Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1639 E. 2023/1013 K. 21.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1639
KARAR NO: 2023/1013
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/284
KARAR NO: 2019/1150
KARAR TARİHİ: 13/11/2019
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 21/06/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ve davalı arasında olan hizmet ilişkisine bağlı olarak 29/11/2016 tarihinde 59.000,00 TL tutarında … seri nolu açık fatura kesildiğini, kalan hesap bakiyesinin 33.744,00 TL olduğunu, faturanın hizmet bedeline ilişkin olduğunu, davalı tarafın ticari defter kayıtlarında sabit olan faturaya 8 günlük süre içerisinde hiçbir itirazda bulunmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin ticari bir iş olduğunu, davalının haksız ve hukuka aykırı itirazının iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatı talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının veri analizi yaptığını, aralarında organik bağ bulunan 3 adet şirketin mevcut olduğunu, dava dışı diğer 2 şirket defter ve kayıtlarının ve davacı ile bu 2 şirket arasındaki cari hesap dökümlerinin bütün olarak incelenmesi gerektiğini, davaya konu edilen icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, alacağın likit olmadığını, davacı şirketin organik bağ bulunduğu … Ltd. Şti. aleyhine İstanbul 5 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/462 Esas sayılı dosyasına 29/11/2016 tarihli ve … numaralı faturaya dayanak dava açtığını, davacısının aynı olduğunu, her iki dava konusununda itirazın iptali olduğunu, fatura bedelinin 59.000,00 TL olduğunu, 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/462 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddinin, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece ”… davacı tarafca anket(veri toplama) hizmeti yapıldığı iddiasıyla taraflar arasındaki ticari ilişki iddiasıyla kesilen fatura alacağına dayalı başlatılan icra takibine davalı borçlu şirketin borca, faize, faiz oranına ve feriilerine itirazı üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Y. 23. HD. 04/12/2014 T. 2014/3241 E. 2014/7851 K. Sayılı ilamında “…TTK’nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi (TTK’nın 84 ve 85. maddeleri) uyarınca ispatlamış olur.” şeklindedir. Davacı ve davalı şirketin, TTK’ya göre ticari defterlerini yasal süreleri içerisinde tasdik ettirdikleri, yevmiye defterlerinin kapanış tasdiklerini de yasal süresi içerisinde yaptırdıkları dolayısıyla davacı ve davalı şirketin ticari defterlerinin lehlerine delil olma özelliklerini taşıdıkları, davacı şirketin davalı şirkete sahadan veri toplama hizmeti sunduğu, elde edilen verilerin davalı tarafından işlendiği, taraflar arasında hizmet alımına dair kesilen faturaların yapılan anket/veri toplama işi başına yapılıp toplu faturalandırma yapıldığı, dava konusu icra takibine dayanak gösterilen 29/11/2016 tarihli 59.000 TL (KDV dahil) faturanın açıklama bölümünde sadece “hizmet bedeli” ibaresi yer aldığı, verilen hizmet ve projeye dair detay olmadığı anlaşılmıştır. Davacı şirket ve davalı şirket arasında düzenlenen fatura ve yapılan ödeme bilgileri ve bakiye tutar konusunda mutabık oldukları, davalı şirketin ticari kayıtlarına davacı alacağını işlediği, süresi içerisinde faturalara karşı itiraz etmediği ve iade faturası düzenlemediği anlaşılmakla yukarıda belirtilen Yargıtay ilamı ışığı altında Mahkememizce yapılan değerlendirmede süresinde faturanın iade edilmediği ve faturaya itiraz edilmeyerek ticari defterlere işlenen kayıt nedeniyle fatura içeriğinin davalı tarafça aynen kabul edilmiş sayılacağı ve faturayı gönderen davacı tarafın faturaya dayalı alacağının varlığını HMK 222. maddesi gereğince ispatlamış olduğu kanaatine varılarak davacı şirketin kesmiş olduğu fatura ve almış olduğu ödemeler sonrasında davalı şirketten 33.744,00 TL alacaklı olduğu hükme elverişli 15/10/2019 tarihli bilişim-elektronik uzmanı ve mali müşavir heyet raporundan tespit edilmiş olmakla davacı şirketin icra takibini başlatana kadar göndermiş olduğu ihtara rastlanılmadığından davalı tarafın temerrüde düşürülmediği hususu da dikkate alınarak davanın kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki takibin 33.744,00 TL üzerinden devamına, 33.744,00 TL’ye takip tarihinden itibaren %9,75 ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likid ve belirlenebilir olduğundan kabul edilen alacak miktarı üzerinden hesap edilen % 20 oranındaki icra inkar tazminatı olan 6.748,80 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında cari hesap çalışma düzeni bulunduğu ve fatura bedeli ilişkin hizmetlerin davalıya tam olarak teslim edilmediği, davacı şirket ile süregelen ticari ilişki sebebiyle davalının hala beklentisi olduğu bir hizmet varken iade faturası kesmesinin hayatın olağan akışına aykırılık teşkil edeceği, davalının davacıya herhangi bir borcu bulunmadığı, almış olduğu hizmetler karşı borcunu ödediğini, hizmetinin verildiğini ispatlamakla davacının yükümlü olduğunu, söz konusu 50.000,00 TL’nin tek bir anket işine özgülenmesinin imkansız olduğunu, bu nedenle fatura karşılığı hizmetlerin tümünün verilip verilmediğini araştırması gerektiğini, alacağın likit olmadığını bu nedenle icra inkar talebinin reddine gerektiğini, kötü niyet tazminatına ilişkin talebin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nin 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasında düzenlenen veri toplama sözleşmesinden kaynaklı düzenlenen fatura bedelinin tazmini talepli davalı aleyhine başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Dairesi … sayılı takip dosyasının incelenmesinde, davacı tarafça davalı aleyhine ”29.11.2016 tarihli 59.000,00 TL tutarlı faturadan kalan 33.744,00 TL cari hesap borcu”na dayalı olarak 33.744,00 TL asıl alacak ve 5.3699,69 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 39.113,69 TL alacağın tazmini talepli 21.05.2018 tarihli ödeme emrine yönelik davalı tarafça 25.05.2018 tarihli dilekçe ile itiraz edildiği ve dava konusu icra takibine dayanak gösterilen 29.11.2016 tarihli 59.000,00 TL (KDV dahil) bedelli faturanın açıklama bölümünde ”hizmet bedeli” ibaresinin yer aldığı anlaşılmaktadır. İstinafa konu edilen iş bu dava dosyasının aynı mahkemenin 2018/462 E. sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine dair karar verilmiştir. Davalı tarafça sunulan cevap dilekçesinde davacı ile organik bağı bulunduğu belirtilen … Şti. aleyhine 2018/462 E. sayılı dava dosyasında 29.11.2016 tarih ve 825435 sayılı faturaya dayanarak dava açıldığını davacının ve dava konusunun aynı olduğunu belirterek her iki dava dosyasının birleştirilmesi yönündeki talebinin mahkemece değerlendirildiği ve kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin 2018/462 Esas dair dava dosyasında 14.05.2019 tarihinde yapılan 2 nolu celsesinde mahkemece iş bu anılan dava dosyası ile birleştirilen 2018/543 Esas sayılı dosyadan tefrikine ve ayrı bir esasa kaydına dair karar verilmiştir. Mali müşavir … ve bilişim-elektronik uzmanı … tarafından düzenlenen raporda özetle; davacı ve davalı şirketin TTK’ye göre tutulması gereken ticari defterlerine yasal süreleri içerisinde tasdik ettirdiği, davacı şirketin davalı şirkete sahadan veri toplama (anket) hizmeti sunduğu, elde edilen verilerin davalı tarafından işlendiği, taraflar arasında hizmet alımına dair kesilen faturaların yapılan anket /veri toplama işi başına yapılmayıp toplu faturalandırma yapıldığı, takibe dayanak gösterilen 59.000,00 TL bedelle faturaya ilişkin olarak verilen hizmet /projeye dair detay olmadığı, davacı tarafından kesilen faturaların davacı şirket defterinde mevzuata uygun olarak kaydedildiği, davalı şirketin ticari defterlerine göre taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde davalının kendisine 2016 yılında düzenlenmiş fatura karşılığında yaptığı ödemelerin 2016 ve 2017 yıllarında gerçekleştiği, 2018 yılında taraflar arasında herhangi bir hareket olmadığı, 2017 yılında oluşan bakiyenin 2018 yılında değişmediği ve olduğu gibi devrolduğu, davacı tarafından kesilen faturanın davalı şirket defterinde mevzuata uygun olarak kaydedildiği, fatura aslının davalı tarafından usulüne uygun muhafaza edildiği, davalı şirketin ilgili faturaya itirazına ilişkin bir belgeye ya da kestiği iade faturasına defter kayıtlarında rastlanılmadığı, taraf beyanlarından davacı ve davalı arasındaki hizmet alımına dair kesilen faturaların yapılan anket /veri toplama işi başına yapılmayıp toplu faturalandırma yapıldığı, davacı şirket ve davalı şirket arasında düzenlenen fatura ve yapılan ödeme bilgilerinin ve bakiye tutarının mutabık olduğu, davacı şirketin kesmiş olduğu fatura ve almış olduğu ödemeler sonrasında davalı şirketten 33.744,00 TL alacaklı olduğu, icra takibine başladığına kadar gönderilmiş bir ihtara rastlanılmadığından icra takibinde fatura tarihi itibariyle hesaplanan faiz tutarının takdirinin mahkemeye ait olduğu görüş ve tespitinde bulunulmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiş olup davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Hukuki uyuşmazlıkta nazara alınması gereken kanun amir hükümleri incelendiğinde; -İspat yükü: 6102 sayılı TTK’nin 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Davaya konu somut olayda, takip dosyasına konu edilen faturalarım usulüne uygun tutulan tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olduğu tarafların ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda tespit edilmiştir. Bu haliyle hizmetin verilmediğini iddiasını davalının ispatlaması gerekmektedir. -Ayıp ihbarı yönünden inceleme: Yargıtay HGK. 25/05/2016 tarih ve 2014/19-861 Esas, 2016/632 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 20. maddesinde tacir olmanın bağlandığı genel hükümler düzenlenmiş olup, tacirler arasındaki ihbar veya ihtarların ne şekilde yapılacağı bu genel hükümler arasında yer almaktadır. 6762 sayılı TTK’nin 20/3. fıkrasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih yahut ondan rücu amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için bu işlemlerin noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır. Taraflar TTK 16. madde hükmünce tacir olduğundan Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13/10/2015 tarih ve 2015/8094 Esas, 2015/12630 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere ayıp ihbarının TTK’nin 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde yapılması gerektiği gözetildiğinde, davalının ayıp iddiasını ve ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK’nin belirttiği şekilde geçerli olarak yapıldığını kanıtlaması gereklidir. Dosyada yer alan bilgi ve belgeler, hükme esas alınan bilirkişi tespit raporu nazara alındığında, icra takibine konu hizmetin gereği gibi ifa edilmediği hususuna ilişkin olarak davalı tarafça herhangi bir ihbar yapılmadığı anlaşılmaktadır. -İcra inkar tazminatına yönelik inceleme: Genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397 K.sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla, borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip, bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır (Yılmaz, age s. 737, 740). -Kötü niyet tazminatı yönünden inceleme: İİK 67/2.maddesinde “… borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” hükmü yer almaktadır. Yasal düzenleme gereğince alacaklının aleyhine tazminatına hükmedilmesi için takibinde haksız olmasının yanında kötü niyetli olması da gerekmektedir.Tüm dosya kapsamı yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında hizmet sözleşmesi düzenlendiği ve buna göre davacının sahadan anket (veri toplama) hizmeti sunduğu, davalının ise davacıdan elde edilen bu anket verilerini işleyip analiz etmek suretiyle, müşterilerine raporladığı, taraflar arasında toplu faturalandırma yapıldığı ve her iki taraftan ticari defterlerinin incelendiği, buna göre tarafların TTK’ye göre tutulması gereken ticari defterlerini yasal sürede tasdik ettirdiği, takibe dayanak kılınan 29.11.2016 tarihli 59.000,00 TL (KDV dahil) bedelli faturanın davalı şirket defterlerinde mevzuata uygun olarak kaydedildiği ve iş bu faturaya itiraza ilişkin düzenlenmiş bir belgeye ya da kesilen iade faturasına rastlanılmadığı, yukarıda yer alan yargıtay ilamında da belirtildiği üzere faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya ait olduğu, buna ilişkin somut bir delil sunulamadığı ve alacağın likid olduğu, kötü niyet tazminat şartlarının somut davada gerçekleşmediği nazara alındığında, mahkemece verilen kararın dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmaktadır. HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 148,60 TL başvuru harcının hazineye GELİR KAYDINA,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 576,30 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 396,4‬0 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile (harç yönünden) karar verildi. 21/06/2023
MUHALEFET ŞERHİ 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 2. maddesinde “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu ” belirtilmiştir. Harçlar Kanunu Genel Tebliği, (1) Sayılı Tarife Yargı Harçlarının III- karar ve ilam harcı başlıklı 1/a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı”, 1/e maddesinde “(değişik:5235/m. 52) yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı” belirtilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2021 tarih ve 2021/9035 E. 2021/7367 K. sayılı ilamında da ”… Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan temyiz başvurusu üzerine HMK’nın 344 maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilen muhtıra kapsamında 1 haftalık kesin süre içerisinde gerekli harç ve giderlerin yatırılmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nin 366/1 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 344/1 maddesi uyarınca davacının temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen 05/11/2021 tarihli ek kararda hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nin 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi 05/11/2021 tarihli ek kararının onanmasına” dair karar verildiği nazara alındığında; nisbi değere tabi bulunan davalarda, davanın kabulüne/kısmen kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhine davalı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulması halinde Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin görüşüne katılmamaktayım.