Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1306 E. 2023/424 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1306
KARAR NO: 2023/424
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/264
KARAR NO: 2019/660
KARAR TARİHİ: 22/10/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/03/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının lokanta işlettiğini, davalı ve çalışanlarına ücret karşılığında yemek verildiğini, yemek ücretinin ödenmediğini, bunun üzerine 31/01/2014 tarihli 4.827,00 TL bedelli ve 31/01/2015 tarihli 7.425,00 TL bedelli iki tane fatura düzenlendiğini, toplam borcun 4.000,00 TL’sini davalının ödediğini, kalan 8.252,00 TL’sinin ödenmediğini, bu sebeple de İstanbul …. İcra Dairesinin … sayılı dosyasından icra takibi başlattıklarını, takibe davalının itiraz etmesi üzerine de itirazın iptali davası açtıklarını belirtmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafa 4.000,00 TL tutarında çek ve 4.827,00 TL nakit parayı elden verdiklerini, 4.827,00 TL tutarındaki alacak için davacı tarafın İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasından icra takibi başlattığını, bu takibe itiraz etmesi üzerine davacının İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/480 Esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açtığını, davanın görevsizlikle İstanbul 3. Tüketici Mahkemesinin 2016/972 Esas sayılı dosyasına dönüştüğünü, bu mahkemede de görevsizlik kararı verildiğini, bu karardan sonra davacının bu davaya konu İstanbul … İcra Dairesindeki takibi başlattığını ve itiraz üzerine de bu davayı açtığını, davacının düzenlediği faturanın naylon fatura olarak kabul edilen sahte fatura olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Her iki tarafta dilekçelerinin deliller kısmında her iki tarafın ticari defterlerini delil olarak göstermiş olmaları nedeniyle davacının davalı taraftan alacağının bulunup bulunmadığını tespiti için 6100 sayılı HMK m. 266’ya göre taraf defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Davacı taraftan usulüne uygun şekilde ticari defterlerini mahkememize sunması istenildiği halde ticari defterlerini mahkememize sunmamıştır. Hazırlanan 05.07.2019 tarihli mali müşavir bilirkişi raporunda davalının 31.01.2014 tarih ve 4.847,00 TL bedelli faturanın 4.000,00 TL tutarındaki kısmını davalının çek ile ödediği, kalan 827,00 TL’lik kısmını davacıya ödediğinin davalının defterlerinde gözükmediği, 31.05.2015 tarih ve 7.425,00 TL bedelli faturaya davalının 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre süresi içinde itiraz etmediği, bu nedenle de davalının toplam borcunun 8.252,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla davalı tarafın kendi ticari defterleri kendi aleyhine delil içermekte olup 6100 sayılı HMK m. 190’a göre bu durumun aksini kanıtlamak yine davalı tarafın yükümlülüğündedir. Davalı taraf 31.01.2014 tarih ve 4.847,00 TL bedelli faturanın bakiye borcu olan 827,00 TL’yi ödediğini gösterir yazılı bir belgeyi mahkememize sunmuş değildir. 31.05.2015 tarih ve 7.425,00 TL bedelli faturaya davalının 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre süresi içinde itiraz etmediği anlaşıldığından bu fatura kesinleşmiş olup davalı taraf bu faturayı ödediğini gösterir yazılı bir belgeyi de mahkememize sunmuş değildir. Bu gerekçelerle davanın kabulüne yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. Davalının hem kendi ticari defterlerine göre davacı tarafa ne kadar borcunun bulunduğunu bilebilecek durumda olması hem de 31.05.2015 tarih ve 7.425,00 TL bedelli faturaya davalının 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre süresi içinde itiraz etmediğini bilebilecek durumda olması nedeniyle icra takibine yaptığı itiraz iyiniyetli görülmeyerek icra inkâr tazminatına hükmedilmiştir.” gerekçesiyle, “1-Davanın kabulü ile İstanbul … İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasına, davalının itirazının iptali ile takibin takip talebindeki diğer koşullarla devamına,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafça, müvekkili çalışanlarına 2013 yılının aralık ayında yemek hizmeti verildiğini, ancak hizmetten memnun kalmadıklarını ve aldığı hizmetin ödemesini yapmak suretiyle aralarındaki hesabı kapattıklarını, davacı tarafça kesinlen 31/01/2014 tarihli 4.827,00 TL bedelli faturanın 4.000,00 TL’sinin çek ile, kalan kısmının ise elden ödendiğini, davacının esnaf lokantası olması sebebiyle yemek kalitesinden şikayet edilmiş olmasını gurur meselesi yaparak müvekkiline karşı husumet beslediğini, bu maksatla 27/10/2015 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas dosyası ile 4.827,00TL alacak için ilamsız icra takibi başlattığını, itiraz üzerine önce İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesinde 2015/480 Esas sayılı itirazın iptali davası açtığını, bu davanın görevsizlik nedeniyle reddedilmesi üzerine … Esas no ile İstanbul 3.Tüketici Mahkemesinde itirazın iptali davası açtığını, bu davada da ticaret mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiğini, mezkur davalara verilen cevap dilekçesinde borcun ödendiği belgeler ile tevsik edilmesi üzerine kötü niyetli davacının davayı kaybedeceğini anlayarak 4.827,00 TL alacak için Ticaret Mahkemesinde itirazın iptali açamadığını, fakat 2017 yılında müvekkili adına 31/01/2015 tarih ve … no.lu 7.425,00 TL’lik irsaliyeli faturası düzenleyerek faturanın geçmiş tarihli olması sebebiyle müvekkiline tebliğe çıkaramadığını ve 19/12/2017 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas no ile ilamsız icra takibi başlattığını, davacı tarafın iddiasını kanıtlamak için ticari kayıtlara dayanmasına rağmen kendi defterlerini incelemeye sunmaktan kaçındığını, bilirkişi raporunda 7.425,00TL’lik fatura yönünden yapılan tespitlerin hukuka aykırı olduğunu, faturanın müvekkile ya da çalışanlarına tebliğ edilmediğini, faturanın sahte olarak düzenlendiğini beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava,tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacı tarafından 31/01/2014 tarihli fatura bedeli 4.827,00 TL ve 31/01/2015 tarihli fatura bedeli 7.425,00 TL olmak üzere toplam 12.252,00 TL’den 4.000,00 TL ödenen çek bedeli düşülerek bakiye 8.252,00 TL alacağın yasal faiz ile birlikte tahsili istemiyle 19/12/2017 tarihinde takip başlatıldığı, davalı tarafça takibe itiraz edilmesi üzerine eldeki davanın İİK 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece taraflara ait ticari defterler üzerinde inceleme yaptırılmasına karar verilmiş, tanzim olunan raporda; davacı tarafça ticari defterlerin ibraz edilmediği, davalı defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, 31/01/2014 tarihli … seri no.lu ve 4.847,00 TL bedelli faturanın davalının yevmiye defterinde 31/01/2014 tarih ve 16 yevmiye numarası ile kayıtlı olduğu ve 4.000,00 TL’lik kısmını çek ile ödediği, kalan 827,00 TL’lik kısmını davacıya ödediğinin davalının defterlerinde gözükmediği gibi nakit olarak ödendiğine dair tediye/tahsilat makbuzu bulunmadığı, 7.425,00 TL tutarındaki 31/01/2015 tarih ve … no.lu irsaliyeli faturanın borca itirazdan dolayı davalı ticari defter ve kayıtlarına işlenmediği, kayıt altına alınmadığı, TTK 21. maddesine göre itiraz yaptığına dair bir belgenin de bulunmadığı, bu itirazı şifai olarak yaptığının görüldüğü, dolayısıyla davalı tarafın kendi ticari defterleri kendi aleyhine delil içermekte olup 6100 sayılı HMK 190.maddesine göre bu durumun aksini davalının kanıtlaması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyası incelendiğinde ise; davacı tarafından 31/01/2014 tarihli 4.827,00 TL bedelli faturadan kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle 28/10/2015 tarihinde takip başlatıldığı, davalı tarafça takibe itiraz edilmesi üzerine itirazın iptali istemiyle İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açıldığı anlaşılmıştır. İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07/01/2016 tarihli 2015/480 E. 2016/2 K. sayılı kararı ile tüketici mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görev dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verildiği, kararın kesinleşmesi akabinde dosyanın İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edildiği, İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’nin 06/07/2017 tarihli 2016/972 E. 2017/522 K. sayılı kararı ile asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görev dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verildiği, kararın taraflara tebliğ edilmediği ve kesinleşmediği anlaşılmıştır. Dava konusu 31/01/2014 tarihli … seri no.lu ve 4.847,00 TL bedelli fatura yönünden yapılan inceleme; Davacının işbu davaya konu ettiği 31/01/2014 tarihli … seri no.lu ve 4.847,00 TL bedelli fatura aynı zamanda İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyasında takibe ve İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/480 E. sayılı ile itirazın iptali davası açılıp daha sonra görevsizlik kararıyla İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’nin 2016/972 E. sırasına kaydedilerek bu mahkeme tarafından da görevsizlik kararı verilen ancak henüz kesinleşmemiş olan davaya konu fatura ile aynıdır. 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ı maddesinde aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte (derdest) olmaması dava şartları arasında düzenlenmiştir. Derdestlik; dava açılmasının usul hukuku bakımından ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir. Aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak daha önce bir dava açılmış ve bu dava görülmekte ise, aynı konunun yeni bir dava konusu yapılması mümkün değildir. Çünkü; aynı konuda iki dava açılmasında davacının korunmaya layık bir menfaati yoktur. Daha önce HUMK m.187/4’de bir ilk itiraz olarak nitelenen bu husus HMK m. 114/1-ı hükmü ile dava şartı haline getirilmiştir. Aynı Yasa’nın 115. maddesi uyarınca, taraflar dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği gibi, mahkemece de davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilerek, dava şartı noksanlığının tespiti halinde davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir. Dava konusu 31/01/2014 tarihli… seri no.lu ve 4.847,00 TL bedelli faturanın aynı zamanda İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi’nin 2016/972 E. sayılı (her ne kadar görev dava şartı yokluğundan ret kararı verilmiş ise de kesinleşmemiş olan) dosyasında itirazın iptali davasına konu edilen fatura ile aynı olması nedeniyle davanın bu kısmı yönünden derdestlik dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi hatalıdır. Dava konusu 31/01/2015 tarihli … seri no.lu ve 7.425,00 TL bedelli fatura yönünden yapılan inceleme; İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972). 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Dava konusu 31/01/2015 tarihli 7.425,00 TL bedelli fatura, irsaliyeli fatura olup, davalı tarafça teslim alındığına dair fatura üzerinde bir kayıt (teslim alan isim ve imzası) bulunmamaktadır. Davacı tarafça ticari defterler ibraz edilmediği gibi 31/01/2015 tarihli 7.425,00 TL bedelli faturanın tebliğ edildiğine dair bir kayıt sunulmamıştır. Davalının, ihtilaf konusu faturaya ilişkin hizmet verilmediği savunması, dava konusu faturanın davalının usulüne uygun tutulmuş ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı tespiti ile yukarıda yer verilen emsal ilamlar nazara alındığında, somut olay yönünden hizmetin verildiği ve fatura nedeniyle alacaklı olduğu hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Faturanın tebliğ edildiğine dair dosya kapsamında bir kayıt olmamasına rağmen faturaya davalı tarafça süresi içinde itiraz edilmediği yönündeki bilirkişi tespiti ve bu tespite dayalı mahkeme gerekçesi hatalıdır. Bu fatura yönünden ispat yükü davacı üzerinde olduğu için davacının alacaklı olup olmadığı, delilleri çerçevesinde değerlendirilerek karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle, dava konusu 31/01/2014 tarihli … seri no.lu ve 4.847,00 TL bedelli fatura yönünden derdestlik dava şartının değerlendirilmemesi, 31/01/2015 tarihli 7.425,00 TL bedelli fatura yönünden ise ispat yükü ters çevrilerek davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/264 E. 2019/660 K. sayılı 22/10/2019 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davalı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.15/03/2023