Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1213
KARAR NO: 2023/100
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/304
KARAR NO: 2019/233
DAVA TARİHİ: 15/03/2017
KARAR TARİHİ: 05/03/2019
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/01/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili Kulübün, …, … ve … İstasyonları için ortak sağlık güvenlik birimi hizmet alımı işi için piyasadan teklif toplanması yöntemi ile ihaleye çıkıldığını, aralarında davalınında bulunduğu 19 farklı firmadan kapalı zarf içerisinde fiyat teklifinin istendiğini, davalı firma ile birlikte 3 firmadan daha teklif gönderildiğini, OSGB temini işi için hazırlanan teklif isteme şartnamesi firma ile paylaşıldığını, firma tarafından kaşelenip imzalandığını, sözleşme taslağında belirtilen hizmeti hangi bedelle yapacağını gayri kabili rücu beyan ve taahhüt eden teklif mektubununda firma tarafından müvekkiline iletildiğini, tüm tekliflerin incelendikten sonra en uygun teklif veren davalı firmadan alınmasına karar verildiğini, firmanın 5 gün içinde sözleşme imzalanmak üzere davet edildiğini, aynı gün firmanın teklif fiyatında yanlışlık yaptığını ve sözleşme imzalayamayacaklarını belirterek revize teklifini gönderdiklerini, davalı firma tarafından işin yapılmaması üzerine ikinci en uygun teklifi veren … İş Sağlığı firmasından alınmasına karar verildiğini, işin davalı firma tarafından hukuka aykırı şekilde üslenilmemesinin müvekkilini zarara uğrattığını, teklifin bir kez sunulması durumunda isteklilerin teklifle bağlanmakta olunduğunu ve basiretli tacir vasfında olduklarını bundan dolayı sorumlulukları üstlenmekle mükellef olduklarını, yeterli sürenin verilmesine rağmen davalı firmanın aylık olarak iletmesi gereken teklifi haftalık olarak ilettiğini iddia etmesinin hayatın olağan akışına uymadığını, davalı firmanın kendi kusuru ile sözleşmeyi imzalamaktan imtina etmiş olması nedeniyle işin en uygun teklifi veren kişiye verilmesi müvekkilini ekonomik açıdan zarara uğrattığını, … İstasyonu, … Aşım İstasyonu, … Müdürlüğü işleri için müvekkilinin şimdilik toplam 20.900,00-TL zarar ettiğini, net tutarın bilirkişi incelemesinden sonra belli olacağını, müvekkilinin uğramış olduğu zarardan davalı firmanın sorumlu olduğunu, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile beraber davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 04/02/2019 tarihli dilekçesi ile kısmi açtığı davayı 20.900,00 TL olarak ıslah etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının zararı tespit edilebilir durumda olduğunndan 1.000,00 TL üzerinden dava açmasının hukuken hatalı olduğunu bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan reddinin gerektiğini, davalının davacı tarafından açılan ihaleye katıldığını ve teklif verdiğini, teklifin fiyat kısmının hatalı olması nedeniyle hemen davacının aranarak hatanın bildirildiğini ve teklifin doğru şekilde hazırlandığını, revizede nasıl bir hata yapıldığınında açıklandığını, bu durumun davacının kabulünde olduğunu, davalının imzalanmasını istenmediği işe teklif vermesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hatasının derhal düzeltildiğini, bu basit hata üzerine davacının 11 aylık sözleşme bedel farkının tahsilini davalıdan isteme hakkının hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek, davanın dava şartı eksikliğinden ve talebinin haksızlığı nedeniyle reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Dava, sözleşmeye aykırılık (sözleşmenin görüşülmesindeki kusur) iddiasına dayalı tazminat davasıdır. Davacı, İş Sağlığı ve Güvenliği hizmeti almak için kapalı zarf usulü ile yaptıkları ihale sonrasında davalının teklifinin kabul edildiğini, sözleşmenin imza aşamasında davalının fiyat teklifini yanlış yorumlamış olmaları nedeniyle fiyatı revize etmek istediğini bildirdiğini, davalının teklifinin kabul edilmemesi üzerine davalının sözleşme imzalamaktan kaçındığını, bu nedenle en iyi ikinci teklifi veren firma ile sözleşme yapmak zorunda kaldıklarını, iki sözleşme arasındaki fiyat farkından kaynaklanan zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. Davalı ise, davacının anlatımını kabul etmekle birlikte sundukları fiyat teklifinin hatalı doldurulduğunu sonradan fark ettiklerini, davacıya bu nedenle fiyat revize teklifinde bulunduklarını, davacının fiyat revizesini kabul etmemesi nedeniyle sözleşmeyi imzalamadıklarını savunmuştur. Tarafların göstermiş oldukları delil ve belgeler toplandıktan sonra iş sağlığı ve güvenliği uzmanı ile sorumluluk uzmanı bilirkişilerden oluşan heyetten rapor aldırılmıştır. Dosyaya sunulan 25/12/2018 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile; davacının açtığı ihaleye davalı firmanın 23/01/2017 tarihinde e-posta aracılığıyla fiyat teklifi sunulduğu, bu teklifin davacı tarafından kabul edilerek onay e-postasının gönderildiği, 01/02/2017 tarihinde davalının fiyat revize isteminde bulunduğu, davalının davacının kabul ettiği fiyat teklifini sunarken gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle kusurlu olduğu, davalının kendi verdiği fiyat teklifi üzerinden sözleşmeye yanaşmaması nedeniyle davacının en iyi teklifi veren ikinci firma ile sözleşme imzalaması nedeniyle davacının toplam zararının 20.900,00-TL olduğu, davalının fiyat teklifi sunarken gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek davacı ile müzakere halindeki sözleşmenin görüşülmesi aşamasındaki bu kusuru nedeniyle davacının uğramış olduğu zararları karşılamak zorunda olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Belirsiz alacak davasının koşulları oluşmadığından davanın usulden reddi gerektiğini, bilirkişi raporundaki tespitlere, müvekkilinin kusurlu davranmamasına rağmen 11 aylık sözleşme bedel farkının tamamının ödemesine karar verilmesinin bozmayı gerektirdiğini, müvekkili tarafından hatalı teklif verildiği için bu fiyat üzerinden hizmetin verilmesinin mümkün olmadığını, verilmesi halinde ciddi zarar oluşacağını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluktan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davalının ilk itirazı, belirsiz alacak davasının koşulları oluşmadığından davanın usulden reddi gerektiği yönündedir. Ancak eldeki dava, kısmi dava olarak açıldığından bu yöndeki istinaf istemi yerinde görülmemiştir. Uyuşmazlığın esasını incelemeden önce irade bozukluğu ve bu bağlamda esaslı hata kavramını açıklamakta fayda vardır. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir. Bu tanım geniş anlamda irade bozukluğunu ifade etmektedir. Aslında dar ve teknik anlamda irade bozukluğu yalnız işlem iradesinin oluşumu safhasında ortaya çıkan bozukluklarla ilgilidir. Oysa geniş anlamda irade bozukluğunun içine irade beyanındaki bozukluklar da girmektedir. Doktrin ve uygulamada irade bozukluğu kavramı geniş anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda irade bozukluğu birbirinden ayrı iki olguyu içine almaktadır. Bunlardan birincisi teknik ve gerçek anlamdaki irade bozukluğudur. Bu tür irade bozukluğunda işlem iradesi daha oluşum safhasında sakatlanmaktadır. Başka bir değişle burada taraflardan birini belirli bir sözleşme yapmaya sevkeden iradenin kendisi sakat ve bozuk bir şekilde oluşmaktadır. Söz konusu bozukluk işlem iradesinin oluşumunda olabileceği gibi, beyan iradesinin oluşumunda da olabilir. İradenin oluşumundaki bozukluk genel olarak saik yanılması, aldatma, korkutma gibi hâllerde görülür. Bu tür bozuklukta iradesi sakatlanan kişinin beyanı, iradesine uygundur. İrade ile beyan arasında bir uygunsuzluk söz konusu değildir. İrade bozukluğunun ikinci türü beyandaki sakatlığı ifade eder. Burada sözleşme iradesi tam, doğru ve sağlıklı bir şekilde oluşmuş, yalnız bu, muhataba bildirilirken beyanda bir sakatlık meydana gelmiş ve böylece beyan, iradeden sapmış, sözleşme iradesi ile beyan arasında bir uygunsuzluk ortaya çıkmıştır (Prof. Dr. Fikret Eren, Dr. Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, Cilt I, s. 832, 833). İrade bozuklarından biri olan yanılma (hata) TBK 30 vd maddelerinde düzenlenmiştir. TBK’nın 30. maddesinde; sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz hükmüne yer verilmiştir. Dar anlamda yanılma, bir durum veya olay, kısaca gerçek hakkında bilinçli olmayan yanlış ya da eksik tasavvurdur. Yanılmada, tasavvur edilen şey, gerçeğe uymamaktadır. Geniş anlamda yanılma, bir olay veya durum hakkında bilgisizliği de içerir. Gerçekten, geniş anlamda yanılmada dar anlamda yanılma yanında daimi bilgisizlik de söz konusu olur. Bilgisizlik, bir olay ve durum veya gerçek hakkında bilgi yokluğunu ifade eder. Bilgisizlikle dar anlamda yanılma hukuken bir (eşit) tutulur ve ikisi birlikte geniş anlamda yanılmayı meydana getirir. Bu sebeple, bir olay veya duruma ilişkin düşünce ve tasavvurun doğruluk ve gerçekliği hakkındaki şüphe, yanılmayı ortadan kaldırır. Zira belirli bir durum veya olay hakkındaki şüphe, onun doğru olmadığı ihtimalini de içerir. Aynı şekilde, bilinçli olarak gerçeği bilmeme de yanılma değildir. Çünkü bir olay ve durum veya gerçek hakkında bilinçli olarak bilgi sahibi olmayan, kesin bilgisizliğinin bilincinde olan bir kimsenin yanılmasından söz etmek mümkün değildir. TBK. m. 30 vd.nda hükme bağlanan yanılma kavramından bilgisizliği de içine alan geniş anlamdaki yanılmayı anlamak gerekir (Eren Borçlar Hukuku Şerhi, s. 836, 837).Türk Borçlar Kanununun esas aldığı yanılma hâlleri bir başka açıdan “esaslı yanılma” ile “saik yanılması” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu, hukuki işlemlerde güven ilkesi sebebiyle kural olarak yalnız beyan yanılmasını esaslı yanılma saymıştır. Bununla birlikte Kanun koyucu, hakkaniyet ve adalet duygularını dikkate alarak istisnai hâllerde saik yanılmasını da kabul etmiştir (Eren Borçlar Hukuku Şerhi, s. 838). TBK’nın 31.maddesinde; “Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:1.Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.2.Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.3.Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.4.Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.5.Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa. Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.” hükmü yer almaktadır. Burada 5 bent halinde örnek niteliğinde esaslı yanılma teşkil eden haller sayılmıştır. TBK’nın 35.maddesinde; “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez. Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.”,TBK’nın 39.maddesinde “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir. Türk Borçlar Kanunu m. 31/I bent 5’e göre yanılan, yapmak istediği sözleşmede gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde çok veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamış ise bu hâlde de esaslı beyan yanılması söz konusu olur. Miktarda yanılmanın gerçekleşmesi için gerçekte istenen miktarla sözleşmede fiilen kararlaştırılan miktarın önemli ölçüde birbirinden farklı olması gerekir. Buna karşılık borçlanılan edim veya karşı edimin değeri üzerindeki yanılma, miktarlar istenilene uymaktaysa buraya girmez (Eren Borçlar Hukuku Şerhi, s. 849). Davalı yönünden esaslı hata kavramının incelenmesi;Somut olayda, davacının …, … ve … İstasyonlarında ortak sağlık güvenlik birimi hizmet alımı işi için piyasadan teklif toplanması yöntemiyle yapmış olduğu ihale neticesinde, en uygun teklifin davalı tarafça verilmesi üzerine, hizmetin davalıdan alınmasına karar verildiği ve 5 gün içinde sözleşme imzalanmak üzere davalının davet edildiği, aynı gün davalı tarafça teklif fiyatında yanlışlık yapıldığı ve sözleşme imzalayamayacakları belirtilerek revize teklif gönderildiği, bu nedenle işin ikinci en uygun teklif veren firmalara verildiği dosya kapsamı ile sabittir. Uyuşmazlık, davalı tarafça teklifin revize edilmesi nedeniyle, davacının zarara uğrayıp uğramadığı varsa zararının miktarı noktasında toplanmaktadır. Mahkemece iş müfettişi ve iş güvenliği uzmanı ile hukukçu bilirkişi heyetinden alınan raporda; davalı şirketin vermiş olduğu teklifler incelendiğinde verilen birim fiyatların, aylık bedel fiyatların 1/3 ile 1/4′ ü arasında değişen oranlarda altında kaldığı, her ne kadar fiyat teklifinde “Bir (1) İşyeri Hekimi Bir (1) Aylık Ücreti + KDV” ve “Bir (1) İşyeri Güvenliği Uzmanı Bir (1) Aylık Ücreti + KDV” şeklinde belirtilmiş olsa da bu durumun davalı firma tarafından “haftalık” olarak algılandığı, buna göre fiyat teklifinde bulunulduğu, bu durumda davalı firmanın Mahmudiye, İzmir Torbalı, Silivri bölgelerinin her üçü içinde fiyat teklifini “haftalık” olarak sunduğu, bunun basit hatadan kaynaklandığı, gerekli dikkat ve özeni göstermediği için kusurlu olduğu ancak kast unsurunun bulunmadığı, davalının toplam teklifinin Silivri için 6.500,00 TL, Torbalı için 2.900,00 TL, Mahmudiye için 7.000,00 TL olduğu, en iyi ikinci teklifin ise Silivri için 16.400,00 TL, Torbalı için 5.00,00 TL, Mahmudiye için 15.900,00 TL olduğu, bu durumda davacının toplam 20.900,00 TL zararının oluştuğu belirtilmiştir. Teklif isteme şartnamesi incelendiğinde; verilecek hizmet ve yerlere ilişin ayrı ayrı süre ve saat belirlenmiştir. İşyeri hekimi hizmeti yönünden Silivri ve Mahmudiye için “Süre; Haftada 1 gün”, “Saat; 2 saat”, yönünden Torbalı için “Süre; Haftada 1 gün”, “Saat; 1 saat”, İşyeri güvenliği uzmanı yönünden Silivri için “Süre; 2 Haftada 1 gün”, “Saat; 5 saat”, Mahmudiye için “Süre; 2 Haftada 1 gün”, “Saat; 6 saat”, Torbalı için “Süre; 2 Haftada 1 gün”, “Saat; 2 saat” olarak belirtilmiştir. Davalı vekili teklif isteme şartnamesindeki “hafta ve saat” belirtmeleri nedeniyle şirketin hataya düştüğünü ve bedelleri haftalık olarak teklif ettiğini savunmaktadır. Davalının teklifinin; İşyeri hekimi hizmeti yönünden Silivri ve Mahmudiye için 300,00 TL + KDV, Torbalı için 150,00 TL + KDV, İşyeri güvenliği uzmanı yönünden Silivri için 350,00 TL, Mahmudiye için 400,00 TL, Torbalı için 140,00 TL olduğu, Davalıdan sonra ikinci en iyi teklifi veren firmaların; Silivri işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı için 1.640,00 TL + KDV, Mahmudiye işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı için 1.590,00 TL + KDV, Torbalı işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı için 500,00 TL + KDV olduğu anlaşılmaktadır. Teklif veren diğer firmalar ile davalının teklifi arasında, bilirkişi raporunda da ifade edildiği gibi bariz fark vardır. Bu durumda gerek teklif isteme şartnamesinde “haftalık” ibaresi, gerekse davalı teklifi ile ikinci en iyi fiyat veren firmaların teklifleri kıyaslandığında, davalı teklifinin ikinci en uygun teklifi veren firmaların tekliflerinin çok altında kalması nazara alındığında, davalı yönünden TBK’nın 31/1.maddesi 5.bentte ifade edilen esaslı beyan yanılmasının oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Davacının zarar talebinin incelenmesi; Davacının zarar talebi TBK’nın 35.maddesi uyarınca değerlendirilmelidir. Burada düzenlenen zarar sorumluluğu, sözleşme görüşmelerinden doğan (culpa in contrahendo) sorumluluktur. Sözleşmenin geçerli olarak kurulduğuna ve yerine getirileceğine duyulan güvenin boşa çıkmasından yani sözleşmenin yanılma sebebiyle iptal edilip, geçersiz olmasından doğan zarara, “menfi zarar” denir. Menfi zarar, sözleşmenin geçerli olacağı, yerine getirileceği düşüncesiyle yapılan masrafları kapsar. Bu zararın tazminiyle karşı taraf, geçersiz hale getirilen sözleşme yapılmamış olsaydı, ekonomik yönde hangi durumda bulunacak idiyse o duruma sokulur. Ayrıca sözleşmenin geçerli bir şekilde kurulmuş olmasına duyulan güven sebebiyle kaçırılmış bulunan fırsatlardan doğan zarar da menfi zararın kapsamına girer. Diğer taraftan, hakim hakkaniyet gerektiriyorsa, daha fazla zararın ve özellikle menfi zararı aşan müspet zararın giderilmesine de karar verebilir. Ancak, hükmedilecek tazminat miktarı ifadan beklenen yararı, yani müspet zararı aşamaz (Eren Borçlar Hukuku Şerhi, s. 878). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/03/2022 tarihli 2019/(6)3-435 E. 2022/352 K sayılı ilamında; “…Sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, yalnızca sözleşmenin geçerliliğine güvenden doğan zarardan (olumsuz zarardan) sorumluluğu değil, dürüstlük kurallarına dayanan güven ilkesinden kaynaklanan karşı tarafın kişi ve mal varlığına zarar vermemek yolundaki davranış yükümüne aykırılıktan doğan sorumluluğu da kapsar. Güven zararı olarak ifade edilen bu zarar; esasen “uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi yahut yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan, başka bir deyişle, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarar” olarak tanımlanabilecek “menfi zarar” kavramına paralel bir kavram olmakla birlikte görüşmelerden doğan zarar sözleşmenin hiç kurulmadığı hâllerde de doğabileceği gibi istisnai de olsa bazı durumlarla müspet zararı dahi aşabileceğinden daha geniş kapsamlıdır. Tazmini gereken zararın kapsamı her somut olayda hâkim tarafından olayın özelliklerine göre tayin ve takdir edilecektir. Somut olayda davacının tazminini talep edebileceği zarar, sözleşmenin kurulacağına yönelik uyandırılan güven sebebiyle yaptığını, bir başka anlatımla sözleşme görüşmelerine girişilmeseydi yapmak durumunda kalmayacağını ispat edebildiği harcamalardan ibaret menfi zarardır…”Müspet zarar (olumlu zarar) sözleşme tam olarak ifa edilmiş olsa idi alacaklının mal varlığının oluşacağı durum ile sözleşmeden ifa edilmemiş olması nedeniyle mevcut durum arasındaki farktır. Menfi zarar ise yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zararlardır. Yani müspet zararın konusunu sözleşme gereği gibi ifa edilmiş olsaydı doğmayacak zararlar oluşturmaktayken, menfi zararın konusunu ise sözleşme hiç yapılmamış olsaydı doğmayacak olan zararlar oluşturmaktadır. Menfi zarar kurulamayan veya geçerli olmayan bir sözleşmeden kaynaklanıyorken, müspet zarar borcun ifa edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda davacının zarar talebi değerlendirildiğinde; işin, ikinci en iyi teklifi veren firmalara verilmiş olması nedeniyle, davalının teklifi ile ihalenin verildiği ikinci en iyi teklif arasındaki fark, davacı tarafça zarar olarak talep edilmektedir. Yani davacının talebi müspet zarardır. Ancak yukarıda açıklandığı gibi somut olayda değerlendirilmesi gereken zarar menfi zararlardır. Hakkaniyet gerektiriyorsa, daha fazla zararın ve özellikle menfi zararı aşan müspet zararın giderilmesine hakim karar verebilir. Somut olayda davalının teklifini revize etmesi nedeniyle yeni bir ihale yapılmamış, aynı ihalede ikinci en iyi teklif veren firmalardan hizmetin alınmasına karar verilmiştir. Yeni bir ihale yapılmadığı için, bu kapsamda oluşan bir masraf olmadığı gibi ilk ihalede davalıdan sonra en uygun teklifi veren firmalarla aynı teklif bedeli üzerinden sözleşme yapıldığı, yani sözleşme yapılan ikinci en iyi teklifi veren firmaların fiyatlarını revize etmediği, başka bir deyişle davalının ihaleye hiç katılmadığının kabulü halinde işin sözleşme yapılan (davalıdan sonra en uygun teklifi veren) firmalara verileceği tespit edilmekle, kaçırılan bir fırsat da bulunmamaktadır. Davacının geçen süreçte herhangi masraf yaptığı yönünde iddiasının da olmadığı, işbu davadaki zarar talebini davalı teklifi ile ikinci en iyi teklif arasında oluşan farka dayandırdığı anlaşılmakla; somut olay yönünden, davalının beyanda esaslı yanılması nedeniyle, davacının menfi bir zararının oluşmadığı kanaatine varılmıştır. Mahkemece açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yukarıda yazılı gerekçeyle kabulü yönünde hüküm tesis edilmesi hatalı olduğundan, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince kaldırılmasına karar verilmiş, yargılamada eksiklik olmaması nedeniyle davanın reddi yönünde yeniden hüküm tesis edilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/304 E. 2019/233 K. sayılı ve 05/03/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE,a-Davanın REDDİNE, b-Alınması gereken 179,90 TL harcın, davacı tarafça yatırılan 371,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 191,50 TL’nin karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, c-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,ç-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,d-Davalı kendisini temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, e-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine,3-İstinaf İncelemesi Yönünden;a-Davalı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye gelir kaydına, b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 287,92 TL harçtan mahsubu ile bakiye 108,02 TL’nin istemi halinde davalı tarafa iadesine,c-Davalı tarafın yapmış olduğu 301,20 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,ç-Yatırılan gider avansından kalan kısmın ilk derece mahkemesince iadesine,d-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,e-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1.a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.18/01/2023