Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1451 E. 2023/701 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1451
KARAR NO: 2023/701
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/959
KARAR NO: 2019/773
DAVA TARİHİ: 30/10/2017
KARAR TARİHİ: 09/10/2019
DAVA: Tazminat (4054 Sayılı Yasadan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/05/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın aralarında olduğu 12 bankanın rekabeti ihlal eden eylemleri nedeniyle yapılan soruşturma neticesinde Rekabet Kurulu Kararıyla haklarında idari para cezası verildiğini, müvekkilinin de ihlale konu dönemlerde davalı bankadan çeşitli tutarlarda krediler kullandığını, davalı ve diğer bankaların rekabeti ihlal eden davranışları nedeniyle yüksek faiz ödemek suretiyle zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin davalı bankadan kullandığı toplamda 296.000,00 TL tutarlı krediler nedeniyle dava konusu edilen döneme ilişkin fazla tahsil edilen faiz tutarının 3 katı tutarındaki tazminata dair şimdilik 1.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, Rekabet Kurulu tarafından davacının kullanmış olduğu ticari krediler yönünden bir ihlal tespit edilmediğini, iddia olunduğu şekilde bir eylemden bahsedilemeyeceğini, uygun illiyet bağının bulunmadığını, Rekabet Kurulu kararı ile bankaların kusurlu hareket ettiğine yönelik bir tespit yer almadığını, salt para cezası verilmiş olması bankaların tazminat hukuku kapsamında kusuru bulunduğu sonucu doğurmayacağını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Davacı taraf Rekabet Kurulu’nun Türkiye’de faaliyet gösteren ve davalı Bankanın da aralarında bulunduğu on iki bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında anlaşma ve eylem içerisinde bulunmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 4. maddesini ihlal edip etmediğinin tespiti amacıyla yürütülen soruşturma sonunda verdiği 08/03/2013 tarih ve 13-13/198-100 sayılı nihai karar ile aralarında davalı bankanın da olduğu on iki bankanın mevduat ve kredi kartı hizmetleri alanında RKHK’un 4’üncü maddesini ihlal ettiklerine karar verildiğini, ilgili bankalara “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik” uyarınca yüklü miktarlarda idari para cezası verilmesine karar verildiğini, 2007-2011 yılları arası ihlal döneminde davacının davalı bankadan kredi ve söz konusu ihlal nedeniyle serbest rekabet ortamında ödenmesi gerekenden daha yüksek faizler ödemesi nedeniyle zarara uğradığını, davacının davalı bankadan kullandığı toplamda 296.000,00-TL açılış tutarlı krediler nedeniyle dava konusu edilen döneme ilişkin tarafından fazla tahsil edilen faiz tutarı bulunduğunu iddia etmişse de Mahkememizce alınan 28/08/2018 tarihli ve 17/05/2019 tarihli bilirkişi raporlarındaki tespitlerden de anlaşıldığı üzere, Rekabet Kurulu Kararında bankaların anlaşmalı olarak yüksek faiz oranı belirledikleri tespit edilen kredilerin Bireysel Tüketici Kredisi kapsamında kredi, mevduat ve kredi kartı hizmetlerine yönelik olduğu, davacıya davalı banka tarafından tahsis edilen kredilerin ise Genel Kredi Sözleşmelerine istinaden kullandırılan Ticari Krediler olduğu anlaşılmakla Rekabet Kurulu Kararına konu ihlal nedeniyle davacının uğradığı bir zarardan bahsedilemeyeceği gibi, davalı bankanın davacıya kullandırdığı faiz oranlarının T.C. Merkez Bankası Ticari Kredilere Uygulanan Ortalama Kredi faiz oranının altında kalması nedeniyle de davacının yüksek faiz uygulanarak zarara uğratılmadığı, ayrıca tacir olan davacı şirketin farklı ve lehlerine faiz uygulayan diğer bankalarla da kredi ilişkisi kurma imkanı bulunması nedeniyle zararından bahsedilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin hükme esas aldığı her iki raporda eksik ve hatalı inceleme ile oluşturulduğunu, zararın tespiti yapılmaksızın hazırlanan işbu raporlara göre hüküm kurulamayacağı, zararın tespiti bakımından rekabeti ihlal eden 12 banka dışında kalan bankaların ihlal tarihinde dava konusu kredilere fiilen uyguladıkları faiz oranları dikkate alınarak hesaplama yapılması ve müvekkili tarafından ödenen tutarla karşılaştırılması gerektiğini, zarar tespiti yapılmadığı için adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini, Rekabet Kurulu kararı ile davalı bankanın da aralarında olduğu 12 bankanın tüm kredilerde bireysel ve ticari kamu yapmaksızın kredi faiz oranlarının artırılması için hukuka aykırı olarak anlaşma yaptığı tespit edilmekle davanın reddi kararının hatalı olduğunu, davalı banka ve diğer bankaların rekabeti bozucu eylemleri sadece münferit belli bankacılık işlemlerine hasrederek gerçekleştirmiş olmaları veya bütün bankacılık işlemlerinde uygulayıp uygulamamaları şeklinde değerlendirme yapılmasının kabulünün mümkün olmadığını, yerel mahkemenin ”tacir olan davacı şirketin farklı ve lehlerine faiz uygulayan diğer bankalarla da kredi ilişkisi kurma imkanı bulunması nedeniyle zarardan bahsedilemeyeceğine” şeklindeki gerekçesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davacının davalı banka ile imzaladığı genel kredi sözleşmelerine istinaden 02/07/2008 tarihli 119.000,00 TL tutarlı, 04/02/2009 tarihli 37.000,00 TL tutarlı, 30/04/2009 tarihli 10.000,00 TL açılış tutarlı rotatif krediler ile 25/05/2009 tarihli 110.000,00 TL açılış tutarlı, 03/06/2009 tarihli 20.000,00 TL oto alım kredisi kullandığı, kullanılan kredilerin tamamının ticari nitelikte kredi olduğu anlaşılmaktadır. 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun amacı 1. maddede, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme yaparak rekabetin korunmasını sağlamak olarak tanımlanmıştır. Yasanın ikinci kısım, birinci bölümünde “Yasaklanan Faaliyetler” üst başlığı ile dava konusu ve Rekabet Kurulunun kararına esas olan 4.maddede yer alan “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar” düzenlenmiştir. İlk fıkrada, belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerin hukuka aykırı ve yasak olduğuna yer verilmiştir. Beşinci kısımda “Rekabetin Sınırlanmasının Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları” üst başlığı altında ve 56.maddede bu kanuna aykırı anlaşma ve kararların hukuki niteliği, 57.maddede tazminat hakkı, 58.maddede zararın tazmini, 59. maddede ispat yükü düzenlenmiştir. Dava, 4054 sayılı Kanunun 57. ve 58. maddelerine dayanılarak açılmıştır. 4054 sayılı Kanunun 57. maddesinde “Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur. Zararın oluşması birden fazla kişinin davranışları sonucu ortaya çıkmış ise bunlar zarardan müteselsilen sorumludur.” aynı Kanunun 58. maddesinde ise “Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilirler. Rekabetin sınırlanmasından etkilenen rakip teşebbüsler, bütün zararlarının tazminini rekabeti sınırlayan teşebbüs ya da teşebbüslerden talep edebilir. Zararın belirlenmesinde, zarar gören teşebbüslerin elde etmeyi umdukları bütün karlar, geçmiş yıllara ait bilançolar da dikkate alınarak hesaplanır. Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hakim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan karların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Kanunun 57.maddesinde tazminat hakkını doğuran eylem haksız fiildir.Genel olarak haksız fiilin unsurları hukuka aykırı eylem, zarar, nedensellik bağı ve kusurdur. Hukuka aykırı eylem yani ihlalin varlığının öncelikle Rekabet Kurulu Kararı ile tespit edilmesi gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/400 E. 2010/1105 K. sayılı ilamı “…Tazminata hükmedilebilmesi için, mahkemenin de doğru olarak belirlediği gibi uyuşmazlığa konu uygulamanın veya anlaşmanın 4054 sayılı Yasa’ya aykırılığının tespit edilmesi zorunludur. Bu durumun da Rekabet Kurulu kararı ile tespit edilmesi gereklidir…”, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 1999/3350 E. 1999/6364 K. sayılı ilamı, “…davada yer alan talebin açıklanan niteliği gözetildiğinde, tazminata karar verilebilmesi için öncelikle 4054 sayılı Yasanın yetkili kıldığı “Rekabet Kurulu” tarafından hâkim durumun kötüye kullanılmış olduğunun saptanması gerekir. Mahkemece bu yön gözetilerek, davacı tarafın anılan yasa kapsamında Rekabet Kurumuna başvuruda bulunup bulunmadığının araştırılması, böyle bir müracaat yoksa yapılacak başvurunun ön mesele olarak sonucunun beklenmesi gerekirken bu husus düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir…”, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/9088 E. 2015/5989 K. sayılı ilamı “Mahkemece…eldeki dava açısından davacının iddialarını 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine dayandırması gerektiği, özel hüküm mevcut bulunmakla TTK’nın 56 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine, BK’nun haksız fiil hükümlerine dayanılamayacağı, Yargıtay uygulamasına göre de Rekabet Hukuku anlamında rekabetin kısıtlanmasından kaynaklanan zararların tazminine karar verilebilmesi için öncelikle Rekabet Kurulu tarafından 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4, 6 ve 7. maddelerinin ihlal edildiğinin saptanmış bulunması gerektiği…” şeklinde olup emsal kararlarda da işaret edildiği üzere 4054 sayılı yasaya aykırılık nedeniyle açılacak tazminat davalarında 4054 sayılı yasaya aykırılığın Rekabet Kurulu’nun kararı ile tespit edilmesi ön koşuldur. Teşebbüsler arası ilişkinin rekabete aykırı olup olmadığı ve kanuna aykırılık hali, bu konuda uzman kuruluş olan Rekabet Kurulu’nun rekabetin ihlali kararı ile ispatlanmış olacaktır. Rekabet Kurulu kararında, davacının kredi kullandığı banka ve davacının kullandığı kredi türü açısından ihlal tespit edilmelidir. Ancak bu durumda dahi davacının zararının oluşması, oluşan zararı ile haksız fiil arasında nedensellik bağının bulunması, zararın davalının kusurundan kaynaklanması gerekmektedir. Rekabet Kurulu’nun 2011-4-91 dosya sayılı, 13-13/198-100 karar sayılı ve 08/02/2013 tarihli kararı incelendiğinde bankaların anlaşmalı olarak yüksek faiz belirlediği tespit edilen kredilerin tüketici kredileri olduğu, ticari krediler yönünden yapılan bir ihlal tespitinin mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, davacının kullandığı ticari kredilerin ihlal kapsamında değerlendirilemeyeceği, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin benzer uyuşmazlıklarda verdiği 02/12/2019 tarihli 2019/1213 E. 2019/7738 K. sayılı ve 08/01/2020 tarihli 2019/1496 E. 2020/163 K. sayılı kararlarının da bu yönde olduğu anlaşılmakla, mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Yukarıda yer verilen açıklamalar ve Dairemizce yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usule uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı anlaşılmış, delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığından ayrıca kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına, 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/05/2023