Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1809 E. 2023/1387 K. 04.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1809
KARAR NO: 2023/1387
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/1058 Esas
KARAR NO: 2020/89
KARAR TARİHİ: 12/02/2020
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkili şirket ile davalı arasında (Güngören, Gaziosmanpaşa, Beyazıt, Bakırköy, Beyoğlu, Çağlayan, Sarıyer ve Bayrampaşa İşletme Müdürlükleri 10 yıllık damga süresini doldurmuş elektrik sayaçlarınındeğişimi, ayar yapılması ve yerine yeniden takılması işlerinin tamamının ya karşılığında sözleşme çerçevesinde bir ücret ödenmesi yönünde ait iki ayrı hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, sözleşme hükümleri ve şartlarına göre işin yapımına ve sözleşmenin ifasına devam ederken davalı şirket hisselerinin 07.03.2013 tarihinde Özelleştirme Kurulunun 2013/20 sayılı kararı ile özelleştirildiğini, davalı şirket bir kamu kurumu olan … iken özel şahıslara geçtiğini, davalı şirketin yeni yöneticileri sözleşme hükümlerine aykırı ve tek taraflı olarak 06.06.2013 tarihinde sözleşmenir 37. maddelerini gerekçe göstererek sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, ancak sözleşmenin feshi bölümünde yer alan 17, 26, 28 ve 29. Maddelerinde kabul edilen haklı nedene dayalı fesih durumunda geçerli olabileceğini, özelleştirilen şirketin yeni sahip ve yöneticilerinin hiçbir gerekçe göstermeden sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkı bulunmadığını, sözleşmede böyle bir hüküm bulunsaydı dahi bu hüküm Borçlar Kanunu ve Genel İşlem Koşulları denetimine tabi olacağını, bu nedenle fesih işleminin haksız olduğunu, davalı şirketin fesihten sonra aynı iş yüksek bir bedelle davalı şirketin alt firmalarından birine verildiğini, haksız fesih nedeniyle fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kaydıyla, kâr mahrumiyetinden kaynaklı şimdilik ve kısmi olarak 50.000 TL, bunun %18 oranında 9.000 TL KDV olmak üzere 59.000,00 TL, atıl kalan araçların amortisman gideri ve kazanç kaybı olarak şimdilik ve kısmi olarak 50.000 TL, bunun %18 oranında 9.000 TL KDV olmak üzere 59.000,00 TL, sözleşme üzerinden peşin olarak yatırılan sözleşme ve karar pulu olarak KDV dahil 11.800,00 TL olmak üzere toplam 129.800 TL’nin davalı şirketten fesih tarihi olan 06.06.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Genel işlem şartı mülga Borçlar Kanununda yer almayan ve 6098 sayılı Yasa ile Borçlar Kanunumuza eklenen yeni bir hukuki kavram olduğunu, en basit tanımıyla bireylerin benzer hizmetlerden faydalanmaları amacıyla önceden hazırlanmış bulunan ve çoğunlukla bankacılık işlemlerinde, taşımacılık, sigorta sözleşmelerinde abonelik sözleşmelerinde uygulama alanı bulan bireysel sözleşmelerin yerini alan ve herkese uygulanma imkânı olan standartlaştırılmış sözleşme hükümlerine genel işlem koşulu denildiğini, (A\. Mutlu DİNÇ, Türk Borçlar Kanununda Neler Değişti? 6. Bası Seçkin Yayıncılık Ankara İV art 2013 syf 32). sözleşmelerin üzerinde “tip sözleşme” ibaresinin yer alması da tek başına bu sözleşmelerin genel işlem koşullarını ihtiva ettiği sonucunu doğurmaya yetmeyeceğini, zira müvekkil şirketin özelleştirme öncesi davacı ile imzalamış olduğu sözleşmeler, 4734 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda çıkılan ihale sonrası tarafların tüm maddeler üzerinde mutabık kalınması sonrasında akdedildiğini, kaldı ki davanın temel dayanağı oları 30.3 ve 37. Madde hükümlerinden davacının haberinin olmaması, kendisine bu madde hakkında bilgi verilmediğinden bahsedilmesi de mümkün olmadığını, davacı taraf iddiasını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için bu hükümlerin genel işlem şartı olarak değerlendirilmesi halinde dahi 6098 sayılı Kanun 21/1 maddesi hükmüne istinaden geçersiz olmasından yani yazılmamış sayılmasından söz edilemeyeceğini, Zira anılan hükmün genel işlem şartı olması halinde bu hükümlerin sözleşmenin kapsamına girmesi, yürürlük imkânı kazanıp doğurabilmesi için aranan şartlar olan “genel işlem koşullarını düzenleyen taraf, sözleşmenin yapılması sırasında karşı tarafa bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verilmesi, düzenleyen taraf bu suretle karşı tarafa bu koşulların içeriğini öğrenme imkânı sağlaması, karşı taraf yukarıdaki iki şart altında bu koşulları genel işlem koşullan olarak kabul etmiş olması “nın somut durumda var olduğu açık olduğundan davacıyı bağlayacağını ve hükümlerin uygulanacağını, Elektrik Dağıtım Hizmeti …’ a bağlı bir müessese olan müvekkil şirket tarafından yürütülmekte iken …’IN ve dolayısıyla müvekkil şirketin özelleştirme kapsamına alınması sonrası 24.07.2006 tarihinde imzalanan İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi ile özelleştirme sürecinin hisse devri aşaması dışında kalan süreci tamamlanmış olduğunu, davacı ile sözleşme imzalandığı dönemde müvekkil şirketin hisse satışına dair işlemler devam etmekte olduğundan madde hükmünden davacının habersiz olması, özelleştirme halinde sözleşmenin feshedileceği hak ve yetkisinin devir alan şirkete tanındığından bilgi sahibi olmasının bekleneyemeceğini, özel hukukta geçerli olan sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde tarafların emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla yaptıkları düzenlemeler, uyuşmazlığın çözümünde ikinci sırada dikkate alınacağını (Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2011, syf 89). nitekim bu serbesti çerçevesinde taraflar arası ticari ilişkide uygulanması konusunda anlaşmaya varılan sözleşme hükmünün, öncelikle ve müdahale edilmeksizin uygulanması gerekeceğinin açık olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, ” Anılı kanuni düzenlemeler ve içtihatlar ışığında akit tarihi itibari ile 6098 sayılı TBK’nın 20 vd. maddelerinde yer alan genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin uygulanmasına dair ilkeler doğrultusunda sözleşme genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmuştur. Bu noktada tespit edildiği üzere huzurdaki davanın her iki tarafı da tacir olup 6102 sayılı TTK’nun 18/2 maddesi uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir. Her ne kadar 6098 sayılı TBK’nın 20 ila 25. maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına ilişkin hükümler tacirler yönünden de uygulanabilir ise de TTK 18/2. maddesi hükmü karşısında tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde her somut olayın özelliğine göre daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince, huzurdaki davada taraflar tacir olup, sözleşme imzalanırken basiretli davranıp, sözleşmede öngörülen edimlerin sonuçlarını düşünmek zorundadır. Sözleşme, tarafların adeta anayasası hükmünde olup, ahde vefa ilkesi gereğince taraflar sözleşme hükümlerine uymakla yükümlüdürler. Bu kapsamda sözleşmenin anılı maddelerini genel işlem koşulu niteliğinde kabul etmek mümkün görülmediği gibi TBK’nın 115. maddesi kapsamında borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına dair yapılan anlaşmaların hükümsüzlüğü düzenlemiş olup, somut olayda sözleşmenin özelleştirme nedeni ile feshedilmesi taraf iradeleri ile haklı sebep olarak betimlenmiş ve bu durumda zarar ve kar mahrumiyeti talebinde bulunulmayacağı düzenleme altına alınmış olup, bilirkişi raporunun aksine sözleşme maddesindeki anılı düzenlemenin özelleştirmeye bağlı olarak haklı nedenle fesih hakkı verdiği, ağır kusurun bertaraf edilmesine yönelik olmadığı tespit edilmiştir. Nitekim emsal Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2015/7932 esas, 2016/8000 karar sayılı ilamında da benzer şekilde belirtildiği gibi somut olayda sözleşmenin, özelleştirme nedeni ile haklı nedenle davalı tarafça feshedildiği, bu nedenle zarar ve kar mahrumiyeti talebinde bulunma hakkının olmadığına dair, sözleşmenin tarafı olan davacıyı bağlayıcı nitelikteki bu madde gereğince, sözleşmenin feshine bağlı olarak müspet ve menfi alacak isteminde bulunma hakkının mevcut olmadığı sonuç ve kanaatine varılmakla ” davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili tarafından dava dilekçesindeki nedenler tekrarlanarak istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmenin haksız feshedildiği iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda; davalının hüküm ve tasarrufundaki sahada 10 yıllık damga süresini doldurmuş elektrik sayaçlarının değişimi, ayar yapılması ve yeniden takılması işlemlerinin yapılması konusunda taraflar arasında 06/12/2012 tarihli iki ayrı hizmet sözleşmesi imzalandığı, 07/03/2013 tarihinde davalı şirket hisselerinin özelleştirilmebi sonucunda davalı şirketin 06/06/2013 tarihinde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık ; davalı tarafça yapılan feshin sözleşmeye uygun olup olmadığı, sözleşmenin davacı aleyhine genel işlem koşulu içerip içermediği, davacının sözleşmenin feshine bağlı olarak müspet ve menfi zararların tazmini isteminin yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 30.3 maddesinin; ”…Bağlı şirketlerin özelleştirilmesi neticesinde dağıtım şirketlerinin yeni sahiplerinin sözleşmeyi devam ettirmeleri halinde işin yapılan kısmı henüz %70 seviyesine ulaşmamış olsa bile yükleniciye bundan dolayı söz konusu kar mahrumiyeti dahil olmak üzere herhangi bir ödemede bulunulmaz. Yüklenici bu sebeple kamudan, görevlilerden bir yetkililerden herhangi bir hak ve zarar tazminat talebinde bulunamaz…” 37. maddesinin; ”Şirketimizin özelleştirilmesi halinde işletme hakkını devir alacak firmanın iş ile ilgili yüklenici firma ile yapılacak sözleşmeyi, süresinden önce feshetmesi halinde yüklenici firma şirketimizden zarar ve ziyan kar mahrumiyeti gibi hiçbir hak talebinde bulunmayacağını şimdiden peşinen kabul ve taahhüt eder.” şeklinde düzenlenmiştir. Dava konusu hizmet alım sözleşmesinin 30.3 ve 37. madde hükümlerinin Türk Borçlar Kanunu gereğince genel işlem koşulları içerdiği iddiası yönünden; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 26. maddesinde sözleşme özgürlüğü başlığı altında bir sözleşmenin içeriğinin, sözleşmenin taraflarınca kanunda öngörülen sınırlar içerisinde özgürce belirlenebileceği düzenlemesi yer almakla birlikte, bu kuralın istisnası TBK 27/1 fıkrasında ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu belirtilerek açıklanmıştır. Kanuni bir yetki söz konusu olmaksızın sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğünün tek taraflı olarak kullanıldığı, bu doğrultuda taraflardan birinin sözleşme hükümlerini önceden kısmen veya tamamen belirlediği ve diğer tarafın da yalnızca bu sözleşmeyi yapıp yapmama yönünde karar verdiği sözleşmeler, iltihaki veya katılma sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır (Oğuzman, M.K/Öz, M.T.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, c.1, 13. bası, İstanbul 2015, s.26; Reisoğlu, S.; Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. bası, İstanbul 2012, s.70). Bu tür sözleşmelerde sözleşmeyi düzenleyen tarafın, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla önceden tek başına hazırlayarak, karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri ise genel işlem koşuludur. Genel işlem koşulları TBK’nın 20 ila 25.maddelerinde düzenlenmiştir. 6098 sayılı TBK’nun 20. maddesinde genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri şeklinde tanımlanmıştır. TBK’nun 21. maddesinde ise, karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkanı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlı olduğu, aksi takdirde genel işlem koşullarının yazılmamış sayılacağı, sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşullarının da yazılmamış sayılacağı düzenlenmiştir. TBK’nun 20/4.maddesi uyarınca, genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. Her ne kadar 6098 sayılı TBK’nun 20 ila 25. maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına ilişkin hükümler tacirler yönünden de uygulanabilirse de, TTK 18/2. maddesi hükmü karşısında tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde her somut olayın özelliğine göre daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Somut olaya konu sözleşme kamu ihale sözleşmesidir ve kamu ihale sözleşmelerinin hazırlanışı açısından TBK’nun 20.maddesindeki unsurları taşıdığı söylenebilir. Bu sözleşmelerin geçerliliği, idarenin yükleniciye, sözleşmede yer alan koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkanı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde TBK’nun 21.maddesi uyarınca bu koşullar yazılmamış sayılacaktır. Ancak ihaleye hazırlık aşamalarında ve ön ilanlarda, isteklilere sözleşme içeriğinden haberdar olma imkanı yeterince ve kanunen tanınmakta olup, istekliler bu şartları bilerek ihaleye katılmaktadır. Bu durumda ise davacının kamu ihale sözleşmelerinde yer alan hükümlerin içeriğinden haberdar olarak ihaleye katılmayı kabul ettiği açıktır. Kaldı ki davacı taraf tacir olup TTK 18/2 maddesi uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir. Bu itibarla davacı vekilinin, hizmet alım sözleşmesinin 30.3 ve 37 madde hükümlerinin genel işlem şartı olarak çıkartılması yönündeki itirazı yerinde görülmemiştir Sonuç olarak; davalı şirketin özelleştirilmesi neticesinde anılı madde hükümlerine dayalı olarak sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiği, bu nedenle davacının sözleşmenin feshine bağlı olarak müspet ve menfi alacak isteminde bulunma hakkı mevcut olmadığından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353/1.b.1 bendi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.04/10/2023