Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1510 E. 2023/283 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1510
KARAR NO: 2023/283
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1073
KARAR NO: 2019/1025
KARAR TARİHİ: 12/11/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/02/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firma tarafından 05/02/2014-28/12/2015 tarihleri arasında davalıya danışmanlık ve gözetim hizmeti sağladığını, bu hizmetin 28/12/2015 tarihinde davalı tarafın müvekkili firmanın 42 çalışanına her hangi bir bildirimde bulunmadan “öğleden sonra gelmeyin” diyerek sözleşmeyi şifahen feshetmesi ile sona erdiğini, sözleşmenin haksız feshedilmesi neticesinde müvekkili şirket ve çalışanlarının mağdur olduğunu, personellerin kısa sürede başka bir yerde görevlendirilmesi mümkün olmadığından kıdem, ihbar ve diğer yasal hakları ödenerek iş akitlerine son verilmek zorunda kalındığını, personellere ödenen toplam 49.796,48 TL ihbar tazminatından davalı yanın sorumlu olduğunu, davalı tarafından müvekkilinin verdiği hizmetler nedeniyle sorumlu olduğu bedeli ödememek için müvekkili firmaya 23.600,00 TL tutarında ceza yansımalarına ilişkin asılsız faturalar tanzim edildiğini, söz konusu fatura ve içeriğiyle ilgili danışmanlık ve gözetim hizmeti veren şirketlerinin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığından bu ceza faturalarının davalı tarafa iade edildiğini, davalı taraf hakkında Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas numaralı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının açılan icra takibinede haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından ileri sürülen iddiaların asılsız olduğunu, şantiye alanında sosyal hizmet ve danışmanlık olmayacağından davacının müvekkili şirket şantiyesinin güvenlik ve gözetimini üstlendiğini, ancak süreç içerisinde davacı şirketin güvenlik yetkisinin olmadığı ve temizlik şirketi olduğunun anlaşıldığından güvenlik sertifikasyonunun tamamlanmasının istendiğini, gerekli yasal belgeleri temin edemeyen davacının aralık 2015 sonu haber vermeksizin şantiyeyi terk ettiğini, taraflar arasında 13 Şubat 2014 tarihinden başlanmak kaydıyla 31/01/2014 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmenin 3.3. Maddesinde davacı tarafından çalıştırılan mevcut personelin iş mevzuatından kaynaklı tüm mali ve hukuki sorumluluğunun kendisi üzerinde olduğunu açıkça kabul ettiğini, davacı tarafın müvekkili şirketten hiçbir alacağının mevcut olmadığını, davacı tarafından taahhhüt edilen gözetim ve güvenlik işinin tam ve sağlıklı yerine getirilmediği halde, işyerini terk ettiği güne kadar olan tüm alacaklarının müvekkili tarafından ödendiğini, 27/11/2015 tarihinde şantiye alanından iki adet kablo çalınması nedeniyle durum tespiti ile tutanak tutulduğunu, olayla ilgili ihmali bulunan davacı firmaya ceza faturalarının düzenlendiğini yine 20/12/2015 tarihinde davacı çalışanlarının henüz tam kurumamış özel zemin beton üzerinde ateş yaktıklarını ve betonun zarar gördüğünün tespit edildiğini, tutanaklarla tespit edilen bu hususunda davacı tarafa fatura edildiğini, 31 Aralık 2015 tarihi itibariyle şantiye alanını terk eden davacının kusur ve ihmali nedeniyle kabul edip kayıtlarına aldığı faturalara karşılık yansıtma faturalar düzenleyerek müvekkiline göndermişse de taraflarınca kabul edilmeyerek iade olunduğunu belirterek davanın reddini, kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…somut olayda davalı taraf, davacının güvenlik sertifikasını alamaması nedeniyle sözleşmeyi haklı nedenle sona erdirilmiş olduğunu iddia etmektedir. İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir “. Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Dolayısıyla anılan hükümler uyarınca, davalı tarafından, davacının güvenlik firması olmadığını bilmediğini, sözleşmenin yapıldığı an bu hususun bilinmesi durumunda sözleşme yapılmasından vazgeçileceğini geçerli delillerle ispat edilmesi gerekmektedir. Oysa taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi incelendiğinde, davacının güvenlik firması olduğuna dair herhangi bir ibareye yer verilmediği, sözleşmenin her yerinde “danışmanlık ve gözetim” sözcüklerinin özellikle seçilerek kullanıldığı, davacının güvenlik sertifikası alması gerektiğine ilişkin herhangi bir taahhüdünün bulunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, davalı tarafından dosyaya sunulmuş olan bir takım tutanaklardan, davacının çalışanlarının kendilerini güvenlik personeli/amiri olarak nitelendirdikleri görülmektedir. Yine, sözleşmenin 4. maddesinde davacı için “gelen ziyaretçileri, verilecek talimat ile bildirmesi gereken yerlere bildirir, onayı aldıktan sonra geçişine izin verir, mümkünse refakat eder …. danışma personeli 24 saat içeri giren ve çıkan tüm sirkülasyonu takip eder, ziyaretçi ve araçların giriş çıkış kayıtlarını tutar” şeklinde yükümlülükler öngörüldüğü görülmektedir. Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin bir güvenlik sözleşmesi olduğu ve tarafların bu sözleşmeyi bilinçli olarak (muhtemelen davalının, güvenlik sertifikası olan şirketlerin ücretlerinin daha yüksek olması nedeniyle, bu tür şirketlere daha yüksek ücret ödememek amacıyla) yaptıkları, bir başka deyişle, davalının, davacının güvenlik şirketi olmadığım bilerek ve bu hususu kabul ederek sözleşmeyi akdettiği sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla davalının, davacının güvenlik şirketi olmadığını gizlemek suretiyle sözleşmeyi yaptığı, güvenlik sertifikasının alınmaması nedeniyle sözleşme ilişkisinin sona erdiği yönündeki iddiası yerinde değildir. Böyle bir iddianın, basiretli davranma yükümlülüğü nedeniyle de kabul edilmesi mümkün olmamaktadır. Bu durumda, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin davalının haksız tutumuyla sona erdirilmiş olduğu takdir ve sonucuna varılmıştır. Bu çerçevede, taraflar arasındaki sözleşmede, işçi alacaklarından kaynaklanan her türlü yükümlülüğün davacıya ait olduğu hüküm altına alınmış ise de, bu hüküm işçilere karşı olan ücret ve diğer alacaklara ilişkin olup sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi sonucu davacının uğrayacağı zararlardan dolayı davalının sorumluluğunun kaldırılmasına ilişkin değildir. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşmenin haksız nedenle davalının tutumu sonucu sona erdirilmiş olması dikkate alındığında; davalının, davacı tarafından ödenmiş olan 49.796,48.-TL tutarındaki ihbar tazminatından sorumlu olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yine, yukarıda tespit etmiş olduğumuz üzere, taraflar arasındaki sözleşme her ne kadar güvenlik sözleşmesi olarak nitelendirilmemiş ise de, tarafların gerçek maksat ve iradelerinin bir güvenlik sözleşmesi oluşturma yönünde olduğu, sözleşmede yer alan bir takım ibarelerden ve davacının çalışanlarının tutmuş oldukları bir takım tutanaklardan açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yaşanan hırsızlık olayından dolayı, güvenlik hizmetlerini vermekle yükümlü olan davacının sorumlu olması gerekmektedir. Hırsızlık olayına ilişkin faturaların, davacı tarafından herhangi bir itiraza uğramadan ticari defterlere işlenmiş olması ve ticari defterlerin HMK. m. 222 hükmü uyarınca delil niteliğinin bulunması da varılan sonucu teyit etmektedir. Bu nedenle hırsızlık olayı nedeniyle düzenlenen 08.12.2015 tarih ve 5.900,00 TL, 08.12.2015 tarih ve 5.900,00 TL tutarındaki toplam 11.800 TL Tik bedelden davacı sorumlu tutulmuştur. Davalı tarafça her ne kadar beton üzerine ateş yakılması suretiyle oluşan zarardan dolayı davalı aleyhine fatura düzenlemiş ise de, ateşin davacı işçileri tarafından yakıldığı ve betona zarar verildiğine ilişkin davalı tarafından tek taraflı tutulan tutanaklar dışında iddialarını ispata yarar dosyaya delil sunulmadığı, davalı tarafından tutulan tutanaklarda davacı veya çalışanlarının herhangi birisini imzasının yer almadığı göz önünde bulundurulduğunda davacımn kusurunun ispat edilememesi sebebiyle davalı tarafından tutulan 11.800,00 TL’lik fatura hükme esas alınmamıştır. Bu açıklamalar ışığında; hırsızlık olayı nedeniyle düzenlenen 08.12.2015 tarih ve 5.900,00 TL, 08.12.2015 tarih ve 5.900,00 TL tutarındaki toplam 11.800 TL’lik bedelin davacının cari hesaplarından tenzili neticesinde icra takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 61.596,48-TL alacaklı olduğu takdir ve sonucuna varılarak bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne, davalı tarafın Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasındaki itirazın kısmen iptali ile 61.596,48 TL asıl alacak üzerinden takip talebinde belirtilen faiz oranları üzerinden takip tarihinden itibaren faiz uygulanmak suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı taraf her ne kadar icra inkar tazminatı talebinde bulunmuş ise de; alacağın varlığı ile miktarı yargılama sonucu davalının fesihte haksız olduğu kabul edilerek alınan teknik bilirkişi raporuyla saptanmış olduğu ve davalı itirazında tamamen haksız olmadığından koşulları oluşmayan icra-inkar tazminatının reddine” karar verilmiş,”1-Davanın kısmen kabulü ile Davalı tarafın Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasındaki itirazın kısmen iptali ile 61.596,48 TL asıl alacak üzerinden takip talebinde belirtilen faiz oranları üzerinden takip tarihinden itibaren faiz uygulanmak suretiyle takibin devamına, Fazlaya ilişkin talebin reddine, 2-Şartları oluşmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğunu, davanın tamamen kabulü gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek, sözleşme kapsamında davacı tarafından verilen hizmetin güvenlik hizmeti olduğunu, müvekkili şirketin davacının güvenlik firması olduğuna duyduğu inanç ile sözleşme akdettiğini, gerekçeli kararın bilirkişi raporunun aynen alıntılanmasından ibaret olduğunu, rapora yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin (3.3.) maddesi uyarınca ihbar tazminatından müvekkilinin sorumlu olmadığını, 11.800,00 TL tutarlı zarar faturası yönünden ise davacının beton üzerinde ateş yakılması sonucu oluşan zarara kendisinin sebep olduğunu kabul ederek söz konusu faturaları itiraz etmeksizin kayıtlarına aldığını ve ödediğini, buna rağmen Mahkemece hiçbir değerlendirme yapılmaksızın bilirkişi raporunda bildirilen hukuki görüşün aynen karara aktarıldığını belirterek, bilirkişi raporlarındaki HMK 279/4 Maddesine aykırı hukuki değerlendirmelere dayanan, kendi içinde çelişkili kararın kaldırılmasını ve haksız davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinin davalı tarafından hukuka aykırı şekilde feshedilmesi nedeniyle, sözleşme kapsamında çalıştırılan işçilerin iş akitlerinin sona ermesi sonucu işçilere ödenen ihbar tazminatının ve davalı tarafça müvekkiline kesilen ve alacağından mahsup edilen ceza yansıtma faturalarının iade edilmesi nedeniyle oluşan bakiye alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 23.600,00 TL yansıtma faturaları iadesi, 337,51 TL faiz, 49.796,48 TL personel ihbar tazminatı, 331,52 TL faiz olmak üzere toplam 74.065,51 TL asıl alacağın tahsili için takip başlatıldığı, ödeme emrinin 12/02/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 16/02/2016 tarihinde süresi içinde borca itiraz ettiği, davanın İİK nun 67.Maddesinde belirtilen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı tespit edilmiştir. Takibe konu faturalar; 30/12/2015 tarihli “personel ihbar tazminatı” açıklamalı 49.796,48 TL bedelli, 08/01/2016 tarihli “ceza yansıtma iadesi – 30/12/2015 tarihli … nl faturanız iadesidir” açıklamalı 11.800,00 TL bedelli, 08/01/2016 tarihli “yansıtma faturalar iadesi – 08/12/2015 tarihli … nl faturanız iadesidir” açıklamalı 5.900,00 TL bedelli, 08/01/2016 tarihli “ceza bedeli iadesi – 08/12/2015 tarihli … nl faturanız iadesidir” açıklamalı 5.900,00 TL bedelli olarak düzenlenmiştir. Taraflar arasında imzalanan “Sosyal Hizmetler, Gözetim Ve Danışma Personeli Sözleşmesi” başlıklı sözleşmede davacı “Yüklenici”, davalı “İşveren” olarak anılmaktadır. Sözleşmenin 2.maddesinde “İşin Tanımı”; “2.1.İşbu sözleşmenin konusu yukarıda yazılı İŞVEREN’İN adresindeki tesisinde YÜKLENİCİ tarafından 13 Şubat 2014 – 13 Şubat 2015 tarihleri arasında aşağıdaki şartlarla Gözetim ve Danışma Hizmetinin yapılması işidir. 2.2. YÜKLENİCİ bu işin ifası için; * Hafta içi 08:00-18:00, Cumartesi 08:00-13:00 arası 1 (Bir) Proje Amiri, * Her gün 08:00-20:00 arası 4 (Dört), * Her gün 20:00-08:00 arası 4 (Dört) ve 4 (Dört) değiştirici ile, toplam 12 (oniki) Gözetim ve Danışma Elemanı çalıştırarak, Gözetim ve Danışma Hizmetleri işi yapacaktır.” Sözleşmenin 3.maddesinde “Tarafların Hak Ve Yükümlülükleri” düzenlenmiş, “3.3. İşbu sözleşme kapsamında YÜKLENİCİ tarafından çalıştırılacak personellerin İŞVEREN ile hiçbir hukuki mali ilişkisi söz konusu değildir. YÜKLENİCİ, işveren sıfatı ile çalıştıracağı personeline karşı vergi ve İş Mevzuatından doğan ödevlerinden dolayı tek başına sorumludur.” hükmüne yer verilmiştir. Sözleşmenin “İşin Yapılışı Ve Hizmet Alanları” başlıklı 4.maddesinde; “Ana giriş kapısında görevlendirilecek Gözetim ve Danışma Görevlisi; a.Şirketin ilk yüzü olduğu bilincinde olur, b.Tesise gelen tüm Ziyaretçilere nazik ve hassas olur, hoş geldiniz, nasıl yardırmcı olabilirim, iyi akşamlar, beyefendi, hanımefendi vb, gibi nezaket lisanını kullanır, c.Gelen ziyaretçileri, verilecek talimat ile bildirilmesi gereken yere/yerlere bildirir, onayı alındıktan sonra geçişine izin verir, mümkünse refakat eder. d.Danışma personeli 24 şaat tesise giren ve çıkan tüm sirkülasyonu takip eder, e.Ziyaretçi ve araçların giriş/çıkış kayıtlarını tutar, f.Araçların uygunsuz veya hatalı park yapmalarına engel olur, tanımlanmış alanlara park edilmesini düzenler.” Sözleşmenin 5.maddesinde işin bedeli düzenlenmiş, “proje amiri” ve “gözetim ve danışma görevlisi” olarak iki ayrı ücret belirlenmiştir. Sözleşmenin “Sözleşme Süresi Ve Sözleşmenin Feshi” başlıklı 7.maddesinde; “7.1.İşbu sözleşme 13 Şubat 2014 – 13 Şubat 2015 tarihleri arasında geçerlidir. Taraflardan birinin sözleşmenin bitiminden 30 gün önce fesih bildiriminde bulunması halinde, ihbardan 30 (otuz) gün sonra sözleşme sona erecektir. Belirtilen süre içerisinde bildirimde bulunulmadığı takdirde, sözleşme belirlenen bitim tarihinden itibaren yenilenmiş olacaktır. 7.2.Taraflar işbu sözleşmeyi 30 (otuz) gün önceden haber vermek suretiyle herhangi bir sebep göstermeksizin tek taraflı olarak her zaman feshedebilirler.” hükmüne yer verilmiştir. Sözleşmeye ek olarak sunulan ücretlendirme ve maliyet tablosunda çalışacak personel, güvenlik personeli ve güvenlik amiri olarak belirtilmiş, ücretlendirme kalemleri tablo halinde gösterilmiştir. 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun hükümleri incelendiğinde; “Özel güvenlik izni” başlıklı 3.maddesinde; “Kişilerin silahlı personel tarafından korunması, kurum ve kuruluşlar bünyesinde özel güvenlik birimi kurulması veya güvenlik hizmetinin şirketlere gördürülmesi özel güvenlik komisyonunun kararı üzerine valinin iznine bağlıdır… Kişi ve kuruluşların talebi üzerine, koruma ve güvenlik ihtiyacı dikkate alınarak, güvenlik hizmetinin istihdam edilecek personel eliyle sağlanmasına, kurum ve kuruluşlar bünyesinde özel güvenlik birimi kurulmasına ya da bu hizmetin güvenlik şirketlerine gördürülmesine izin verilir… Komisyon, koruma ve güvenlik hizmetini yerine getirecek personelin, bulundurulabilecek veya taşınabilecek silah ve teçhizatın azamî miktarını ve niteliğini, gerekli hallerde diğer fizikî ve aletli güvenlik tedbirlerini belirlemeye yetkilidir…” “Faaliyet izni” başlıklı 5.maddesinde; “Şirketlerin özel güvenlik alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine tâbidir… Özel güvenlik şirketleri üstlendikleri koruma ve güvenlik hizmetlerinde istihdam edecekleri özel güvenlik görevlilerinin çalışma izin belgelerinin birer suretini bir ay içinde ilgili kişi, kurum ya da kuruluşa bildirir” Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik hükümleri incelendiğinde ise; “Özel Güvenlik” başlıklı 7.maddesinde; “Kanun kapsamında özel güvenlik, kişiler tarafından özel güvenlik görevlisi istihdam edilerek; kurum veya kuruluş bünyesinde özel güvenlik birimi kurularak veya özel güvenlik şirketlerinden hizmet satın alınmak suretiyle sağlanabilir. Özel güvenlik hizmetinin ne şekilde sağlanacağı kişi veya kuruluşlar tarafından belirlenir.” “Özel Güvenlik İzni” başlıklı 8.maddesinde; “Kişi ve kuruluşlar, özel güvenlik izni için valiliğe yapacakları başvuruda özel güvenlik hizmetinin konusunu, özel güvenlik hizmetinin ne şekilde yerine getirileceğini, hizmetin azami olarak kaç personeleliyle yürütüleceğini, ihtiyaç duyulacak silah ve teçhizatın miktar ve niteliğini belirtir. (Değişik fıkra: RG-26/9/2009-27358) Valilik tarafından özel güvenlik talebine ilişkin gerekli inceleme yapıldıktan sonra Komisyon, özel güvenlik izninin verilip verilmemesine, özel güvenliğin sağlanmasına ilişkin yönteme ve özel güvenlik hizmetini yerine getirecek azami personel sayısına, bu amaçla bulundurulacak veya taşınacak silahların azami sayısına karar verir. Özel güvenlik izni verilen kurum veya kuruluşun talebi olması halinde; özel güvenlik görevlilerinin izin veya istirahat gibi durumlarda yerine geçici personel görevlendirilebilmesi, hizmette aksama veya zafiyete düşülmesinin önüne geçilebilmesini temin etmek ve geçici özel güvenlik hizmetleri de dahil olmak üzere ihtiyaç duyulan yerlerde görevlendirmek amacıyla, Komisyonca il genelinde verilen özel güvenlik görevlisi kadrosunun %10’unu aşmayacak şekilde personel istihdam etme izni verilebilir. (Değişik fıkra: RG-26/9/2009-27358) Genel güvenlik kapsamında korunmanın mümkün olduğu ya da özel koruma ve güvenlik uygulamasının kamu hürriyetlerinin korunması açısından sakıncalı görüldüğü hallerde özel güvenlik izni verilmemesine karar verilir ve bu kararın gerekçesi de belirtilir. Özel güvenlik izni için yapılan müracaatlar en geç on iş günü içinde neticelendirilir. Komisyonun özel güvenlik izni verilmesi ya da verilmemesi yönündeki kararları valinin onayına sunulur. Özel güvenlik izni verilen kişi ve kuruluşlar için Ek-1’deki Özel Güvenlik İzin Belgesi düzenlenir. (Değişik fıkra:RG-11/9/2011-28051) Özel güvenlik izni verilen kişilerde veya yerlerde istihdam edilen özel güvenlik personelinin listesi ve özel güvenlik mali sorumluluk sigortası poliçelerinin birer sureti, personelin göreve başladığı tarihten itibaren on beş gün içinde, geçici veya acil özel güvenlik izinlerinde ise müracaat sırasında valiliğe verilir. (Ek fıkra:RG-11/9/2011-28051) İlk defa işe başlama veya ayrılma, özel güvenlik şirketlerinin hizmet verdiği yerlerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin yer değişimleri, kurum ve kuruluşlar arasındaki personel değişiklikleri ile ayrı izin belgesine sahip birimleri arasındaki değişikliklerde göreve başlama ve görevden ayrılma bildirimleri onbeş gün içinde Valiliğe bildirilir.” hükümleri yer almaktadır. Gerek kanun gerekse yönetmelik hükümleri dikkate alındığında, özel güvenlik hizmeti verilmesi belli koşullara bağlıdır. Bilirkişi raporları; Bilirkişiler güvenlik uzmanı … ve mali müşavir …’dan alınan 14/11/2018 tarihli kök raporda; -Davalı şirketin şantiye sahasında özel güvenlik elemanı çalıştırılabilmesi için 5188 sayılı yasa ve uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince mülki makamlardan alması gereken özel güvenlik izin belgesinin bulunmadığı, davacı yanında koruma ve güvenlik hizmeti verebilmesi için İçişleri Bakanlığınca verilen özel güvenlik şirketi faaliyet izin belgesinin bulunmadığı ancak tarafların şantiyede özel güvenlik hizmeti verilmesi şeklinde bir faaliyet içinde bulundukları, -Tarafların ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, davacının defterlerine göre takibe konu faturalar nedeniyle 73.396,49 TL alacaklı olduğu, davalının defterlerinde ise bu faturaların kayıtlı olmadığı, hesaplar arası mutabakatsızlığın takibe konu faturalardan kaynaklandığı, davalı tarafça davacıya 08/12/2015 tarih ve 5.900,00 TL 08/12/2015 tarih ve 5.900,00 TL ve 31/12/2015 tarih ve 11.800,00 TL tutarındaki ceza bedeli faturalarının kesildiği, 5.900,00 TL bedelli iki adet faturanın şantiyede kablo hırsızlığı nedeniyle tutulan tutanaklardan kaynaklı, 11.800,00 TL bedelli faturanın ise davacı personeli tarafından ateş yakılarak zemine zarar verilmesinden kaynaklı olarak düzenlendiği, bu faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğu ancak davacının da bu faturalara karşılık 08/01/2016 tarihli yansıtma bedeli iadesi ve ceza bedeli iadesi açıklamalı faturaları düzenlediği, 5.900,00 TL bedelli faturaların yasal süre içerisinde itiraz edilerek iade edilmediği, 1 ay sonra iade faturası kesildiği, 11.800,00 TL bedelli faturanın ise süresinde iade edildiği, -Taraflar arasında akdedilen sözleşmede, görev alanında hırsızlık nedeniyle uğranılabilecek hasar/zarar için davacı yanın yükümlü olacağına dair her hangi bir ibare yer almadığı, olayın oluş biçimi, hizmetin sunuluş şekli birlikte değerlendirildiğinde, davalı ve davacı yanın bu durumda müteselsilen ve müştereken eşit derecede %50’şer oranında kusurlu olduğu ve hırsızlık olayı nedeniyle % 50 kusur oranlarına göre her ikisinin 5.900,00 TL’den sorumlu olacağı, -Davalı tarafın davacının personeli tarafından ateş yakıldığı ve bu nedenle zeminde hasar meydana geldiği bu zararın toplam 11.800,00 TL olduğunu beyan etmesine karşın kendisi tarafından tutulan tutanak dışında dosyada başkaca bir belge olmadığı, söz konusu zararın nasıl giderildiği hususunda bir belge sunulmadığı, bu zararı nedeniyle düzenlenen faturanın ise davacı tarafın süresi içerisinde iade edildiği, bu bedelden davacının sorumlu olmayacağı, -Mahkeme taraflar arasında akdedilen sözleşmenin haksız feshedildiği kanaatinde ise bu durumda davacının Personel İhbar Tazminatı yönünden 49.796,48 TL tutarı talep edebileceği yönünde görüş bildirilmiştir. Bilirkişi heyetine hukukçu … ve güvenlik uzmanı (1.sınıf emniyet müdürü) … eklenerek alınan 28/05/2019 ve 23/10/2019 tarihli ek raporlarda; kök rapordaki değerlendirimelere ek olarak idm gerekçeli kararındaki hukuki tespitlere yer verilmiştir. İhtilaf, taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği, sözleşmenin hangi tarafça feshedildiği, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, davalının ihbar tazminatı ve iade faturalar nedeniyle borçlu olup olmadığı, icra inkar tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır. Sözleşmenin ilgili maddeleri yukarıda yer almakta olup, sözleşme kapsamında güvenlik hizmeti verileceğine dair bir ibare bulunmamaktadır. Ayrıca özel güvenlik hizmetinin verilmesi mevzuat ile belli koşullara bağlanmıştır. Hizmetin verildiği yerin şantiye alanı olması, sözleşme kapsamında 7-24 esasına dayalı olarak hizmetin veriliyor olması, ücretlendirme ve maliyet tablosunda yer alan güvenlik personeli ve güvenlik amiri ibareleri, güvenlik vardiya devir teslim tutanakları dikkate alındığında ise fiili olarak şantiye sahasının gözetlenmesi, giren çıkanın denetlenmesi şeklinde güvenlik hizmeti verildiği açıktır. Ancak bu hizmet mevzuatta tanımlanan şekil ve koşullarda değildir. Nitekim davacının güvenlik hizmeti vermesi için İçişleri Bakanlığınca verilen özel güvenlik şirketi faaliyet izin belgesinin bulunmadığı, davalının ise şantiye sahasında özel güvenlik elemanı çalıştırılabilmesi için 5188 sayılı yasa ve uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince mülki makamlardan alması gereken özel güvenlik izin belgesinin bulunmadığı dosya kapsamı itibariyle sabittir. Ayrıca 13 Şubat 2014 tarihinden itibaren 2015 yılı sonuna kadar yaklaşık 2 yıl süreyle dava konusu hizmet verilmesine rağmen, personelin ilgili mevzuatta tanımlandığı anlamda güvenlik personeli olmadığının davalı tarafça fark edilmemesi mümkün değildir. Bu nedenle, tarafların özel güvenlik hizmeti verilmesi ve alınması konusunda kendilerine düşen yükümlülükleri sağlayamamaları nedeniyle bilinçli olarak yukarıda yazılı sözleşmeyi imzaladıkları kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle davalının; davacının güvenlik firması olmadığını bilmediği, davacının güvenlik sertifikası almaması nedeniyle sözleşme ilişkisinin sona erdiği savunmasına itibar edilmemiş, sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği ve davacının bu nedenle uğradığı zarardan sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3.3.maddesinde çalışacak personele karşı İş Mevzuatından doğan ödevlerden tek başına davacının sorumlu olduğu hükmüne yer verilmiş ise de bu düzenleme, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi sonucu, davacı tarafça işçilerine ödenen ihbar tazminatından sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira, sözleşmenin davalı tarafından süresinden önce feshi nedeniyle, davacı taraf personelinin iş akitlerini sonlandırarak ihbar tazminatı ödemek zorunda kalmış ve zarara uğramıştır. Bu nedenle işçilere ihbar tazminatı olarak ödenen 49.796,48 TL’den davalının sorumlu olduğu yönündeki tespit yerindedir. Davalı 30/12/2015 tarihli “personel ihbar tazminatı” açıklamalı 49.796,48 TL bedelli fatura nedeniyle sorumludur. 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır… Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir..” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Takibe konu faturaların iki tanesi 08/01/2016 tarihli “yansıtma faturalar iadesi – 08/12/2015 tarihli … nl faturanız iadesidir” açıklamalı 5.900,00 TL bedelli, 08/01/2016 tarihli “ceza bedeli iadesi – 08/12/2015 tarihli 285378 nl faturanız iadesidir” açıklamalı 5.900,00 TL bedelli faturalardır. Davalı şantiyesinden kablo çalınması nedeniyle tutanak tutulduğu ve oluşan zarara istinaden 08/12/2015 tarihli … no.lu 5.900,00 TL bedelli ve 08/12/2015 tarihli … no.lu 5.900,00 TL bedelli iki adet fatura düzenlendiği, bu faturaların davacı tarafça kabul edilerek 08/12/2015 tarihinde defterlerine kaydedildiği, sözleşmenin feshedilmesinden sonra 08/01/2016 tarihinde ise iade faturaları düzenlendiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından ihtilafa konu faturaların kabul edilerek defterlerine kaydedilmesi ve 8 günlük yasal süre içerisinde itiraz edilmemesi nedeniyle, bu faturalar nedeniyle borçlu olunmadığı hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Ancak ispata yönelik somut bir delil sunulmadığı anlaşılmakla, defterlerine kaydettiği faturalar nedeniyle 1 ay sonra düzenlemiş olduğu iade faturaları ise davalının sorumluluğunu doğurmayacaktır. İhtilafa konu son fatura ise 08/01/2016 tarihli “ceza yansıtma iadesi – 30/12/2015 tarihli … nl faturanız iadesidir” açıklamalı 11.800,00 TL bedelli faturadır. Davalı tarafça, davacının personeli tarafından ateş yakıldığı ve bu nedenle zeminde hasar oluştuğu iddiasıyla tutanak tutularak, bu zarar nedeniyle 31/12/2015 tarihli 11.800,00 TL bedelli faturanın düzenlendiği ancak davacı tarafından 08/01/2016 tarihinde iade faturası düzenlenerek davalıya gönderildiği, iade faturasının davalı tarafça kabul edilmediği, bu nedenle noter ihtarnamesi ile tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafça düzenlenen fatura, yasal süre içerisinde iade faturası düzenlenerek davalıya iade edildiğinden, zararı ispat yükü davalı üzerindedir. Ancak fatura konusu zararın oluştuğuna dair dosya kapsamında somut bir delil bulunmadığından, davacı alacağından mahsup edilen bu bedelin alacağa eklenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı tarafından icra takibinden önce, takibe konu edilen faturaların 7 gün içinde ödenmesi için davalı tarafa Bakırköy … Noterliğinden 22/01/2016 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamenin keşide edildiği, 26/01/2016 tarihinde tebliğ edildiği, icra takibinin ise 04/02/2016 tarihinde başlatıldığı anlaşılmakla, işlemiş faiz talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İİK 67/2 maddesinde “…borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi yer almaktadır. İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Somut olayda ise sözleşmenin niteliği ve feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı tartışılarak sonuca gidildiğinden likit bir alacağın varlığı söz konusu değildir. Bu durumda mahkemece icra inkar tazminatının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı anlaşılmış, delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığından ayrıca kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b.l bendi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Taraflarca ayrı ayrı yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 1.096,31 TL’den mahsubu ile bakiye 916,41 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, 5-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 6-Yatırılan gider avansından kalan kısmın taraflara ilk derece mahkemesince iadesine, 7-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 22/02/2023