Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1258 E. 2023/320 K. 01.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1258
KARAR NO: 2023/320
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/534
KARAR NO: 2019/251
DAVA TARİHİ: 12/05/2017
DAVA: Alacak (Hzimet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/03/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketler ile davalı şirket arasında satış ve dağıtım hizmeti sağlanması hususunda 01/06/2007 tarihli hizmet sözleşmelerinin imzalandığını, davacı şirketlerin kendi içeresinde grup şirketler olduğunu, davalı ile yapılan sözleşmeler neticesinde … Gıda Firmasının Anadolu Yakasında, … Gıda Firmasının da Avrupa Yakasında sözleşme hükümlerince hizmet verdiğini, hizmet sözleşmesinin 23. Maddesine göre taraflar arasındaki sözleşmenin bir yıl süreyle geçerli olduğunu, sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren üç ay önce haber verilmediği takdirde sözleşmenin otomatik olarak bir yıl daha uzayacağının kararlaştırıldığını, 16/05/2016 tarihine kadar taraflar arasında sözleşme hükümlerinin devam ettiğini, 16/05/2016 tarihine gelindiğinde … Gıda firmasına, 18/05/2016 tarihinde ise … Gıda firmasına … tarafından yüklemeler yapılmadığını, davalı şirket yetkilerince kendileri ile çalışmaya davam edilmeyeceğinin bildirildiğini, davalı tarafça sözleşmenin tek taraflı olarak hiçbir bildirimde bulunmaksızın şekle ve sürelere uymadan feshedildiğini, yapılan bu fesihin tamamen haksız olduğunu bu nedenle davacıların zarara uğratıldığını beyan ederek, sözleşmenin haksız feshinden itibaren kalan süreler için ve sözleşmenin fesih sürelerine uyulmadığı için davacı firmanın yoksun kalacağı kar ve uğradığı zarar nedeniyle fazlaya dair haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik her bir şirket için 10.000,00 TL olmak üzere kar kaybının ve zararlarının davalı yandan alınarak davacı şirketlerin her birine ayrı ayrı ödenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı firmalar ile 2007 senesinde … Dağıtım Sözleşmelerinin akdedildiğini, davacılar ile akdedilen sözleşmeler kapsamında … Gıda’nın İstanbul Anadolu yakası, … Gıda’nın ise İstanbul Avrupa yakası sınırları içerisinde müvekkili şirkete ait ürünleri, soğutma sistemine sahip kamyonlar vasıtasıyla belirlenen müşteri çevresine dağıtım ve iade ürünlere dair lojistik hizmetini üstlendiğini, davacılarla akdedilen sözleşmelerin 1 Temmuz 2016 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, karşılıklı anlaşılarak sona erdirildiğini ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin tasfiye edildiğini, sözleşmelerin feshinin bildirimsiz ve hukuka aykırı şekilde yapıldığı iddialarının geçersiz olduğunu beyan ederek, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 31. maddesinde yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğu kararlaştırıldığından işbu davanın yetkisizlik nedeniyle reddini, aksi halde usul ve yasaya aykırı olarak açılan davanın esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Davacı ve davalı vekilinin beyanlarından da anlaşılacağı üzere taraflar arasındaki sözleşmenin aynı şart ve koşullarda 2016 yılına kadar devam ettiği çekişmesizdir. Davacı, dava dilekçesiyle 2016 yılında sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini iddia etmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin 23. Maddesinde sözleşme süresinin 5 yıl olarak düzenlenip bu sürenin sonunda kendiliğinden feshedilebileceği, düzenlenmiş ise de, tarafların beyanlarından sözleşmenin zımnen 2016 yılına kadar yürürlükte olduğu ve geçerli olduğu sabittir. Sözleşme sabit olduğuna göre, sözleşmenin bir parçası olan yetki sözleşmesinin de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda (Ay. m.141); toplanan deliller, ticaret sicil kayıtları, sözleşmeler, iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; tarafların tacir oldukları, taraflar arasında yapılan Sözleşmenin 31’inci maddesinde sözleşmeden kaynaklı ihtilaflarda çözüm yerinin İstanbul Mahkemeleri olarak belirlendiği, davacı ve davalı beyanlarından da sabit olduğu üzere sözleşmenin 2016 yılına kadar ayakta olduğu, sözleşmenin beş yıl süreli olduğu kararlaştırılmış ise de tarafların zımni iradeleri doğrultusunda devam ettiği, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin; tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konulara veya kesin yetki hâllerine ilişkin olmayıp, belirli olduğu ayrıca yetkili kılınan mahkemenin açıkça gösterildiği (HMK m.18), sözleşmede belirlenen mahkeme kesin yetkili olmamakla beraber davalının cevap süresi içerisinde yetki itirazında bulunarak uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Mahkemesinin yetkili olduğunu beyan ettiği (HMK m.19/2), bu halde genel yetki (m.6) ve diğer yetki kurallarının uygulanma imkanı kalmadığı, davalının yetki itirazının süresinde ve usulüne uygun olduğu, mahkememizce her ne kadar ön inceleme duruşmasında davalının yaptığı yetki itirazının reddine karar verilmiş ise de verilen kararın yerinde olmadığı, davalının sözleşmedeki yetki şartına dayalı itirazı ile birlikte Mahkememizin yetkisinin sona erdiği, yetkili mahkemenini sözleşme ile belirlenen İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu sonuç ve vicdani kanaatine (Ay. m.138) varılarak yargılama harç ve giderleri yetkili mahkemede değerlendirilmek üzere Mahkememizin yetkisizliğine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Sözleşmenin 23.maddesi gereği sözleşme süresi en fazla 5 yıl olduğundan 01/06/2012 tarihinde yürürlükten kalktığını, bu tarihten sonra taraflar arasında yeni bir sözleşme ilişkisi kurulduğunu, sözleşmenin kurulması herhangi bir geçerlilik şekline bağlı olmadığından önceki fiili davranışların sürdürülmesi suretiyle 01/06/2012’den itibaren kurulan sözleşme ilişkisi ile 01/06/2007 tarihli sözleşme ilişkisinin birbirinden bağımsız olduğunu, 01/06/2007 tarihli sözleşmede yer alan yetki kuralının nazara alınamayacağını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, sözleşmenin haksız feshedildiği iddiasıyla kar kaybı tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; sözleşmede yer alan yetki kuralının geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı HMK 116/1-a fıkrasında kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı, ilk itirazlar arasında sayılmış ve HMK 117.maddesinde ise ilk itirazlar cevap dilekçesinde ileri sürülmediği takdirde dinlenemeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir. HMK’nın 127. maddesi “cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” hükmünü içermekte olup, mahkemece verilen ek cevap süresi içinde yapılan tüm itirazlar ve defiler esasa cevap süresi içinde yapılmış sayılır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25/06/2015 tarihli 2014/19729 E. 2015/9448 K. sayılı ilamında; “HMK. m. 116’ya göre, kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı bir ilk itirazdır. Yazılı yargılama usulünde, yetki itirazı, ancak cevap süresi içinde, esas hakkındaki cevaplarla birlikte ileri sürülebilir (HMK. m. 117). Cevap süresi kural olarak iki haftadır; ancak hakim, şartların gerçekleşmesi halinde davalıya bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek cevap süresi verebilir. Bu halde, davalı yetki itirazını hakimin vermiş olduğu bu ek cevap süresi içinde yapabilir. İki haftalık cevap süresi ve söz konusu ise hakim tarafından uzatılmış olan cevap süresi, ilk itirazlar bakımından hak düşürücü niteliktedir. Bu nedenle, hâkim yetki itirazının (ilk itirazın) süresinde yapılıp yapılmadığını re’sen inceler. İki haftalık cevap süresi ve uzatılmışsa bu ek süre içinde verilen cevap dilekçesinden sonra, cevap süresi henüz dolmamış olsa da, artık ilk itirazda (yetki itirazında) bulunulamaz (HMK. m. 131). (Bkz. KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuk Ders Kitabı, 25. Baskı, Ankara 2014, s. 157-158.)” Dosyaya konu uyuşmazlık yönünden kesin yetki kuralı bulunmadığı için, yetki itirazının iki haftalık cevap süresi içinde bildirilmesi zorunludur. İki haftalık cevap süresi içinde, cevap için süre uzatım talebinde bulunulması ve Mahkemece ek cevap süresi verilmesi halinde ise; davalı tarafından uzamış cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi ile ileri sürdüğü yetki itirazının süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda, davalı vekilinin uzamış cevap süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu tespit edilmekle, itirazın hak düşürücü süre içerisinde ileri sürüldüğü tespit edilmiştir. Taraflar arasında 01/06/2007 tarihinde imzalanan sözleşmelerin 31. Maddesinde “İşbu sözleşme eklerinden doğabilecek bilcümle uyuşmazlıklarda ve teminatların paraya çevrilmesinde İstanbul Mahkameleri ve İcra-İflas Müdürlükleri yetkili olacaktır” hükmü yer almaktadır. Sözleşmenin 23. Maddesinde sözleşme süresinin 1 yıl olduğu, uzaması halinde en fazla 5 yıl yürürlükte kalacağı, bu sürenin sonunda kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde sözleşmenin süresinin 5 yıl olması nedeniyle bu süreden sonra taraflar arasındaki ilişkinin yeni bir sözleşme olduğunu ileri sürmektedir. Ancak dava dilekçesinde taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin 16/05/2016 tarihine kadar aynen devam ettiğini, bu tarihten sonra sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini iddia ederek kar kaybının tazminini talep etmiştir. Davalının kabulü de sözleşme ilişkisinin 2016 yılı temmuz ayına kadar devam ettiği yönündedir. Bu durumda, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin kesintisiz devam etmesi karşısında, sözleşmenin nazara alınmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak Sözleşme 01/06/2007 tarihli olup, dava 12/05/2017 tarihinde açılmıştır. Yani sözleşme 1086 sayılı HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde imzalanmış ancak dava 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra açılmıştır. Bu nedenle ilgili hükümlerin incelenmesi gerekmektedir. 1086 sayılı HUMK’un 22.maddesinde; “Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen tayin edilmemiş olan hallerde iki taraf bir veya mütaaddit muayyen hususa mütaallik ihtilaflarının salahiyettar olmıyan mahal mahkemesinde görülmesini tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya bakmaktan imtina edemez.” hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme ile taraflar genel yetki hükümlerinin yanında, aralarındaki ihtilaf nedeniyle yetki sözleşmesiyle başka bir mahkemenin daha yetkili olduğunu kararlaştırabilirler, bu durumda davacı genel hükümlere göre yetkili mahkemede dava açabileceği gibi sözleşmeyle belirlenen mahkemede de dava açabilir. 6100 sayılı HMK’nın 17.maddesinde ise; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava, sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm ise münhasır yetki hükmüdür ancak kesin yetkiyi düzenlememektedir. Yani yetki itirazı süresi içerisinde ileri sürülmediği takdirde mahkemece re’sen nazara alınamayacak, yetkisiz mahkeme yetkili hale gelecektir. 6100 sayılı HMK’nın 448.maddesinde ise; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa, bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Dava konusu işlemin daha önce yapıldığı ileri sürülerek, o sırada geçerli kuralların uygulanması istenemez.Ancak yeni hükümlerin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmişse, bu düzenleme dikkate alınacaktır. Buna ilişkin hüküm yoksa, usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılması gerekir. Eğer bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse o işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış veya başlamamış ise, yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar. (Prof.Dr.Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, syf 47 vd.) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/05/2013 tarihli 2012/17-1629 E. 2013/700 K. sayılı kararı). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10/02/2016 tarihli 2014/13-785 E. 2016/145 K sayılı ilamında; “…Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6100 Sayılı …nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce 20.01.2009 tarihinde taraflar arasında düzenlenen Sağlık Hizmeti Satın Alma Sözleşmesinin 8.maddesindeki yetkili mahkemeyi düzenleyen “Bu sözleşmenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda Ankara ili mahkeme ve icra daireleri yetkilidir” hükmünün …nın yürürlük tarihi olan 01.10.2011 tarihinden sonra (23.12.2011 tarihinde) açılan davada …nın 17.maddesi hükmü karşısında uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır; Taraflar arasındaki sözleşme, 20.1.2009 tarihli olup, bu tarihte henüz 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlükte değildir. Sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 10.maddesine göre “Dava, mukavelenin icra olunacağı veyahut müddeaaleyh veya vekili dava zamanında orada bulunmak şartiyle akdin vuku bulduğu mahal mahkemesinde de bakılabilir.” Aynı Yasanın 22.maddesine göre ” Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen tayin edilmemiş olan hallerde iki taraf bir veya mütaaddit muayyen hususa müteallik ihtilaflarının salahiyettar olmayan mahal mahkemesinde görülmesini tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya bakmaktan imtina edemez.” 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki” başlıklı 10.maddesine göre; “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” Aynı Yasanın 17.maddesine göre;“Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulanma” başlıklı 448. maddesi ise; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” şeklindeki ifadesi ile usul hükümlerinin derhal uygulanacağına vurgu yapmaktadır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki 20.01.2009 tarihli sağlık hizmeti satın alım sözleşmesinin 8.maddesinde sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda Ankara mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17.maddesinde tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıklar hakkında sözleşme ile mahkemeleri yetkili kılabilecekleri aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirtilen mahkemede açılacağı, aynı Kanun’un 448.maddesi gereğince kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtildiğinden yerel mahkemece bir tarafın kamu tüzel kişisi diğer tarafın tacir olduğu, sözleşme ile yetkili mahkeme olarak Ankara mahkemelerini yetkili kıldıkları, genel yetkili mahkemeyi kararlaştırmadıkları gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine dair verilen kararda isabetsizlik bulunmamaktadır…” denilerek 1086 sayılı HUMK’un yürürlükte olduğu dönemde imzalanan sözleşme nedeniyle, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra açılan davalarda yetki sözleşmesinin HMK’nın 17.maddesi kapsamında değerlendirileceğine vurgu yapılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davacıların, dava dilekçesinde açıkça taraflar arasındaki 01/06/2007 tarihli sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshine dayalı tazminat talep ettikleri, davalı tarafın yasal süre içerisinde usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunduğu, sözleşmenin 31.maddesinde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun düzenlendiği anlaşılmakla, kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığından ayrıca karar usul yönünden hukuka uygun olduğundan davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 5-Yatırılan gider avansından kalan kısmın davacılara ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1.c maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 01/03/2023