Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/163 E. 2021/222 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/163
KARAR NO: 2021/222
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2017
NUMARASI: 2016/264 Esas – 2017/932 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/03/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında tekel dışı posta gönderilerinin dağıtımı hizmetlerinin yaptırılması işi için 16/05/2006-31/12/2006 tarihlerini kapsayan sözleşme yapıldığını, sözleşmenin taraflarca uzatıldığını, dava dışı … bu sözleşme kapsamında davalı şirketin işçisi olarak ancak müvekkili şirkete bağlı merkezde dağıtım elemanı olarak çalışmakta iken 07/09/2007 tarihinde emekli olması sebebi ile işten ayrıldığından bahisle müvekkili şirket aleyhine İstanbul 8. İş Mahkemesinin 201/847 E. sayılı dosyası üzerinden açılan dava sonucunda 17/09/2013 tarih ve 2013/769 sayılı karar ile lehine karar aldığını, kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2015/15287 E. 2015/19783 K. sayılı 01/06/2015 tarihli kararı ile onandığı ve kesinleştiği, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile ilamlı takip başlatıldığı, takip dosyasına iş mahkemesi dosyasında lehlerine hükmedilen 440,00 TL vekalet ücreti mahsup edilerek 16.793,38 TL yatırıldığı, İstanbul 8. İş Mahkemesi dosyasına 1.089,70 TL masraf yapıldığını belirterek, takip dosyasına ödenen 17.233,38 TL’nin 26/06/2015 tarihinden itibaren avans faizi ile İstanbul 8. İş Mahkemesi dosyasına ödenen 1.089,70 TL masrafın yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın öncelikle yetki ve zamanaşımı ile husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, dava dışı işçinin posta dağıtım/ayrım işlerini yaptığını, PTT’nin kendi çalışanları ile birlikte aynı işi yaptığını, emir ve talimatı PTT yetkililerinden aldığını, araç ve gereçlerin PTT tarafından sağlandığını, davacı işçinin sadece PTT’ye ait işyerinde çalıştığı belirlendiğinden mahkemece davacı işçinin başından itibaren PTT’nin işçisi olduğu sonuç ve kanaatine ulaştığını, somut olayda 4857 sayılı yasanın 2/7 maddesinde öngörülen muvazaa olgusunun gerçekleştiğinin kabul edildiğini, posta dağıtım ve ayrım işi davacı idarenin asıl işi mahiyetinde olduğundan ve 29/04/2009 tarihli 5893 sayılı yasa ile ihale yoluyla 3.kişilere yaptırılabileceği düzenlendiğinden bu tarihten önce dava dışı işçinin davacı idarenin işçisi olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinin ancak kendi dönemine ilişkin kıdem tazminatından davacı ile birlikte sorumlu olabileceğini, işçi alacağı davası ihbar edilmediğinden icra masrafı, vekalet ücreti, faiz yönünden davalı şirketin sorumlu olmayacağını, dava dışı işçinin müvekkili şirkette çalıştığı döneme ilişkin fazla mesai, genel tatil alacağının olmadığını, 7 gün yıllık izin kullandığını belirterek, öncelikle husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, zaman aşımı ve husumet itirazları kabul görülmediği takdirde ise haksız ve hukuka aykırı davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/264 E. 2017/932 K. sayılı 28/11/2017 tarihli kararı ile; “…Dosyamız kapsamında alınan bilirkişi raporu ile dava dışı işçinin kıdem tazminatı, fazla mesai ücreti, UBGT ücreti, izin ücreti ve asgari geçim indirimi talep ettiği, icra dosyasına dosyamız davacısı tarafından 26/06/2015 tarihinde 16.793,28 TL ödeme yapıldığı, Teknik Şartnamenin 9.27 ve 9.28.maddeleri gereğince İş Kanunundan doğacak bütün yükümlülüklerin yükleniciye ait olduğu, işçilerin sözleşme konusu işle ilgili yapılacak her türlü ödeme nedeni ile rücu hakkının kabul edildiği belirtilerek davacının ödediği miktarın tamamını ve yarısını rücu edebileceği ihtimallerine göre ayrı hesap yapıldığı görülmüştür. Buna göre, dava dışı işçinin davalı nezdinde çalışma dönemi için rücu edilebilir tutar 3123,07 TL olarak hesaplanmıştır. Taraflar arasında imzalanmış olan sözleşme ve sözleşmenin eki niteliğindeki “Teknik Şartname”de üst işveren olarak davacıya yöneltilebilecek her türlü talep nedeniyle, dolayısıyla dava konusu işçilik alacakları nedeniyle de açıkça yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri kendilerini bağlayacağından, davacının asıl işveren olarak ödemiş olduğu miktarın yarısını değil, işçinin davalı alt işveren nezdinde çalıştığı döneme isabet eden miktarın tamamını davalıdan rücuen tahsilini talep edebileceğinin kabulü gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacıdan tahsil edilen işçilik alacakları, dava dışı işçinin sadece davalı şirket nezdindeki çalışmasını değil, dava dışı diğer alt işverenler nezdindeki çalışmalarını da kapsıyor ise işçinin çalışmış olduğu her bir alt işveren dönemine isabet eden işçilik alacaklarından, ilgili olan alt işveren sorumlu olacağından, davalı alt işverenin sorumluluğu da sadece kendi dönemi ile sınırlı olmalıdır. Davalının “son işveren“ olması da bu sonucu değiştirmez. Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise, diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Bunun dışındaki tüm işçilik alacaklarından ise, işçinin çalışmış olduğu dava dışı ve davalı alt işverenler, davacı üst işverene karşı, kendi dönemleriyle sınırlı olmak üzere sorumludurlar. Az yukarda da değinildiği gibi, uyuşmazlığın iş hukuku değil, borçlar hukuku hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden,“iş hukukunda geçerli olan mevzuat ve içtihatlara göre yapılan değerlendirmeler“ işbu rücu davasında hükme esas alınamaz. Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 15/09/2015 tarih, 2014/22609 esas ve 2015/26969 karar sayılı ilamı. Buna karşın, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinde, işçilerin iş akitlerinden doğacak dava konusu alacaklardan hangi tarafın ne oranda sorumlu olduğu hususunda bir düzenlemenin bulunmadığı durumda, tacir olan davalının çalıştırdıkları işçilerin fiili işçilik dışında sair tazminat haklarından sorumlu olacaklarını bilebilecek durumda oldukları ancak, davacının da asıl işveren durumunu muhafaza etmesi nazara alındığında doğan zararlardan tarafların yarı yarıya ve dava dışı işçinin davalı dışında başka alt işverenler yanında olmak üzere de davacının işinde çalıştığı, davalının işçiyi çalıştıran tek alt işveren olmadığı için davacının kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağına konu ödediği işçilik haklarından doğan bedelden, davalı şirketin dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemi kapsayan kısmından sınırlı sorumlu olacağı, bu nedenle dava dışı işçinin davalı işçisi olarak çalıştığı süre bir yıldan az olsa bile işçiyi çalıştırdığı süre ile orantılı olarak kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretinin bu alt işverenden tahsiline karar verilmesi gerektiği, ücret alacağının ise davalı tarafından işçinin çalıştırıldığı dönemde doğmuş olması halinde rücu edilebileceği ve işçilik alacakları davası neticesinde davacının ödediği yargılama giderleri, faiz ve vekalet ücreti açısından da işçilik alacağı miktarına göre bir oranlama yapılarak davacının davalıya bu alacağını da rücu edebileceği kabul edilmelidir. Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 30/05/2017 tarih, 2016/6649 esas ve 2017/6622 karar sayılı ilamı; 13/07/2017 tarih, 2015/42855 esas ve 2017/7351 karar sayılı ilamı. Davacı ve davalının bu ilkeler çerçevesinde sorumluluğunun belirlenmesi gerekirken, aksi düşüncelerle dava dışı işçiye ödenen miktarın tamamının davalıya rücu edilebileceği kabul edilmek suretiyle hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 23/05/2017 tarih, 2015/42971 esas ve 2017/6145 karar sayılı ilamı. Özetle, davacının kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağına konu ödediği işçilik haklarından doğan bedelden, davalı şirketin dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemle sınırlı sorumlu olacağı, ihbar tazminatı alacağından ise dava dışı işçinin iş akdini haksız olarak fesheden son alt işveren olması nedeniyle tamamından sorumlu tutulması gerektiği gözetilerek, davalının bu ilke çerçevesinde sorumluluğunun belirlenmesi gerekir, aksi düşüncelerle dava dışı işçiye ödenen tazminat miktarının son alt işveren olması nedeniyle tamamı yönünden davalıya rücu edilebileceğinin kabul edilmek suretiyle hüküm tesisi usul ye yasaya aykırıdır. …Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacı ile davalı şirket arasında imzalanmış olan sözleşmenin eki niteliğindeki “Teknik Şartname”nin 9.27.maddesinde bütün yükümlüklerin yükleniciye ait olacağı hükmü bulunmaktadır. Görüldüğü üzere taraflar arasındaki sözleşmenin eki niteliğinde olan teknik şartnamede, üst işveren olarak PTT’ye yöneltilebilecek her türlü talep nedeniyle, dolayısıyla dava konusu işçilik alacakları nedeniyle de açıkça yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş olup, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri kendilerini bağlayacağından, davacının asıl işveren olarak ödemiş olduğu miktarın yarısını değil, işçinin davalı alt işveren nezdinde çalıştığı döneme isabet eden miktarın tamamını davalıdan rücuen tahsilini talep edebileceğinin kabulü gerekir. Buna göre, davalı işveren her durumda işçiyi kendi çalıştırdığı dönem itibari ile sorumlu olup, sorumluluğun kapsamı hususunda taraflar arasında anlaşma var ise buna göre, yoksa yarı yarıya sorumlu oldukları kabul edilerek yapılan değerlendirme sonucu, somut durumda, taraflar arasındaki düzenleme nazara alındığında davacının, dava işçiye ödenen işçilik alacaklarından, işçinin davalı nezdinde çalışmasına isabet kısmının tamamı için rücu hakkında sahiptir. Her ne kadar davalı rapora karşı itirazlarını içerir yazılı beyanında muvazaa olgusundan bahsederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş ise de; taraflar arasında alt işveren -asıl işveren ilişkisi olduğu hususu İş Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda kabul edilmiş ve bu kabul Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşmiştir. Bu itibarla davalının, bu savunması bu aşamada yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında akdedilen sözleşme ile sözleşmenin eki şartnamelerin değerlendirilmesinde, işçilerin ücret ve özlük haklarından yüklenicinin sorumlu olduğu, davacının rücu hakkı bulunduğu anlaşılmakla, davalının sorumluluğunda olup davacı tarafından ödenen miktarın rücuan tahsiline, davadan önce davalının miktar ve ödeme talebi içeren bir ihtarname ile temerrüde düşürüldüğünün iddia edilmediği ve ihtarname sunulmadığı gözetilerek, kabulüne karar verilen alacağa dava tarihinden itibaren tarafların tacir olduğu nazara alınarak avans faizi yürütülmesine karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir…” gerekçesiyle “Davanın kısmen kabulü ile 3.123,07 TL’nın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; taraflara arasında imzalanan ihale sözleşmelerinde işçilerin İş Kanunundan doğan tüm ücretlerinin muhatabı ve sorumlusunun davalı olduğunun kararlaştırıldığını, işçinin birden fazla taşeron firmada çalışmış olması halinde, her taşeron firmanın kendi dönemi ile sorumlu olmasına rağmen, son taşeron firmanın tüm dönemleri kapsayan işçilik alacaklarından sorumlu olacağının Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile kabul edildiğini bu nedenle son işveren olan davalıdan tüm dönemleri kapsayan işçilik alacaklarının tahsilinin gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece Posta Kanununun 10.maddesi dikkate alınmadan karar verildiğini, posta ayrımı işinin davacı idarenin asıl işi olması sebebiyle İş Kanunu 2.maddesi gereğince, dava dışı işçinin başlangıçtan itibaren PTT işçisi olduğu kabul edilerek davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şirketin sadece işçi temin ettiğini, işçilerin emir ve talimatı PTT yetkililerinden aldığını, işçilerin açtığı davada mahkemenin işçinin başından itibaren PTT’nin işçisi olduğu sonuç ve kanaatine ulaştığını, somut olayda 4857 sayılı yasanın 2/7 maddesinde öngörülen muvazaa olgusunun gerçekleştiğinin kabul edildiğini, rücuya konu işçinin yaptığı posta ayırım işi idarenin asıl işi niteliğinde olduğundan husumet yönünden davanın reddinin gerektiğini, Posta Kanununun 10.maddesi gereği posta ayrım ve dağıtım işinin 3.kişilere ihale yolu ile yaptırılması 29/04/2009 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile mümkün olduğundan bu tarihten önce davalı şirketin sorumluluğunun olmadığını, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücretinin sözleşme bedeline dahil olan giderler arasında sayılmadığını, yıllık izinlerin kullandırılmasından davacı idarenin sorumlu olduğunu, 10/09/2014 tarihinde 6552 sayılı Kanun ile 4857 sayılı İş Kanununda yapılan değişiklik neticesinde yıllık izin ücretleri ve kıdem tazminatı yönünden asıl işverenin sorumlu olduğunun düzenlendiğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla ihale sözleşmesinde işçi alacaklarından kimin sorumlu olacağına dair bir hükmün yer almadığını, Yargıtay 13. HD’nin 2012/6314 E. – 12111 K. sayılı ilamında tarafların yarı yarıya sorumlu olduğunun kabul edildiğini, davalı şirketin ancak işçileri çalıştırdığı dönem için hesaplanacak tutarın yarısı ile davacı idareyle birlikte sorumlu olacağını, Yargıtay 13. HD’nin 2013/24537 E. 2014/18698 K. sayılı ilamında işçilerin, iş akitlerinden doğan tazminattan hangi tarafın ne oranda sorumlu olacağına dair bir hüküm bulunmadığından ihbar tazminatı ve izin ücreti yönünden son alt işverenin asıl işveren ile yarı yarıya, kıdem tazminatı yönünden ise her alt işverenin çalıştırdığı süre ile orantılı olarak asıl işveren ile birlikte yarı yarıya sorumlu olacaklarının belirtildiğini, sorumluğun bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca davacı alacağı zamanında ödemeyerek zararın artmasına sebebiyet verdiğinden, dava ihbar edilmediğinden vekalet ücreti ve faiz yönünden davalı şirketin sorumlu tutulamayacağını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesi kapsamında çalıştırılan işçilere ödenen işçilik alacaklarından, sözleşme hükümleri kapsamında davalı şirketin sorumlu olduğu iddiası ile ödenen bedellerin davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Davacı, hizmet alım ihalesinin davalı tarafından üstlenildiğini, ihale şartnamesine göre, davalı yüklenicinin çalıştırdığı işçilerin iş hukukundan doğan her türlü işçilik hakları ile ilgili ücret ve tazminatlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış olup, dava dışı işçinin işçilik alacaklarının tahsili için, davacı aleyhine açtığı dava sonunda hesaplanan miktarın davacıdan tahsiline karar verildiği ve icra takibi sonunda da davacı tarafından ödendiği ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, dini ve milli bayram tatil ücretinden hangi tarafın veya tarafların ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Davacı taraf idari ve teknik şartname uyarınca ödenen bedellerden davalının sorumlu olduğunu iddia etmiş, davalı ise asıl işverenin davacı olması sebebiyle davacının sorumluluğunun bulunduğunu, aksi kabul edilse dahi işçinin davalı şirkette çalıştığı dönem itibariyle hesaplanacak bedelin yarısından davacı ile birlikte sorumlu olacağını savunmuştur. İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/847 E. 2013/769 K. sayılı dosyasında; davacı … tarafından davalı PTT Genel Müdürlüğü aleyhine işçilik alacaklarının tahsili için açılan davada, 10/03/2000-07/09/2007 tarihleri arasında, taşeron firmalarla yapılan hizmet sözleşmeleri kapsamında PTT’de çalışıp emeklilik nedeniyle iş akdi sona eren davacı …’a 5.249,21 TL kıdem tazminatı, 1.711,63 TL yıllık izin alacağı, 327,89 TL fazla mesai ücreti, 100,00 TL dini ve milli bayram tatil ücretinin PTT Genel Müdürlüğün’den tahsili ile davacı …’a ödenmesine karar verilmiş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2015/15287 E. 2015/19783 K. Sayılı 01/06/2015 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takip dosyasında; alacaklı … tarafından İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/847 E. 2013/769 K. sayılı ilamı gereğince, … AŞ aleyhine 5.249,00 TL kıdem tazminatı, 4.737,30 TL işlemiş faiz, 1.711,00 TL yıllık izin alacağı, 185,63 TL işlemiş faiz, 327,00 TL fazla mesai ücreti, 115,16 TL işlemiş faiz, 100,00 TL dini ve milli bayram tatil ücreti, 29,86 işlemiş faiz, 557,00 TL yargılama gideri, 58,78 işlemiş faiz, 887,00 TL vekalet ücreti, 93,61 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 14.051,34 TL üzerinden 20/11/2014 tarihinde ilamlı takip başlatılmış, 18/06/2015 tarihli kapak hesabına göre takip sonrası faiz ve masraflarla toplam 17.233,38 TL hesap edilmiş, … AŞ tarafından icra dosyasına 26/06/2015 tarihinde 16.793,38 TL (İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/847 E. 2013/769 K. Sayılı kararınddaki 440,00 TL vekalet ücreti tenzil edilerek) ödeme yapılmıştır. Davacının talebi, icra dosyası kapsamında ödenen 17.233,38 TL ile İstanbul 8. İş Mahkemesinin 2011/847 E. 2013/769 K. sayılı dosyasında 27/12/2012 tarihinde yatırılan 54,00 TL, 19/09/2013 tarihinde yatırılan 40,00 TL gider avansı, 19/09/2013 tarihinde yatırılan 143,30 TL temyiz yolu başvuru harcı, 20/01/2014 tarihinde yatırılan 102,00 TL tamamlama harcı, 23/09/2014 tarihinde yatırılan 379,70 TL bakiye karar harcı, 02/12/2015 tarihinde yatırılan 378,70 TL onama harcı toplamından 8,00 TL gider avansının iade edilmiş olması sebebiyle bakiye 1.089,70 TL’nin ödenmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda; idari şartname hükümlerine göre davacının ödediği tutarların tamamının rücu hakkı olduğu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2014/14013 E. sayılı “…iş kanunu kapsamında çalıştırılan işçilerin tüm işçilik alacaklarından davacı ile davalı müteselsil sorumlu ise de iç ilişkide, davacı sözleşme gereğince tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğinden, işçilik alacaklarının ödenmemesinde bir sorumluluğu bulunmadığından dava açılmasına ve aleyhine icra takibi yapılmasına sebep olmadığının kabulü gerekir. Açıklanan nedenle davacı kurumun ödemek zorunda kaldığı yargılama giderleri ve vekalet ücreti vs.tutarlarının da davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken , yanlış değerlendirme ile yazılı karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” ilamı gereğince davacının ödediği yargılama giderleri ile icra giderlerinin tamamının hesaplamaya dahil edilmesi gerektiği, dava dışı işçinin 10/03/2000-07/09/2007 tarihleri arasındaki çalışma süresi boyunca, davalı şirkette 16/05/2006-07/09/2007 tarihleri arasında çalıştığı, davacının icra dosyası kapsamında 17.233,38 TL ile iş mahkemesi dosyasında yapılan masraflar 1.089,70 TL olmak üzere toplam 17.883,08 TL ödeme yaptığı, dava dışı işçinin davalı şirkette çalıştığı süreye göre oranlama yapılması halinde davalının 3.123,07 TL ile diğer taşeronların ise 14.760,01 TL ile sorumlu olacağı, tarafların bu bedelin yarı oranında sorumlu olduğu kabul edildiği takdirde ise davalının 1.561,54 TL, diğer taşeronların 7.380,01 TL’den sorumlu olacağı yönünde hesaplama yapılmıştır. Dava konusu olayda davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusudur ve işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla getirilmiş olan sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 818 sayılı Borçlar Kanunun 146.maddesinde “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almağa mecburdur. Ve hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ile diğerlerine rücu hakkını haizdir. Birinden tahsili mümkün olmayan miktar, diğerleri arasında mütesaviyen taksim olunur.” (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 167. maddesi “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.”) şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümleri ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmesi gerekmektedir. Taraflar arasında davacının İdare, davalının Yüklenici olduğu, 15/05/2006 tarihli, Avrupa Yakası Posta İşletme Merkezi Müdürlüğü bünyesinde Tekel Dışı Posta Gönderilerinin Ayırımı (işlenmesi) hizmetinin 190 personel ile 16/05/2006-31/12/2006 tarihlerini arasında yürütülmesine ilişkin hizmet alım sözleşmesi imzalanmıştır.Sözleşmenin 33. maddesinde ve sözleşmenin eki olan idari şartnamenin 45. maddesinde “İstihdam ettiği işçinin işvereni, muhatabı ve sorumlusu yüklenicidir. İdare kesinlikle işçinin işvereni, muhatabı ve sorumlusu değildir” düzenlemeleri yer almaktadır. Posta Tekeli Dışında Kalan Gönderilerin İşlenmesi, Taşınması ve Dağıtımına İlişkin Teknik Şartnamenin yüklenicinin sorumluluğu başlıklı 9. maddesinin 9.23 bendinde “İhale konusu işin bitiminde veya herhangi bir nedenle işten ayrılan işçinin/işçilerin her türlü ücret ve sosyal haklarını, hafta ve genel tatil günlerine ait fazla mesai ücretlerini, yıllık izin ücretlerini, ihbar ve kıdem tazminatlarını öder ve bunları ödediğine ve hiçbir alacakları kalmadığına dair işçiler tarafından imzalanan ve usulüne uygun düzenlenmiş (mutlak suretle üzerinde yazı ve rakamla miktar belirtilmiş) ibranameyi imzalayarak işçi/işçilerin işten ayrılış tarihlerinden itibaren beş (5) iş günü içerisinde idareye teslim eder.”, 9.27 bendinde “Hizmet Sözleşmesi, 506 sayılı SSK Kanunu, 4857 Sayılı İş Kanunu ve diğer kanun, tüzük ve yönetmeliklerden doğacak tüm yükümlülükler, yükleniciye aittir”, 9.28 maddesinde ise “Kurumun 4857 sayılı İş Kanununun 2 maddesi uyarınca asıl iş veren sıfatı ile yüklenicinin çalıştırdığı işçiler ile sözleşme konusu iş ile ilgili ödemek zorunda kalacağı her türlü ödemeler hakkındaki rücu hakkını kabul eder.” hükümlerini içermektedir. 05/12/2007 tarihinde ise 2007/82290 kayıt numaralı, Avrupa Yakası PTT Başmüdürlüğü’ne bağlı Avrupa Yakası Posta İşletme Müdürlüğü, Uluslararası Posta İşletme Merkez Müdürlüğü ve Paket Merkez Müdürlüğü bünyesinde Tekel Dışı Posta Gönderilerinin Ayırımı (işlenmesi) hizmetinin 250 personel ile 15/12/2007-31/12/2009 tarihlerini arasında yürütülmesine ilişkin hizmet alım sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmenin 23. maddesinde “Yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumlulukları ilgili mevzuatın bu konuyu düzenleyen emredici hükümleri ve Genel Şartnamenin Altıncı Bölümünde belirlenmiş olup, Yüklenici bunlara aynen uymakla yükümlüdür.”, 37. Maddesinde ve sözleşmenin eki olan idari şartnamenin Diğer Hususlar başlıklı VI. bölümünün 1. maddesinde “İstihdam ettiği işçinin işvereni, muhatabı ve sorumlusu yüklenicidir. İdare kesinlikle işçinin işvereni, muhatabı ve sorumlusu değildir.” düzenlemeleri yer almaktadır. İdari şartnamenin 26.6 maddesinde “İhbar ve kıdem tazminatı, sözleşme gideri % 3 oranındaki sözleşme ve genel giderleri içinde yer almakta olup bu giderler için ayrıca bir bedel öngörülmeyecektir. İsteklilerin tekliflerini buna göre verdikleri kabul edilecektir.”, Teknik Şartnamenin 8.24 maddesinde “Hizmet sözleşmesi 506 sayılı SSK Kanunu, 4857 ve 1475 sayılı iş kanunları ve diğer kanun, Tüzük ve Yönetmeliklerden doğacak bütün yükümlülükler yükleniciye aittir. Kanunlar gereği idarece ödenmek zorunda kalınan her türlü meblağın (işçi alacağı, tazminat, idari para cezası gibi) yükleniciye rücu hakkı saklıdır.” hükümlerini içermektedir. Taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesi ile sözleşmenin eki niteliğinde bulunan idari ve teknik şartnamede, çalışan işçilerin hak ve alacaklarından yüklenicinin yani alt işveren olan davalının sorumlu olacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri, tacir sıfatına haiz her iki tarafı da bağlayacağından, davalının dava dışı işçiyi çalıştırdığı süreye denk gelen tazminattan sorumlu olacağı sabittir. Ancak davalının bu sorumluluğu, dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemi kapsayan kısın ile sınırlıdır. Davalının son alt işveren olarak dava konusu alacağın tamamından sorumluluğu ise sadece işçiye karşı bir sorumluluktur. Bu nedenle dava dışı işçinin davalı işçisi olarak çalıştığı süre bir yıldan az olsa bile işçiyi çalıştırdığı süre ile orantılı olarak ödenen bedellerin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca işçilik alacakları davası neticesinde davacının ödediği yargılama giderleri, faiz ve vekalet ücreti açısından da davalı aleyhine hükmedilecek işçilik alacağı miktarına göre bir oranlama yapılarak davacının, davalıya bu alacağını da rücu edebileceği gözetilerek hesaplama yapılması gerekmektedir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/4926 E. 2018/6465 K. sayılı, 2015/41194 E. 2017/11657 K. sayılı, 2016/21572 E. 2018/7468 K. sayılı emsal ilamları). Açıklanan nedenlerle; dava dışı işçinin açmış olduğu işçilik alacakları davası neticesinde, davacı tarafından ödenen bedelden, davalı şirket kendi dönemine isabet eden kısma ilişkin tam sorumlu olup, bu esaslar dikkate alınarak düzenlenen bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişlidir. Dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu ulaşılan maddi olay ve hukuki değerlendirme usul ve yasaya uygun olup resen yapılan incelemede kamu düzenine aykırı herhangi bir husus da tespit edilemediğinden, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde olmayıp 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca her iki tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.l bendi gereğince AYRI AYRI REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 59,30 TL harçtan, davacı tarafından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 5-Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 213,33 TL harçtan, davalı tarafından peşin yatırılan 53,33 TL harcın mahsubu ile bakiye 160,00 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 6-İstinaf yargılaması için taraflarca yapılan giderlerin taraflar üzerinde bırakılmasına, 7-Yatırılan gider avansından kalan kısmın ilgili tarafa iadesine, 8-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 9-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/03/2021