilik perdesinin aralanmasının istinafa konu iş bu davada uygulanamayacağı, tüzel kişilik perdesinin aralanması için taraflarının haksız kötü niyetli ve kanunun dolanması şeklinde davranması gerektiği, somut davada bu şartların yerine getirilmediği, Kadıköy 3. ATM de görülen davanın kendilerine ihbar edilmediği, M.K 2 ileri sürülerek davanın ıslah edilmesinde açıkça yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, tasfiye olup sicilden terkin olan … İşyeri Yapı Kooperatifi’nden olan tazminat alacağının davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile dava dışı kooperatif arasındaki tazminat alacağının dayanağı, kooperatif yönetiminin 01.02.2002 tarihli sözleşmeye dayalı olarak başlatılan ve 01.05.2003 tarihinde tamamlanan inşaat işine dayanmaktadır. Davacı tarafça kooperatif aleyhine 24.10.2006 tarihinde açılan dava devam etmekte iken, kooperatifin tasfiye edildiği ve daha sonra davacı tarafça kooperatifin ihyası istemli davanın açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda da kooperatifin yönetiminin hatalı kararlarının tazmini gereken zarara sebebiyet verdiği sonucuna ulaşıldığı ve mahkeme kararın kesinleştiği ancak takibe geçen alacaklının kooperatif nezdinde sadece 6.668,10 TL tutarında mal varlığı bulabildiği iddia edilmiştir. Sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinde; İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi) 2006/219 E. ve 2012/1034 K. sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafça, tasfiye halinde … ve … Tic. A.Ş.’ye yönelik dava konusunun hukuki niteliği itibariyle inşaatın imar mevzuatına aykırı ve ayıplı yapılması nedeniyle uğranılan zararların tazmini ve haksız olarak tahsil edilen yapı denetim hizmeti ücretinin tahsiline ilişkin davada, davanın kısmen kabulü ile 75.000,00 TL ayıplı bina imalatı nedeniyle tazminat, 2.400,00 TL yapı denetim masrafı olmak üzere 77.400,00 TL tazminatın dava tarihinden işleyecek 3095 sayılı yasanın 2/1 maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte davalılardan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya dair isteminin reddine dair verilen kararın temyiz edilmesi üzerine yapılan inceleme sonucunda Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından 2013/1628 E. 2014/813 K. sayılı ile onanmasına dair karar verilmiştir. Davalı kooperatifin davadan iş bu anılan davadan önce tasfiye sürecine girdiği ve 01/06/2004 tarihinde tasfiyenin sona erdiği 06/03/2005 tarihinde tasfiyenin bittiğinin tescil edildiği, Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilerek tasfiyenin kapatıldığı anlaşıldığından davacı tarafa kooperatifin ihyası için süre verilmiştir. Davacı tarafından İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/780 E. 2007/386 K. sayılı dava dosyasında ihya davası açıldığı ve işbu davanın sonuçlandırılması için yeniden ihyasıyla ticaret siciline kaydedilmesine karar verildiğin tespit edilmiştir. İstanbul Anadolu 2 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/780 E. ve 2007/386 K. sayılı dosya fotokopisi celp edilmiş olup yapılan incelemede, davacı tarafından … Kooperatifi’nin ihyası için kooperatif tasfiye memurları ve İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu hasım gösterilerek ”kooperatifin sicilden terkin kaydının iptali (ihya)” davasının açıldığı, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/219 Esas sayılı davanın takibi ve sonuçlandırabilmesi açısından yeniden ihyası ile ticaret siciline kaydına karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 11. Huıkuk Dairesi’nin 2007/14684 E. 2009/9952 K. sayılı ilamı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/1036 E. 2010/2782 K. sayılı karar düzeltme talebinin reddi ile 12.03.2010 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir. İstanbul Anadolu … İcra Dairesi’nin … E. sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından ”Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/219 E. ve 2012/1034 K. sayılı ilamı” dayanak kılınarak dava dışı … ve tasfiye halinde … aleyhine (asıl alacak + faiz+ yargılama gideri + vekalet ücreti) toplam 149.540,66 TL alacağın tahsiline yönelik takip başlatıldığı (örnek no:1) alacaklı tarafından bankalara gönderilen haciz ihbarnameleri sonucu … Bankasının 27/03/2015 tarihli yazısında dosya borçlusunun hacizli bulunan malların karşılığı tutardan banka EFT masrafı düşüldükten sonra 7.518,23 TL’nin icra dosyasına gönderildiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişi Raporları:Ticaret Hukuku Öğr. Üyesi …, Mali müşavir … ve Kooperatif uzmanı … tarafından düzenlenen 08.05.2018 tarihli kök raporda özetle; davacı ile kooperatif arasındaki tazminat alacağı ilişkisinin kooperatif yönetiminin 01/02/2002 tarihli sözleşmeye dayalı olarak başlatıldığı ve 01/05/2003 tarihinde tamamlanan hatalı inşaata dayandığı, kooperatif aleyhine 24/10/2005’te açılan dava devam ederken kooperatifin tasfiye olduğu, davacı tarafından kooperatifin ihyası yönünden dava açıldığı, ihya neticesinde tekrar tüzel kişilik kazanan kooperatife karşı yürütülen dava neticesinde verilen kararın davacı lehine kesinleştiği, kooperatiften alacağını tahsil edemeyen davacının kooperatifin devamı olduğu iddiasıyla huzurdaki davayı açtığı, huzurdaki davaya TTK’nin şirketlerin tür değiştirmesi ve Borçlar Kanunu’nun bir işletmenin devrine ilişkin hükümlerin dava konusu ihtilafa davalı OSB’nin ticaret şirketi olmaması nedeniyle uygulanamayacağı, davalı kooperatifin 12/11/2005 tarihli son genel kurulunda “tasfiye halindeki kooperatife ait devam etmekte olan mahkemeler ve mukavelelerin OSB’ye devrine, uyuşmazlıklardan ve sözleşmelerden doğan hak ve borçların OSB’ye devir ve temlikine” karar verildiği ve bu gündem maddesinin genel kurulda kabul edildiği, kooperatifin sadece üyeler tarafından kurulmakta kalmayıp, gerek tüm aktif ve pasifiyle birlikte kooperatifin devamı niteliğini taşıdığı ve hatta kooperatifin son genel kurul kararında bunun açıkça kararlaştırıldığı ve ayrıca kurucularında kooperatif üyelerinden oluştuğu, bu şartlar altında davalı OSB’nin kooperatiften ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu ve kooperatifin borçlarından sorumlu olmayacağına dair savunmayı Medeni Kanun 2. hükmünde düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı, böyle durumlarda önceki bir tüzel kişi ile onun devamı niteliğinde olan sonraki tüzel kişiliğin bir bütün olarak değerlendirileceği, zamanaşımı yönünden ise Medeni Kanun 2’ye dayanarak tüzel kişilik perdesinin aralanması ve sonraki tüzel kişinin öncekinin devamı olduğu, borç ve sorumluluklar açısından ikisinin bir bütün olarak nitelendirildiği durumlarda iki tüzel kişi bir bütün olarak görüldüğünden önceki tüzel kişiye karşı zamanaşımı süresi içinde açılan dava veya başlatılan takiplerin dikkate alınması gerektiği, sonuç olarak Medeni Kanun 2. hükmü dikkate alındığında davalının söz konusu kooperatifin devamı niteliğinde olduğu, davacının kooperatiften olan alacağı bağlamında tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi uyarınca kooperatif ile davalı OSB’yi bir bütün olarak görmekte olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 29/03/2019 tarihli ek raporunda özetle; dosyada mevcut 04/06/2004 tarih 6064 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde eski unvanı … yeni unvanının … olduğu, 09/12/2005 tarihli genel kurul toplantısının 5 nolu gündem maddesinde “tasfiye halindeki kooperatife ait devam etmekte olan mahkemeler ve mukavelelerin OSB’ye devrine, uyuşmazlıklardan ve sözleşmelerden doğan hak ve borçları OSB’ye devir ve temliki hususunun kabulüne” karar verildiği, kararın Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 09/12/2005-6449 sayılı gazetede yayımlandığı, dolayısıyla davalı OSB’nin söz konusu kooperatifin devamı niteliğinde olduğu belirtilmiştir.Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiş olup davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.Sunulan istinaf sebeplerinin incelenmesi: Tüzel kişilik perdesinin aralanması Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacı, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamaktır. Temelini Medeni Kanun m. 2’de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olmaktadır. Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir. Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlanmaktadır. (Coşkun Koçak, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması 1. Uluslararası Ticaret Sempozyumu 02 Şubat 2008 Marmara Üniversitesi Hukuk FakültesiYayını s.h.58) Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Ersin Çamoğlu, “Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.32, S.2, 2016, s.12).Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2018/349 E 2020/3772 K sayılı ialmında ”… Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları veya kardeş şirketleri sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nin 2. maddesi kabul edilmektedir.” yer almaktadır.Dosyada mübrez Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi (sayfa:338, 9 Aralık 2005, sayı:6449) fotokopisinin incelenmesinde, kooperatifin 12.11.2005 tarihli son genel kurulunun 5. maddesinde ”tasfiye halindeki kooperatifimizde ait devam etmekte olan mahkemeler ve mukavelelerin OSB ye devrine, uyuşmazlıklardan ve sözleşmelerden doğan hak ve borçları OSB ye devir ve temlik ki hususların görüşülmesine geçildi. …112 oyla ve oy çokluğu ile karar verildi. 7 ret oyu kullanıldı. Çekimser oy kullanılmadı” yer almaktadır.Bilirkişi heyeti raporunda, davalının söz konusu kooperatifin üyeleri tarafından kurulmakla kalmayıp, gerek tüm aktif ve pasif ile birlikte kooperatifin devamı niteliği taşıdığını ve hatta kooperatifin son genel kurul kararında bunun açıkça kararlaştırıldığı ve ayrıca kurucularının kooperatif üyelerinden olduğu belirtilmiştir. Dosyada yer alan … Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanlığı tarafından mahkemeye gönderilen 21.12.2016 tarihli yazı ekinde 12.10.2016 tarih ve 40 sayılı toplantı tutanağı, ilk kuruluş kurucu ve yönetici isimleri hazirun cetvelleri (2007,…- 2016 dönemlerine ilişkin) yer almakta olup kurucu müteşebbis heyet asıl üyeleri, yönetim kurulu üyeler ve denetim kurulu üyelerinin … San. Koop.’den oluştuğu anlaşılmaktadır.İş bu nedenle davacının kooperatiften doğan alacağının tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi nazara alındığında kooperatif ile davalıyı bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden, aksi yöndeki davalı istinaf sebebinin yerinde olmadığına dair karar verilmiştir. Zaman aşımı itirazı: Bir hakkın belli bir süre içinde ileri sürülememesi sebebiyle dava yoluyla elde  edilebilme imkanının kalmaması veya kanunda öngörülen sürenin geçmesi sonucu bir hakkın  kullanılmasının mümkün olmaması zamanaşımı kurumunu ifade etmektedir (Türk Hukuk  Kurumu: Türk Hukuk Lügatı, C. I, Ankara 2021, s. 1244). 818 sayılı BK, l l.01.2011 tarihinde kabul edilen 6098 sayılı TBK’nin 647. maddesi  ile yürürlükten kaldırılmış; 6098 sayılı TBK ise 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5/1. maddesi; “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan  hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam  eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur” hükmünü haizdir. Buna göre, 818 sayılı BK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 818 sayılı BK’nin 126/4. (TBK’nin 147/4) maddesi uyarınca ortak ile ortaklık arasındaki ilişkilerden kaynaklanan dava ve uyuşmazlıklar beş yıllık zamanaşımına tabidir. 818 sayılı BK’nin 133. maddesinde, müruru zamanın kat’i başlıklı maddede”Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur:1-borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde 2-alacaklı dava veya defi zımmında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasından müdahale hakkını talep eylediği takdirde ” belirtilmiştir. 818 sayılı BK’nin 157. maddesinde, bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zaman aşımının, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hakimin her kararından sonra yeniden işleme başlayacağı belirtilmiştir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/3130 E. 2022/7416 K. sayılı ialmında ”… İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, def’î dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hâkimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar.Somut olayda, davacı tarafından 01.02.2002 tarihli sözleşmeye dayalı olarak başlatılan ve 01.05.2003 tarihinde tamamlanan inşaat işine ilişkin olarak tazminat istemli kooperatif aleyhine İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi) 2006/219 Esas sayılı davanın 07.04.2006 tarihinde açıldığı, 27.09.2012 tarihinde karara çıktığı ve 10.02.2014 tarihinde kesinleştiği, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/780 E. sayılı dosyasında ihya davasının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/1036 E. 2010/2782 K. sayılı karar düzeltme talebinin reddi ile 12.03.2010 tarihinde kesinleştiği, istinafa konu edilen iş bu davanın ise 16.10.2015 tarihinde açılıp 24.09.2019 tarihinde ıslah dilekçesi sunulduğu ve bu haliyle,mahkemenin hüküm verme verme işlemi ile zaman aşımının tekrar kesilerek yeniden başladığı nazara alındığında, davanın zaman aşımına uğramadığı anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir.Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, davacı tarafından yatırılan 1.372,00 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 1.102,15 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davacı tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu (harç yönünden) ile karar verildi. 27/09/2023
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu” belirtilmiştir.Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçları’nın III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”,1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E. 2021/7367 K. sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nin 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına” dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesi’nce davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.