Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1729 E. 2023/1222 K. 13.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1729
KARAR NO: 2023/1222
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/298
KARAR NO: 2020/175
KARAR TARİHİ: 25/02/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı şirkete güvenlik hizmeti verdiğini, bu hizmet kapsamında … nolu 20.02.2018 tarihli 46.315,50.TL bedelli, … nolu 20.02.2018 tarihli 46.315,50.TL bedelli, … nolu 20.03.2018 tarihli 46.315,50.TL bedelli, … nolu 20.03.2018 tarihli 46.315,50.TL bedelli, … nolu 14.04.2018 tarihli 21.613,89.TL bedelli, … nolu 14.04.2018 tarihli 21.613,89.TL bedelli faturaları ödemediğini, bu fatura tutarlarına ilişkin olarak 151.970,43 TL ödemeli davacı tarafından verilen güvenlik hizmetine ilişkin işçilere ödendiğini, davalı tarafından iddia ve beyan edildiğini bu nedenle bu ödemeler düşüldükten sonra bakiye kalan 76.582,35 TL’nin ödenmemiş olması sebebiyle Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosya üzerinden takibe girişildiğini, davalının takibe ve borca itirazı üzerine takibin durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamını, davalı tarafın % 20 oranından az olmamak üzere icra/inkar tazminatı ile mahkumiyetini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… davacının dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen davalının süresi içerisinde cevap dilekçesini sunmadığı, ön inceleme duruşmasına katılmaması nedeni ile ön inceleme duruşma tutanağı ile tahkikat duruşma gününün davalıya 25.10.2019 tarihinde tebliğ edildiği davalı tarafından 15.11.2019 tarihinde delil listesi ve cevap dilekçesi ibraz edildiği, davacının savunma genişletilmesi ve değiştirilmesi kapsamında süresi içinde sunulmayan cevap dilekçesi ve delil listesine muvafakatlarının bulunmadığını bildirdiği, bu nedenle davalının münkir sayıldığı, …, …, …, …, … , … nolu faturaların tamamının davacı ve davalı defterlerinde kayıtlı olduğu, davacı tarafından yapılan ödemeler düşüldükten sonra 76.582,35 TL alacaklı olduğunun bildirildiği, davalı yanın defter ve kayıtlarına göre ise 75.708,28 TL borçlu olduğunun tespit edildiği davalı tarafından 874,07 TL tutarında ki aradaki farkın ödendiğine ilişkin süresi içinde delil ibraz edilmediği ve süresi içinde yemin deliline dayanılmadığı bu nedenle; davacının davalıdan 76.582,35 TL alacaklı olması nedeni ile davanın kabulü ile itirzanı iptaline, davalının likit olan borcuna karşılık itirazda bulunduğu dikkate alınarak taktiren %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline”ne dair karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; eksik inceleme istinat eden bilirkişi raporuna göre hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu, iş hukuku alanında uzman ve bilirkişiden rapor alınması gerektiği, dava dışı işçiler tarafından açılan işçilik alacakları davası bulunduğu, asıl işveren sıfatıyla işçilere karşı işçilik alacaklarının ödenmesinden sorumlu olan davalı şirketin belirsiz bir riskiyle karşı karşıya bırakıldığı, İş Kanunun 2, 36, ek 3 maddeleri uyarınca davacının işçilere olan borçlarını ödediğini belgelemediği sürece iş bu dava konusu alacakları talep hakkı bulunmadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği , İcra inkar tazminat taleplerinin şartlarının oluşmadığı belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, güvenlik hizmeti sözleşmesinden kaynaklanan faturaya dayalı başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Bakırköy … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacının 6 adet faturaya istinaden toplam 239.697,10 TL alacağın tahsili için takip başlattığı, davalının yasal süresinde ödeme emrine itiraz ettiği, davanın yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı ve davalı tarafça dava dışı işçilere ödendiği belirtilen 151.907,43 TL’nin tenzili ile bakiye 76.582,35 TL yönünden yapılan itirazın iptali istemli iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamına göre; taraflar arasında düzenlenen 09.03.2017 tarihli Güvenlik Hizmetleri Sözleşmesi’nde; hak ve yükümlülükler başlıklı 5. maddesinde ”iş bu sözleşmeye konu hizmetlerin ifası için uygun ve yeterli eğitim, ehliyet, sertifika ve tecrübeye sahip olduğunu beyan eden şirket, her zaman, birinci standartlara uygun, iyi, düzgün, …’nın beklentilerini karşılayacak ve özenli bir şekilde hizmet verecek; personelinin bu nitelikteki kişiler arasından seçecek ve … operasyonunu aksatmayacaktır. Şirket bu hizmeti verirken, kendisinin ve personelinin 5188 sayılı kanunun ve güvenlik hizmetiyle ilgili diğer mevzuatın ve ayrıca iş bu sözleşmenin ve eklerinin gereklerine uygun nitelikte olmasını sağlayacaktır. D) ücret, prim ve vergi beyannameleri başlıklı madde de ”şirket, katma değer vergisi, sosyal sigortalar (güvenlik) prim kesintisiyle sair mevzuattan doğan kesintileri tam ve süresi içerisinde ilgili kurum ve kuruluşlara yatırır. Şirket, personeline yaptığı ücret ve ödemeler ve beyannameler ile katma değer vergisi de dahil olmak üzere; her türlü vergi, prim ve sair kesintilerin, tamam ve süresi içerisinde yatırıldığına ilişkin belgelerin , beyannamelerin ve özellikle katma değer vergisi ile ilgili tüm diğer evrakların bir örneğini ,aşağıdaki tablodaki tarihlere uyarak …’nin İnsan Kaynakları Müdürlüğüne verir. Keza, şirket personele yaptığı ücret ödemelerine ilişkin bilgi ve belgeleri, sigortalı işe giriş bildirgesi ile sigortalı işten ayrılış bildirgesini, aylık prim ve hizmet belgelerini, sigorta primlerinin ödendiğine ilişkin taahhuk fişleri ve ödeme makbuzlarını, aşağıdaki tablodaki tarihlere uyarak …’ya ibraz etmek zorundadır. … insan kaynakları müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucunda, eksik bir ödemenin veya beyanın yapıldığı veya mevzuata aykırı başka bir durum tespit edildiğinde, şirketin hak edişi (hizmet bedeli) eksik ödemeler veya beyanlar tamamlanınca ya da mevzuata aykırı durum giderilinceye kadar ödenmez. Şirket bu duruma karşı herhangi bir faiz, tazminat ve benzeri bir talepte bulunamaz. EK 2 de yer alan ”hizmet bedeli” başlıklı madde de ”… sunulan hizmet karşılığında, şirkette her türlü yasal ödeme, kar payı, komisyon ve belirtilenlerle sınırlı olmamak kaydıyla, her türlü giderler dahil olmak üzere EK 3 de fiyat analiz tablosunda gösterilen hizmet bedelini ödeyecektir. Belirtilen hizmet bedeli tadil edilirse, faturamın düzenlenmesinde tadil edilen hizmet bedelleri dikkate alınacaktır. İş bu sözleşme uyarınca şirkete ödenecek hizmet bedeli, iş bu sözleşme kapsamında şirkete ödenecek yegane hizmet bedeli olup, hizmet bedeli şirket personelinin …’da yaptığı haftalık aylık çalışma günlerinde yapılan çalışmalar neticesinde hak edebileceği ücreti, sözleşmede belirtilen iş güvencesine bağlı çalışılmayan süreye ilişkin ücret ve diğer sosyal hakları, her türlü prim alacağını, ücret ve diğer işçilik alacaklarına ilişkin fark talepleri ile sigorta primlerini, vergileri, işsizlik sigorta primlerini, eğitim, denetleme ve yönetim maliyetlerini, sigorta poliçelerinde kaynaklanan primleri , şirketin idari giderlerini ve karını kapsamaktadır” yer almaktadır. SMMM bilirkişi …tarafından düzenlenen 27.11.2019 tarihli tarihli bilirkişi raporunda özetle; ”…. İncelenen davacı şirkete ait 2018 vilı Ticari defterlerinin açılış tasdikleri ile yıl sonunda yapılması gereken kapanış tasdiklerinin yasal süresinde TTK. hükümlerine göce usulüne uygun yaptırılmış olduğu ve davacı şirketin 2018 yılı ticari defterlerini TTK. hükümlerine göre usulüne uygun tutulmasından dolayı davacı şirketin ticari defterlerinin sahibi Iehine delil niteliği taşıdığı, incelenen davalı şirkete ait 2018 yılı Ticari defter ve belgelerinin Elektronik Defler Genel Tebliğ usul ve esaslarına göre tutulduğu, Elektronik Defterler ile Envanter Defterinin yasal süresinde onaylandığı ve davalı şirketin 2018 yılı ticari defterlerinin TTK. hükümlerine göre usulüne uygun yapılmış olmasından dolayı davalı şirketin 2018 yılı ticari defterlerinin sahibi lehine delil niteliği taşıdığı, davacı yanın 2018 yılına ait ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde: Davacı yanın icra takip tarihi olan 07.08.2018 tarihi itibariyle davalı yandan 228.489,78 TL alacaklı olduğu, ancak; davacı şirket vekilinin dava dilekçesinde, davacı yanın sözleşmeye istinaden düzenlediği faturalardan kaynaklı alacaklı davalı tarafından ödendiği iddia ve beyan edilen toplamda 151.907,43 TL’nin tenzil edilmesi ile icra takip tarihi olan 07.08.2018 tarihi itibariyle davalı … A.Ş.’den 76.582,35 TL talep ettiği, davalı yanın 2018 yalına ait ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde; Davalı yanın icra takip tarihi olan 07.08.2018 tarihi itibariyle davacı yana 75.708,28 TL borçlu olduğu, davalı şirketin, sözleşmeye istinaden tarafına düzenlenen faturalardan kaynakh borcundan toplamda 152.781,50 TL olan kıdem tazminatı ödemelerini tenzil etmesi ile icra takip tarihi olan 07.08.2018 tarihi itibariyle davacı … A.Ş.’ye 75.708,28 TL borcunun bulunduğu, Davacı yanın iddia ve beyan doğrultusunda tenzil ettiği 151.907,43 TL ile davalı yanin kıdem ödemesi açıklaması ile kayıt altına aldığı 152.781,50 TL arasındaki farkın 874,07 TL olduğu, Davacı şirket vekilinin dava dilekçesinde; Davacı yanın icra takip tarihi olan 07.08.2018 tarihi itibariyle 76.581,35 TL asıl alacak üzerinden ticari reeskont faiz talep ettiği” görüş ve tespitinde bulunulmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair karar verilmiş olup, davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Sunulan istinaf sebeplerinin incelenmesi: Hizmet alım sözleşmesi gereğince asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunması halinde, asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusudur ve işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla getirilmiş olan sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. TBK’nin 97. maddesinde; “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” hükmü uyarınca, koşullarının oluşması halinde ödemezlik def’inin ileri sürülmesi mümkündür. Davaya konu somut olayda, dava dilekçesi davalı tarafa 05.2019 tarihinde tebliğ edilmiş ve davalı tarafça 15.11.2019 tarihinde delil listesi ile cevap dilekçesi sunulmuştur. Bu haliyle öncelikle cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmemiş olmanın sonuçları incelenmelidir. Zira, davalı tarafça sunulan istinaf yasa yolu başvuru dilekçesinde dava dışı işçiler tarafından gerek davacı ve gerekse davalı şirkete karşı müteselsil sorumluluk hükümlerine dayanılarak işçilik alacaklarının tahsili için dava açıldığı ve iş bu davalar sonucunda dava dışı işçilere işçilik alacaklarının ödenmesi ihtimali nedeniyle davacının davalı şirketten olan alacağının miktarının değişeceği belki de hiçbir alacağının kalmayacağı iddia edilmiştir. Cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmayan davalı davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakaların tamamını inkar etmiş sayılır. (m. 128) Fakat, cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı ,sadece davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkarı) ispat için karşı delil gösterebilir. Davalı, inkarının karşı delilini göstermek bahanesiyle yeni vakıalar ( mesela zaman aşımı veya borcu ödediğini) ileri sürerse bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise yasaktır. (m. 141) (bkz. Baki KURU, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, s:502) Bu nedenle m.141 deki savunmayı genişletme yasağı ve istisnaları süresinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı hakkında uygulanmalıdır. Bu konuda, süresinde cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi veren ve fakat bu dilekçelerinde sadece davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar ile, cevap süresi içinde cevap dilekçesi vermeyen (m.128) davalı arasında bir fark yoktur; o da davayı inkar etmiş sayılır. O halde, davalının inkar savunmasını genişletmesi, savunmayı genişletme yasağına (m.141) tabidir. Buna göre, süresinde cevap dilekçesi vermemiş olan ( veya süresi geçtikten sonra cevap dilekçesi veren) davalının sonradan bir defi veya vaka ileri sürmesi, savunmayı genişletme yasağına tabidir. (bkz. Baki KURU, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, s:503) Somut olayda ise, davacı vekili tarafından sunulan 10.12.2019 havale tarihli dilekçede, savunmanın genişletilmesine muvafakatlerinin olmadığı belirtildiğinden, davalı tarafça süresinden sonra ileri sürülen def’inin yargılama aşamasında dinlenemeyeceği açıktır. -İspat yükü yönünden inceleme: 6102 sayılı TTK’nin 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nin 222. (6762 sayılı TTK’nin 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında mali bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda tarafların ticari defterlerinin incelenmesinde, sözleşmeye istinaden düzenlenen faturaların tamamının davalı şirketin ticari defterlerinde kayıt altına alınmış olduğu yeni davalı tarafından yapılan ödemelerin tamamının davacı tarafın ticari defterlerinde kayıt altına alınmış olduğu, bu haliyle takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 228.489,78 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda hizmetin verilmediğini iddiasını davalının ispatlaması gerekmektedir. Davacının iddia ve beyan doğrultusunda tenzil ettiği 151.907,43 TL ile davalının kıdem ödemesi açıklaması ile kayıt altına aldığı 152.781,50 TL arasındaki 874,07 TL farkın ödendiği hususu da davalı tarafça ispat edilemediği nazara alındığında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın dosya kapsamına uygun olduğunu anlaşılmaktadır. -İcra inkar tazminatı yönünden yapılan inceleme: Genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397 K.sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla, borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip, bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır (Yılmaz, age s. 737, 740). Davaya konu edilen tazminat fatura alacağına dayanmakla, icra inkar tazminatı şartlarının oluştuğu ve aksi yöndeki davalı vekilince sunulan istinaf başvuru sebebinin dosya kapsamına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir.Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 148,60 TL başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 1.307,84 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 1.037,99 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davalı tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu (harç yönünden) ile karar verildi. 13/09/2023
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçları’nın III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E. 2021/7367 K. sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesi’nce verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nin 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına” dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesi’nce davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.