Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1585 E. 2023/909 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1585
KARAR NO: 2023/909
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/1049
KARAR NO: 2019/326
DAVA TARİHİ: 27/11/2017
KARAR TARİHİ: 01/04/2019
DAVA: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/06/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilinin Medya planlamadan satın almaya, danışmanlıktan uygulama ve stratejiye araştırma ve modellemeden pazarlıklara ve uluslararası koordinasyona kadar iletişim reklam ve tanıtım alanının her kolunda hizmet veren medya ajansı olduğunu, davalı ile müvekkili arasında yapılan görüşmeler sonucunda turların düzenleneceği yerlerle ilgili bir yıl süre ile geçerli olacak şekilde tanıtım metni hazırlanması konusunda mutabık kalındığını, sözleşme uyarınca bir yıllık süre ile geçerli olacak şekilde tanıtım metni içeriği kapsamında toplamda en az 2000 adet ve üstü içerik için 500 kelime karşılığında 40 TL, 1000 kelime karşılığında 80 TL ödenmesinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin bu fiyatı taraflar arasındaki ticari ilişkinin uzun soluklu olması şartı ile verdiği ve tarafların en az bir yıl bu şartlarda çalışmayı kabul ettiğini ve (21/09/2016 ve 27/09/2016 tarihli icap ve kabul yazışmaları) metin içeriklerinin hazırlanması konusunda bir yazar ile anlaşıldığını, 2000 adet içerik siparişinde bulunmayı taahhüt eden davalının bir yıllık sürenin dolmasına 2 ay kalmasına rağmen 349 adet içerik siparişinde bulunduğundan taraflar 2017 ağustos ayında bir araya gelerek müvekkilinin 2000 içerik siparişinin tamamlanmaması nedeni ile fark faturası kesilmesi gerektiğini belirttiğini ve bir sonraki dönem için yeni bir fiyat teklifi sunduğunu, davalının ise bu güne kadar metinlerine itiraz etmediği yazarın metinlerinden memnun olmadığını belirterek sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, davalının sözleşmeyi haksız yere fesih ettiğinden müvekkilinin uğradığı zararları tazmin etme yükümlüğü doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalması kaydı ile ilk aşamada 10.000 TL tutarındaki alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davacı arasında yapılan sözleşmenin 3 aylık olarak imzalandığını, üç aylık sözleşme döneminde davacı ile madde 3’de yer alan SEO uyumlu içerik ve blog yazıları olarak iki konuda hizmet almak üzere anlaşmaya varıldığını ve blog içeriği ilgili kısmi bir çalışma yapıldığı ancak müvekkilinin blog yazılarından memnun kalmayarak bir süre sonra hizmet alımını durdurduğunu, devam eden çalışmalar boyunca gezi rehberi ve tur programı konusunda kısmi çalışmalar yapıldığını ve çalışmalarla ilgili alınan hizmet bedellerinin eksiz olarak ödendiğini ve sözleşme sonrası dönemde bir süreye bağlı çalışma olmadığı gibi sadece yapılan iş bazında kısmi bir çalışma modeli izlendiğini ve zamanla aldığı hizmetin kalitesinden memnun olmayan müvekkilinin iş bazında aldığı kısmi hizmet ilişkisine son verdiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Davacı tarafından açılan dava, sözlü hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan edimlerin taraflarca yerine getirilip getirilmediği, davacının davalıdan sözleşmenin feshinden kaynaklanan müspet zararından dolayı alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı hususlarındadır. Deliller toplandıktan sonra ticari defter ve belgeler üzerinde inceleme yapılmak suretiyle rapor düzenlemesi için dosya sözleşmeler konusunda uzman Doç. Dr. … ile mali müşavir …’ya tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından mahkememize sunulan 04.03.2019 tarihli raporda özetle, davacı ve davalı şirketin ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, davacı ve davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmesinde mali anlamda tarafların C/H muavin defter kayıtları birebir uyumlu olup birbirlerini teyit ettiği, davacı tarafından, davalıya kesilen faturalar ile davalı tarafından yapılan ödemelerin tamamın tarafların ticari defterlerindeki kayıtlı işlemlerin birbirini teyit ettiği, taraflarca bilinebilir olduğu, davacı tarafın kesmiş olduğu tüm faturaların bedellerinin davalı tarafından ödenmiş olduğu, davalı tarafından dosyaya sunulan “Yaratıcı Proje Sözleşmesinde” tarih bulunmadığı, tarafların bu sözleşmenin bir dönem uygulandığı ve üç aylık olan bu sözleşmenin daha sonra sona erdiği hususunda hem fikir oldukları, bu sebeple söz konusu sözleşme hükümlerinin esas alınamayacağı, taraflar arasındaki anlaşmazlığın sözleşme sonrası dönemde geçerli olan hukuk rejimine ilişkin olduğu, taraflar arasında hangi şartlarda sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlenmemiş olması sebebiyle, davalı tarafın verilen hizmeti beğenmemesinden dolayı hizmet alımına son vermesinin haklı nedenle fesih olarak değerlendirilebileceği, bu durumda davacı tarafın ileriye yönelik 2.000 adet içeriğe ilişkin müspet zarar talebinde bulunamayacağı sonuç ve kanaatini bildirilmiştir. Bilirkişi Raporu, dosya kapsamına uygun, ayrıntılı, açıklayıcı ve hüküm kurmaya elverişlidir. Davacı taraf, taraflar arasında bir yıl geçerli bir sözleşme bulunduğunu, davalı taraf ise yapılan iş karşılığı ödeme yapılan sözleşmesiz bir dönem olduğunu iddia etmektedir. Davacı taraf 2016 Ekim – 2017 Ekim dönemi için geçerli bir sözleşme bulunduğu iddiasını, davalı ile gerçekleştirdiği 21.09.2016 ve 27.09.2016 tarihli mail yazışmalarına dayandırmaktadır. Taraflar arasındaki ilişkinin şekil şartını gerektirmemesi sebebiyle sözlü olarak hizmet sözleşmesi akdedilmesi mümkündür. 21.09.2016 tarihli mailde davalı firmanın yetkilisi 2000’in üzerinde içeriğin yazılmayı beklediğini, sürekli çalışmak istediklerini belirterek 500 kelime için 40 TL, 1000 kelime için 80 TL teklifinde bulunmuştur. 27.09.2016 tarihli mailde davacı, bu fiyatların ancak 2.000 adet ve üstü içerik için söz konusu olacağını, 2.000 adet içeriğin bir yıl içinde yazılıp bitirilmesi halinde verilebileceğini ifade etmiştir. 11.10.2016 mailde davalı firma yetkilisi telefon görüşmesine atıf yaparak aylık faturalandırma yaparak ilerleme konusunda mutabık kalındığını ifade etmiştir. Diğer yandan davalı taraf davacı tarafından verilen hizmetten memnun kalmadığına dair bir takım çalışma örneklerini dosyaya sunmuştur. Davacının 27.09.2016 tarihli mailinde belirttiği fiyatların ve bu fiyatların önşartı niteliğindeki şartların, davalı tarafından ticari ilişkinin kurulması sebebiyle kabul edildiği anlaşılmaktadır. Davalının ticari ilişkiye başlarken farklı bir öneride bulunup bulunmadığı, dosya kapsamında bulunan maillerde yer almamaktadır. Davalının daha düşük fiyat teklifini kabul ederek işlemlere başlaması, davacının 27.09.2016 tarihli mailinde belirttiği şartları zımni olarak kabul ettiği şeklinde yorumlanabilir. Ancak kurulan bu sözleşme ilişkisi içerisinde, hizmetin ayıplı olması veya sözleşmenin feshi gibi hususların açıklığa kavuşturulmadığı görülmektedir. Davalı taraf aldığı hizmetin karşılığını ödemiştir. Davacı tarafın talebi taahhüt edilen miktarın yerine getirilmemesinden kaynaklı zararın tazmini yönündedir. Taraflar arasında hangi şartlarda sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlenmemiş olması sebebiyle, davalı tarafın verilen hizmeti beğenmemesinden dolayı hizmet alımına son vermesinin haksız fesih olarak değerlendirme imkânı bulunmamaktadır. Zira verilen hizmetin niteliğinin değerlendirilmesine ilişkin taraflarca belirlenmiş bir usul bulunmamaktadır. Bu durumda davacı taraf sadece verdiği hizmetin karşılığı olan tutarı talep edebilecektir. Söz konusu meblağın davalı tarafından ödendiği, yapılan mali inceleme sonucu tespit edilmiştir. Bu nedenlerle sözleşmenin davalı tarafından haklı nedenle feshedildiğinin ve davacı tarafın sözleşmenin feshinden kaynaklı ileriye yönelik 2.000 adet içeriğe ilişkin bir talepte bulunamayacağının kabulü ile davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davalının hizmet kalitesinde düşüş olduğu ve metinlerde düzeltilemeyen hatalar bulunduğu yönündeki savunmasının belgesiz, soyut ve dayanaksız olduğunu, bilirkişi raporunda ve bu rapora uyarak hüküm kurulan mahkeme ilamında bu soyut iddialar gerçekmiş, belgeye dayalıymış ve ispatlanmış gibi davranıldığını, davalının yazım tarzının düzeltilmesi konusunda müvekkiline sadece iki kez (Aralık 2016 ve Şubat 2017 tarihlerinde) mail attığını ve bu taleplerinin derhal karşılandığını, davalının haksız fesih işleminin Ağustos 2017 de gerçekleştiğini, aylar boyunca çekincesiz, itirazsız ve başka hiçbir uyarı/talep/istek olmadam karşılıklı edimlerin ifa edildiğini, haksız fesih tarihine kadar davalıya 349 adet yazı gönderildiğini ve sadece birkaç tanesinde düzeltme istendiğini, 349 adet yazının yazıldığı süre boyunca müvekkiline defalarca teşekkür edildiğini, yazarın yazılarından övgü ile söz edildiğini, nitekim haksız fesihe yakın bir tarihte dahi (8 Haziran 2017 tarihli e-postada) memnuniyetin dile getirildiğini, bilirkişi tarafından “Taraflar arasında hangi şartlarda sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlenmemiş olması sebebiyle..” şeklinde yapılan tespitin mahkeme tarafından benimsenmesi hukuka aykırı olduğu gibi HMK uyarınca hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi gereken bu konuda hukukçu bilirkişiye başvurulamayacağını, davalının sözleşmesel yükümlülüklerinden kurtulmak için (TMK.md.2’yi açıkça çiğnemesi de göz önünde tutularak) sözleşmenin fesih durumunun irdelenmesi gerektiğini, bir sözleşmede sözleşmenin ihlalini düzenleyen yaptırımlara yönelik maddelerin bulunmamasının o sözleşmenin uygulanmasının tarafların keyfine bırakıldığı anlamına gelmediğini, TBK’nın 112. maddesinde “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmüne yer verildiğini, mahkemenin bilirkişi raporuna itirazlarını dikkate almadan verdiği hükümde haklı nedenle fesih yapıldığı ileri sürülmekte ise de haklı neden bulunmadığı gibi, dosyada bu yönde hiçbir delil/belge/ihtar vs ispat vasıtası olmadığını, müvekkilinin en az 1 yıl süre ile ve 2.000 adet sipariş şartları olmasaydı indirimli bir fiyat üzerinden anlaşma yapılmayacağını ancak davalının üstlendiği edimini ifada temerrüde düştüğünü ve taahhüt ettiği miktarda içerik sipariş etmediğini, bu durumda müspet zararın tespiti gerektiğini, verilen kararın hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan müspet zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı reklam şirketi, davalı ise turizm şirketidir. Taraflar arasında davalı şirketin düzenleyeceği turlara ilişkin, davacı şirket tarafından reklam ve tanıtım hizmeti verilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır. Davalı; taraflar arasındaki 3 aylık süre ile geçerli sözleşme imzalandığını ve süre sonunda sözleşmenin sona erdiğini, davacıya borcu olmadığını, davacının verdiği hizmetten memnun kalmadıklarını savunmaktadır. Davacı ise; davalı tarafça dosyaya sunulan sözleşmenin önceki döneme ilişkin olduğunu, zira bu hususun davalı tarafça sunulan sözleşmede müvekkilinin kaşesi altında eski vergi dairesi bilgilerinin yer almasından da anlaşıldığını, müvekkilinin vergi dairesinin 14/03/2016 tarihinde Küçükyalı Vergi Dairesi olarak değiştiğini, taraflar arasında 2016 yılı Eylül ayında e-mail üzerinden yapılan yazışmalarla yeni bir sözleşme ilişkisi kurulduğunu, sözleşme uyarınca davalının 1 yıl boyunca 2.000 adet içerik sipariş etmeyi taahhüt ettiğini, bu nedenle fiyatlarda indirime gidildiğini, müvekkili tarafından hizmetin gereği gibi yerine getirildiğini ve davacının da memnun olduğunu ancak bir yıllık sürenin dolmasına 2 ay kalmasına rağmen sadece 349 adet içerik siparişinde bulunduğunu ve bu aşamadan sonra hizmetten memnun olmadıklarına dair çeşitli sebepler ileri sürerek hizmet almayı durdurduklarını, sözleşmenin feshedildiğini, müvekkilinin bu nedenle zarara uğradığını iddia etmiştir. Davalı her ne kadar taraflar arasında 3 aylık sözleşme imzalandığını iddia ederek sözleşme örneğini sunmuş ise de, tarihsiz olan bu sözleşme, davacının savunmasına göre önceki dönemde taraflar arasındaki ilişki nedeniyle düzenlenmiştir. Zira davacı, dava konusu sözleşme ilişkisinin taraflar arasında yapılan görüşmeler ve e-posta yazışmaları neticesinde kurulduğunu iddia etmektedir.Dosyaya sunulan kayıtlar davacının iddiasını destekler mahiyettedir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Sunulan e-posta yazışmaları incelendiğinde; Davacı şirket yetkilisi … tarafından, davalı şirket çalışanı …’ya 21/09/2016 tarihinde gönderilen e-postada “İçerik üretim teklifimiz aşağıda ve detayları ekte bilgilerinize ve anayınıza sunulmuştur. Çalışmamız 30 gün içinde teslim edilecektir. Daha önce yaptığımız çalışmalardaki birim fiyatlarımızla ilerleyeceğiz. Dosya içinde belirtilen 135 içeriğin belirtilen uzunluklarda hazırlanması için teklifimiz 15.336 TL + KDV’dir. Fiyat teklifimiz onaylandığında bütçenin %25’ini daha önceki çalışmalarımızda olduğu gibi pesin olarak, ödemenin kalanını ise çalışmanın bitim tarihinden itibaren 30 gün içinde rica edeceğiz.” Davalı şirket CEO’su (yazışmalara göre) olan … tarafından 21/09/2016 tarihinde davacı şirket yetkilisi …’a gönderilen e-postada ise “…Toplamda sitemizde 2.000’in üzerinde içerik yazılmayı bekliyor. Ve sizinle sürekli çalışmak istiyoruz. Bu fiyatlarla daha önce çalışmış olsak da yeni teklifinize fiyatlar göz önüne alındığında maalesef sıcak bakamayız. Ayrıca 2 adet 500 kelime için fiyatı yalnış yazmışsınız sanırım. Genel toplamda yanlış görünüyor. Uzun soluklu çalışabilmek adına makul teklifinizi bekliyoruz. Bizim önerdiğimiz teklif 500 kelime için 40 TL – 1.000 kelime için 80 TL’dir. Olumlu geri dönüşünüzü beklerim.” Davacı şirket yetkilisi … tarafından, davalı şirket CEO’su …’e gönderilen 27/09/2016 tarihli e-postada “Toplamda en az 2.000 adet ve üstü içerik için size 500 kelime için 40 TL, 1.000 kelime için ise 80 TL verebiliyoruz. Bu fiyatları siz 2.000 adet ve üstü içerik olacak dediğiniz için ve bu en az 2000 adet içeriğin 1 yıl içinde yazılıp, bitirilmesi halinde verebiliyoruz, aksi takdirde inanın verebilmemiz mümkün değil.” Davalı şirket çalışanı … tarafından, davacı şirket yetkilisi …’a gönderilen 11/10/2016 tarihli e-postada; “…Telefonda son teklifimiz ile birlikte 500 kelime için 40 TL, 1.000 kelime için ise 80 TL ile birlikte hızlı bir şekilde çalışmalarımıza başlayabileceğimizi konuşmuştuk. Ödemelerimizi aylık harcadığımız tutar üzerinden faturalandırarak ilerlemek konusunda mutabık kaldık. 🙂 Ekte bizim için aciliyeti alan öncelikle içerik beklediğimiz destinasyon ve kategorileri iletiyoruz… Teklifimiz sizin tarafınızda da okey olduğuna göre bu içeriklerde en hızlı şekilde aksiyon alabilirsek harika olur…” Davacı şirket yetkilisi … tarafından, davalı şirket çalışanı …’a gönderilen 11/10/2016 tarihli e-postada; “… Hanım merhabalar, Evet, aşağıda bahsetmiş olduğunuz tüm başlıklarda mutabıkız 🙂 Tamamdır, çalışmayı başlatıyorum, Hepimiz için hayırlı, uğurlu olsun…” şeklinde yazışmalar neticesinde davacı tarafından hizmetin verilmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Yine sonraki tarihli e-posta yazışmaları incelendiğinde; en son 01/08/2017 tarihli e-postada taraflar arasında herhangi bir sorun olmadığı, Taraflar arasındaki 16/08/2017 tarihli e-postada davacı tarafından fiyat, davalı tarafından hizmete konu yazı içerikleri ile ilgili sorunların belirtildiği, davacının Ağustos 2017’de kesilecek faturalarda 500 kelime için 60 TL, 1.000 kelime için ise 120 TL olabileceğini ifade ettiği, davalı şirket adına …’ın ise “yeni fiyatlandırmanızın onayını … Bey’den aldım. 500 kelime için 60 TL ve 1.000 kelime için 120 TL bizim için uygundur” diyerek yazı içeriklerinde nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunda bilgilendirme yaptığı ve devamında “Gezi Rehberlerinde olduğu gibi gelen her yazıyı yayınlamayacak, içerikler arzu ettiğimiz hale gelene kadar revize isteyeceğiz. Yeni fiyatlarla 30 içeriğe kadar performans değerlendirmesi yapacağız ve gelen içerikler revizelere rağmen beklentimizi karşılayamazsa sizden tekrar toplantı talep edecek ve anlaşmamızı karşılıklı gözden geçireceğiz.” denildiği, davacı şirket yetkilisinin ise “Aşağıda yazmış olduğunuz başlıklar bizim sizlerle dün yaptığımız toplantının ruhuna, konuştuğumuz başlıklara hiç ama hiç uymadı… Sizlerle olan çalışmamızı geçen yaz başında sizlerin büyük memnuniyetiyle tamamlamıştık. Sonrasında Eylül ayında … Bey yazarımızdan çok memnun olunduğunu, … olarak bizimle tekrar çalışmak istediğinizi söyledi. Biz de teklifimizi verdik ve hiç zam yapmadık. Fiyatımız 500 kelime için 72 TL, 1000 kelime için 144 TL idi. Fakat … Bey bize mail atarak “Sizinle sürekli çalışmak istiyoruz, 2000’in üstü içerik olacak fiyatları 500 kelime için 40 TL, 1000 kelime için ise 80 TL yapınız” deyince, biz de 2000 üstü içeriğin 1 yıl içinde bitirilmesi kaydıyla … Bey’in teklifini kabul ettik. Dünkü toplantıda bunları dile getirdim, mağduriyetimizi anlattım. Çünkü 2000 üstü içeriğin 2 ay sonra bitmesi gerekirken 349 adetle sınırlı kaldı. Geriye dönük fark faturası kesmemi kabul etmiyorsunuz, bundan sonraki yazıları 2,5 yıl önceki hiç zam yapmadığımız fiyatlarımızdan (500 kelime için 72 TL, 1000 kelime için 144 TL) fatura etmemi kabul etmiyorsunuz, söz verdiğiniz 2000 üstü içeriği tamamlamayı kabul etmiyorsunuz! Üstüne üstlük bugüne kadar çok memnun olduğunuz yazarımızın birdenbire tarzını değiştirmesini, istediğiniz gibi yazmazsa defalarca değiştirebileceğinizi ve isteklerinize uygun hale getireceğinizi …söylüyorsunuz… Yazarımızın yazım tarzı.. bugüne kadar …’un çok memnun olduğu bu yüzden de geçen Ekim ayında bize tekrar geldiği yazım tarzıdır. Yazarımızla taslağı paylaşırım, fakat … Hanım yazılar istediğiniz gibi olmazsa defalarca yazarımıza değiştir komutu veremeyiz çünkü tarzı bellidir. O zaman sizlere bizlere verilen sözden dönüldüğü için geçmişe dönük fark faturamızı keser, birbirimizi kırıp üzmeden yollarımızı ayırırız.” şeklinde yanıt verdiği, 17/08/2017 ve 18/08/2017 tarihlerinde ise davacı şirket yetkilisi ile davalı şirket çalışanı … arasında yazışmaların yapıldığı, davalının hizmetten memnun olmadıklarını ifade ettiği, En son 18/08/2017 tarihinde davalı şirket CEO’su …’ün “… Hanım, Tüm yazışmalarınızı maalesef üzülerek ve yeterince okudum! Müşteri/hizmet veren çerçevesinde kalması gereken iletişim biçimi ve amaç aşılmış. Bu şartlar altında müşteri olarak hizmet almaya devam edemeyiz. Konuyu daha tatsız bir yere çekmeye gerek yok. Hizmet almayı durduruyoruz.” şeklinde ilişkiyi sonlandırdığı anlaşılmıştır. Tüm bu yazışmalardan taraflar arasında 1 yıllık süreçte 2000 ve üstü içerik üretilmesi ve 500 kelime için 40 TL, 1.000 kelime için ise 80 TL yönünden anlaşma sağlandığı anlaşılmaktadır. Davacı eldeki dava ile “500 kelime için 40 TL, 1.000 kelime için ise 80 TL” fiyatlarının 2000 içeriğe ulaşılacağı için kabul ettiğini, bu sayıya ulaşılamaması nedeniyle zarara uğradığını belirtmektedir. Davacının zarar iddiası müspet zarara ilişkindir. Müspet zarar (olumlu zarar) sözleşme tam olarak ifa edilmiş olsa idi alacaklının mal varlığının oluşacağı durum ile sözleşmenin ifa edilmemiş olması nedeniyle mevcut durum arasındaki farktır. Müspet zarar borcun ifa edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Yani müspet zararın konusunu sözleşme gereği gibi ifa edilmiş olsaydı doğmayacak zararlar oluşturmaktadır. Yoksun kalınan kar da müspet zararın bir parçasını oluşturur. Borca aykırı davranış olmasaydı, alacaklının malvarlığının göstereceği artışa yoksun kalınan kar denir. Burada sözleşmenin ihlali malvarlığında meydana gelecek muhtemel bir artışı engellemiş, önlemiştir… Yoksun kalınan kar ya malvarlığının aktif kısmının artmamasından yada pasif kısmının azalmamasından meydana gelir (Prof. Dr. Fikret Eren, Dr. Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, Cilt III, s. 2261, 2261). Mahkemece; “Taraflar arasında hangi şartlarda sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlenmemiş olması sebebiyle, davalı tarafın verilen hizmeti beğenmemesinden dolayı hizmet alımına son vermesinin haksız fesih olarak değerlendirme imkânı bulunmamaktadır. Zira verilen hizmetin niteliğinin değerlendirilmesine ilişkin taraflarca belirlenmiş bir usul bulunmamaktadır. Bu durumda davacı taraf sadece verdiği hizmetin karşılığı olan tutarı talep edebilecektir.” gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de taraflar arasında “1 yıllık süreçte 2000 ve üstü içerik üretilmesi ve 500 kelime için 40 TL, 1.000 kelime için ise 80 TL ” yönünden anlaşma sağlandığı açıktır. 4721 sayılı TMK’nın 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü ile hak ve borçların kullanımı ve ifasında da dürüstlük kurallarına uyulması gerektiğine işaret edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/15206 E. 2016/4748 K. 27/04/2016 tarihli ilamı “…Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu’nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve Anayasa’nın 48. maddesi ile de teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğünü de içerir. Var olan bir sözleşmeyi sona erdirmenin yollarından birisi de, sözleşmenin feshidir. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü, sözleşmenin tek taraflı tasfiyesine yönelik olarak sona erdirilmesini amaçlayan fesih hakkını da içermektedir. Görüldüğü üzere, kural olarak kişinin sözleşmenin feshi yoluna gitme konusunda irade özerkliği sonucu takdir hakkı bulunmakla birlikte, feshin haksız olması halinde, karşı tarafın bundan doğan zararlarından sorumluluğunun da bulunacağı tabiidir. Dairemizin 22/10/2014 tarih, 2014/7542 E – 2014/16209 K. ilamında da belirtildiği üzere sözleşmede herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkının bulunduğuna dair bir hüküm olması halinde dahi, sözleşmenin feshi için haklı bir sebebin bulunması gerekmektedir…” şeklindedir. TMK’nın 2. maddesi gereğince, hak ve borçların kullanımı ve ifasında dürüstlük kurallarına uyulması gerekmekte olup, bu ilkeye somut dosyada olduğu gibi sözleşmenin yürütümü ve feshi sürecinde de uyulması gerekmektedir. Her ne kadar taraflar arasında sözleşmenin hangi koşullarda feshedileceği düzenlenmemiş ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/15206 E. 2016/4748 K. 27/04/2016 tarihli ilamında da belirtildiği şekilde haklı bir sebebin bulunması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi ve davalı tarafça sözleşmenin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekmektedir. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ise hükme elverişli değildir. Bu durumda; davalı tarafından ne kadar içerik üretilmesinin istendiği, davacı tarafından ne kadar içerik üretildiği, üretilen içerikler kapsamında davacının edimini gereği gibi ifa edip etmediği hususlarında aralarında sektör bilirkişisininde bulunduğu yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve davacının varsa zararının miktarının tespiti gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme neticesinde karar verildiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1049 E. 2019/326 K. sayılı 01/04/2019 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/06/2023