Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/16
KARAR NO: 2020/43
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2014/1110
KARAR NO: 2017/304
KARAR TARİHİ: 19/04/2017
DAVA: TAZMİNAT
KARAR TARİHİ: 01/10/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkili bankanın, davalı … ile gayrimenkul değerleme hizmetinin sağlanması konusunda 09.04.2010 tarihli sözleşmeyi imza ettiğini iş bu sözleşmeye göre davalı … müvekkil bankaya anılan mevzuat ve sözleşmede belirtilen şartlarda değerleme hizmeti vermeyi taahhüt ettiğini, davalı … anılan sözleşme uyarınca vereceği bu hizmetin sözleşme şartlarına uygun olmaması veya ayıplı olması sebebiyle müvekkil bankanın uğradığı zararları sözleşmede belirtilen hükümler çerçevesinde tazmin etmeyi kabul ve taahhüt ettiğini, diğer davalı …, davalı …’in müvekkil banka ile imzalamış olduğu sözleşme çerçevesinde üstlenmiş olduğu iş ve işlemlerin yürütülmesi sırasında müvekkil bankanın uğrayabileceği zararların tazminini teminen mesleki sorumluluk sigortası yaptırmayı kabul beyan ve taahhüt ettiğini, davalı … AŞ. diğer davalı …’e yapmış olduğu mesleki sorumluluk sigorta poliçesi hükümlerine göre sözleşmede belirtilen tutar kadar sorumlu olduğunun düzenlendiğini, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; davalı … tarafından hazırlanan ekspertiz raporları sebebiyle müvekkil bankanın uğramış olduğu zarara ilişkin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve yapılacak tahkikat sonucu arttırılmak üzere şimdilik 50.000,00 TL’nin avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı …vekili cevap dilekçesi ile; davacının …Ltd.Şti. Ve …-… isimli iki ayrı müşterisine kullandırdığı kredilerden kaynaklanan borç için müvekkiline dava açtığını, her iki firmanın da kullanmış olduğu kredilerin ve krediden kaynaklı borçlarının birbirinden farklı olduğunu, müvekkilleri aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi için öncelikle dosya borçluları ve kefilleri aleyhine icra takibi yapılması ve takibin semeresiz kalması gerektiği müvekkili şirketin davalı … AŞ. ile aktedılen mesleki sorumluluk sigortalarının toplam bedelinin 750.000,00 TL olduğu, açıklanan nedenlerle, zararın meydana gelmesinde kusurun davacı bankaya ait olduğu. Ancak buna rağmen müvekkilinin de müteferrik kusurlu olduğuna kanaat getirilirse, Sigorta Poliçeleri ile genel sigorta şartlan ve özel hükümler birlikte değerlendirildiğinde görüleceği üzere müvekkilinin sorumlu olacağı miktarın diğer davalı … şirketince karşılanması gerekeceği açıklanan nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. Davalı … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesi ile; diğer davalı …’nin müvekkili şirket nezdinde … no’lu mesleki sorumluluk poliçesinin mevcut olduğu, poliçenin azami teminat tutarının 250.000,00 TL olduğu, hasarın müvekkili şirkete ihbar edildiği, davalı sigortalı davacı banka için 3 değerlendirme raporu hazırlandığından toplam muafiyet tutarının 90.000,00 TL olması gerektiği ve ilgili tutarın kabul anlamına gelmemek kaydıyla hükmedilecek tazminattan mahsup edilmesinin talep edildiği, bu nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosyadaki deliller ve kayıtlar ile davalı şirketin gayrimenkul değerlemesinin fahiş gerçeğe aykırı fiyatlama ile tespit ettiği ve bu gayrimenkullerin icra vasıtası ile satışı sırasında davacı bankanın zarara uğramasına sebep olduğu, davacının değerleme yapılan gayrimenkullerde fahiş fiyat farkı nedeni ile icra sırasında meydana gelen zarar bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, zarar konusu olayda davacının da mütefarik kusuru olduğu anlaşıldığından kusur oranına göre zararın % 50 oranında davalıların kusurlu olduğu, bu nedenle bilirkişi raporu ile tespit edilen zarar oranına göre davacı talebi doğrultusunda fazlaya ilişkin haklı saklı olmak üzere davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; müvekkil şirket sigortalısının hasarın gerçekleşmesinde hiç bir kusuru bulunmadığını, poliçe muafiyet tutarları hüküm fıkrasında dikkate alınmadığını, zarar miktarı eksik inceleme ile tespit edildiğini belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; müvekkil bankanın dava konusu olayda basiretli bir tacir olarak gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini, dava dışı şirketler hakkında gerekli piyasa araştırması yaptığını, krediye teminat olarak gösterilen taşınmazlar için davalı gayrimenkul değerleme şirketi tarafından hazırlanan raporlara ve verilen uygunluğa güvenerek dava dışı şirketlere kredi kullandırdığını, somut olayda sözleşmeye aykırı, basiretsiz ve ağır kusurlu hareket eden tarafın davalı … olduğunu, buna rağmen yerel mahkeme kararında müvekkil bankaya kusur yüklenmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkeme bilirkişi raporuna istinaden zararın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile ilgili 273.632,41 TL, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosya ile ilgili oluşan zarar 87.619,10 TL olarak tespit edildiği, müvekkil banka tarafından 50.000 TL tutarında dava ikame edildiği, %50 kusur müvekkil bankaya yüklenmesine rağmen 50.000 TL tutarın davalı şirketten alınarak müvekkil bankaya ödenmesine dair karar verildiğini, dava 50.000 TL olarak ikame edilmiş olup, bu durumda mahkemenin %100 kusuru davacıya yüklediğini bu nedenle istunaf başvurusunun kabulü ile kararda %100 kusurun davacıya ait olduğu doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava, taraflar arasında imzalanan ekspertiz hizmet sözleşmesinin gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Tarafların dava ve cevap dilekçesinde dayandıkları deliller dosyaya ibraz edilmiş, davacının uğradığı zararın tespiti, davalıların sorumluluğu ve davacının müterafik kusuru yönünden bilirkişi heyetinden kök ve ek rapor alınmıştır. Davalı şirket, davacı bankanın genel kredi sözleşmesi uyarınca dava dışı … Ltd. Şirketi ile …-… firmasına verdiği krediye teminat oluşturmak üzere ipotek koyduğu taşınmazların, gerçek değerinin tespiti için gayrimenkul değerleme raporu düzenlemiş olup, davacı taraf, davalının düzenlediği raporun gerçeğe aykırı olduğunu belirterek uğradığı zararın tazmini için eldeki davayı açmıştır. Taraflar arasında düzenlenen “09/04/2010 tarihli Gayrimenkul Değerleme Raporu Düzenleme Esaslarına İlişkin Sözleşme” de, davacı bankanın ekspertiz hizmeti satın alan, davalı şirketin ekspertiz hizmeti veren olduğu, sözleşmesinin 1. maddesinde; sözleşme konusunun, banka tarafından incelenmesi talep edilen tüm gayrimenkullerin ekspertiz raporlarının hazırlanması işi olduğu, 9 maddesinde; eksper, yanında istihdam ettiği kişiler ve iş yaptığı kurum ve kişilerde dahil olmak üzere ekspertize konu gayrimenkulün hatalı değer ve yer tespiti nedeniyle oluşan bankanın zararını ödemeyi gayrikabili rücu olarak kabul ve taahhüt ettiği, 17. Maddesinde; eksperin bu sözleşme çerçevesinde, üstlenmiş olduğu iş ve işlemlerin yürütülmesi sırasında bankanın doğabilecek zararlarını teminen mesleki sorumluluk sigortası yaptırmayı, işbu sözleşmeden kaynaklanan zararları bankanın, mesleki sorumluluk sigortası kapsamında ilgili sigorta şirketinden talep edebileceğini, eksperin, sigortanın karşılamadığı zararları, bankanın ilk talebinde mahkeme kararına hacet kalmaksızın nakten ve defaten ödeyeceğini taahhüt ettiği görülmüştür. Davalı …’in, değerleme raporlarında gerçeğe aykırı bir değer takdiri yapılması ya da değeri etkileyecek bir bilginin verilmemesinden ötürü doğacak zararlar nedeniyle üçüncü şahıslar tarafından kendisine karşı ileri sürülebilecek tazminat taleplerin sonuçlarına karşı davalı … nezdinde mesleki sorumluluk sigorta poliçesi düzenlendiği, poliçenin 23/03/2010-23/03/2011 tarihlerini kapsadığı, poliçe teminat bedelinin olay başına 250.00,00 TL limitle sınırlı olmak üzere toplam 2.500.000,00 TL olduğu, hasar başına 30.000,00 TL muafiyet düşüleceği kararlaştırılmıştır. Davacı banka ile …Ltd.Şti. ile …LtdŞti, arasında 29.12 2010 tarihinde 4.000.000,00 TL limitli çerçeve niteliğinde genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, taraflar arasında aktedilen genel kredi sözleşmesine istinaden krediler kullandırıldığı, davaya konu gayrimenkuller üzerinde ipotek tesis edildiği, kredilerin zamanında ödenmemesi nedeniyle hesap kat edilerek İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile dava dışı borçlu hakkında toplam 455.034,81 TL alacağın tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi düzenlendiği, borçluların malvarlığı borcu ödemeye yetmediğinden bakiye 547.264,82 TL alacak için 21/05/2013 tarihli rehin açığı belgesi düzenlendiği, Davacı banka ile … arasında 20.10 2010 tarihinde 500.000,00 TL limitli çerçeve niteliğinde genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, taraflar arasında aktedilen genel kredi sözleşmesine istinaden krediler kullandırıldığı, davaya konu gayrimenkuller üzerinde ipotek tesis edildiği, kredilerin zamanında ödenmemesi nedeniyle hesap kat edilerek İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile dava dışı borçlu hakkında toplam 175.238,20 TL alacağın tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi düzenlendiği, borçlunun malvarlığı borcu ödemeye yetmediğinden bakiye 175.238,19 TL alacak için 20/12/2013 tarihli semeresizlik belgesi düzenlendiği anlaşılmıştır. Davalı… tarafından düzenlenen, 03.11.2010 tarih, 19,01.2011 tarih ve 29.03.2011 tarihli ekspertiz raporlarında davacı banka tarafından verilen krediye teminat olarak alınan gayrimenkullerin rayiç değerlerinin tespiti ile ilgili olarak düzenlenmiş bulunan raporlarda, her bir bağımsız bölüm ile ilgili olarak inşaatın yapılmış olduğu varsayımına göre değerleme yapıldığı, hatta bazı dairelerde de fiili gerçekleşme oranı tespit edilerek, dairenin halihazırdaki değeri ile bitirilmesi durumunda daire değerinin ulaşacağı rayiç değer ayrı ayrı yazılmak suretiyle gösterildiği, ekspertiz raporlarında “…” ve “…” Blok inşaatlarında bulunan bağımsız bölümlerin inşaat ruhsatının alınmasından sonra tapuda tesis edilmiş olan kat irtifakı tapularına göre yerinde bağımsız bölüm mevcutmuş gibi değerlendirme yapıldığı ve değer tespit edildiği anlaşılmıştır. Burada üzerinde durulması gereken husus davacının kredi alacağının asıl sorumlusu kredi borçlusu olup, davacı zararının, davalı yönüyle kredi alacağının kredi borçlusundan tahsil olanağının kalmaması halinde doğduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25/03/2019 tarih 2019/1325 Esas 2019/3912 Karar sayılı ilamında ” davacı banka hatalı ekspertiz raporu nedeniyle uğradığı zararı, davalı eksperden talep edebilmesi için öncelikle teminat olarak alınan ipoteği paraya çevirmesi ve satıştan sonra ödenmeyen bir alacağının kalması halinde bunun için kesin veya geçici rehin açığı belgesi (İİK m.152, 150/f) alınması, ayrıca asıl borçlu hakkında tüm takip yolları tüketilmesine rağmen, tahsil edilemeyen bakiye alacak için aciz vesikası alınması (İİK m.105) zorunludur. Zira ödenmeyen kredi borcunun, rehin paraya çevrilerek veya asıl borçludan tahsili halinde, eldeki davanın konusuz kalacağı açıktır. Bu nedenle, asıl borçlu hakkında aciz vesikası ve rehin açığı belgesi alındıktan sonra eldeki davaya devam edilmesinde davacının hukuki yararının olduğu kabul edilmelidir.” şeklinde ifade edilmiştir. Somut olay incelendiğinde; davacı bankanın, dava dışı şirket ve şahsa kredi kullandırdığı, bu kredileri teminat altına almak için taşınmazlar üzerinde ipotek tesis ettirdiği, kredinin kullandırılması aşamasında ipotek verilen taşınmazın değerinin tespitinin yapılması bakımından davalı şirket ile ekspertiz hizmet sözleşmesi imzalandığı, davalı şirketçe taşınmazların değerinin tespit edildiği, davacının kullandırdığı kredilerin kredi borcu sorumluları tarafından ödenmediği, davalının değerleme hizmeti verdiği taşınmazın icra kanalıyla satıldığı dosya kapsamıyla sabittir. Davacı taraf, işbu davasında değer tespiti hizmeti veren davalı şirketin kredi verilmesi aşamasında, kredinin teminatı olarak üzerinde ipotek tesis ettirilen taşınmazın değerinin, gerçeğin çok üzerinde tespit ettiğini, bu nedenle zarara uğradığını ileri sürmüştür. Taraflar arasındaki 09/04/210 tarihli Gayrimenkul Değerleme Raporu sözleşmesinin 9. maddesi gereğince davalı şirket, davacı bankanın ekspertize konu gayrimenkulün hatalı değer ve yer tespiti nedeniyle oluşan zararını ödemekle yükümlüdür. Davacının somut olay sebebiyle talep edebileceği zarar miktarı, kredi alacağı bulunması, kredi borçlularından tahsil edilememesi ve alacak miktarını geçmemesi kaydıyla, taşınmazın değerleme tarihindeki gerçek değeri ile davalının belirlediği bedel arasındaki fark kadar olduğunun kabulü gerekmektedir. Dava dışı …Ltd.Şti.’nin kullanmış olduğu kredilere teminat olmak üzere ipotek tesis edilen Düzce ili Akçakoca ilçesi … mahallesinde bulunan … parsel sayılı kat irtifakına ayrılan taşınmaz üzerindeki “…” Blok …-…-…-… ve … Blok …-…-…-…-… bağımsız bölümler için davalı … tarafından hazırlanan ekspertiz raporunda toplam 1.060.000,00 TL olarak değer tespit edilmiştir. İcra daireleri marifetiyle yapılan kıymet takdiri raporunda … ve … blokların imalatına başlanmadığı, zeminde sadece …, … ve … blokların mevcut olduğu bu nedenle değerlendirmenin sadece arsa payı üzerinden yapılmış olup toplam 135.000,00 TL hesaplandığı aradaki farkın 925.000,00 TL olduğu, dava dışı …’nin kullanmış olduğu krediye teminat olmak üzere ipotek tesis edilen … Blok … ve … nolu bağımsız bölümler için davalı … tarafından hazırlanan ekspertiz raporunda toplam 260.000,00 TL olarak değer tespit edildiği, icra daireleri marifetiyle yapılan kıymet takdiri aynı şekilde sadece arsa payı üzerinden yapılmış olup toplam 25.000,00 TL olarak hesaplandığı, aradaki farkın 235.000,00 TL olduğu böylece tüm taşınmazların ekspertiz değeri ile kıymet takdir raporu arasındaki farkın 1.160.000,00 TL olduğu anlaşılmıştır. Bu bilgiler ışığında davacının zararı 1.160.000,00 TL olarak hesaplanmış ise de zararın tazmini için İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında başlatılan takipte bakiye alacak için dava tarihinden önce düzenlenmiş 547.264,82 TL tutarında rehin açığı belgesi, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında ise dava tarihinden önce düzenlenmiş 175.238,20 TL semeresizlik belgesi düzenlenmiştir. O halde davacının toplam zararı 722.503,02 olduğu görülmüştür. Davacı, fazlaya ilişkin hakların saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte şimdilik her iki davaladan 50.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur. Davacının müterafik kusuru yönünden hükme esas alınan bilirkişi heyeti raporunda yapılan değerlendirmede; bankacılık uygulaması göz önüne alındığında, bir firmaya salt teminat koşulunu karşıladığı için kredi tahsisinin hatalı olduğu, müşterinin kredibilitesinin de araştırılması gerektiği, böyle bir araştırma yapıldığına dair dosyaya yansımış bilgi ve belge bulunmadığı, bankanın kredi tahsis sürecinde genel kabul görmüş ilkeler doğrultusunda haraket ettiği düşünülse bile teminat alımı sürecinde davalı … tarafından değerlemesi yapılan gayrimenkuller üzerinde ipotek tesis ederken gayrimenkullerin teminat olma vasfını taşıyıp taşımadığı, satış kabiliyeti ve son kertede aciliyet durumunda edecek satış değeri üzerinden % 25 ila 50 oranında bir marj uygulması gerekirken tüm bunları yapmayarak basiretli bir tacir gibi hareket etmediği, özen yükümlülüğüne uymadığı bu nedenle oluşan zararda davacı bankaya % 50 oranında kusur atfedilmiş ise de; bu kusur takdirine götüren ve davacının yapması gerekip de yapmadığı veya yapmaması gerekip de yaptığı, kusurunu oluşturan eylemlerinin ne olduğu, her bir eylem için öngörülen kusur oranın ne olduğu ve bunların hangi bankacılık mevzuatı, teamülleri veya davacının iç işleyiş mevzuatının hangisine isabet ettiği raporda açıkça belirtilmeden, soyut 5K kuralından bahsedilerek ve kredi verilen, karşılığında ipotek alınan borçluların hangi durumlarının davacı tarafça dikkate alınmadığına ilişkin raporda bir açıklık ve bir inceleme yapılmadan % 50 kusur takdiri ve bu takdire dayalı mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı görülmüştür. Öte yandan davalı eksperin, değerleme raporlarında gerçeğe aykırı bir değer takdiri yapılması ya da değeri etkileyecek bir bilginin verilmemesinden ötürü doğacak zararlar nedeniyle üçüncü şahıslar tarafından kendisine karşı ileri sürülebilecek tazminat taleplerin sonuçlarına karşı davalı … nezdinde mesleki sorumluluk sigorta poliçesi düzenlendiği, poliçenin olay başına 250.000,00 TL ile sınırlı olduğu ve hasar başına 30.000,00 TL muafiyet düşüleceği kararlaştırıldığı ve mahkeme kararında bilirkişi raporu göz önüne alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak davalı … şirketi yönünden davanın neden kabul edildiğine dair bir açıklama bulunmadığı gibi dosyada bulunan delillerde tartışılarak değerlendirilmemiştir. Diğer bir deyişle sigorta poliçe hükümlerine dayanılarak mı karar verildiği gerekçede belirtilmemiştir. Dolayısıyla sabit olan vakıalarla, bunlardan çıkan sonuç ve hukuki sebeplerin yer almadığı ve kararın denetlenebilir olmadığı görülmektedir. Bu nedenle sigorta şirketi yönünden kararın HMK’nın 297 ve Anayasanın 141. Maddesi gereğince gerekçe içermediği açık ve tartışmasızdır. 6100 sayılı HMK 297 maddesi gereğince; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 141. maddesinde bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerektiği belirtilmiş olup gerekçenin gerekliliği ve önemi Anayasal olarak hükme bağlanmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17/09/2019 tarih 2016/17822 Esas 2019/8154 karar sayılı kararında bu husus ” mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436; 08.02.2012 gün 2011/10-726 E, 2012/57 K; 28.09.2012 gün 2012/3-444 E, 2012/638 K; 16.03.2012 gün 2012/2-97 E, 2012/203 K sayılı kararlarında da, benimsenmiştir. Yine 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır. Sonuç olarak; davacı şirket vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6, davalı … şirketi vekilinin istinaf başvurusunun HMK 355 maddesi gereğince kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, Anayasa’nın 141/3 ve HMK’nın 297/2. maddeleri dikkate alınarak, kusur yönünden belirtilen eksik hususlar doğrultusunda dairemiz kararına uygun şekilde bilirkişiden rapor alınarak yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1- Tarafların istinaf başvurularının KABULÜNE, 2- İstanbul 8. Asliye Ticaret Hukuk Mahkemesinin 2014/1110 E. 2017/304 K. 19/04/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 4- Taraflarca yatırılan istinaf karar harcının talep halinde taraflara İADESİNE, 5- Tarafların yapmış oldukları istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.a.6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.01/10/2020