Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1434 E. 2023/697 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1434
KARAR NO: 2023/697
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/747
KARAR NO: 2019/781
DAVA TARİHİ: 18/08/2017
KARAR TARİHİ: 09/10/2019
DAVA: Tazminat (Sigorta Poliçesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/05/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait “…” isimli işyerinin davalı tarafından Özel İşyeri Paket Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, 31/01/2017 tarihinde saat 03:00 sıralarında işyerinde hırsızlık olayı meydana geldiğini ve cep telefonlarının çalındığını, müvekkilinin yüklü miktarda zarara uğradığını, müvekkilinin uğradığı zararı davalıya ihbar etmesi üzerinde davalı tarafından eksper atanarak tespit yapıldığını ve müvekkiline 04/04/2017 tarihinde 1.300,00 TL ödeme yapıldığını, yapılan ödemenin zararı karşılamadığını, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL zararın poliçe limitini aşmamak kaydıyla davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH Davacı vekili 07/05/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taleplerini 10.309,00 TL artırdıklarını beyan ederek, toplam 20.309,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; poliçe özel şartları gereğince meydana gelen zararın sigorta teminatına girmediğini, özel şart gereğince cep telefonları, sim kart, kontör yükleme kartları, internet sağlayıcı paketler ve benzeri muhteviyatın Hırsızlık Genel Şartları Hükümleri saklı kalmak kaydıyla kilitli kasada bulunması şartı ile teminata kabul edildiğini, yapılan ekspertiz incelemesinde çalınan telefonların mesai saatleri dışında teşhir standında bulunduğunun tespit edildiğini, bu nedenle poliçe özel şartının yerine getirilmediğini, meydana gelen zararın bir an için sigorta teminatına girdiği kabul edilse dahi tazminat tutarının tespitinde muafiyet tutarının dikkate alınması ayrıca davacının meydana gelen zararı resmi belgelerle ispat etmesi gerektiğini, davacının işyerinin kepenk ve camında meydana gelen zararın tazmin edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Tüm dosya kapsamı, olay yeri görgü tutanağı ve alınan bilirkişi raporları hep birlikte değerlendirildiğinde sigorta sözleşmesinin 6.sayfasında emtianın mesai saatleri dışında kasada tutulması yönündeki özel şartın 6102 sayılı TTK m.1448-1449 anlamında zararın önlenmesi ve zarar miktarının artmaması için davacı sigortalı aleyhine öngörülmüş bir yükümlülük olduğu, bu yükümlülük kapsamında öngörülen kasa ibaresinden çelik ve kilit sistemi itibariyle daha korunaklı olan para kasası ve aynı sağlamlıktaki bir kasanın anlaşılamayacağı, olsa olsa bu emtiaların isteyenin istediği an ulaşmasını engellemeye yönelik, anahtarlı çekmece veya camlı kapalı mekanın kastedildiği, bu kapsamıyla davacının çalınan emtiaları kilitli tezgah dolabında muhafaza altına aldığı, oysa hırsızların dış kapı ve kilitleri giriş aksamını kırdıktan sonra tezgahtaki kilitli kısımda bulunan emtiaları çalmak suretiyle zarara sebep olmuş olmaları karşısında oluşan zararın sigorta kapsamında bulunduğu bu nedenle oluşan zarardan, bilirkişi raporlarında öngörüldüğünün aksine, indirim yapılmasını gerektirir bir durum olmadığı, bu yönüyle davacının oluşan zararının 39.318,00 TL olduğu ancak davacının 06/05/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile müdeabbih değerini 10.309,00 TL arttırmak suretiyle 20.309,00 TL’nin 18/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş olması karşısında, taleple bağlılık ilkesi gereği davanın kabulü ile 20.309,00 TL’nin 18/08/2017 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2 maddesine konu avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Poliçede “kasa özel şartı” öngörülmesine rağmen gerekçeli kararda “emtianın cam stand – tezgah içinde muhafaza edilmesinin kasıtlı bir durum olmadığı, olsa olsa kusurlu hararet olarak tazminattan indirim sebebi olacağı” kabulü ile hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, yargılamaya konu poliçede hırsızlık teminatının özel şarta bağlı olarak verildiğini, bu şartın ise “Mesai Saatleri haricinde veya işyeri sorumluları ve çalışanları dışarıda olduğu zamanlarda; cep telefonları, kontör yükleme kartları, sim kart, internet sağlayıcı paketler ve benzeri muhteviyat Hırsızlık Genel Şartları Hükümleri saklı kalmak kaydıyla kilitli kasada bulunması şartı ile teminata kabul edilirler. Her bir hırsızlık hasarlarında minimum 1.000.-EUR’dan az olmamak üzere oluşan hasarın %30’u oranında tenzili muafiyet uygulanacaktır.” şeklinde belirtildiğini, çalınan emtiaların mesai saatleri dışında teşhir standında bulunduğunu, hırsızlarca cam teşhir standının kırılarak kolayca telefonların alındığını, stand tezgahının kilitli olmasının herhangi bir önemi bulunmamakla birlikte poliçe özel şartları ile hırsızlık teminatının cep telefonlarının kilitli kasada bulunması şartıyla sağlandığını, özel şart yerine getirilmediğinden davacının uğramış olduğu zararın sigorta teminatı kapsamına girmediğini, olayın 30/01/2017 tarihinde meydana geldiğini, eldeki davanın kısmi dava olarak 01/07/2017 tarihinde açıldığını, ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesinin ise TTK 1420 madde hükmünde belirtilen 2 yıllık zaman aşımı süresinden sonra 06/05/2019 tarihli sunulduğunu bu nedenle ıslah ile arttırılan tutarın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, davacıya ait işyerinde meydana gelen hırsızlık olayında cep telefonlarının çalınması sebebiyle oluşan hasar bedelinin, işyeri sigorta poliçesi kapsamında ödenmesi istemine ilişkindir. Özel İşyeri Paket Sigorta Poliçesi ile davacıya ait iş yerinde bulunan emtia için 350.000,00 TL, demirbaşlar için 20.000,00 TL sigorta teminatı sağlanmıştır. Poliçede; “Mesai saatleri haricinde ve işyeri sorumluları ve çalışanlar dışarıda olduğu zamanlarda cep telefonları, kontör yükleme kartları, sim kart, internet sağlayıcı paketler vb. muhteviyat, hırsızlık genel şartları hükümleri saklı kalmak kaydıyla kilitli kasada bulunması şartıyla teminata kabul edilirler. Her bir hırsızlık hasarlarında minimum 1.000,00 EURO’dan az olmamak üzere oluşan hasarın %30’u oranında tenzili muafiyet uygulanacaktır.” özel şartı yer almaktadır.Somut olayda ihtilaf, hırsızlığa konu cep telefonlarının kasa içerisinde muhafaza edilmemesi nedeniyle oluşan hasarın teminat kapsamında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Olay yeri inceleme raporunda; hırsızlık olayının meydana geldiği iş yerinin otomatik kepenginin alt kısımdan söküldüğü, yarıya kadar açık vaziyette olduğu, iş yeri alüminyum kapıda ve kapı çerçevesinde hasarların bulunduğu, iş yeri alüminyum kapı camının kırık olduğu, iş yeri içerisi dörtlü telefon tezgahının hasarlı ve camlarının kırık olduğu, iş yeri içerisinde ve dışarısında cam kırıklarının olduğu, iş yeri içerisinin karıştırılmış olduğu ancak yazarkasa masası bölümünün sağlam göründüğü ve düzenli olduğu, müşteki tarafından iş yerindeki 100-150 adet cep telefonunun çalındığının beyan edildiği tutanak altına alınmıştır. Ekspertiz raporunda; hırsızlık olayı sırasında çalınan cep telefonları için 53.621,52 TL, tahribata uğrayan cep telefonları için 2.548,06 TL olduğu, hırsızlar tarafından tahrip edilen otomatik kepenk, ön vitrin camı ve tezgah camları için faturaya istinaden talep edilen 1.300,00 TL’nin makul olduğu, poliçede % 30 muafiyet öngörüldüğünden 56.169,58 TL’nin (53.621,52 TL + 2.548,06 TL) % 30 ‘u olan 16.850,87 TL’nin düşümü ile hasarın 40.618,71 TL (56.169,58 TL + 1.300,00 TL – 16.850,87 TL) hesap edildiği ancak poliçede “kilitli kasa” özel şartı bulunduğundan çalınan ve tahribata uğrayan cep telefonları nedeniyle oluşan hasarın teminat kapsamında olmadığı yönünde rapor sunulmuştur. Mahkemece sigorta hakemi Dr. …’ten alınan 23/03/2018 tarihli 1. bilirkişi raporunda; Genel Şartlarda yer almayan yükümlülüklerin sigorta sözleşmelerine özel şart şeklinde konulması mümkün ise de, yükümlülük ile istisna farklı kavramlar olduğundan, özel şart yoluyla Genel Şartlara aykırı istisna maddesi ihdas edilmesinin Sigorta Hukuku prensiplerine aykırı olduğu, aksi düşüncenin kabulü halinde Genel Şartlarda yer alan “Teminat Dışında Kalan Haller” ile “Ek Sözleşme ile Teminat Kapsamına Dahil Edilebilecek Haller” uygulamasının ve Genel Şartların Hazine Müsteşarlığınca onaylanmasının hukuken anlamı olmayacağı, bu hususun somut olayda kabili tatbik Hırsızlık Sigortası Genel Şartları’nın C.11. maddesinde de hüküm altına alındığı, Sigorta şirketince özel şartlara konulan söz konusu koşulun Genel Şartlarda düzenlenmeyen bir konuda olduğu sürece “istisna” maddesi değil, sigortalıya getirilen “yükümlülük” olduğunun benimsenmesi gerektiği, Yükümlülük ile istisna arasındaki en önemli farkın ise; TTK. m. 1449 kapsamında yükümlülük ile gerçekleşen riziko arasında uygun bir nedensellik bağı bulunup bulunmadığı ve ayrıca yükümlülüğün yerine getirilmemesinde sigortalının kusurunun bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekliliği olduğu, Yargıtay uygulamalarıyla yerleşik hale gelen bu uygulamanın, 6102 Sayılı TTK.’nun “Sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ihlali” başlıklı 1449. Maddesi de sigortacıya sözleşmeyi fesih hakkı da verecek şekilde düzenlendiği, söz konusu maddenin 1. fıkrasının ihlalde kusuru, 3. fıkrasının ise yerine getirilmesi gereken edim ile gerçekleşen riziko arasındaki nedenselliğin varlığını ve etkisini aradığı, yükümlülüğü ihlalde kastın varlığının ancak illiyet bağının bulunmaması halinde tazminat veya bedelde ödenen prim ile ödenmesi gereken prim oranı dikkate alınarak indirim yapılacağı, sigorta ettirenin kastı yok sadece ihmali varsa bu ihmalin tazminat veya bedel miktarına veya rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte olması halinde kusur oranına göre tazminattan indirim yapılacağı, Somut olayda, sigortalının işyerini korumada, (kepenk/kamera koymamada) ve cep telefonları muhafaza etmede kasten özensiz davrandığının kanıtlanmdığı, sözleşmenin tacirler arasında akdedildiği nazara alındığında sigortalının sözleşmeyi okuduğunda şartta belirtilen önlemleri alması mümkün iken dörtlü satış tezgahının kilitlenmiş olması ve telefonların ancak tezgah kırılarak çalınmış olması nazara alındığında sigortalının buradaki kusurunun % 50 olduğu değerlendirildiği, Söz konusu ihlalin, TTK.nun 1437 ve 1439/2 maddesi uyarınca rizikonun gerçekleşmesine veya tazminat miktarının artmasına etki edip etmediği konusuna gelince, ihlale konu olan hususun, rizikonun gerçekleşmesinde, zararın büyümesinde etkili olduğu kanaatine varıldığından TTK.nun 1439/2 maddesi uyarınca ihlalin derecesine göre yani sigorta ettirenin kusur oranı olan % 50 oranında indirim yapılması gerektiği, ekspertiz tarafından muafiyet indirim yapıldıktan sonra tespit edilen 39.318,90 TL zarar miktarının kadri maruf olduğu, bu miktardan davacının kusuru oranında (%50) indirim yapıldığında davacının 19.659,45 TL zararının bulunduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkemece sigorta hukuku uzmanı …’ten alınan 15/04/2019 tarihli 2.bilirkişi raporunda özetle; önceki bilirkişi raporunda yer verilen tespitler tekrar edilmiş, ancak zarar yönünden sovtaj bedeli ve muafiyet tenzili yapıldıktan sonra davacının zararının 40.618,71 TL olduğu, bu miktardan %50 oranında indirim yapıldığında davacının 20.309,35 TL talep edebileceği yönünde görüş bildirilmiştir. İnceleme ve değerlendirme; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11/1 maddesinde “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir.”, 11/4 maddesinde “Sigorta sözleşmelerinde kapsam dahiline alınmış olan riskler haricinde, kapsam dışı bırakılmış riskler açıkça belirtilir. Belirtilmemiş olan riskler teminat kapsamında sayılır.” 6102 Sayılı TTK’nın aydınlatma yükümlülüğü başlıklı 1423. maddesinde; ” (1) Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar. (2) Aydınlatma açıklamasının verilmemesi halinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir. (3)Hazine Müsteşarlığı, çeşitli ülkelerin ve özellikle Avrupa Birliğinin düzenlemesini dikkate alarak, tüketiciyi aydınlatma açıklamasının şeklini ve içeriğini belirler.” hükümleri yer almaktadır. Taraflar arasında imzalanan poliçenin, Hırsızlık Sigortası Genel Şartlarına tabi olduğu belirtilmiştir. Hırsızlık Sigortası Genel Şartları “A.2. Sigorta Bedelinin Kapsamı” başlıklı maddesinde; “Sigorta sözleşmesine, teminat altına alınacak kıymetlerin muhafazası için özel hükümler konabilir. Bu takdirde sigortacı, sözkonusu kıymetlerin sigorta sözleşmesinde öngörülen şekillerde saklanmadığını ispat etmedikçe tazminat ödemekten kaçınamaz.” düzenlemesi mevcuttur. Poliçede açıkça mesai saatleri haricinde cep telefonlarının kilitli kasada bulunması şartıyla teminat kapsamında olduğu belirtilmiştir. Ancak olay meydana geldiği sırada cep telefonlarının kasada değil cam tezgahta muhafaza edildiği ihtilafsızdır. Türk Dil Kurumu’nda “kasa” kelimesi “para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap” olarak tanımlanmaktadır. Taraflar tacir olup tacirler 6102 sayılı TTK’nın 18/2. maddesi anlamında basiretli bir işadamı gibi hareket etmek zorundadırlar. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde, kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir. Somut olayda cep telefonlarının muhafaza edildiği cam tezgahın “kasa” niteliğinde olmadığı açıktır. Poliçe düzenlendiği sırada teminat kapsamının sigortalının talebi doğrultusunda ve belirlenecek prim karşılığında genişletilmesi imkanı mevcut olup, cep telefonlarının cam stand veya tezgahta muhafaza edilmesi halinde de poliçe kapsamına alınması mümkün iken poliçeye dahil edilmemiştir. TTK’nın 1423.maddesi de dikkate alındığında, davacı sigortalının kurulan sigorta sözleşmesine itiraz ettiğine ilişkin bir iddia olmadığı gibi bu yönde bir bilgi veya belge dosya kapsamında bulunmamaktadır. Bu durumda sigorta poliçesi mevcut şartlarda davacı yönünden bağlayıcı niteliktedir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/10580 E. 2017/8051K. sayılı ve 21/09/2017 tarihli kararı). 6102 sayılı TTK’nın 1448. maddesinde; “(1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkânlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortacının bu konudaki talimatlarına olabildiğince uymak zorundadır. Birden çok sigortacının varlığı ve bunların birbirlerine aykırı talimatlar vermeleri hâlinde, sigorta ettiren, bu talimatlardan zararın azaltılması ve rücu haklarının korunması bakımından en uygun olanını dikkate alır. (2) Bu yükümlülüğe aykırılık sigortacı aleyhine bir durum yaratmışsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.” TTK’nın 1449. maddesinde; “(1) Sigortacıya karşı yerine getirilmesi gereken ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali hâlinde, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler hariç olmak üzere, sigortacının sözleşmeyi kısmen veya tamamen feshederek ifadan kurtulabileceğine ilişkin hükümler, ihlalde kusur bulunmaması hâlinde sonuç doğurmaz.(2) İhlal kusura dayandığı takdirde, durumun öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanılmayan fesih hakkı düşer; meğerki, Kanun farklı bir süre öngörmüş olsun. (3) Sigortacı ihlalin, rizikonun gerçekleşmesine ve sigortacının yerine getirmesi gereken edimin kapsamına etki etmediği durumlarda, sözleşmeyi feshedemez.” 6762 sayılı TTK’nın 1293. maddesinde; “Sigorta ettiren kimse zararı önlemeye, azaltmaya ve hafifletmeye yarıyacak tedbirleri almakla mükelleftir. Alınan tedbirlerden doğan masraflar bu tedbirler faydasız kalmış olsa bile sigortacı tarafından ödenmek lazımdır; şu kadar ki; sigorta, menfaat değerinin tamamına taalluk etmiyorsa vaki masraflar ancak sigorta bedelinin menfaat değerinin tamamına olan nispetine göre ödenir. 1292 nci maddenin son fıkrası hükmü burada da tatbik olunur.” hükümleri yer almaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19/11/2007 tarihli 2006/12018 E. 2007/14506 K. sayılı kararında; “…davanın reddine dayanak yapılan diğer gerekçenin irdelenmesine gelince; Poliçede “Sigortalı mahalde bulunan emtiaların, depolandığı alanlarda palet üzerinde muhafazası zorunludur” hükmüne yer verilmiş ise de, buna uyulmaması halinde oluşacak zararın poliçe teminatı üzerinde kalacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Poliçeye ekli dahili su klozunda da, sigortalı aleyhine böyle bir koşula yer verilmiş değildir. Zararın oluşmamasına yada artmamasına yönelik bir koruma tedbiri niteliğinde, sigortalı böyle bir yükümlülük altına girmiş olup, buna uymaması kasta dayalı olmadıkça, kendisine tazminat ödenmesine engel bir neden değildir. Halefiyet koşulları oluşmuş olup, TTK’nun 1293/son maddesi yollamasıyla, aynı kanunun 1292/son maddesi uyarınca koruma tedbirlerini almada sigortalının varsa kusurunun ağırlığına göre, sigortacının ödemekle yükümlü olduğu bedelin indirilmesi gerekeceğinden, böyle bir indirimden de zarar sorumlusunun yararlanacağı kuşkusuzdur.” şeklinde yükümlülük hükmü açıklanmış olup, 6762 sayılı TTK’nın 1293. maddesine benzer düzenleme 6102 sayılı TTK’da ise 1448.maddesinde yukarıda şekliyle yer bulmuştur. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 07/02/2019 tarihli 2016/1601 E. 2019/1097 K. sayılı kararında; “…Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçesinde “cep telefonuna yönlendirilmiş alarm” sisteminin bulunmasının öngörüldüğü, ancak hırsızlık yapılan iş yerinde cep telefonuna yönlendirilmiş alarm sisteminin bulunmadığı, bu nedenle meydana gelen zararın poliçe kapsamı dışında kaldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde yalnızca vekalet ücreti yönünden düzletilerek onanmıştır. Emsal kararda “alarm sisteminin olmaması” teminat dışı hal olarak kabul edilmiştir. Ancak Hırsızlık Sigortası Genel Şartlarında “alarm sisteminin olmaması teminat dışı haller arasında sayılmamıştır. Bu kararda da görüleceği üzere genel şartlarda düzenlemeyen bir hususun, poliçede teminat şartı olarak kararlaştırılması mümkündür. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 24/10/2019 tarih 2016/13711 E. 2019/9963 K. sayılı kararında; “…Uyuşmazlık, poliçeye konulan özel şartın geçerli olup olmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 1423. maddesinde aydınlatma yükümlülüğü, 1424. maddesinde de sigorta poliçesini verme yükümlülüğü düzenlenmiştir. Buna göre sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Davacı ile davalı arasında düzenlenen poliçeye konulan özel şart gereğince cep telefonlarının gece kilitli kasa içinde tutulması şartıyla teminat verildiği, dosya kapsamına göre de bu özel şartın yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Buna göre talebin teminat dışında kaldığı değerlendirilebilecek ise de ne var ki davacı taraf poliçenin kendisine teslim edilmediğini iddia etmektedir. Bu iddiasının doğruluğu halinde poliçenin yazılı şartlar ile yapılmış sayılmasına olanak yoktur. TTK 1424. maddeye göre poliçenin sigorta ettirene teslim edildiğini ispat yükü sigortacıdadır. Sigortacının poliçenin teslim edildiğini ispatlaması halinde poliçe içeriğine ondört gün içinde itiraz edilmemiş ise poliçe yazılı şartlar ile geçerli olacaktır. Davacı vekili, müvekkilinin cep telefonu bayiliği yaptığını, müvekkiline ait iş yerinin rizikolara karşı sigortalanması konusunda yaklaşık 10 yıldır aynı acente ile çalıştıklarını, davaya konu rizikonun 05.03.2015 günü saat 04:25 sıralarında iş yerinin bitişiğindeki dükkanın önce kepenklerini kırılıp sonra kapıyı kırarak içeri girilmek ve buradan da duvarı balyoz ile kırarak müvekkiline ait iş yerine girmeye çalışılmış olduğunu, başarılı olamayınca tuvalet bölümünden duvara delik açarak iş yerine girildiğini, büyük bıçak ve kancalarla kilitli çekmecelerin kırılıp çelik dosya dolaplarını kırarak bütün cep telefonun çalındığını, poliçede yer alan çelik kasa şartına ilişkin bilgilendirme yapılmadığını, bir cep telefonu bayii için böyle bir özel şartın ağır yükümlülük yükleyeceğini, müvekkilince iş yerine kalın kepenkler takılıp alarm sistemi kurdurularak gerekli ve yeterli önlemlerin alındığını, poliçedeki özel şartlara ilişkin olarak bilgilendirme yapılmadığı gibi poliçenin dahi teslim edilmediğini ileri sürmüş, davalı taraf ise poliçedeki özel şarta uyulmadığından talebin teminat dışında kaldığını savunmuştur. Buna göre yapılacak iş; davacı, aynı acente ile 10 yıldır çalıştıklarını da ileri sürdüğüne göre poliçenin tanzimi, teslimi, primlerin ödenmesi konusunda aralarında nasıl bir ilişkinin bulunduğunun da araştırılarak, poliçenin teslim edildiğine dair sigortacıya ispat imkanı verilmeli, poliçenin teslim edildiğinin sigortacı tarafından ispatı durumunda ise poliçeye 14 gün içinde itiraz edilip edilmediği, buna göre özel şartın geçerli olup olmadığı konularında araştırma yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere…” bozma kararı verilmiş olup kararda, poliçenin teslim edilmesi ve 14 gün içerisinde itiraz edilmemesi halinde TTK’nın 1423 hükmü uyarınca özel şartın geçerli olacağına işaret edilmiştir. Nitekim eldeki dosyada da poliçenin teslim edilmediği hususunda bir itiraz ileri sürülmediği gibi poliçe dava dilekçesi ekinde davacı tarafça sunulmuştur. Mahkemece, bilirkişi raporu da esas alınarak poliçede yer alan özel şartın TTK’nın 1448 ve 1449 kapsamında yükümlülük olduğu gerekçesiyle kusur yönünden değerlendirme yapılmış ise de, eğer poliçede “…kilitli kasada bulunması şartıyla teminata kabul edilirler…” ibaresi yerine “…kilitli kasada bulunması zorunludur/gereklidir…” şeklinde bir ibare mevcut olsa idi mahkemenin kabulünde olduğu gibi yükümlülük olarak değerlendirilmesi gerekirdi. Ancak poliçede bu husus açıkça teminat koşulu olarak öngörüldüğü için yukarıda yapılan açıklamalar ve emsal ilamlar uyarınca dava konusu hasar teminat kapsamında değildir. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yönünde hüküm tesis edilmesi hatalıdır. Kabule göre değerlendirildiğinde ise; Dava konusu olay 31/01/2017 tarihinde meydana gelmiştir. Dava fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 18/08/2017 tarihinde açılmış, ıslah dilekçesi 07/05/2019 tarihinde sunulmuştur. Islah dilekçesinin 17/05/2019 tarihinde tebliği üzerine, davalı vekili tarafından 22/05/2019 tarihli dilekçe ile süresi içerisinde ıslaha karşı zamanaşımı itirazı ileri sürülmüştür. 6102 sayılı TTK’nın 1420. maddesinde ”(1) Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (2) Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır.”,TTK’nın 1427. maddesinde ”…(2) Sigorta tazminatı veya bedeli, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olur. Can sigortaları için bu süre onbeş gündür. Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez… (4) Borç muaccel olunca, sigortacı ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer.”, TTK’nın 1446. maddesinde “(1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir. (2) Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir. (3) Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz.” 6098 sayılı TBK’nın 149. maddesinde “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar.”, Hırsızlık Sigortası Genel Şartlarının B.1. maddesine göre sigortalı veya sigorta ettirenin, rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği tarihten itibaren 5 iş günü içinde sigortacıya ihbar etmekle yükümlüdür. 6102 sayılı TTK’nın 1420. maddesi ile genel kural olarak, sigorta sözleşmelerinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmü getirilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 1446. ve 1427. maddeleri ile 6098 sayılı TBK’nın zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağını belirten 149. maddesindeki genel hüküm uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcı alacağın muaccel olduğu gündür. Yasal düzenlemeler uyarınca, sigorta tazminatının rizikonun gerçekleşmesinden itibaren 5 iş günü içerisinde yapılacak ihbardan 45 gün sonra muaccel olacağı, 5 iş günü içerisinde ihbar yapılmamış olması halinde 45 günlük sürenin 5 günlük ihbar süresinden sonra başlayacağı sonucuna varılmaktadır. TTK’nın 1427/4. maddesinde yer alan “borç muaccel olunca, sigortacı ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer” hükmü gereğince sigorta tazminatı bakımından muacceliyet tarihi aynı zamanda temerrüt tarihidir. Olay, 31/01/2017 tarihinde meydana geldiği ve aynı tarihte sigorta şirketine ihbarda bulunulduğu için 5 iş günü eklenmeksizin muacceliyet tarihinin 31/01/2017 tarihi baz alınarak hesap edilmesi gerekmektedir. 45 gün eklendiğinde 18/03/2017 günü alacak muaccel hale gelmiştir. Belirsiz alacak davasında, dava açılmakla alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesilmekte iken, kısmi davada talep edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam eder. Belirsiz alacak davasında, davalı tarafça dava açıldıktan sonra ileri sürülen zamanaşımı def’i sadece ilk talebi değil bedel artırım talebini de kapsar ve süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmaması halinde arttırılan bedel için sonradan zamanaşımı def’inde bulunulamaz. Somut dosyaya konu dava kısmi dava olup, zamanaşımı dava açılmakla sadece dava konusu edilen kısım yönünden kesilmiştir. Bu nedenle ıslah talebi sonucunda, davalı vekilinin zamanaşımı itirazının ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Yapılan açıklamalar uyarınca muacceliyet tarihi 18/03/2017 olduğundan, TBK 149.maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin de bu tarihten itibaren hesap edilmesi neticesinde son gün 18/03/2019 tarihidir. Islah dilekçesi ise 07/05/2019 tarihinde sunulduğundan ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmuştur. Davalı sigorta şirketinin ıslah dilekçesine karşı süresinde içerisinde sunduğu zamanaşımı itirazının kabulü ile ıslah edilen kısım yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın davanın kabulü hatalıdır. Dairemizce yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde; hasarın poliçe teminatı kapsamında olmadığı tespit edilmekle, mahkemece davanın kabulü yönünde karar verilmesi hatalı görüldüğünden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 2-İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/747 E. 2019/781 K. sayılı 09/10/2019 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 bendi uyarınca KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE,a-Davanın REDDİNE,3-İlk derece mahkemesi yargılama giderleri yönünden,a-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu karar harcının, davacı tarafından yatırılan 346,83 TL harçtan mahsubu ile arta kalan 166,93 TL harcın istemi halinde davacı tarafa iadesine, b-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,c-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemizin karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca tayin ve takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ç-Taraflarca yatırılan bakiye gider avansından kalan kısmın yatıran tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderleri yönünden, a-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcının, davalı tarafça yatırılan 346,83 TL’den mahsubu ile arta kalan 166,93 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine, c-Davalının yapmış olduğu 340,90 TL (istinaf başvuru ve karar harcı ile posta masrafı toplamı) istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ç-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davalıya ilk derece mahkemesince iadesine, d-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, e-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/05/2023