Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1158 E. 2022/1532 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1158
KARAR NO: 2022/1532
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/205
KARAR NO: 2018/970
DAVA TARİHİ: 03/03/2017
KARAR TARİHİ: 16/10/2018
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/12/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 25/11/2016 tarihli Kart Satış Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin konusunun müvekkili şirket tarafından üye kuruluşlar vasıtası ile müşteri şirket personeline elektronik ödeme kartı (Ticket Restaurant Kart) ile yemek yeme olanağı sağlayan sistem, hizmet ve bu hizmetin bedelinin ödenmesine ilişkin olduğunu, davalı tarafça sözleşmeden doğan alacaklara ilişkin kesilmiş faturaların ödenmediğini, alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlu şirket borca itirazı üzerine takibin durduğunu beyan ederek, davalı tarafın haksız ve kötü niyetli itirazlarının iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı tarafça yasal süre içerisinde cevap dilekçesi sunulmamıştır. 24/09/2018 tarihinde sunulan beyan dilekçesinde ise dava dilekçesinin vekile tebliği zorunlu iken müvekkili şirkete tebliğe çıkartılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, öncelikle yargılamanın bu safhasına kadar yapılan işlemlerde müvekkili şirketin aleyhine olan hususları kabul etmediklerini, beyanlarının cevap dilekçesi olarak nazara alınması gerektiğini, taraflar arasında geçerli bir ticari iş, sözleşme bulunmadığından müvekkili şirketin davacı şirkete hiçbir borcu olmadığını, icra müdürlüğüne yapılan itirazda da beyan ettikleri üzere sözleşmedeki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, hemen hemen aynı dönemde sahte imzalar nedeniyle müvekkili aleyhine pek çok icra takibi yapılmış olması nedeniyle birçok menfi tespit davası açtıklarını ve imzaların sahteliğinin tespit edildiği, söz konusu dosya kapsamında da sözleşme aslı üzerinde imza incelemesi yapılması gerektiğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…icra dosyasına itiraz eden davalı borçlu vekilinin açıkça itirazın iptali davasına vekaletname sunmadığı sürece borçlu davalı asil tarafından bu davaya da görevlendirildiği kabulü mümkün değildir. Eldeki davanın temyiz yargılamasına bakan Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesinin müstekar kararları böyle olduğu gibi Hukuk Genel Kurulu’nun da kararları bu yöndedir. Yalnızca icra mahkemesine nezdinde görülen uyuşmazlıklarda, icra mahkemesindeki icra mahkemesinde yapılan dar yetkili yargılama icra takibinin bir parçası kabul edildiği için bu yargılamalarda asile değil doğrudan vekili tebligat çıkarılır, fakat icra takibinin parçası mahiyetinde olmayan itirazın iptali ve menfi tespit davalarında icra takibine itiraz eden vekile doğrudan tebligat yapmak usulen mümkün değildir. Ayrıca davalı şirkete aşamalarda tüm tebligatların usulüne uygun yapılmış olmasına rağmen sadece muhtara bırakılmış bilirkişi raporu ile davadan haberdar olduğu savunması 4721 sayılı TMK’nın 2. Maddesine aykırı görülmüştür. Bu sebeple davalı tarafın süresinde savunma sunmadığı ve delil bildirmediği, incelemeye de katılmadığı kabulü ile yargılama yapılmıştır.Esasa ilişkin yapılan incelemede 30/11/2016 tarihli 18.424,00-TL bedelli e-arşiv fatura, 15/12/2016 tarihli 6.018,92-TL bedelli e-arşiv fatura, cari hesap ekstresi, e-vergi levha sorgulaması, Kart Satış Sözleşmesine göre davacı tarafın davalıya kart satış sözleşmesinden kaynaklan Ticket Restaurant Kart hizmeti kullandırdığı, buna mukabil aralarında faturaya dayalı bir cari hesap oluştuğu anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki bu fatura ve cari hesap ilişkisine dayanan alacak borç durumunun tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş, taraflar usulüne uygun olarak inceleme gününe davet edilmiş, davacı ticari defter ve kayıtları dosyamıza sunmuş ve inceleme günü hazır bulunmuş olmasına rağmen davalı taraf ticari defter ve kayıtlarını inceleme günü hazır etmemiş, bilirkişi dosyaya sunulan defter, fatura ve kayıtlar üzerinde inceleme yapmış, yapılan incelemede taraflar arasında 26/11/2011 tarihli Kart Satış Sözleşmesi akdedildiği, vadenin 30 gün olarak kararlaştırıldığı, gecikme durumunda aylık TRLİBOR+%2 oranında gecikme faizi kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu alacağın ise 30/11/2016 tarihli … seri numaralı 18.424,00-TL tutarlı ticket restaurant yemek bedeli faturadan ve 15/12/2016 tarih … Seri numaralı 6.018,92-TL tutarlı akaryakıt bedeli açıklamalı faturadan kaynaklandığı, ilk faturanın ödeme tarihinin 30/12/2016 olduğu, ikinci faturanın ödeme tarihinin ise 25/12/2016 tarihi olduğu, bu faturaların ödendiğine dair savunma getirilmediği gibi delilde sunulmadığı anlaşıldığından davacı tarafın davalıdan takip miktarı olan 24.442,93-TL asıl alacak ve 103,42-TL vade farkı alacağı olduğu sabit görüldüğünden davanın kabulüne” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; itirazın iptali davasında vekile tebligat çıkartılması gerekirken, mahkemece asile tebligat yapılarak davaya devam edilmesinin usule aykırı olduğunu, icra müdürlüğüne yaptıkları itirazda da ileri sürdükleri gibi dayanak teşkil ettirilen sözleşmedeki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını, hemen hemen aynı dönemde müvekkili şirket aleyhine sahte imzalarla kambiyo senedi keşide edilerek pek çok icra takibi yapıldığını, davacı yan tarafından sunulan sözleşme aslı üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile işbu sözleşmedeki imzaların da müvekkili şirketin yetkilisine ait olmadığının kanıtlanacağını, ancak eksik inceleme neticesinde karar verildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır.Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından 16/01/2017 tarihinde 24.442,93 TL asıl alacak, 103,42 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 24.546,35 TL alacağın asıl alacağa aylık %3 oranında işleyecek faizi ile birlikte tahsili istemiyle icra takibi başlatıldığı, borcun sebebinin “cari hesap alacağı” olarak belirtildiği, sunulan cari hesap ekstresinde iki adet faturanın yer aldığı, ödeme emrinin tebliği üzerine davalı vekili tarafından 19/01/2017 tarihinde sözleşmeye, sözleşmedeki imzaya, borca ve ferilerine itiraz edildiği anlaşılmakla, davanın İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde açıldığı tespit edilmiştir. Takibe konu cari hesap alacağını oluşturan faturaların 30/11/2016 tarihli 18.424,00 TL bedelli ve 15/12/2016 tarihli 6.018,92 TL bedelli e-arşiv faturaları olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafından kart satış sözleşmesi sunulmuş ise gerek dosya kapsamına fiziki olarak sunulan gerekse UYAP sisteminde dilekçe ekinde yer alan sözleşme okunaklı değildir. Davacı tarafça sözleşmenin okunaklı örneğinin dosyaya ibrazı gerekmektedir. Mali müşavir bilirkişiden alınan raporda; davacı ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, faturaların davacının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının ticari defterlerine göre 24.442,93 TL alacaklı olduğu, davalı tarafça ticari defterler ibraz edilmediği, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “finansal şartlar” başlığında ödeme vadesinin 30 gün olarak düzenlendiği, “Müşteri Yükümlülükleri” bağlığı altında vadeli ödemelerde fatura ibrazı takiben vade tarihinde davacı şirkete ödenmesi, herhangi bir gecikme halinde vade tarihinden itibaren başlayacak aylık TRLİBOR + %2 oranında gecikme faizi ödemekle yükümlü olduğu şeklinde tanzim edildiği, davacı şirketin e-fatura mükellefi olup davalı şirkete e-fatura düzenlediği ancak davalı şirketin e-fatura mükellefi olmadığı, faturalara konu hizmet/ürün teslimine dair dosya kapsamında irsaliye bulunmadığı, faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediğinin tespit edilemediği ancak düzenlenen faturaların taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında düzenlendiği ve davacı şirketin 11/12/2017 tarihli dilekçe ekinde sunduğu belgelerde fatura içeriklerinin açıkça belirtildiği, sözleşmedeki vade tarihi ile faturalardaki faiz oranı üzerinden hesaplama yapıldığında toplam faiz alacağının 445,62 TL olduğu yönünde görüş sunulmuştur.Tebligata yönelik itiraz incelendiğinde;Davalı vekilinin istinaf sebeplerinden ilki, dava dilekçesinin vekile tebliğ edilmesi gerekirken, davalı şirkete tebliğ edildiği yönündedir.Dosyanın yapılan incelemesinde dava dilekçesi ve eklerinin davalı şirket çalışanına 10/06/2017 tarihinde, ön inceleme duruşma gününün 30/09/2017 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Takip dosyasında borca itiraz eden vekil aynı ise de, dava itirazın iptali istemine ilişkin olduğu için vekile değil asile tebligat yapılması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 03/06/2022 tarihli 2021/1 E. 2022/3 K. sayılı ilamında da, “icra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz ettiğinde, itiraz üzerine duran icra takibinin devamını sağlamak için alacaklının açacağı itirazın iptali davasında dava dilekçesinin asile tebliğ edilmesi gerektiğine” karar verilmiştir. İmzaya yönelik itiraz incelendiğinde;Davalı taraf, dava dilekçesinin tebliği üzerine yasal süre içerisinde cevap dilekçesi sunmadığı gibi ön inceleme duruşmasına da katılmadığından, münkir sayılması gerekmektedir. Ancak davalı vekili gerek icra dosyası kapsamında sunmuş olduğu itiraz dilekçesinde gerekse yargılama aşamasında sözleşmede yer alan imzanın müvekkiline ait olmadığını belirterek imzaya itiraz etmiştir. Mahkemece imza itirazı değerlendirilmemiş ise de, davalı tarafça icra dosyasına süresi içerisinde sunulan itiraz dilekçesince imzaya itirazlarının açık bir şekilde ifade edildiği, her ne kadar cevap dilekçesi ibraz edilmemiş ise de sunulan beyan dilekçesinde imzaya yönelik itirazlarının yinelendiği ve imza incelemesi yapılmasının talep edildiği açıktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07/10/2020 tarihli 2020/2423 E. 2020/3904 K. sayılı kararının içeriği de aynı yöndedir. Anılan kararda; “…Bölge Adliye Mahkemesince, davalı davaya cevap vermemiş ise de İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasında davalının imzaya itirazda bulunduğunun anlaşıldığı, açılan itirazın iptali davasında ayrıca cevap dilekçesinde imzaya itiraz edilmemesi imzaya itirazdan vazgeçilmiş sayılmasını gerektirmediği, 28.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi öncesi ve bu tarihe yakın imzalar ve davalı imza örnekleri ile birlikte inceleme yapıldığı, kötüniyet tazminatı yargılamanın her aşamasında talep edilebilecek olup basiretli tacir gibi hareket etme mecburiyetinde olan bankanın huzurunda atılması gereken imzadan bilgi sahibi olduğunun kabul edilmesi gerektiği, böylece gerçeğe aykırı imza ile icra takibi yapılması nedeni ile bankanın kötü niyeti anlaşılmakla banka aleyhine kötü niyet tazminatı verilmesi gerektiği, gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine; davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile hükmün kötüniyet tazminatı isteminin reddine ilişkin kısmın kaldırılarak nakit alacak üzerinden %20 oranında hesaplanan kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline…” yönelik hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece öncelikle imza incelemesi yapılması gerekirken bu yönde bir inceleme yapılmadan karar verilmesi hatalıdır.Esasa yönelik itirazlar incelendiğinde;İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972).6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir.Davacı delilleri arasında “ticari defter ve kayıtlar” yer almaktadır yani sadece davacı tarafa ait ticari defterlere dayanmamıştır. Mahkemenin oluşturduğu bilirkişi inceleme ara kararında, taraflara ait ticari defterlerin incelenmesine karar verilmiş ancak ticari defterler ibraz edilmediği takdirde sonuçları ihtar edilmemiştir. Bilirkişi raporunda, davalı tarafça ticari defterleri ibraz edilmediğinden incelenemediği, davalı şirketin e-fatura mükellefi olmadığı, faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediğinin tespit edilemediği belirtilmiş olup davacı tarafça faturaların tebliğ edildiğine dair bir kayıt sunulmadığından öncelikle faturaların davalıya tebliğ edildiğinin ispatlanması gerekmektedir.Faturaların tebliğ edildiğinin ispatlanamaması halinde, sözleşme konusu hizmetin verildiği yönünde ispat yükü davacı üzerindedir. Zira faturaların davacı tarafça kendi defterlerinde kayıtlı olması alacaklı olduğunu ispata yeterli değildir. Faturaların tebliğ edildiğinin tespiti halinde ise davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığına göre yine ispat yükünün değerlendirilmesi gerekmektedir. Faturalar davalı defterlerinde kayıtlı ise ispat yükü davalı üzerindedir. Ancak davalı defterlerinde kayıtlı değil ise bu durumda hizmetin verildiği yine davacı tarafça kanıtlanmalıdır.Yukarıda yer verilen ilamlarda da ispat yükünün nasıl değerlendirilmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu nedenle mahkemece öncelikle faturaların tebliğ edilip edilmediği belirlenmeli, taraflara ait BA, BS kayıtları getirtilmeli ve davalı şirkete ait ticari defterlerin incelenmesi yönünde 6100 sayılı HMK’nın 222.maddesi uyarınca gerekli ihtarat yapılarak bilirkişiden ek rapor alınmalıdır. Ayrıca işlemiş faiz ve takip tarihinden itibaren talep edilen faiz oranına ilişkin öncelikle sözleşme hükümlerinin değerlendirilmesi, sözleşmede bir hüküm yoksa işlemiş faiz alacağı yönünden TTK’nın 1530.maddesi kapsamında değerlendirme yapılması, işleyecek faiz yönünden ise 3095 sayılı yasanın 2.maddesinin değerlendirilmesi gerekmekte olup açıklanan hususlar nazara alınmadan eksik inceleme ve hatalı değerlendirme neticesinde hüküm tesis edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece öncelikle sözleşmenin aslı ve okunaklı örneğinin dosya kapsamına alınması, davalıya ait imza örneklerinin alınması ve ıslak imzalı belge asılları getirtilerek, sözleşmede yer alan imzanın davalıya ait olup olmadığı hususunda rapor alınması, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/205 E. 2018/970 K. sayılı 16/10/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davalı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/12/2022