Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/17 E. 2020/95 K. 14.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/17
KARAR NO: 2020/95
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2013/859 Esas
KARAR NO: 2017/259
KARAR TARİHİ: 21/03/2017
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/10/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı şirket arasında sektörel bazda iş birliği yapılmasının prensip olarak kararlaştırıldığını, bu iş birliğine yönelik olarak da 28/03/2013 tarihinde müvekkili tarafından davalı şirkete iş avansı olarak 10.000 USD banka havalesi yoluyla göndenderildiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında yapılması planlanan iş birliği ve ortak proje çalışmaları çeşitli sebeplerle gerçekleşemediğini, belli bir süre geçtikten sonra müvekkilinin şirketin hiç bir şekilde davalı şirket ile iş birliği yapamayacağının anlaşılması üzerinde davalı şirkete havale edilen iş avansı niteliğindeki dava konusu 10.000 USD’nin davalı şirketten talep ettiğini, davalı şirketin bu parayı iade etmediğini, bunun üzerine davalı şirket aleyhine İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü … Esas sayılı icra takibi başlattıklarını, davalı şirketin borca itiraz ettiğini belirterek davalı şirketin İstanbul Anadolu …Icra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına yaptığı itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı … Ltd. şirketinin Avustralya menşeili şirket olduğunu, şirketin ana faaliyet konusunun başta inşaat ve makine sektörü olmak üzere tüm sektörlerde kullanılabilecek makinelerin ve bu makinelerde kullanılan bilgisayar yazılım ve programlarını alımı, satımı, ithalatı, ihracatı ve pazarlamasını yapmak olduğu, müvekkil şirketin faaliyet konusunun ise bina projelerine yönelik mühendislik ve danışmanlık faaliyetleri olduğu, Türkiye’de faaliyet göstermek isteyen davacı şirketin, dava dilekçesinde de beyan edildiği üzere proje, danışmanlık ve sektörel işbirliği hizmetleri almak için müvekkil şirket ile anlaştığını, davacı şirketin … A.Ş’ne makine satışına aracılık yapıldığını, 670.000,00 USD bedelli makinanın peşinatı olarak gönderilen 66.500 USD ödemeden sonra verilen hizmetlere mahsuben dava konusu 10.000 USD gönderildiğini, verilen hizmetler ve havale bedeli karşılığı 21.447,68 TL’ lik fatura kesildiğini, 3.271,68 KDV bedelinin halen ödenmediğini, davacı şirketin pazarlama ve tanıtım faaliyetleri yürütüldüğünü, onlarca şirketle ticari ilişkiye girmesini sağladığını, davalı şirkete her türlü teknik ve personel desteği de verildiğini ayrıca müvekkili şirkete ait onlarca ürün ve tasarımının da kullandığı akdi kabul eden davacının ancak akdi neden feshettiğini açıklayamadığını, 12.03.2013 tarihinde kurulmuş olan davacı şirket müdürünün aynı zamanda davalı şirketin 15.05.2013 tarihine kadar ortağı ve müdürü olduğunu, diğer ortağın alacağını talep etmesi üzerine, havale tarihinden 5 ay sonra takip, takipten 3 ay sonra huzurdaki davayı açtığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davalının itirazları bir bütün olarak değerlendirildiğinde davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; yerel mahkeme kararında, davanın reddine dair hiçbir gerekçe belirtilmemiş olup, bu şekilde delillerin değerlendirilmeden ve hiçbir gerekçe sunulmadan hüküm kurulması usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, özellikle bilirkişi raporlarının lehine olmasına karşılık, mahkemece davanın reddine karar verilmesi, mahkemenin delillerin değerlendirilmesinde hataya düştüğünü açıkça gösterdiğini, davalı tarafın iddia ettiği şekilde yaptığı danışmanlık ve aracılık hizmetlerini somut şekilde ispat etmesi gerektiğini ancak davalı bu iddialarını ispatlayamadığını, dolayısıyla dava dosyasından ve bilirkişi raporlarından davalı tarafın, müvekkil şirketten 10.000 USD’yi aldığı, ancak buna karşılık herhangi bir hizmet ya da iş yapmadığı açıkça anlaşıldığından davalı tarafın haksız ve mesnetsiz itirazlarının iptali ile icra takibinin devamına, ayrıca alacak likit olduğundan icra inkar tazminatına da hükmedilmesine karar verilmesini belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan, avans olarak gönderildiği iddia olunan 10.000,00 USD’nin iadesi için başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; davacı tarafından gönderilen ödemenin avans olarak mı yoksa verilen hizmetlerin karşılığı olarak mı yapıldığı, avans olarak gönderilmesi durumunda davacıya verilmiş bir hizmet olup olmadığı noktasındadır. Konuyla ilgili olarak; 6100 sayılı HMK 297. Maddesinde; “mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler, hüküm sonucu, varsa kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzaları ve gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması; ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi” gerektiği hükme bağlanmıştır. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 141. Maddesinde; bütün mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de; kararı veren mahkeme hakiminin HSK’nın 05/05/2017 tarihli 2017/682 sayılı kararı ile görevden el çektirilmesi nedeniyle İstanbul Anadolu Adli Yargı İlk Derece Mahkemesinin Adalet Komisyonu Başkanlığının 30/05/2017 tarih 2017/3442 sayılı kararı ile gerekçeli kararın başka bir hakim tarafından yazıldığı, ancak kararda gerekçenin bulunmadığı, delillerin tartışılmadığı, bu haliyle kararın ve gerekçesinin HMK 297/1-c.maddesinde öngörülen emredici hükme aykırı olduğu anlaşılmıştır. Bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek usulünce düzenlenmiş gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiştir. O halde, mahkemece yapılacak iş; iddia, savunma ve deliller birlikte değerlendirilerek, özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 27. ve 297. maddeleri kapsamında gerekçe oluşturularak, vardığı yargıyı içerir ve denetlenebilir hüküm kurmak olmalıdır. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf talebinin kamu düzeni yönünden “ortada denetlenebilir gerekçeli karar yazılmamış olması” nedeniyle kabulü ile, diğer istinaf sebepleri ve işin esası bu aşamada incelenmeksizin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a.6 ve 355/1 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak belirtilen hususlara ilişkin olarak dairemizin kararına uygun şekilde karar verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/859 E. 2017/259 K. 21/03/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 4-Başvuru tarihinde yürürlükte bulunan harçlar yasası uyarınca alınması gereken 48,30 TL’den peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 16,90 TL’nin ise peşin yatırılan istinaf karar harcından mahsubu ile tamamlanarak HAZİNEYE irat kaydına, 5-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcından bakiye kısmın talep halinde İADESİNE, 6-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.a.6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/10/2020