Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1086 E. 2022/1058 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1086
KARAR NO: 2022/1058
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2010/506
KARAR NO: 2019/341
KARAR TARİHİ: 11/04/2019
DAVA: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında 01/05/2008 tarihinde imzalanan hizmet sözleşmesi gereğince müvekkilinin, davalıya mobil telefonlara ilişkin pazar araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yürütülmesi ve ürünün pazarlanmasına yönelik danışmanlık hizmeti verdiğini ancak davalının sözleşmenin 7.2 maddesine aykırı davranarak müvekkilinin bilgisi dışında sözleşme konusu hizmetleri 3. şahıslardan alarak ödeme yaptığının öğrenildiğini, bu nedenle müvekkilinin kar kaybına uğradığnı, taraflar arasında sözleşmenin feshi tarihi noktasında ihtilaf olmakla birlikte işbu dava yönünden taleplerini fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 01/05/2008-31/12/2009 tarihi arasındaki işlemlerle sınırlı tuttuklarını beyanla şimdilik 10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile birlikte, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davacı vekili sunmuş olduğu ıslah dilekçesi ile davasını 1.162.000,00 TL üzerinden ıslah etmiş ve harcını tamamlamıştır.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davacı arasında akdedilmiş olan 01/05/2008 tarihli hizmet sözleşme kapsamında müvekkili şirketin davacıdan merchandising hizmeti aldığını, ihtilaf konusu hizmet sözleşmesinin müvekkili tarafından Beyoğlu … Noterliği aracılığıyla keşide edilen … yevmiye numaralı ihtarname ile 01/01/2010 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde haklı nedenle tek taraflı olarak feshedildiğini, taraflar arasındaki sözleşmede sabit ücret belirlendiği için davacının kar kaybının oluşmayacağını, taraflar arasında başka ihtilaflar nedeniyle açılan İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/294 Esas sayılı dosyasında davacı vekili tarafından sunulmuş olan 01/07/2010 tarihli replik dilekçesinin 9. Sayfasında sözleşme konusu hizmet yönünden tarafların sabit ücretle anlaştıklarının kabul ve beyan edildiğini, davacının iddia ettiğinin aksine müvekkilinin 01/05/2008-31/12/2009 tarihleri arasında hizmet sözleşmesi kapsamındaki hizmetleri 3.kişilerden almadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “…Somut olayda talep edilen husus davalı şirketin taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesine aykırı şekilde hareket etmesinden dolayı davacının uğramış olduğu kâr kaybına yöneliktir… …Taraflar arasında düzenlenen hizmet sözleşmesi kapsamında, davacı şirketin, davalı şirketten, piyasada bilinen adıyla “…” hizmeti aldığı anlaşılmaktadır. Merchandising hizmeti, satış, marka temsili, ürün tanıtımı, marka güvenirliği, raf durumu, stok durumu, denetleme ve düzenleme gibi hizmetler sunmaktadır. Taraflar arasındaki ilişki bu hizmete dayanmakta olup, öncelikle dosyaya ibraz edilen ve mübrez faturalardan ve aldırılan bilirkişi raporundan, davalı şirketin, … Ltd. Şti’ den, … Ltd. Şti’ den, … Tur. Ltd. Şti’ den, … Ltd. Şti’ den, … San ve Tic. Ltd. Şti’ den, … Ltd. Şti’ den, davacı şirket ile anlaşma halinde olduğu dönemler içerisinde, fatura açıklamalarından anlaşıldığı üzere merchandising hizmeti aldığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Akdedilen sözleşmenin 7.2 maddesinin; “Taraflar karşı tarafın yazılı onayı olmadan bu sözleşmede tanımlanan hak ve sorumluluklarını kısmen veya tamamen üçüncü şahıslara devredemez veya aktaramaz. Taraflar karşı tarafın yazılı onayı olmadan aynı sektörde işbu sözleşmede belirtilen iş veya konulara veya benzer hizmetlerin sağlanmasına yönelik üçüncü şahıs veya şirketlerle başka sözleşme yapamaz.” şeklinde düzenlendiğinin hatırlanması gerekir. Anılan sözleşme maddesi karşısında davalı şirketin sözleşmede tanımlanan hak ve sorumluluklar açık bir şekilde ortada iken, sözleşmenin 7.2 maddesine aykırı davranarak davacının bilgisi dışında sözleşme konusu hizmetleri 3. Şahıslardan aldığı ve ödeme yaptığı dosya kapsamıyla sabit olup, davacıyı bu haliyle kâr kaybına uğrattığı, davacının, davalı şirketin hareketiyle maruz kaldığı kâr kaybını tazminen istemesi mümkündür… …Bilirkişi incelemesinde, davacı şirketin cirosunun önemli kısmının davalı ile olan iş ilişkisinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Davacı şirketin, faaliyet giderlerinin hiç artırılmadan, diğer bir deyişle ve örneğin, davaya konu edilen iş ile ilgili olarak; stand kurulduğunda stand ücreti, kira parası, elaman ihtiyacı, faaliyet giderlerinin de artması kaçınılmazdır. Verilecek kararın isabetli olması için davalının faaliyet giderlerini düştükten sonra kârını esas almak ve oranlamayı buna göre baz almak gerekmektedir. Bu itibarla 27/10/2015 tarihli bilirkişi raporununda da belirtildiği üzere davacı firmanın belirtilen işlerden dolayı 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin net kâr kaybının toplam 198.372,76 TL olduğu benimsenmiştir…” gerekçesiyle, “Davanın kısmen kabulü ile; 198.372,70 TL alacağın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bu miktarın sadece 10.000,00 TL’lik kısmına dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ilişkin yerinde görülmeyen istemin reddine,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Dava süresince çeşitli tarihlerde alınan bilirkişi raporlarında kar mahrumiyetinin hesabında farklı yöntemler izlendiğini, bilirkişi raporlarında mahrum kalınan kar hesabında kullanılan yöntemlerin hükme elverişli olmadığını ileri sürerek itiraz etmelerine rağmen itirazları değerlendirilmeksizin aynı hesaplamaların yinelenmesi üzerine dava sürecinin daha fazla uzamaması adına mahkemeden 2. hesaplama yönteminin kabulü istenerek aksi halde yeni bir bilirkişiye dosyanın tevdinin talep edildiğini, mahkemece ilk hesaplama yönteminin kabul edilmesinin hatalı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını ve maliyet muhasebesi konusunda uzman yeni bir bilirkişiye dosyanın tevdi ile tespiti yapılan işlerin maliyet ve kar hesabının doğru bir şekilde hesaplanması ile davanın yeniden görülmesi neticesinde davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki sözleşmenin müvekkili tarafından, davacının Sözleşme’nin 7.2. maddesine aykırı olarak sözleşmeye konu yükümlülüklerini üçüncü şahıs … Ltd. Şti.’ne (…) devretmesi haklı sebebine dayanılarak feshedildiğini, bilirkişi raporlarında davacının Sözleşme’ye konu yükümlülüklerini …’e devretmesi halinde sözleşmenin 7.2. maddesine aykırı davranmış olacağı ancak davacı tarafından ticari defterleri incelemeye hazır edilmediğinden davacının sözleşmesel yükümlülüklerini üçüncü şahıs Medyasel’e devredip devretmediği ve feshin haklı olup olmadığı yönünden inceleme yapılamadığının belirtildiğini, eksik incelemeye ilişkin savunmalarına rağmen davacı defterlerinin incelenmesi yönünde HMK 220/1 maddesinde yer alan usul izlenmeksizin eksik inceleme ile karar verildiğini, anılan eksikliğin giderilmesi aksi halde davanın reddi gerektiğini, ıslah dilekçesine karşı süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunmalarına rağmen mahkemece değerlendirilmediğini, taraflar arasında sabit ücret belirlendiği için kabul anlamına gelmemekle birlikte sözleşmeye konu hizmettin üçüncü kişilerden alması halinde dahi davacının bir kar kaybına uğramayacağını, her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, sözleşme devam ederken davacıdan alınan “ilave hizmetler” için ilave ücret ödenmiş olması sebebiyle davacının kar kaybı talep edebileceği kabul edilmiş ise de taraflar arasında yazılı şekil şartına tabi olan Sözleşme yine yazılı olarak tadil edilmedikçe ilave ücretler yönünden kar kaybı talep edemeyeceğini, sözleşmenin üçüncü kişilere iş yaptırılmasını yasaklayan 7.2. Maddesinin sözleşme dışında kalan işlere şamil olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bilirkişi raporlarındaki hesaplamaların hükme elverişli olmadığını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, davalının taraflar arasında imzalanan hizmet sözleşmesinin 7.2 maddesinde yer alan düzenlemeye aykırı davranarak 3.kişilerden hizmet aldığı iddiası ile uğranılan kar kaybının tazmini istemine ilişkindir. Taraflar arasında 01/05/2008 tarihli Hizmet Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme İngilizce düzenlenmiş olup, tercümesi dosya kapsamına sunulmuştur. Sunulan tercüme evrakına göre sözleşmenin tarafları Panel Satış Destek Hizmetleri-… (davacı) ve … (davalı) olup, sözleşmesinin tarafları Türkiye Cumhuriyeti tabiyetindedir, sözleşmede davacı “Yüklenici”, davalı “LGE” olarak anılmaktadır. Sözleşmenin konusu; davacı tarafından mobil telefon ürünlerine ilişkin pazar, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yürütülmesi ve ürünün pazarlanmasına yönelik danışmanlık hizmetlerinin davalıya verilmesine ilişkindir. Sözleşmenin 7.2 maddesinde; “Taraflar karşı tarafın yazılı onayı olmadan bu sözleşmede tanımlanan hak ve sorumluluklarını kısmen veya tamamen üçüncü şahıslara devredemez veya aktaramaz. Taraflar karşı tarafın yazılı onayı olmadan aynı sektörde işbu sözleşmede belirtilen iş veya konulara veya benzer hizmetlerin sağlanmasına yönelik üçüncü şahıs veya şirketlerle başka sözleşme yapamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Davacı tarafın iddiası, davalının bu hükme aykırı davranarak 3.kişilerden hizmet aldığı ve bu nedenle zarara uğradığına ilişkindir. Tarafların sözleşmeyle üstlendiği borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi halinde ifa etmeme sonucu meydana gelir. Borcun ifa edilmemesi, sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) m. 96-108 maddelerinde düzenlenmiştir. 818 sayılı BK’nın 96.maddesine göre; “Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur”. Aynı düzenleme 6098 sayılı TBK’nın 112. maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanunu’nun 96. maddesi kapsamında tazmini istenilen yani sözleşmeden doğan zarar, müspet yada menfi zarar olabilir. 818 sayılı BK’nın 106.maddesinde; “Karşılıklı taahhütleri havi olan bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde, diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip bir mehilin tayinini hakimden isteyebilir. Bu mehil zarfında borç ifa edilmemiş bulunduğu surette alacaklı her zaman onun ifasını talep ve teahhür sebebi ile zarar ve ziyan davası ikame eylemek hakkını haizdir; birde aktin icrasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyan talebinden vazgeçtiğini derhal beyan ederek borcun ifa edilmemesinden mütevellit zarar ve ziyanı talep veya akdi fesh edebilir.” düzenlemesi ile alacaklının borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zararlarını talep edebileceği düzenlenmiştir. Bu hükümde ifade edilen zarar müspet zararlardır. Aynı düzenleme 6098 sayılı TBK’nın 125/2 maddesinde yer almaktadır. 818 sayılı BK’nın 108.maddesinde ise; “Akitten rücu eden alacaklı, vaidolunan şeyi vermekten imtina ve tediye eylediği şeyi istirdat edebilir. Bundan başka borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat edemezse alacaklı akdin hükümsüzlüğünden mütevellit zararın tazminini de talep edebilir.” düzenlemesi ile alacaklının sözleşmenin hükümsüz kalmasından kaynaklanan zararlarını talep edebileceği düzenlenmiştir. Bu hükümde ifade edilen zarar ise menfi zararlardır. Aynı düzenleme 6098 sayılı TBK’nın 125/3 maddesinde yer almaktadır. Müspet zarar (olumlu zarar) sözleşme tam olarak ifa edilmiş olsa idi alacaklının mal varlığının oluşacağı durum ile sözleşmeden ifa edilmemiş olması nedeniyle mevcut durum arasındaki farktır. Menfi zarar ise yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zararlardır. Yani müspet zararın konusunu sözleşme gereği gibi ifa edilmiş olsaydı doğmayacak zararlar oluşturmaktayken, menfi zararın konusunu ise sözleşme hiç yapılmamış olsaydı doğmayacak olan zararlar oluşturmaktadır. Menfi zarar kurulamayan veya geçerli olmayan bir sözleşmeden kaynaklanıyorken, müspet zarar borcun ifa edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Fili zarar mal varlığında meydana gelen azalmayı, yoksun kalınan kar ise mal varlığının artma imkanının kaybını ifade etmektedir. Yoksun kalınan kar da müspet zararın bir parçasını oluşturur. Borca aykırı davranış olmasaydı, alacaklının malvarlığının göstereceği artışa yoksun kalınan kar denir. Burada sözleşmenin ihlali malvarlığında meydana gelecek muhtemel bir artışı engellemiş, önlemiştir… Yoksun kalınan kar ya malvarlığının aktif kısmının artmamasından yada pasif kısmının azalmamasından meydana gelir (Prof. Dr. Fikret Eren, Dr. Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, Cilt III, s. 2261, 2261). Davacının talebi sözleşmeye aykırılık nedeniyle yoksun kalınan kar istemine ilişkindir. Ancak davacının talebinin değerlendirilmesinden önce taraflar arasında imzalanan sözleşmenin incelenmesi gerekmektedir. 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1.maddesi; “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar.”, 2.maddesinde; “Ecnebi Şirket ve müesseseler için bu mecburiyet Türk müessesatı ile ve Türkiye tebaasından olan efrat ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devair ve memurini Devletten birine ibraz mecburiyetinde bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir.”, 3.maddesinde; “İkinci maddede mezkür şirket ve müesseseler muamelatında Türkçeden başka bir lisanı dahi ilaveten kullanabilirlerse de asıl olan Türkçe olup mesul imzaların Türkçe metin zirine vaz’ı mecburidir. Bu memnuiyete rağmen imza diğer lisanla yazılmış kısım veya nüshanın altına mevzu olsa dahi Türkçesi muteberdir.”, 4.maddesinde; “Bu kanunun mevkii meriyete vaz’ından sonra birinci ve ikinci maddeler ahkamına muhalif olarak tanzim kılınmış olan evrak ve vesaik şirket ve müesseseler lehine nazarı itibara alınmaz. ” hükümleri yer almaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05/02/2019 tarihli, 2017/5003 E. 2019/842 K. sayılı ilamı; “…805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi Türkiye Cumhuriyet taabiyetindeki şirket ve müesseselerin ülke içindeki her türlü sözleşmeleri hesap ve defterlerini Türkçe olarak düzenlemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaksızın düzenlenen sözleşmeler ise aynı Kanun’un 4. maddesine göre geçersizdir. Somut olayda taraflar arasındaki tahkim şartını içeren acentalık sözleşmesi yabancı dilde düzenlenmiş olmakla yukarıda sözü edilen yasa gereğince geçersizdir. İlk derece mahkemesince davalının tahkim ilk itirazının reddedilmesi gerekir iken, yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01/12/2016 tarihli, 2015/11036 E. 2016/9260 K. sayılı ilamı; “…her ne kadar Türk Tabiyetinde olmalarına rağmen taraflar arasındaki davaya dayanak yapılan sözleşmenin İngilizce düzenlendiği, bu durumun 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1 ve 4. maddeleri uyarınca emredici yasa hükmüne aykırı olduğu, bu bağlamda sözleşmenin geçersiz olduğuna ilişkin mahkemenin kabulü ilkesel olarak doğru ise de, taraflar arasında sözleşme çerçevesinde sunulan bir takım hizmetler karşılığı ödemenin de yapılmış olmasına nazaran, salt sözleşmenin İngilizce düzenlenmesinin, davacının sözleşme karşılığı davalıya vermiş olduğu hizmet bedellerini istemeye engel teşkil etmeyeceğinin kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece davacının sözleşme çerçevesinde fesih tarihine kadar davalıya vermiş olduğu danışmanlık ve hukuki hizmetlerin ne kadarının ifa edildiği, ifa edilen tüm hizmetin rayiç bedelinin ne olduğu hususlarının araştılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir…” şeklindedir. Taraflar arasında imzalanan sözleşme, İngilizce düzenlenmiş olması nedeniyle 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1. ve 4. maddeleri uyarınca emredici yasa hükmüne aykırıdır. Sözleşme kapsamında hizmet verilmesi halinde ise; salt sözleşmenin İngilizce düzenlenmesi hizmet bedellerini istemeye engel teşkil etmeyecektir. Somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından verilen hizmetlere karşılık olarak düzenlenen faturalar nedeniyle bir ihtilaf bulunmadığı sabittir. Zira davacının talebi hizmet bedelinin ödenmesi istemine ilişkin değildir. Davacı, davalı tarafça sözleşmenin 7.2 maddesine aykırı davranıldığı, davacının bilgisi dışında 3.kişilerden sözleşme konusu hizmetlerin alındığı iddiası ile kar kaybı talep etmektedir. Ancak sözleşme İngilizce düzenlendiği için 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1. ve 4. maddeleri uyarınca emredici yasa hükmüne aykırı olduğundan geçersizdir. Bu durumda davalının sözleşmenin 7.2 maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tazminata hükmedilmesi 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 4. maddesi dikkate alındığında hatalı olup davacının sözleşmenin ihlal edildiği iddiası ile kar kaybı isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince kaldırılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.l bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/506 E. 2019/341 K. sayılı ve 11/04/2019 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,a-Davanın REDDİNE, b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL harcın davacı tarafından yatırılan (peşin 148,50 TL + ıslah 19.673,28) 19.821,78 TL harçtan mahsubu ile bakiye 19.741,08 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,ç-Davalı tarafından bilirkişi ücreti olarak yatırılan 1.250,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, d-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemizin karar tarihi itibariyle yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesaplanan 140.960,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,e-HMK’nın 333.maddesi gereğince, taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın talep halinde ilgili tarafa iadesine,3-İstinaf Giderleri Yönünden;a-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harcının Hazine’ye irat kaydına,b-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 36,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına, c-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, davalı tarafından yatırılan 3.387,71 TL’den mahsubu ile arta kalan 3.307,01 TL’nin davalıya talep halinde iadesine,ç-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasınad-Davalı tarafından yapılan 202,00 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine; e-İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.05/10/2022