Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1708 E. 2023/1227 K. 13.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1708
KARAR NO: 2023/1227
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2015/921
KARAR NO: 2019/1159
DAVA TARİHİ: 17/09/2015
KARAR TARİHİ: 10/12/2019
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında son olarak 01/01/2014 tarihinde yenilenen ve 31/12/2014 tarihine kadar geçerli sözleşme ile müvekkili tarafından “Yaratıcı Çalışma, Prodüksiyon Süpervizyonu ve Medya Planlama ve Satın Alma” hizmetlerinin verildiğini, sözleşmenin 8. maddesi gereğince 31/12/2014 tarihi itibariyle taraflarca yazılı fesih bildiriminde bulunulmaması üzerine sözleşmenin (ücrete ilişkin şartlar ayrık olmak üzere) bir yıl daha uzadığını, Sözleşmede 2014 yılı için hizmet bedelinin aylık 6.500,00 TL + KDV = 7.670,00 TL olarak kararlaştırıldığını ancak 2015 yılı için ücret teklifine davalı şirketin olumlu veya olumsuz bir yanıt vermediğini, davalı şirkete artıştan kaynaklı talep hakları saklı kalmak kaydıyla 2015 yılı içinde fiilen hizmet verilen Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında 7.670,00 TL olarak aylık hizmet bedeli faturalarının düzenlendiğini, davalı tarafın Nisan 2015 ayına ait aylık hizmet bedeli faturasını iade ettiğini ancak Nisan ayı içerisinde davalı şirkete hizmet verildiğin için müvekkilinin 2015 / Nisan ayına ilişkin ücrete hak kazandığını,Taraflar arasında imzalanan sözleşmede davalı (…) haricinde grup şirketlere ve diğer iştiraklere hizmet verilmesine dair müvekkilinin bir taahhüdü bulunmamasına rağmen sözleşme kapsamı dışında kalan … şirketleri ve diğer iştirakleri olan ” … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş., … Ltd. Şti.” unvanlı şirketler için de davalının, Nisan 2012, Kasım 2013, Temmuz 2014 ve Kasım 2014 aylarında müvekkiline haricen reklam ve tasarım hizmetleri gördürdüğünü, verilen hizmetlerin toplam bedeli 105.500,00 TL olmasına rağmen 8.000,00 TL dışında bir ödeme yapılmadığını, bakiye 97.500,00,00 TL ücret alacaklarının ödenmediğini,Kartal …. Noterliği’nin 06/05/2015 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile alacakların ödenmemesi halinde yasal yollara müracaat edileceğinin davalıya ihtar edildiğini,Anılan ihtarnamenin keşide edilmesinden sonra 26/05/2015 tarihinde müvekkiline tebliğ edilen ve davalı tarafından keşide edilmiş Bakırköy …. Noterliği’nin 08/04/2015 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile taraflar arasındaki sözleşmenin, hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin fesih bildiriminin davacı müvekkile tebliğinden itibaren 2 aylık süre sonunda feshedildiğinin bildirildiğini, ihtarname 26/05/2015 tarihinde tebliğ edildiği için sözleşmenin davalı tarafından 26/07/2015 tarihi itibariyle feshedilmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, Yine davalı şirket tarafından keşide edilen Bakırköy … Noterliği’nin 26/05/2015 tarih ve … yevmiye no.lu cevabi ihtarnamesi ile ücret alacakları taleplerinin tümüne itiraz edildiğini,Dava konusu alacakların gerçek miktarlarını belirlemek mümkün olmadığından davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığını beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik;-Sözleşme kapsamında davalıya verilen hizmetlere istinaden tanzim edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacakları için 10.000,00 TL,-Taraflar arasındaki sözleşmenin 2015 yılı başında yenilenmesi ve 2015 Nisan ayı sonuna kadar fiilen davalı şirkete hizmet verilmesi sebebiyle, 2015 yılı için talep edilen aylık hizmet bedeli artışından kaynaklı 4 aylık hizmet bedeli fark alacakları için 100,00 TL,-Davalı tarafından, … şirketleri ve diğer iştirakleri için müvekkiline sözleşme kapsamı dışında haricen gördürülen sair hizmetlerden kaynaklı müvekkilin hak ettiği ücret alacakları için 100,00 TL olmak üzere toplam 10.200,00 TL alacağın davalıdan alınarak müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH Davacı vekili 25/10/2019 tarihinde sunmuş olduğu ıslah dilekçesi ile;10.000,00 TL olan cari hesap alacağı taleplerini 20.680,00 TL artırarak 30.680,00 TL, 100,00 TL olan hizmet bedeli alacağı taleplerini 97.400,00 TL artırarak 97.500,00 TL olmak üzere; 10.200,00 TL olan neticesi taleplerini 118.080,00 TL artırarak 128.180,00 TL’ye çıkardıklarını, Aylık hizmet bedeli fark alacağına istinaden talep edilen 100,00 TL’ye ilişkin fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuklarını belirterek,128.180,00 TL alacağa, temerrüt tarihi olan 11.05.2015 tarihinden itibaren reeskont avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımızı saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili ıslah dilekçesinin açıklanmasına yönelik 18/11/2019 tarihli dilekçesinde ise; Dava dilekçesinde (1) numaralı alacak kalemi olan ödenmemiş aylık sabit ücret alacaklarına ilişkin olarak 10.000,00 TL olan netice-i taleplerini 2015 Nisan, 2015 Mayıs, 2015 Haziran ve 2015 Temmuz aylarına ait ücret alacakları toplamı 7.670,00 x 4 (ay) = 30.680,00 TL olarak ıslah ettiklerini, Dava dilekçesinde (2) numaralı alacak kalemi olan fark ücret alacağı taleplerinden vazgeçtiklerini,Dava dilekçemizde yer alan (3) numaralı alacak kalemini 97.500,00 TL olarak ıslah ettiklerini beyan etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava değeri belli olmasına rağmen eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açılmış olması nedeniyle öncelikle usulden reddi gerektiğini, Davacının dava dışı şirketlere sunduğunu iddia ettiği hizmetlerin bedellerini müvekkilinden talep edemeyeceğini, bu talepleri yönünden husumet nedeniyle ret kararı verilmesi gerektiğini, dava dışı şirketler için verilen hizmet bedelinin müvekkilinden talep edilemeyeceğini,Davacı tarafın dilekçesinde kendisinin ikrar ettiği üzere 01/01/2014 tarihli sözleşmenin 1 yıl süreyle akdedildiğini, 1 yıllık süre dolduktan sonra sözleşmenin 8.maddesine göre yeni dönem için herhangi bir ücret protokolünün düzenlenmediğini, davacı tarafın dava dilekçesinde taraflar arasında akdedilen sözleşmeye aykırı olarak ve müvekkili tarafından kabul edilmeyen ücret teklifi olan 2015 yılı itibari ile 15.500,00 TL + KDV ödenmesi gerektiğini iddia etmekte ise de davacı tarafın 2015 yılı Ocak, Şubat, Mart ve Nisan ayları için 7.670,00 TL (6.500,00 TL + KDV) tutarındaki faturalar düzenlemesinin eski ücret üzerinden hizmetlerini vermeye devam ettiğinin göstergesi olduğunu,Müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcunun olmadığını, davacı tarafın müvekkil şirkete keşide ettiği Kartal … Noterliği’nin 06/05/2015 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesine karşı keşide edilen Bakırköy … Noterliği’nin 26/05/2015 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarname ile davacı yana 04/04/2015 tarihi itibariyle 33.394,00 TL borcun bulunduğunu bildirdiğini, akabinde bu borcun ödendiğini, Mart 2015 tarihinden sonraki dönem için davacı yana hizmet bedeli borçlarının bulunmadığını, sözleşmenin 9.maddesi de değerlendirildiğinde sözleşme feshedildikten sonra ajansın hak edeceği ücretin çalışılmış gün sayısı ile sınırlandığını, müvekkili tarafından Nisan ayına ilişkin herhangi bir hizmet alınmadığını, davacı yanın Nisan ayına ilişkin taleplerinin reddi gerektiğini beyan ederek açılan davanın tümden reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Davacı tarafından talep olunan 2015 yılı öncesinde sözleşme dışı yapıldığı ileri sürülen işlere ilişkin olarak taraflar arasındaki sözleşmenin 8. Maddesi uyarınca taraflar arasında fesih bildirimi yapılmadığı sürece aynı sözleşmenin ücret kısmının değiştirilmesiyle sürekli yenilendiği, davacı ajans ile davalı …. ve iştiraki olduğu Grup şirketlerine 2012 yılından itibaren hizmet verildiği, 01.01.2014 talihinden başlayarak 31.12.2014 tarihine kadar geçerli olacak sözleşmeye göre, sözleşme tarafı olarak … ile yapılmış olmasına rağmen davalı ve dahil olduğu … olmak üzere grup şirketlerine 2014 yılında verilen hizmetler için belirlenen ajans ücretinin 6.500 TL + KDV olduğu ve 2014 yılında … şeklinde yapılandırılan kuruluşun bu şirketler ile ayrı ayrı sözleşme imzalanmasa bile 2013 yılında davalı şirket ile dava dışı … A.Ş., 2014 yılında davalı şirket, dava dışı … A.Ş. ve yine dava dışı … A.Ş., 2015 yılında ise yine davalı şirket, dava dışı … A.Ş. ve dava dışı … A.Ş. ile aralarında ticari ilişkinin mevcut olduğu, davacı tarafından Yaratıcı Çalışma, Prodüksiyon Süpervizyonu ve Medya Planlama ve Satın Alma adı altında verilen hizmetlerinin bu sözleşmeye dayalı olarak tüm grup şirketlerine verildiği -Davacı … ajans tarafından sözleşmenin tarafı olan … dışında, 2012 yılında …, 2013 yılında …, 2014 yılında …, … , … kuruluşlarına kurumsal tanıtım, reklam, tasarım ve prodüksiyon işlerinin yapıldığı, yapılan işlerin karşılığı olarak belirlenen ücretlerin ödenmediği, ve bilirkişi raporunda belirtilen liste uyarınca davacı tarafından davalı dışında, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında organizasyonun farklı şirketlerine tanıtım, reklam ve prodüksiyona yönelik tasarım ve senaryo işleri karşılığı 97.500,00 TL bedelli hizmetin verildiği ve bedellerinin ödenmediği buna göre davacının geçmiş yıllara ilişkin yapılan işler karşılığı 97.500,00 TL alacağının bulunduğu ,Davacı tarafından verilen hizmete yönelik olarak fatura düzenlenmemiş olması salt hizmetin verilmediği anlamı taşımadığı davacının faturaların muhatabının kim olduğu karmaşası nedeni ile fatura düzenlemeksizin hizmet ifa etmeye devam ettiği bu durumda hizmet sunulan şirketlerin grup şirket oldukları ve davalı dışında kalan şirketlere verilen hizmet karşılığının da davalı şirketten talep edebileceği anlaşılmıştır.Davalı tarafından 08.04.2015 tarih ve … yevmiye numaralı Bakırköy …. Noterliği aracılığıyla gönderilen ve taraflar arasındaki sözleşmenin fesih bildirimi yapılan ihtarname tarihinden sonra olan 10 Nisan 2015 tarihi dahil çalışmaların devam etmekte olduğu, Fesih ihtarnamesinin 26 Mayıs 2015 tarihinde tebliğ edilmiş olduğu sözleşme hükümlerine göre iki ay sonra feshin gerçekleşeceği hükmü nedeniyle Ajans sabit ücretinin Temmuz 2015 ayı dahil ödenmesi gerektiği bu nedenle davacının ödenmeyen 2015 nisan-mayıs-haziran-temmuz dönemine ilişkin 30.680-TL ücret alacağının bulunduğu ve bu alacağın temerrüt tarihi 11.05.2015 tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte tahsili gerektiği davacı vekili tarafından fark ücret alacağına yönelik talepten vazgeçilmiş olmakla bu hususta karar verilmesine yer olmadığı…” yönünde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçesindeki açıklamalarını ve usuli itirazlarını tekrar ederek,Davacının ayrıca dava dışı şirketlere sunduğunu iddia ettiği hizmetlerin bedellerini müvekkilinden talep edemeyeceğini, bu talepleri yönünden husumet nedeniyle ret kararı verilmesi gerekirken mahkemece dava dışı şirketler için verilen 97.500 TL’lik hizmet bedelinin müvekkilinden tahsil edilmesine dair hukuken açıklanamayacak hatalı bir karar verdiğini, davacının 2011 yılından itibaren müvekkili şirket dışında grup şirketlere hizmet verdiği ve hizmet bedelinin 105.500,00 TL olduğu iddiasının kabul edilemez olduğunu zira 4 yıl boyunda hizmet verip fatura düzenlememesinin, alacağını talep etmemesinin ve tahsil yoluna gitmemesinin basiretli bir tacirden beklenemeyeceğini ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkili şirket yalnızca kendi aldığı hizmetler bakımından sorumlu olmakla beraber diğer şirketler bakımından 4 yıl boyunca davacı tarafından böyle bir talepte de bulunulmadığını, her bir şirketin farklı tüzel kişiliğinin bulunduğunu, davacının hizmet verdiği iddialarını kabul etmemekle birlikte borçtan ilgili hizmeti alan şirketin sorumlu olacağını, ayrıca hizmet verilmiş ise bunca zaman bedelinin talep edilmediği dikkate alındığında bu şirketlere verilen hizmetlerin bedellerinin de müvekkili tarafından ödenen aylık sözleşme bedelleri dahilinde olduğunun kabulünün gerektiğini,Mahkemece 6.500 TL+KDV üzerinden Nisan- Mayıs- Haziran-Temmuz ayları için 30.680 TL ödemesi gerektiğine karar verilmiş ise de taraflar arasındaki sözleşmenin 9.maddesi kapsamında müvekkili tarafından Bakırköy … Noterliği’nin 08/04/2015 tarih … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini, davacı tarafından dava dilekçesinde sözleşmenin feshedildiği tarih olan Nisan ayına kadar cari hesap alacağını talep edildiğini, mahkemenin ise taleple bağlılık ilkesine aykırı olacak şekilde talebi aşarak karar verdiği,Davacı tarafından Mart 2015 döneminden sonra hizmet sunulmadığını, davacı tarafından Nisan ayında hizmet sunulduğuna dair dosyaya bir belge ibraz edilmediğini, sadece Nisan ayına ilişkin fatura sunulduğunu, taraflar arasındaki sözleşmeye göre müvekkili hizmet aldığı müddetçe ödeme yapacağından ve taraflar arasındaki sözleşmeyi fesih etmesinden sonra yani Nisan-Mayıs-Haziran-Temmuz aylarında davacı yandan hiç bir hizmet alınmadığından bu aylara ilişkin herhangi bir ödeme yapma yükümlülüğünün bulunmadığını, bu talebinde tümden reddinin gerektiğini,Davacı 2015 yılına ilişkin öncelikle aylık hizmet bedelinin 15.500 TL+KDV olduğunu iddia ederek alacağını talep emiş ise de daha sonra bu talebinden vazgeçmiş olması nedeniyle mahkemece fark alacağı ilişkin karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesine rağmen lehe vekalet ücretine hükmetmemesinin de hatalı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, eser ve hizmet sözleşmelerini barındıran karma sözleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.Davacının üç ayrı talebi vardır. İlki davalı ile imzalanan sözleşme kapsamında davalıya verilen hizmetlere dair ödenmeyen cari hesap alacağı, ikincisi 2015 yılında aylık ücret konusunda taraflar arasında bir protokol düzenlenmediğinden hizmet bedeli artışından kaynaklanan fark alacak talebi, üçüncüsü ise davacı dışında grup şirketlere verildiği iddia edilen hizmetlere ilişkin ücret talebidir. Taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2012 yılından beri süregeldiği her iki tarafın da kabulündedir. En son 01/01/2014 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Sözleşmede davacı “Ajans”, davalı ise “Reklamveren” olarak anılmaktadır. Sözleşmenin 1. maddesinde konusu; taraflar arasındaki iş ilişkisinin tanımlanması ve Ajans’ın Reklamveren’e hangi şartlar ve hangi ücretler karşılığında hizmet vereceği ile tarafların karşılıklı olarak hal ve yükümlülüklerinin belirlenmesi olarak açıklanmıştır.Sözleşmenin 2. maddesinde Ajansın vereceği hizmetler “yaratıcı çalışma, prodüksiyon süpervizyonu, medya planlama ve satın alma” başlıkları altında açıklanmıştır. Sözleşmenin 7.maddesinde ücret, hizmet bedeli ve ödeme hususları düzenlenmiş, aylık sabit ücret 6.500 TL + KDV olarak belirlenmiştir. Sözleşmenin “Anlaşmanın Süresi” başlıklı 8.maddesinde; “İşbu sözleşme 01.01.2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek ve aksi kararlaştırılmadıkça 01.12.2014 tarihinde sona erecektir. Belirtilen sürenin bitiminden bir (1) ay öncesine kadar taraflardan herhangi biri tarafından yazılı olarak fesih bildiriminde bulunulmadıkça sözleşme, ücrete ilişkin şartlar ayrık olmak üzere aynı şartlarla bir (1) yıl daha uzatılmış sayılır. Ajans’ın yeni dönem değişen fiyat istekleri ayrıca taraflarca değerlendirilir ve karşılıklı anlaşmaya varılması halinde yeni dönem ücretlerine ilişkin bir protokol düzenlenerek sözleşmeye eklenir. Bu şekilde sözleşmeye eklenen protokoller ana sözleşmenin ayrılmaz bir parçasıdır. Sözleşmenin takip eden dönemlerde kesintisiz devam etmesi halinde de yukarıda belirtilen esaslar aynen uygulanır.”,Sözleşmenin “Anlaşmanın Feshi” başlıklı 9.maddesinde; “Her iki taraf da bu anlaşmayı 2 ay önceden yazılı feshi ihbarda bulunarak herhangi bir zamanda tek taraflı feshedebilir. Bu feshi ihbarın verilmesi hallinde, Ajans, fiili fesih tarihine kadar Reklamveren’in istediği bütün hizmetleri sözleşmede geçerli AHB ve ücretlerle yapmayı kabul eder. Bu 2 aylık süre içinde Reklamveren koşullar gerektirdiği takdirde yeni bir Ajans’la çalışmaya başlama hakkına sahiptir. Ancak Reklamvaren bu ihbar süresine ait ücreti çalışılmış gün sayısına oranla öder…” hükümlerine yer verilmiştir. Taraflar arasındaki ilişki 01/12/2014 tarihinden sonra da devam ettiği için sözleşmenin 1 yıl süre ile uzadığı anlaşılmaktadır. Ancak yeni dönemde ücret belirlenmesi noktasında taraflar arasında bir protokol yapılmamıştır.Mahkemece İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. …, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. … ve Mali Müşavir Bilirkişi…’den oluşan bilirkişi heyetinden alınan 30/07/2019 tarihli raporda özetle; 2014 yılı ajans sabit ücretinin 6.500TL + KDV olarak kararlaştırıldığı, 2015 yılı ajans sabit ücretinin 23 Ocak 2015 tarihli mektupla, tüm … şirketlerine verilecek hizmet karşılığı olarak 15.500 TL + KDV olarak talep edildiği, Şirket yetkilisi … tarafından 26 Şubat 2015 tarihinde gönderilen e-posta yazışması ile tüm grup olarak sözleşmenin tarafının değiştirilmesi ve bu çerçevede ücret teklifinin beklendiğinin bildirildiği, Davacı … tarafından 10 Mart 2015 tarihinde yazılan e-posta ile yapılan ve planlanan iş listelerinin ve bütçelerinin sunulduğu, 2015 yılı için talep edilen 15.500 TL + KDV’lik ajans sabit ücretinin … tarafından kabul edildiğine ilişkin herhangi bir belge ve bilginin dosyada bulunmadığı, 2015 yılı ücreti belirsiz olduğu için Ocak, Şubat, Mart ve Nisan ayları için 2014 yılı ücreti olan 6.500 TL + KDV üzerinden faturalandırıldığı, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan delillerden olan EK-3/B sırasında yer alan iş listesi ve Mahkeme kasasında bulunan DVD ve DVD içeriğinin fiziksel çıktılarının basılı katalogdaki işlerin tarihlerine bakıldığında, davacı ajans ile davalı ….’nin de iştiraki olduğu Grup şirketlerine 2012 yılından itibaren hizmet verildiğinin anlaşıldığı, taraflar arasında yapılan ilk sözleşmenin dosyada bulunmadığı ancak yapılan iş listesine göre, Ajans’ın 2012 yılından itibaren … ile çalışmaya başladığı ve sözleşme imzaladığı, davacı tarafından grup şirketlere de 2013 ve 2014 yıllarında hizmet verildiği ayrı ayrı sözleşme imzalanmadığı, davacı tarafından sunulan delillere göre …, …, …, …, …, … şirketlerine toplam 105.500,00 TL hizmet verildiği, 8.000,00 TL ödeme alındığı ve 97.500,00 TL davacının alacaklı olduğu, bu alacaklara karşılık fatura düzenlenmediği, faturaların muhatabının kim olduğu karmaşası nedeni ile fatura düzenlemeksizin hizmet ifa etmeye devam ettiği değerlendirilmekle davalı dışında kalan şirketlerden olan alacağını davalı şirketten talep edip edemeyeceği hususunda takdirin Mahkemeye ait olduğu, davacı tarafından 2015 Nisan ayı için düzenlenen faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olduğu ancak davalı defterlerinde yer almadığı, tarafların ticari defterleri arasında farkın ise bu faturadan kaynaklandığı, davalı tarafından keşide edilen Bakırköy …. Noterliği’nin 08/04/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile taraflar arasındaki sözleşmenin fesih bildirimi tarihinden sonraki bir tarih olan 10 Nisan 2015 tarihindeki e-posta yazışmalarına göre iş talebi yapıldığı ve hizmet verilmeye devam edildiği, davalı tarafından keşide edilmiş olan Bakırköy …. Noterliği’nin 08/04/2015 tarih ve … yevmiye numaralı fesih ihtarnamesi bildiriminin davacı ajansa 26 Mayıs 2015 tarihinde tebliğ edildiği, sözleşme hükümlerine göre iki ay sonra fesih gerçekleşeceğinden Ajans sabit ücretinin Temmuz 2015 ayı dahil ödenmesi gerektiği, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesi ağırlık bir çeşit işgörme sözleşmesi olduğu, ücretin tespit edilmemiş olduğu hallerde yapılan işlerin ücretinin emsallerine göre belirlenmesi lazım geleceği, yapılan ya da planlanan işler için belirlenen ücret ve fiyatların sektör koşullarında uygun bulunduğu ve ayrıca sektör araştırmasına gerek olmadığı, ajans sabit ücretinin talep edilen ancak üzerinde anlaşmaya varılmamış ücret olan 15.500 TL + KDV üzerinden belirlenip belirlenmeyeceğinin takdirinin Mahkemeye ait olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.Somut olayda incelenmesi gereken ilk husus, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağıdır. Belirsiz alacak davası 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesinde; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) (Değişik fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./7. md) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde düzenlenmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24/03/2022 tarihli 2019/11-220 E. 2022/376 K. sayılı ilamında; “…Bir davadaki talep sonucu bazı kısımları itibarıyla birden fazla dava türü tanımıyla ilgili, çakışan yani benzer unsurlar içeriyor olabilir. Bu gibi durumlarda hâkim davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacıdan açıklama isteyerek doğru dava türünü belirleyebilecektir. Tüm bu nedenlerle davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukukî yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukukî yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir.Bu açıklamalar ışığında alacak belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davasına konu edilmesi durumunda ne yapılması gerektiği hususunda; talep edilecek alacak miktarının davanın açıldığı anda tam ve kesin bir biçimde belirlenmesinin mümkün olmasına rağmen belirsiz alacak davası şeklinde açılan dava, hukukî yarar, yani dava şartı yokluğu nedeni ile usulden hemen reddedilmemelidir. Zira bir miktar belirtilmek sureti ile açılan belirsiz alacak davası da alacak ister belirli ister belirsiz olsun bir eda davasıdır ve eda davalarında hukukî yarar var kabul edilir. Öte yandan davacının dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşması mümkün olmayıp bir mahkeme kararına muhtaç ise dava açmakta hukukî yararının bulunduğu tartışmasızdır. Başka bir anlatımla alacağın belirli veya belirsiz olması başlangıçta var olan hukukî yararı ortadan kaldırmaz.Bu durumda dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek alacak tutarı konumunda olup kısmi davanın koşulları yoksa davacının tam eda davası açtığı kabul edilmelidir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmi davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119. maddesinin 2. fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise, dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise, bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda mahkemece, açılmış olan dava, kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır…” gerekçesiyle belirsiz alacak davası olarak açılan ancak belirsiz alacak davasının koşulları bulunmayan davanın, koşulları mevcut ise kısmi dava olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Davacı taleplerini belirsiz alacak davasına konu etmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da ifade edildiği gibi belirsiz alacak davasının koşulları oluşmadığı takdirde kısmi dava koşulları mevcut ise bu durumda davanın kısmi dava olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, davalı vekilinin belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı ve davanın usulden reddi gerektiği yönündeki itirazları yerinde görülmemiştir.Davacının alacak taleplerinin değerlendirilmesi;1.Cari hesap alacağı yönünden inceleme;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33. maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” ilkesi uyarınca maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek ve uygulamak hakime ait bir görevdir. Hukuksal nitelendirmenin yapılabilmesi için bir yandan dava dilekçesinde öne sürülen maddi olgular tespit edilmeli, bir yandan da davacının talebi ve davayı açmaktaki amacı doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu noktada 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralına da kısaca değinmek gerekmektedir. Maddeye göre, hakim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hakimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hakimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. İlkenin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hakimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hakimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır (Hukuk Genel Kurulunun 30/05/2018 tarihli ve 2017/23-2539 E. 2018/1149 K. sayılı kararı). Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça; davacının 2015 yılı Nisan ayı dahil hizmet verdiğini, Nisan ayı ücretine hak kazandığını, davalı tarafça Nisan ayı faturasının iade edildiğini beyan ederek “Sözleşme kapsamında davalıya verilen hizmetlere istinaden tanzim edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacakları için 10.000,00 TL” talep etmiştir. Yine 03/12/2015 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; “…Davalı tarafın Nisan 2015 ayında müvekkilden hizmet almadığı iddiaları doğru değildir. Davalı taraf, Nisan 2015 ayında müvekkilden hizmet almıştır. Taraflar arasında Nisan 2015 ayı içerisinde gerçekleştirilen e-posta yazışmalarından bu durum açıkça anlaşılmaktadır. Buna ilaveten, davalı taraf her ne kadar 08.04.2015 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini beyan etse de anılan fesih ihtarnamesi müvekkile 26.05.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Anılan ihtarname içeriğinde ise taraflar arasındaki sözleşmenin fesih ihtarnamesinin tebliğinden itibaren başlayacak 2 aylık sürenin sonunda sona ereceği bildirilmiştir. Bu kapsam itibariyle taraflar arasındaki sözleşme hukuken 26.07.2015 tarihinde sona ermiştir. Müvekkil, iyi niyetli davranarak sözleşmenin hukuken sona erdiği Temmuz 2015 ayına kadar değil, sadece fiilen hizmet sunduğu Nisan 2015 ayına kadar ücret talebinde bulunmuştur.” beyanı ile ödenmeyen ücretler yönünden talebini 2015 yılı Nisan ayı dahil olacak şeklide sınırlandırdığını açıkça beyan etmiştir. Yani 2015 yılı Mayıs, Haziran ve Temmuz ayına ilişkin ücretler dava konusu değildir. Buna rağmen mahkemece dava konusu olmayan ve talep edilmeyen Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarına ilişkin bedele hükmedilmesi taleple bağlılık ilkesine aykırıdır. Davacının bu kapsamda hak edeceği ücretin 2015 yılı Nisan ayı dahil verilen hizmetler ve yapılan ödemeler nazara alınarak tespit edilmesi gerekmektedir. Taraflara ait ticari defterlerin Nisan ayı faturası dışında uyumlu olduğu, Nisan ayı faturasının davacı defterlerinde kayıtlı olmasına rağmen davalı defterlerinde yer almadığı tespit edilmiştir. Dosya kapsamındaki deliller incelendiğinde 10/04/2015 ve 21/04/2015 tarihli e-posta yazışmalarına göre davacı tarafından hizmet verilmeye devam edildiğinden, davacının 2015/Nisan dönemine ilişkin 7.670,00 TL bedele hizmet bedeline hak kazandığı kanaatine varılmıştır.2-Dava dışı şirketlere verilen hizmetler nedeniyle alacak talebi; Tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı hukuki kişiliğe sahip olup, kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız olarak hukuki işlemelere taraf olurlar. Tüzel kişi ile onu oluşturan üyeleri arasındaki, kişilikler ve malvarlıkları yönünden ayrılık prensibi geçerlidir. Sıfat davanın esasına yani maddi hukuka ilişkin bir kavram olup dava konusu talep bakımından kimin hak sahibi, kimin yükümlü olduğunu ifade eder. Davada davacı ve davalı olarak yer almakla taraf olarak gösterilenlerin maddi hukuk bakımından gerçekten bu niteliği taşıyıp taşımamaları tümüyle birbirinden farklı kavramlardır. Sıfat, tarafın bir özelliği olmadığı gibi usule ilişkin bir kavram da değildir. Aksine sıfat, davanın taraflarının ihtilaflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgilidir (Pekcanıtez Usul, S.607). Sıfat, nihai karar verildiğinde, davanın haklı veya haksız olduğunu ifade eder. Dava takip yetkisi ve sıfatın davadaki durumunu belirtmek bakımından, davanın yürütülmesi ve karara ulaşmasındaki sürecin dava takip yetkisini, bu sürecin sonunda maddi hukuka yönelik sonucun ise sıfatı karşıladığı söylenebilir (Pekcanıtez Usul, S.612). Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı (aktif husumet ehliyeti) da o hakkın sahibine aittir. Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı, o alacağın alacaklısına aittir. Alacak davası o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir… Taraf sıfatı dava şartı değildir. Çünkü sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin, bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden gözetir (Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Prof. Dr. Baki Kuru, Av. Burak Aydın, C.I, S.332, 333, 334).Somut olayda taraflar arasında imzalanan sözleşmede, davacı tarafından diğer grup şirketlere de hizmet verileceği ve hizmet bedellerinin davalı tarafça ödeneceği yönünde bir düzenleme olmadığı gibi, sözleşme haricinde taraflar arasında bu yönde yapılan bir protokol yada yazışma da bulunmamaktadır. Davacı, bahsi geçen şirketlere hizmet vermiş ise bu hizmetin bedelini ancak hizmet verdiği şirketten talep edebilecektir. Bu durumda mahkemece davacının 3 no.lu talebi yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle ret kararı verilmesi gerekirken, talebin kabulü yönünde hüküm tesis edilmesi hatalıdır. 3-Fark ücret talebi yönünden;Davacı tarafından 2015 yılı Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarına ilişkin fark ücret talep edilmiş ise de davacı vekili 18/11/2019 tarihli dilekçesinde bu taleplerinden vazgeçtiklerini beyan etmiş, davalı vekili ise duruşmada vazgeçmeye karşı bir diyeceklerinin olmadığını beyan etmiştir.İlk derece mahkemesi karar tarihinde 6100 sayılı HMK’nın 123.maddesi; “Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir” şeklinde iken 28/07/2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 10.maddesi ile “Bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” cümlesi eklenmiştir. Her ne kadar davalı vekili açık olarak muvafakat ettiğini beyan etmemiş ise de istinaf dilekçesinde de bir itirazı olmadığından muvafakatinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle karar tarihi itibariyle “karar verilmesine yer olmadığı” şeklinde hüküm tesis edilmesi yasaya uygun ise de vekalet ücreti yönünden değerlendirme yapılmaması hatalıdır. Ancak Dairemizce ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm tesis edileceğinden yasal değişiklik uyarınca artık davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, ilk derece mahkemesi kararı hatalı olduğundan, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince kararın kaldırılmasına karar verilerek, yargılamada eksiklik olmaması nedeniyle aşağıdaki şekilde yeniden hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca KABULÜ ile İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/12/2019 tarihli 2015/921 E. 2019/1159 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA ve DAİREMİZCE YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE,2-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİNE;a-Davacının cari hesap alacağı yönünden talebinin kısmen kabulü ile 7.670,00 TL’nin 11/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,b-Dava dışı şirketlere verilen hizmetler nedeniyle alacak talebinin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,c-Fark ücret talebi yönünden HMK’nın 123.maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına,3-İlk derece mahkemesi yargılama giderleri yönünden a-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 523,93 TL karar ve ilam harcının, davacı tarafça yatırılan 2.191,20 TL’den harcın mahsubu ile bakiye 1.667,27 TL harcın davacı tarafa iadesine, b-Davacı tarafından yatırılan 523,93 TL peşin harcın, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Davacı tarafından yapılan 27,70 TL ilk gider, 2.250,00 TL bilirkişi ücreti, 115,90 TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 2.393,60 TL yargılama giderlerinden, davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 143,11 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, ç-Davalı tarafından yapılan 31,00 TL yargılama giderlerinden, davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 29,15 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, d-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden, Dairemizin karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 7.670,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, e-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden, Dairemizin karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, f-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara iadesine,4-İstinaf yargılama giderleri yönünden,a-Davalı yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 2.189,00 TL’den mahsubu ile arta kalan 1.919,65 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesinec-Davalı tarafın yapmış olduğu 418,45 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,ç-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,d-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalı tarafa iadesine,e-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.a bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/09/2023