Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1293 E. 2023/280 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1293
KARAR NO: 2023/280
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1113
KARAR NO: 2019/694
DAVA TARİHİ: 09/11/2016
KARAR TARİHİ: 11/09/2019
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/02/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin …’de yayınlanmakta olan “…” adlı dizide kullanılmak üzere set malzemeleri ve işçilik konusunda müvekkili şirket ile anlaşma sağladığını, işbu anlaşma doğrultusunda müvekkili edimini ifa ederken davalı tarafından ödemelerin aksatıldığını ve birden fazla faturanın ödenmediğini, bu zamana kadar davalı şirkete 20/11/2015 tarihli 14.160,00 TL, 17/12/2015 tarihli 9.440,00 TL, 21/12/2015 tarihli 14.160,00 TL, 04/01/2016 tarihli 59.590,00 TL, 21/01/2016 tarihli 10.384,00 TL bedelli olmak üzere anlaşmaya göre toplam 107.734,00 TL bedelli faturaların kesilerek davalı şirkete teslim edildiğini, davalı şirketin ise bu faturalara karşılık 27/11/2015 tarihinde 8.000,00 TL, 27/11/2015 tarihinde 4.000,00 TL, 18/12/2015 tarihinde 8.000,00 TL, 31/12/2015 tarihinde 10.000,00 TL olmak üzere 30.000,00 TL ödeme yaptığını, bunun üzerine davalı şirket aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile bakiye 77.734,00 TL fatura alacağı talepli icra takibi başlatıldığı, davalı şirketin takip başlatıldıktan sonra 25/02/2016 tarihinde 11.760,00 TL müvekkili şirket hesabına harici ödeme yaptığını, müvekkilinin davalıdan 65.974,00 TL fatura alacağı bulunduğunu ifade ederek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirket ile müvekkili arasında aylık 12.000,00-TL + KDV set malzemesi ve buna ilaveten kullanılacak ek malzemeler, işçilik ve diğer masraflar olarak karşılıklı güvene dayanarak sözlü olarak anlaşıldığını, taraflar arasında imzalanmış olan herhangi bir yazılı anlaşma olmadığını, davacı şirket tarafından Kasım 2015 dönemine ait 12.000,00 TL + KDV olmak üzere toplam 14.160,00 TL bedelli fatura ile kullanılan ek malzemeler ve işçilik karşılığı olarak 7.966,10 TL + KDV olmak üzere toplam 9.400,00 TL bedelli faturalar kesildiğini ancak Ocak 2016 döneminde söz konusu tutarlardan farklı ve tarafların aralarındaki anlaşmayla ilgisi olmayan şekilde 59.590,00 TL + 10.384,00 TL olmak üzere toplam 69.974,00 TL tutarlı fatura kesilip müvekkili şirkete gönderildiğini, taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak fazladan ve dayanaksız bir ödeme talep edildiğini, bu nedenle gönderilen faturaların davacıya iade edildiğini, taraflar arasında set malzemesi ve işçilik konusunda aylık toplam 12.000,00 TL üzerinden anlaşıldığını ve bu anlaşmaya göre davacı şirkete ödeme yapıldığını beyan ederek davanın reddini ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Alacaklı … Ltd Şti vekilince süresi içerisinde açılan bu davada, İİK madde 67 uyarınca alacaklının genel hükümler çerçevesinde alacağının varlığını ispat etmesi gerekmektedir. Alacaklının iddiası, taraflar arasında … adlı dizide kullanılmak üzere set malzemeleri ve işçilik hizmeti verilmesine ilişkin sözleşmeden dolayı verilen hizmet karşılığı kesilen faturalardan dolayı alacaklı olduğu iddiasına ilişkin olup, …, … ve … tarafından müşterek imzalı bilirkişi heyetinin 03/07/2018 havale tarihli raporunda da belirtildiği üzere taraflar arasında yazılı olarak yapılmış ve dosyaya ibraz edilmiş yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Ancak davacı vekilinin dava dilekçesi ve davalı tarafın cevap dilekçesi incelendiğinde taraflar arasında set malzemeleri ve işçilik hizmeti verilmesine ilişkin sözleşme bulunduğu hususu çekişmesizdir. Ayrıca yine davalı tarafın cevap dilekçesinden anlaşıldığı üzere davacının takibe konu faturaları düzenlediği hususu da taraflar arasında çekişmesizdir. Davalı taraf, davacı tarafça takibe konu faturaların düzenlendiğini kabul etmekle beraber bu faturaların taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olarak düzenlendiğinden bahisle kendisine gönderilen faturaları davacıya iade ettiğini beyan etmiş, fatura iadelerine ilişkin PTT gönderi makbuz suretini ise cevap dilekçesi ekinde sunmuş, ancak sunulan bu gönderi makbuzundan gönderinin içeriği anlaşılamadığı gibi, faturaların davalıya ne zaman ulaştığı belli olmamakla birlikte davalı tarafça da faturalara 8 gün içerisinde itiraz edilip edilmediği de anlaşılamamıştır. Davacı tarafça davalıya gönderilen faturalara tebellüğden itibaren 8 gün içerisinde itiraz edildiği hususunu ispat yükü davalı tarafta olup kısaca izah edildiği üzere davalı, sunmuş olduğu ve içeriği belli olmayan gönderi makbuzu ile bu hususu ispat edememiştir. Ayrıca …, … ve … tarafından müşterek imzalı bilirkişi heyetinin raporunda da belirtildiği üzere davacı ve davalı tarafın 2015 ve 2016 yılı ticari defterlerinin TTK yönünden usulüne uygun tutulduğu, davacı tarafça düzenlenen takibe konu faturaların davacı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu ancak davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı, davalının aleyhine düzenlenen faturalara ilişkin süresi içerisinde usule uygun olarak itiraz ettiği hususunu ispatlayamadığı da dikkate alındığında, davacı ticari defterlerine göre 18/02/2016 takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 77.734,00TL alacaklı olduğu anlaşılmış, davacı taraf dava dilekçesinde takibe konu faturalar yönünden davalıdan 65.974,00TL tutarında alacaklı olduğunu, davalının 25/02/2016 tarihinde 11.760,00TL tutarında harici ödeme yaptığını belirtmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırmış olup, taleple bağlılık ilkesi gereği 65.974,00TL tutarındaki asıl alacak yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, davacı tarafın faize ilişkin talebi incelendiğinde; davacı 18/02/2016 tarihli icra takibinde asıl alacağına 364,18TL işlemiş faiz talep ettiği görülmüş, ancak 03/07/2018 havale tarihli bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere bir alacağa faiz talep edilebilmesi için ödeneceği tarihin belli olması gerekmektedir. Dava dosyası kapsamında da takip dosyası kapsamında da takibe konu faturaların vadesi elli olmadığı gibi davacının davalıyı takipten evvel temerrüde düşürdüğüne dair bir bilgi ve belgeye de rastlanmadığından davacı tarafın takip talebinde yer alan asıl alacağa işlemiş 364,18TL tutarındaki faiz yönünden talebinin reddine… %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar ederek, faturaların süresi içerisinde taahhütlü mektupla iade edildiğini, mahkemece hatalı olarak taahhütlü mektupların dikkate alınmadığını, davacı tarafça hizmet verilmemesine rağmen anlaşmaya aykırı olarak itiraz ve iade edilen faturaların düzenlendiğini, mahkemece ispat yükünün yanlış değerlendirildiğini, ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu, davacının düzenlemiş olduğu faturalar karşılığında hizmet verdiğini ispatlaması gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından 5 adet fatura alacağına istinaden 77.734,00TL asıl alacak ve 364,18 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 78.098,18 TL alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine ilişkin ödeme emrinin 22/02/2016 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, davalı tarafça 26/02/2016 tarihinde, süresi içerisinde borca itiraz edildiği anlaşılmakla, davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece mali müşavir, hukukçu ve sektör uzmanı bilirkişi heyetinden alınan 26/04/2019 tarihli raporda özetle; Taraflar arasında, yazılı olarak yapılmış ve dosyaya sunulmuş bir sözleşme olmadığı, ancak ticari ilişkinin her iki tarafının da kabulünde olduğu, yapılan işin/verilen hizmetin mahiyetine göre kadri marufunda olup olmadığını belirtmek için, eylemli olarak/somut durumda yapılan işin/işlerin verilen hizmetin mahiyetinin tam bir sarahatle ortaya konması gerektiği, sektörel değerlendirme için bu konuda tam sarahat içeren donenin henüz dosya içinde olmadığı, yine davalının faturalara tebellüğden itibaren 8 gün içinde itirazını ispatlaması gerektiği, davalı yan her ne kadar süresinde itiraz savunmasında ise de, içeriğinin ne olduğu belirsiz posta dökümlerinin bu alanda yeterli delil olmadığının düşünüldüğü, meseleye salt mali inceleme/defter durumu açısından bakıldığında ise taraflara ait ticari defterlerin 6102 sayılı TTK ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, davacı yanın kendi ticari defterlerine göre takip tarihi itibariyle 77.734,00 TL, 31/12/2016 tarihi itibariyle ise 65.974,00 TL alacaklı olduğu, davalı yanın incelenen ticari defterlerine göre takip tarihi itibariyle davacı yana 11.760,00 TL borçlu görüldüğü, 31/12/2016 tarihi itibariyle ise borç ve alacağının bulunmadığı, taraflar arasındaki cari hesap farklılığı olan 65.974,00 TL’nin davacı tarafından düzenlenen 04/01/2016 tarihli “Hizmet Bedeli” açıklamalı 59.590,00 TL bedelli ve 21/01/2016 tarihli “Hizmet Bedeli” açıklamalı 10.384,00 TL bedelli olmak üzere toplam 69.974,00 TL tutarlı 2 faturanın davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmamasından yine davalı yan tarafından davacı yana 30/11/2015 tarihinde yapılan 4.000,00 TL ödemenin davalı yanın kendi ticari defterlerinde kayıtlı olmayıp davacı yan ticari defterlerinden kayıtlı olmasından kaynaklandığı yönünde görüş bildirilmiştir.İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972). 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Faturaların tebliğ edildiği davalı kabulünde olup, davalının savunması faturaların iadeli taahhütlü olarak davacıya iade edildiği yönündedir. Nitekim bu hususu ispata yönelik PTT gönderi kayıtlarını sunmuştur. Ayrıca bilirkişi incelemesi neticesinde davalı defterlerinin usulüne uygun tutulduğu ve ihtilafa konu faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı da tespit edilmiştir. Taraflar arasındaki ihtilaf 04/01/2016 tarihli 195366 seri no.lu 59.590,00 TL bedelli ve 21/01/2016 tarihli 195369 seri no.lu 10.384,00 TL bedelli faturalardan kaynaklanmaktadır. Bu faturaların davalıya tebliğ edildiği davalı taraf kabulünde ise de, faturaların hangi tarihte tebliğ edildiğini ispat külfeti davacı üzerindedir. Ancak davacı tarafça tebliğ tarihini ispata yönelik bir delil sunulmamıştır. Davalı vekili ise (17/07/2018 tarihinde sunduğu bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde) faturaların müvekkiline 29/01/2016 tarihinde tebliğ edildiğini ve müvekkili tarafından aynı tarihte (29/01/2016) PTT’den taahhütlü posta yoluyla faturaların iade olarak davacıya gönderildiğini ancak postanın adreste tanınmadığından bahisle iade edilmesi üzerine bu kez 02/02/2016 tarihinde yeniden gönderildiğini ve davacı şirket çalışanına teslim edildiğini belirtmektedir. Bu savunmasına yönelik posta kayıtlarını da dosyaya ibraz etmiştir. Fatura tarihi ile tebliğ alındığı beyan edilen tarihin ve gönderi (iade için taahhütlü posta) tarihinin uyumlu olduğu, PTT’ye verilen gönderinin muhteviyatının fatura olmadığına yönelik davacı itirazının bulunmadığı anlaşılmakla gönderinin dava konusu faturaların iadesine yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir. Davalının, ihtilaf konusu faturalara ilişkin hizmet verilmediği savunması, dava konusu faturaların usulüne uygun tutulmuş ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı tespiti ve faturaların iade edilmesi hususları ile yukarıda yer verilen emsal ilamlar nazara alındığında, somut olay yönünden hizmetin verildiği ve faturalar nedeniyle alacaklı olduğu hususunda ispat yükü davacı üzerindedir. Açıklanan nedenlerle, Mahkemece ispat yükü ters çevrilerek davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan, ispat yükü üzerinde olan davacının iddiaları, delilleri çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1113 E. 2019/694 K. sayılı ve 11/09/2019 karar tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davalı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/02/2023