Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1370 E. 2023/903 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1370
KARAR NO: 2023/903
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2014/82
KARAR NO: 2019/727
KARAR TARİHİ: 11/07/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/06/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin gösteri organizasyonları düzenleme ve bunları pazarlama faaliyetleri ile uğraşıp, bu faaliyetlerini … unvanı altında gerçekleştiren gerçek kişi tacir olduğunu, davalı şirket ile müvekkili arasında bu görsel showların, davalı şirketin sahibi olduğu … kanalında yayınlanması için taraflar arasında bir takım sözleşmeler akdedildiğini, sözleşmenin finansal koşullar başlıklı bölümünde gösteri ücretlerinin davacıya sair vergilerden ari şekilde net olarak ödeneceğinin ve her türlü verginin davalı tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığını, taraflar arasında süregelen ticari ilişki boyunca daha önce akdedilen sözleşme bedellerinin, sözleşmede yazılı net tutar üzerinden ödendiğini, yani sözleşme bedelleri ile fatura bedellerinin birebir örtüştüğünü, yine sözleşmede performans ücretinin %50’sinin sözleşmenin imzalandığı tarihte, kalan %50’sinin ise performanstan 24 saat önce ödeneceğinin, performans için Türkiye’ye gelen sanatçıların her türlü yiyecek, konaklama, ve seyahat masraflarının davalı tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığını, her bir sözleşme bedelinin tamamının sözleşme konusu gösterimlerin televizyonda yayınlanması ile muaccel hale geldiğini ve davalının temerrüde düştüğünü, davalı tarafından 9 adet fatura bedeli ödenmesine rağmen 5 adet faturanın ödenmediğini, müvekkilinin yasal yollara başvurmadan evvel davacı şirket yetkilileri ile sayısız yazılı ve sözlü iletişime geçtiğini, en son davacı şirket avukatlarından Av. … tarafından 28/11/2012 tarihli yapılandırma maksatlı borç tasfiye protokolü önerildiğini, bu e-postanın dahi tek başına borcun ikrarı mahiyetinde olduğunu, protokolün müvekkili tarafından kabul edildiğini ancak borcun belirtilen vadelerde ödenmediğini, bu nedenle Beşiktaş … Noterliğinden 31/01/2013 tarihli ihtarname keşide edildiğini, ihtarname ile tanınan süreye rağmen borç ödenmediğinden İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takip dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itirazı ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Sözleşme üzerinde müvekkili şirket adına atılan imzaların şirket yetkililerine ait olmadığını, müvekkili şirketin yapılan işlemlerde çift imza ile temsil edildiğini, yetkili olmayan kişi tarafından atılan tek imza ile hazırlanan sözleşmenin geçerli olmadığını, müvekkilinin davacıya borcu bulunmadığını, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere davacının Monaco’da ikamet eden bir tacir olup Monaco’nun vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelerden olması nedeniyle davacıya ödeme yapılmadan önce Maliye Bakanlığına ödenmesi gereken vergiler kesilerek vergi dairesine beyan ve tahakkuk ettirildiğini ve tahakkuk edilen tutarların toplu olarak fatura alacaklarından düşüldüğünü, ayrıca davacı aleyhine Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan bir davada davacının 27.063,89 TL’lik alacağına tedbir konulduğunun bildirildiğini ve bu miktarın mahkemenin tedbir kararı gereğince blokeye alındığını, vergi kesintileri ve bloke miktarı dikkate alındığında müvekkilinin davacıya bir borcunun bulunmadığını, davacı ile müvekkili arasında … kanalında yayınlanan program için sözlü anlaşma yapıldığını ve davacı tarafça edimlerin yerine getirilmediğini, faturaların gerçeği yansıtmadığını, faturalara itiraz edilmemiş olmasının fatura içeriklerinde belirtilen hizmetin verildiği anlamına gelmediğini, hizmetin verildiğinin davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde ifade edilen Av. … tarafından 28/11/2012 tarihinde yapılandırma maksatlı gönderildiği ifade edilen mailin vergi kesintileri yapılmadan önceki döneme ait olduğunu, Belçika vatandaşı olan davacının teminat göstermesi gerektiğini belirterek belirterek haksız ve hukuka aykırı davanın reddi ile ile %20’den az olmamak kaydı ile kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Davalının sözleşmenin geçersiz olduğu savunması; yetkili olmayan kişinin eksik imzası ile kurulan ticari ilişkiye ticari defter ve kayıtlar ile muhasebeleştirme yapılarak icazet verildiği tespit edildiğinden kabul edilmemiştir.Davalı tarafın incelenen ticari defter ve kayıtlarına göre davacı ile arasında ticari ilişki bulunduğu, bu ilişki çerçevesinde yapılan hizmet sözleşmelerine göre davacı tarafça hizmetin tam ve eksiksiz olarak davalıya verildiği, eksik ve ayıplı hizmet konusunda davalının itirazı bulunmadığı anlaşılmıştır. Konya …İcra müdürlüğünün … sayılı dosyasından davalıya gönderilen İİK 89 ihbarnamesi nedeniyle davalı tarafça davacı borcu için yapılmış bir ödeme bulunmadığından, davalının mahsup talebi reddedilmiştir. Alınan hizmetin toplam bedeli net ücret esasına göre 387.826,06 EURO olup davalı tarafça bu hizmetin 343.082,65 EURO sunun ödendiği bakiye 44.743,41 EURO borcun kaldığı, bu borcun TL karşılığının 105.223,08 TL olduğu, davalının icra takip dosyasına sunulan Beşiktaş …Noterliğinin 31/01/2013 tarih ve … yevmiyeli ihtarnamesinin 04/02/2013 tarihinde tebliğ edilip 7 günlük ödeme süresinin dolmasıyla 12/02/2013 tarihinde temerrüde düştüğü, temerrüd tarihinden takip tarihi 10/04/2013 e kadar 105.223,08 TL davacı alacağına 2.290,79 TL faiz işleyeceği, bu nedenle toplam 107.513,87 TL üzerinden itirazın iptali gerektiği sabit bulunmuş, davanın bu miktar üzerinden kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacı alacağı İİK 67 gereğince likit ve belirlenebilir olduğundan hüküm altına alınan 107.513,87 TL’nin %20’si oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmiştir…” gerekçesiyle, “1-İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Sayılı dosyasında 102.223,08 TL asıl alacak, 2.290,79 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 107.513,87 TL üzerinden İTİRAZIN İPTALİNE, TAKİBİN DEVAMINA,Fazla istemin reddine, 105.223,08 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren takip koşullarında ticari faiz yürütülmesine, Hüküm altına alınan 107.513,87 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davacı lehine davalıdan tahsiline, 2-Davalının mahsup talebinin ödenmiş bir para borcu bulunmadığından reddine” dair hüküm tesis edilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Kararın HMK’nın 297.maddesi hükmüne aykırı olarak gerekçeden yoksun olduğunu, bilirkişi raporlarının içeriği ile karara aktarılan rapor özetinin tamamen farklı olduğunu, kök raporda seçenekli değerlendirme yapıldığını ve kök rapora itirazları üzerine alınan 15/04/2019 tarihli ek raporun 5. sayfasında Gelir Vergisi Kanunu’nun 96/2 fıkrasına yer verildikten sonra “yukarıdaki yasa metninden de kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi yönündeki uygulamadan bahsedilmekle, özel mukavelelerde yer verilen hükümlerin ödemeyi yapan tarafın vergiyi ödemeyi de kabul etmesi halinde hesaplamanın buna göre yapılması şartı ile aykırılık teşkil etmeyeceği anlaşılmaktadır” denilerek davacının verdiği hizmetler karşılığı olan ücret alacağının sözleşmelerde belirtilen net tutarlarını istemekte haklı olduğunun ve davacının vergisini stopaj yoluyla Maliye’ye ödeyen davalının stopaj konusu vergiyi kendi malvarlığından ödeyip davacının alacağından mahsup etmemesinin vergi mevzuatına aykırılık teşkil etmediğinin belirtildiğini, buna rağmen Mahkemenin yanılgılı değerlendirme ile bilirkişi kurulunca taraflar arasındaki sözleşmelerin geçersiz olması ihtimalinde, davalının davacı hesabına ödediği stopaj miktarlarını davacının alacağından mahsup edileceği yolundaki seçeneğini bilirkişi kurulunun tek ve yegane görüşüymüş gibi değerlendirerek taleplerinin çok büyük bir kısmını reddetmesinin haksız ve dayanaksız olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek, taraflar arasında imzalanan bir sözleşme bulunmadığını, davacı tarafından sonradan üretildiğini, sözleşme üzerindeki imzanın müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını, sözleşme üzerinde tek imza mevcut olup sözleşmenin müvekkilini bağlaması için çift imza gerektiğini, bu nedenlerle davacının sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunmayacağını, “…ticari ilişkiye ticari defter ve kayıtlar ile muhasebeleştirme yapılarak icazet verildiği…” şeklindeki gerekçe ile sözleşmedeki tüm şartların geçerli olduğu yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının sözleşme aslını ibraz etmediğini, sözleşme aslının sunulması ve imza incelemesi yaptırılması gerekirken mahkemece bu incelemenin yaptırılmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla imzalandığı iddia edilen sözleşmedeki maddelerin ülkemiz vergi yasalarına aykırılık oluşturduğunu, Vergi Kanunu gereğince ödemelerden vergi kesintisi yapılması gerektiği için müvekkili tarafından cari hesaptaki fatura alacaklarından toplu şekilde vergiler kesilerek tahakkuk ettirildiğini, mahkemenin “…eksik ve ayıplı hizmet konusunda davalının itirazı bulunmadığı…” şeklinde gerekçesinin de hatalı olduğunu zira davacının taahhüt ettiği edimleri tam ve eksiksiz yerine getirmediği yönündeki itirazlarını tüm dilekçelerinde ifade ettiklerini, bilirkişi kök ve ek raporunda “…Davacının dilekçede verdiği internet ortamındaki link adresi incelendiğinde “…” programındaki bazı gösterilerin mevcut olduğu görülmekle beraber bu videoların önceki dönem faturalara konu sunumlar mı, yoksa eksik ödenen faturalara konu sunumlar mı olduğunu ayırmanın mümkün olmadığı…” tespitine yer verildiğini, davacı tarafça söz konusu yayın linkleri HMK gereğince süresinde dosyaya ibraz edilmediğinden delil olarak kabul edilmesine muvafakatleri olmadığını, bilirkişilerin bu linkleri inceleyerek bunların hangi faturalara ait olduğu tespitinin yapılamadığını belirttiklerini, RTÜK’e yazılan müzekkereye davacının bildirdiği yayınların tespit edilemediğine ilişkin cevap verildiğini, bu durumda faturalara konu hizmetlerin davacı tarafından verildiği ispatlanamadığından davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu beyan ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece icra dosyası dosya kapsamına alınmamıştır. Dairemizce UYAP sistemi üzerinden incelenen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında; davacı tarafından 330.940,14 TL asıl alacak (5 adet fatura), 23.123,51 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 354.063,65 TL alacağın tahsili için 12/04/2013 tarihinde başlatılan icra takibine ilişkin ödeme emrinin 29/04/2013 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, davalının 06/05/2013 tarihinde itirazı üzerine icra takibinin durduğu, davanın yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir. Davacı tarafından dosya kapsamına “Sözleşme – Sahne Sanatı- Televizyon” başlıklı her bir performans için ayrı ayrı düzenlenen sözleşmeler ile tercümeleri sunulmuştur. Tüm sözleşmelerde aşağıda yer verilen hükümler aynen korunmuştur. Sözleşmede davacı “Performans Sanatçısı adına Ajans” olarak, davalı ise “Müşteri” olarak anılmaktadır. Davacının edimi; “Ajans, Müşteri’ye ve onun sözleşme tarafına …. (tarih) civarında Ek 2’de belirtilen şekilde “…” adlı televizyon programında kullanılmak üzere sanatının bir kısmını ya da tamamını bırakır.” şeklinde tanımlanmıştır. Sözleşmelerin “Finansal Koşullar” başlıklı maddesinde; “1. Ajans Ek 1. E’de belirtilen tutarı alacaktır. 2. Müşteri, Ek 1. F’de belirtildiği gibi seyahat, konaklama, yemek masrafları gibi her türlü masrafı karşılayacaktır.”, Sözleşmenin “Performans Ücreti” başlıklı EK 1 . E maddesinde; “Ajans … Avro (her bir sözleşme için ayrı bedel belirlenmiş) tutarında ücret alacaktır. Tutar Müşteri’ye banka havalesi yoluyla ödenecektir. Performans Sanatçısına ödenen ücret, her türlü yerel vergi ve masraflardan arındırılmış net tutardır. Müşteri, kendi ülkesinde ödenecek her türlü vergi ve masraflardan sorumludur. Ücretin %50’si gösteriden önce, işbu sözleşmenin imza tarihinde ödenecektir. Taraflar, kesintinin kaynağı mali veya her ne olursa olsun, ücretin her türlü kesinti veya vergi stopajından müstesna, net olduğu konusunda mutabıktırlar, Ücretin kalanı Performans Sanatçısının performansından 24 saat önce ödenecektir.” hükümleri yer almaktadır. Uzman görüşü; Davacı vekili tarafından sunulan mali müşavir İrfan Demirci’nin düzenlediği 11/11/2014 tarihli uzman görüşünde; taraflar arasında … isimli tv kanalında yayınlanmak üzere 23 ayrı sözleşme akdedildiği, bütün sözleşmelerde davalı şirket kaşesinin ve aynı kişinin imzasının bulunduğu, tüm sözleşmelerin tip sözleşme mahiyetinde olduğu, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca davacıya ödenecek ücretin her türlü vergilerden arındırılmış net ücret olduğunun açıkça kararlaştırıldığı, vergi yükünün devrine ilişkin anlaşmaların taraflar yönünden bağlayıcı olduğu, vergi kesintilerinin davacı alacağından indirilemeyeceği, davalı şirketin 2012 Eylül ve Ekim aylarına ait Muhtasar Beyannamelerinin de bu durumu rakamlarla ikrar ettiği, Muhtasar Beyannameleri incelendiğinde Euro olan fatura tutarları TL’ye çevrilerek beyannamenin “tevkifata tabi ödemelere ait bildirim” kısmının davalı yana ait ilk satırında ise anılan tutarın brütleştirilerek beyan edildiği ve bu tutar üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapıldığı, bu uygulamanın taraflar arasında teamül haline geldiği, bu nedenle davalının yapmış olduğu savunmanın stopaj vergisi hesaplama tarzı ve muhtasar beyanları ile ters düştüğü, taraflar arasındaki uygulama ile davalı tarafından net tutar üzerine vergi tutarı (stopaj) eklenerek ulaşılan brüt tutarın maliyeye beyan edildiği ve aradaki fark yani stopaj tutarının davalı tarafından beyan edilerek ödenmesinin üstlenildiği, şayet davalı beyanları doğru olsa idi davalı tarafından davacı yanın net fatura tutarı brütleştirilmeksizin doğrudan fatura tutarı içinden vergi tevkifatının (stopaj) mahsup edilip beyan edilmesi gerektiği, davacı tarafından hizmetin verildiği, düzenlenen faturalara davalı tarafından 8 gün içinde itiraz edilmediği, bu durumda davacının takibe konu miktar kadar alacaklı olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Bilirkişi raporu; 1-Kök Rapor Mahkemece Muhasebe Ve Finans Öğr. Üyesi Prof. Dr. …, Ticaret Hukuku Öğr. Üyesi Yard. Doç. Dr. …, Bilgisayar Mühendisi Doç. Dr. …, SMM … ve SMM …’den alınan 06/06/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle; Davalı şirketin sözleşme tarihlerindeki çift imza ile temsil edileceği ve şirketin düzenlediği her türlü bilginin çift imza ile imzalanması gerektiği ancak dava konusu sözleşmenin tek imza ile imzalandığı, buna karşın davalı şirketin sözleşmeye uygun hizmeti aldığını gösterir şekilde muhasebe kayıtlarının tutulduğu, sözleşmenin imza nedeniyle davalı şirketi bağlamayacağı ileri sürülebilir ise de daha sonraki davalı şirket uygulamasının dava konusu sözleşmeye icazet verdiği ve davalı şirket açısından bağlayıcı olduğu hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu, Davalının sözleşmeyle bağlı olup olmayacağı ihtimallerine göre ayrı ayrı değerlendirme yapılması yoluna gidildiği; Konu vergi kanunları çerçevesinde yorumlandığından; Yurt dışında yerleşik kişi ve kuruluşlardan hizmet ithal edilmesi gümrükleme işlemine tabi olmayıp, hizmeti alan Türkiye mukimine, KDV ve Stopaj sorumluluğu getirebildiğinden mal ithaline göre farklılık arz ettiği, Stopaj açısından; Yurt dışında yerleşik kişi ve kurumların, Türkiye’deki gerçek ve tüzel kişilere verdikleri hizmetler nedeniyle elde ettiği gelirler, vergi anlaşmalarında aksine hüküm olmaması kaydıyla Türkiye’de gelir veya kurumlar vergisine tabi tutulduğu, Yurtdışına yapılan bu ödemeler üzerinden KVK’nun 30. ve GVK’nun 94. maddesi çerçevesinde BKK ile belirlenmiş oranlarda stopaj yapılması ve muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerektiği, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94.maddesine göre stopaj yapılabilmesi için; yurt dışından hizmeti sunan gerçek kişi olması, yapılan hizmetin kesintiye tabi bir ödeme gerektirmesi, ödemeyi yapacak kişinin GVK’nın 94. maddesinde yer alan tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler arasında sayılması, varsa iki ülke arasında çifte vergiyi önleme anlaşmasına bakılması gerektiği, GVK’nın 94 veya KVK’nun 30. maddesi kapsamında bulunan ödemelerde, vergi anlaşmasında stopajı önleyen bir hüküm olmadığı sürece, gerekli oranlar üzerinden stopaj yapılacağı, huzurdaki davada davacı sıfatını haiz yanın, yurt dışında (Monaco) mukim gerçek kişi olduğu, ülkemizle Monaco arasında ÇVÖ (çifte vergilendirmeyi önleme) anlaşması olmadığı, bu anlamda GVK 94. Madde gereğince yapılan ödemelerden stopaj kesintisi yapılması gerektiği, Genelde bu tür işlemlerde hizmet veren yurtdışındaki hizmet sağlayıcılarının ekstra vergi yüküne girmek istemedikleri için anlaşmalarını net ücret üzerinden yaptıkları, dava dosyasındaki tarafların yapmış olduğu sözleşmeler incelendiğinde de “net ücret” uygulamasında anlaştıkları, Bu durumda hizmeti alan davalı şirket yönünden sözleşmenin varlığı ve geçerliliğinin kabul edilmesi halinde anlaşmış olduğu net ücreti bürütleştirerek vergisini beyan etmek gibi, vergi yasalarının emrettiği hükümlerin aksine bir yükümlülüğü doğduğu, Sözleşmeler ve faturalar incelendiğinde davalının aynen bu usulde uygulama yaparak net ücreti brütleştirerek Eylül/2012 ve Ekim/2012 dönemi muhtasar beyannamelerde beyan ederek vergi dairesine bildirdiği, Brütleştirilmiş tutarların aynı zamanda ilgili dönemlerin BA formlarında da vergi dairesine beyan edildiği, yani beyannamelerden de davalı yanın esasen net ücret üzerinden anlaştığını kabul etmiş gibi görüntü çizdiği, Nitekim davalı yanın, davacı ile aralarındaki ticari ilişkiye ait muhasebe hareketlerini takip ettikleri 320.05.33004.13 numaralı “satıcılar” hesabı muavin hesap ekstresinin incelenmesinde, davacının düzenlediği faturaların brütleştirilmiş tutarları üzerinden %20 oranında stopaj hesabı yapılıp muhtasar beyannamesi ile beyan edildikten sonra kalan tutarın davacı yan alacağı olarak kaydedildiği, bu tutarın ise davacının keşide ettiği fatura tutarına isabet ettiği, bu bağlamda davalının kendi ticari defter kayıtları ile muavin hesap ekstresine göre davacıya 31/12/2012 tarihi itibariyle 141.699,92 Euro karşılığı 333.235,70 TL borçlu olduğu, Raporun bu aşamasına kadar davalının, davacı ile aralarında mevcut ticari ilişkiye ait ödeme ve kesintilerin, ticari defter kayıtları ile vergi beyannamelerine nasıl yansıdığına ilişkin tespitlere yer verildiği ancak ülkemizde yürürlükte bulunan vergi mevzuatı hükümleri dikkate alındığında, yurt dışından alınan hizmete ait olarak yine yurt içinde mukim olmayan yabancılar tarafından, yurt içindeki tam mükellefe keşide edilen fatura tutarları üzerinden GVK madde 94 çerçevesinde, yine yasa ile belirlenen oranlarda stopaj kesintisi yapıldıktan sonra kalan bakiyenin, hizmet ihracını gerçekleştiren gerçek kişiye gönderilmesi gerektiği, bu anlamda yapılan işlem salt vergi yasalarının emredici hükümleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, davalının fiilen yapmış olduğu uygulamanın yanlış olduğunun müşahede edildiği, kaldı ki davalının var olduğu iddia edilen sözleşmenin yetkili kişilerce imzalanmadığı, bu anlamda sözleşmenin kabul edilmediği yönündeki beyan ve itirazları dikkate alındığında, davaya konu alacağın kaynağı niteliğindeki sözleşmenin yok hükmünde ya da geçersiz olduğunun kabul edilmesi halinde, davalının yürürlükteki yasal mevzuat hükümleri gereğince yapması gereken kesintiler ve buna bağlı olarak borç/alacak ilişkisi hesaplandığında davalının 44.743,41 Euro karşılığı 105.223,08 TL borçlu olacağı, Davacının dilekçede verdiği internet ortamlarındaki link adresleri incelendiğinde “…” programındaki bazı gösterilerin mevcut olduğu görülmekle beraber bu videoların önceki dönem faturalara konu sunumlar mı, yoksa eksik ödenen faturalara konu sunumlar mı olduğunu ayırmanın mümkün olamadığı, davalının hizmet almadığı yönündeki iddiaların doğru olmadığı, davacıdan ürün ve hizmet alındığının ve TV programı olarak yayınlandığının açık olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir. 2-Ek Rapor Bilirkişi heyetinden alınan 26/04/2019 tarihli ek raporda, Kök raporda açıklandığı gibi Türkiye’de elde ettiği gelir için Türkiye’de vergi ödemesi gerektiğinin tartışmasız olduğu, VUK’nın “Mükellef ve vergi sorumlusu” başlıklı 8.maddesinde; “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz. Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen “mükellef” tabiri vergi sorumlularına da şamildir” hükmünün yer aldığı, yasa metninden de anlaşılacağı gibi özel mukavelelerde yer verilen şartlar vergi dairelerini bağlamayacağından, vergi mevzuatının amir hükümlerinin uygulamada dikkate alınacağı ve buna göre huzurdaki davaya konu olayda da stopaj kesintisinin yapılması esas olup, özel mukavelede yer verilen (sözleşmenin geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde) “net ödeme” şartına göre stopajın hangi tutar üzerinden yapılacağının vergi idaresinin konusu olmadığı, bu nedenle davacıya ödenecek bedel üzerinden hesaplanacak gelir vergisi kesintisinin davalı tarafça yüklenilmesi ve davacının mali mevzuat gereğince Türkiye’de ödemesi gereken vergilerin de davalı tarafından ödenmiş olmasının mevzuata aykırılık olarak değerlendirildiği, somut olayda vergi yükümlüsünün davacı olduğu, bir başka anlatımla davacının Türkiye’deki faaliyetlerinden elde ettiği kazancın vergisini Türkiye’de ödemek zorunda olduğu dikkate alındığında, sözleşmenin 1 numaralı ekinin “E” bendinde yer alan düzenlemenin vergi mevzuatına aykırı olduğunun değerlendirildiği, Diğer yandan kök raporda da belirtildiği şekli ile taraflar arasındaki özel mukavelenin, eksik imza iddiaları karşısında hüküm ifade ettiğinin kabul edilmesi halinde, davacı yanın itirazları değerlendirildiğinde; GVK’nın “Vergi tevkifatında uyulacak esaslar” başlıklı 96.maddesinde; “Vergi tevkifatı, 94 üncü madde kapsamına giren nakten veya hesaben yapılan ödemelere uygulanır. Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade eder. Vergi tevkifatı, ücretler dışında kalan ödemelerde gayrisafi tutarlar üzerinden yapılır. Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde bu vergi, bilfiil ödenen miktar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır.” hükmüne yer verildiği, bu yasa metninden de, kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi yönündeki uygulamadan bahsedilmekle, özel mukavelelerde yer verilen hükümlerin, ödemeyi yapan tarafın vergiyi ödemeyi de kabul etmesi halinde, hesaplamanın buna göre yapılması şartı ile aykırılık teşkil etmeyeceğinin anlaşıldığı, bu durumda sözleşmenin geçerliliği hususu, ihtilafa konu olayın çözümünde ana etken olup takdirin Mahkemeye ait olduğu, Davacının keşide ettiği 31/01/2013 tarihli ihtarnamenin, davalıya 04/02/2013 tarihinde tebliğ edildiği dikkate alındığında, davacının ihtarnamede belirtilen 7 günlük ödeme süresinin dolduğu 12/02/2013 tarihi itibariyle temerrüde düştüğü, Sözleşmenin geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde GVK’nın 96/2 maddesi hükümleri dikkate alınarak sözleşmede yer verilen vergi ödemesine yönelik düzenlemelerin yasal mevzuata aykırılık teşkil etmeyeceği ve davacı yanın takip tarihi itibariyle davalı yandan 141.699,92 Euro karşılığı 330.940,14 TL alacaklı olacağı ve bu alacağı için davacı yanın 12/02/2013 temerrüt tarihinden, 10/04/2013 takip tarihine kadar 7.204,84 TL işlemiş faiz talep edebileceği, Sözleşmenin geçerli olmadığının kabulü halinde ise GVK’nın 94. maddesinde yer verilen tevkifat düzenlemeleri gereğince davacı yandan kesilmesi gereken vergi tutarları dikkate alınarak davalının yapmış olduğu fazla stopaj ödemelerinin mahsubu sonrasında davacı yanın 44.743,41 Euro karışığı 105.223,08 TL alacaklı olacağı ve bu alacağı için davacı yanın 12/02/2013 temerrüt tarihinden, 10/04/2013 takip tarihine kadar 2.290,79 TL işlemiş faiz talep edebileceği yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
İnceleme ve değerlendirme; Davacının iddiası; taraflar arasında imzalanan sözleşmeler kapsamında edimin ifa edildiği ancak davalı tarafından bir kısım faturaların ödenmediği, taraflar arasında sözleşmelerde kararlaştırılan bedellerin herhangi bir vergi kesintisi yapılmaksızın ödenmesi gereken net bedeller olduğu yönündedir. Davalı ise; davaya konu sözleşmelerin müvekkili şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığı gibi müvekkilinin çift imza ile temsil edilmesine rağmen sözleşmelerde tek imzanın yer aldığı, bu nedenle sözleşme hükümlerinin müvekkilini bağlamayacağı, taraflar arasında sözlü anlaşma yapıldığı, verilen hizmete ilişkin bedellerin ödendiği, davacının ödemekle yükümlü olduğu vergilerin toplu olarak tahakkuk ettirilerek davacı alacağından düşüldüğünü savunmuştur. İhtilaf; davalının sözleşme hükümleriyle bağlı olup olmadığı, bu bağlamda davacıya ödenmesi gereken bedellerde vergi kesintisi yapılıp yapılamayacağı, davacının verdiği hizmete karşılık varsa alacaklı olduğu miktar hususlarında toplanmaktadır. Bir kimsenin, hüküm ve sonuçları başka bir kişinin hukuk alanında doğmak üzere o kişinin ad ve hesabına hukuki işlem yapma yetkisine temsil denir (Eren, F.; Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 444). Temsil halinde işlem temsilci tarafından temsil olunanın nam ve hesabına yapıldığından hukuki işlemin tarafı, doğrudan doğruya temsil olunandır. Temsilci hukuki işlemi temsil olunanı hiç söylemeden kendi adına yaptıktan sonra bu işlemden doğan hak ve borçları temsil olunana nakledebileceği gibi (dolaylı temsil), hukuki işlemi yaparken bu işlemi doğrudan temsil olunan nam ve hesabına da (doğrudan temsil) yapabilir. Temsilin söz konusu olabilmesi için temsilcinin hukuki işlemi/muameleyi temsil olunan adına yapması, bunu diğer tarafa bildirmesi, temsilcinin temsil yetkisinin bulunması veya temsil olunanın sonradan yapılan hukuki işleme icazet vermesi gereklidir. Bu noktada, mümessil tarafından yapılan hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olabilmesi için gerekli en önemli unsur; mümessilin, temsil edilen adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasıdır. Temsil yetkisi, temsil olunanın temsilciye, kendisini üçüncü kişiler nezdinde temsile yetkili olduğunu bildiren bir irade beyanıdır. Temsil ilişkisinin meydana gelmesi için yetki beyanının temsilcinin hakimiyet alanına ulaşması yeterlidir. Doğrudan doğruya temsilin söz konusu olabilmesi için gerekli olan temsil yetkisinin olmaması halinde, temsil olunanın sonradan icazet vermesi bu noksanlığı tamamlar ve bu icazetle temsilci ile temsil olunan arasındaki temsil ilişkisi ispatlanmış olur. Temsil yetkisinin olmaması ve temsil olunanın icazet vermemesi hâlinde hukuki muamele kesin olarak hükümsüzdür. Temsil olunan ve temsilci, hukuki işlem ile bağlı değillerse de yetkisiz temsil ile işlem yapan temsilcinin üçüncü kişinin zararını karşılamak ile yükümlü olduğu açıktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/09/2010 tarih ve 2010/13-414 E., 2010/412 K.). Bu husus TBK’nın 46. maddesinde; “Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı yasanın 47. Maddesinde de temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması halinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden isteyebileceği düzenlenmiştir.4721 sayılı TMK’nın 2. maddesinde ise “Dürüst Davranma” başlığı altında “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, kanun hükümlerinin katı uygulanması nedeniyle meydana gelebilecek olan hakkaniyete, ahlak anlayışına ve adalete aykırı sonuçları önleyecek bir hukuk ilkesi niteliğindedir. Dürüst davranma bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, tutarlı, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edeceği yolu tercih etmesidir. Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesinde bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edilmesi gerektiği ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanun’un korumayacağı ifade edilmiştir. Dürüstlük kuralı, bir hukuk ilkesi olmakla birlikte, tali nitelikte bir kural olduğu için önce, ilk olarak somut olaya uygulanması gereken özel kanun hükmünün değerlendirilmesi, özel kanun hükmü adalet duygusuna ve taraflar arasındaki menfaatler dengesine aykırı bir sonuç yaratıyorsa, o zaman istisnai olarak dürüstlük kuralına başvurulması gerekmektedir.Somut olayda; davalının çift imza ile temsil edildiği, dava konusu sözleşmelerde …’e ait tek imza yer aldığı ayrıca imzanın şirket yetkililerine ait olmadığı ihtilafsızdır. Sözleşmelere ve faturalara ilişkin yazışmalar, mail ortamında davacı şirket adına … ile davalı şirket adına … (…@…com.tr) arasında yapılmıştır. … davalı şirket çalışanı ise de şirket yetkilisi değildir. 6102 sayılı TTK’nın 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/4521 E. 2016/549 K. sayılı ilamı; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27/062003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Faturalar ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır… Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir..” şeklindedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Davalı taraf sözleşmenin yetkililer tarafından imzalanmaması nedeniyle sözleşmeyle bağlı olmadıklarını savunmakta ise de; dava konusu faturaların sözleşmenin “EK 1. E” maddesi uyarınca net bedel üzerinden düzenlenmesine ve davalı tarafa tebliğ edilmesine rağmen herhangi bir itiraz ileri sürmediği gibi ticari defterlerine kaydettiği için davalının dava konusu sözleşmelere icazet verdiği ve bilirkişilerce yapılan teknik inceleme neticesinde hizmetin verildiği de tespit edildiğinden davalının takibe konu faturalar nedeniyle borçlu olduğu kanaatine varılmıştır. GVK’nın 94 veya KVK’nun 30. maddesi kapsamında bulunan ödemelerde, vergi anlaşmasında stopajı önleyen bir hüküm olmadığı sürece, gerekli oranlar üzerinden stopaj yapılacağı, davacının yurt dışında (Monaco) mukim gerçek kişi olması ve ülkemizle Monaco arasında ÇVÖ (çifte vergilendirmeyi önleme) anlaşması olmaması nedeniyle GVK’nın 94. maddesi gereğince ödemelerden stopaj kesintisi yapılması gerektiği, GVK’nın 96.maddesinde ise “Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde bu vergi, bilfiil ödenen miktar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır.” düzenlemesi yer aldığından, kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi yönündeki uygulama gereğince hesaplamanın buna göre yapılması şartı ile aykırılık teşkil etmeyeceği, davalının 2012 Eylül ve Ekim muhtasar beyannamelerinde bu yönde hesaplama yaparak yani net ücreti brütleştirilerek vergi dairesine bildirdiği, gerek faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olması gerekse muhtasar beyannamelerinde net tutar üzerine vergi tutarını eklenerek ulaşılan brüt tutarı bildirmiş olmasının tarafların sözleşmede düzenlendiği şekilde net ücret üzerinden anlaştıklarını gösterdiği, bu durumda mahkemece 330.940,14 TL asıl alacak ve 7.204,84 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 338.144,98 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olduğundan davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek Dairemizce yeniden hüküm tesis edilmiştir. Davalı vekilinin istinaf talebinin ise yukarıda açıklanan gerekçelerle yerinde olmadığı kanaatine varıldığından HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14/09/2021 tarihli 2021/10 E. 2021/61 K. sayılı ilamında; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarifenin 1/e bendinde belirtilen işin esasının hüküm altına aldığı kararlardan anlaşılması gerekenin, ilk derece mahkemesi yerine geçilerek verilen ve icra kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğu, ilk derece mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan reddi yönündeki kararların ise icra edilebilir karar niteliğinde olmadığı için maktu harca tabi olduğu ifade edilmiştir. Somut dosya yönünden Dairemizce yapılan inceleme neticesinde verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı icra edilebilir bir karar niteliğinde değildir ve ilk derece mahkemesi kararının geçerliliği devam etmektedir. İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmediği için emsal ilamda açıklanan hususlar Dairemizce de uygun bulunarak, davalı yönünden istinaf karar harcının maktu olarak belirlenmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca KABULÜNE, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/82 Esas, 2019/727 Karar sayılı ve 11/07/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve DAİREMİZCE ESAS HAKKINDA YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE, a-Davanın KISMEN KABULÜ ile davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına vaki itirazının kısmen iptaline, takibin 330.940,14 TL asıl alacak, 7.204,84 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 338.144,98 TL üzerinden devamına, 330.940,14 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faiz uygulanmasına, b-Kabul edilen alacak tutarı 338.144,98 TL’nin %20 oranında hesap edilen 67.628,99 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, c-Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, 3-İlk derece mahkemesi yargılama giderleri yönünden, a-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 23.098,68 TL karar ve ilam harcından, davacı tarafından yatırılan 4.276,25 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 18.822,43 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, b-Davacı tarafından yatırılan 4.276,25 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c-Davacı tarafından başlangıçta yapılan 29,00 TL ve yargılama aşamasında yapılan 5.353,00 TL (tebligat, posta masrafı ve bilirkişi ücreti) olmak üzere toplam 5.382,00 TL yargılama giderinden, davanın kabul/ret oranına göre hesap edilen 5.139,81 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, ç-Davalı tarafından yapılan 33,00 TL yargılama giderinden, davanın kabul/ret oranına göre hesap edilen 1,49 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, d-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, e-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 50.340,30 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, f-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 4-İstinaf yargılama giderleri yönünden, a-Taraflarca ayrı ayrı yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, b-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacya iadesine, c-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcının davalı tarafından yatırılan 1.836,10 TL ‘den mahsubu ile arta kalan 1.656,20 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davalı tarafa iadesine, ç-Davacı tarafından toplamda sarf edilen 142,05 TL (başvurma harcı ve posta masrafı) istinaf yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, d-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, e-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, f-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/06/2023