Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1013 E. 2022/1277 K. 09.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1013
KARAR NO: 2022/1277
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/151
KARAR NO: 2018/432
DAVA TARİHİ: 16/02/2017
KARAR TARİHİ: 14/05/2018
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında Proje Yönetim Danışmanlık hizmeti sunulması amacıyla, 04/09/2015-04/09/2016 tarih aralıklarını kapsayan 1 yıl süreli hizmet sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden müvekkil şirketin 04/09/2015 tarihinde davalı şirkete proje yönetim danışmanlık hizmeti sunmaya başladığını, söz konusu hizmet sözleşmesi çerçevesinde müvekkili şirket tarafından davalı şirketin talep ettiği her ay değişkenlik gösteren sayılarda tüm projelere en iyi şekilde danışmanlık yapıldığını ancak sözleşme çerçevesinde son 4 aya dair faturalar önceki faturalar gibi tebliğ edilmesine rağmen karşı yan tarafından müvekkil şirkete ödeme yapılmadığını ve söz konusu faturaların iade edilmediğini, davalı şirkete 28/09/2016 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye nolu ihtarnamesi ile faturaların ödenmesini talep edildiği, bu ihtara karşı davalı tarafça 13/10/2016 tebliğ tarihli Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiye nolu ihtarnamede söz konusu faturaların tarafına iade edildiğinin belirtildiğini ancak ilgili faturaların iadesinin müvekkili davacı şirkete hiçbir şekilde yapılmadığını, faturalar ödenmediği için davalı hakkında icra takibi başlattıklarını beyan ederek itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den aşağı olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında proje yönetimi hizmeti verilmesi için 01/10/2015 tarihinde akdedilen sözleşmenin Proje Yönetim Hizmetleri başlıklı 2.1. Maddesi uyarınca hizmet verme edimini yerine getirecek olan davacı tarafın haftada en az 4 gün (32 saat) müşteri proje ekipleri ile birlikte çalışma yükümlülüğü bulunduğunu, davacı tarafından bu yükümlülüğe uyulmadığını, Mayıs 2016 itibariyle müvekkili şirkete gelinmediğini, bu hususun Mayıs 2016’dan itibaren müvekkili şirketin giriş çıkış kayıtlarının bilirkişi marifetiyle incelenmesi neticesinde açıklığa kavuşacağını, buna rağmen dava konusu faturaların düzenlendiğini ancak müvekkili şirkete gönderilmediğini ve faturalar incelendiği görüleceği üzere teslim eden ve teslim alan kısımlarının imzalanmadığını, hizmetin verildiğinin davacı tarafça ispatlanması gerektiğini, müvekkili şirket tarafından hiçbir hizmet almadığından ve sözleşme ihlal edildiğinden haksız ve dayanaksız olarak düzenlenen faturaların iade edildiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; “Uyuşmazlık dava konu edilen faturaya dayalı alacağın var olup olmadığı noktasında toplanmıştır. …Taraflar arasında bir hukuki ilişki olup olmadığı veya fatura uyuşmazlık konusu olmamakla, davalı tarafından faturaya konu danışmalık hizmetinin ifa edilmediği, icra takip dosyasında yer alan fatura incelendiğinde de teslim alan ve teslim eden imza hanelerinin boş olduğu, kargo teslim fişlerinin bir kısmında teslim tarihi okunabilir olmasına karşın bir kısmında ise okunamaması, fatura ekli noter kanalıyla davacı tarafça gönderilen ihtarnameye de davalı tarafça cevabi ihtarname çekilmek suretiyle itiraz olunduğu, bilirkişi tarafından yapılan tespitlerde ise temmuz, ağustos ve eylül ayı faturalarının da davalı kayıtlarında yer aldığı, ancak davalının süresinden sonra iade faturası kestiği tespiti yapılmıştır. …Tüm dosya muhteviyatı, bilirkişi tarafından ticari defterler üzerinde yapılan inceleme ve tespitler doğrultusunda takibe konu faturanın davalıya tebliğ edildiği ancak süresinde faturaya herhangi bir itirazın davalı tarafça yapılmadığı, davacı ticari defterleri delil olarak göstermiş aynı zamanda bu şekilde davalı ticari defterlerine de dayanılmış, davalı defter kayıtlarında da bir kısım faturaların kayıt görmesine karşın davalı savunmasının hizmetin kendisine yapılmadığına yönelik olması her ne kadar faturaya süresine itiraz edilmemiş olması davalı aleyhine bir durum oluşturmakta ise de faturanın gerçeğe uygun tanzimi ve hizmetin verilmesi halinde faturanın karine teşkil etmesi ancak hizmetin verildiğine dair dosyada mübrez delillere göre davacı tarafından yapılmış bir ispat olmaması nedenleriyle davacının davasının 2004 sayılı İİK md. 67 gereğince “genel hükümler dairesinde” ispat edemediği kanaatine varılarak davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süre içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece faturaların usulüne uygun, akde bağlı düzenlendiği ve davalı şirkete tebliğ edildiği, ihtilafa konu faturaların süresinde iade edilmediği ve itiraz olunmadığı, ihtilafa konu faturaların her iki tarafın da ticari defterlerine işlenmiş olduğu tespit edilmesine rağmen hizmeti ifa edildiğinin ispat edilmediği gerekçesiyle dayanaksız şekilde davanın reddine karar verildiğini, davacı tarafça faturalar defterlerine kaydedilmekle verilen hizmete ilişkin herhangi bir ayıp ihbarının da bulunmadığını, bu koşulların varlığı halinde alacağın ispatlandığına dair Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarının bulunduğunu, ayrıca davalı tarafın müvekkili şirkete bir kısım ödeme yapmayı mutabakat ile teklif etmesine rağmen yargılama aşamasında hizmetin verilmediği ileri sürdüğünü, 4 ay boyunca hizmet almadığını iddia etmesine rağmen faturaları iade etmeyerek defterlerine kaydetmesinin hayatın olağan akışına aykırılık teşkil ettiğini, sözleşmenin 4.2 maddesinde; “Müşteri, sair her türlü taleplerini Tarafların belirleyeceği bir elektronik posta adresine e-posta ile veya Tarafların aşağıda yazılı olan adreslerine iadeli taahhütlü posta yöntemlerinden biri ile yazılı olarak bildirmekle yükümlüdür.” düzenlemesi gereğince davalının sair taleplerini içeren ve hizmet alamadıklarını içeren hiçbir maili ya da dokümanı Yerel Mahkemeye sunamadıklarını, hizmet alamadıkları iddiasına dayanak olarak delil vasfı taşımayan, kendi uhdesinde tuttuğu ve kendi düzenlediği iş yeri giriş-çıkışlarını işbu dosyaya sunmasının hiçbir anlam ifade etmediğini, kaldı ki akdedilen sözleşmede işin belirli bir yerde yapılmasının kararlaştırılmadığın, müvekkili teknoloji hizmeti sunduğundan bu hizmetin niteliği gereği belirli bir yerde yapılmasının beklenemeyeceği, müvekkilinin davalı şirket dışında hizmet sunduğunu gösteren mail dökümlerinin bazılarının ispat yükünün tersine taraflarınca dosyaya sunulduğunu, davalı şirketin mahalli dışında gerçekleştirdiği birçok hizmetine istinaden önceki faturaların ödendiğini, müvekkilinin işin gerektirdiği şekilde hem davalı şirket bünyesinde hem de dışarıda sözleşmeden doğan tüm edimlerini yerine getirdiğini, mahkemece Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/6294 E. 2016/5311 K. sayılı ilamı karara dayanak yapılmış ise de kararın tamamı incelendiğinde bu kararın dava konusuyla ilişkisinin olmadığının anlaşıldığını, kararda belirtilen diğer emsal kararın ise ancak davanın kabulüne dayanak olacağını açıklanan nedenlerle mahkemenin kanuni karinelere, yerleşik Yargıtay kararlarına, kanunlara tamamen aykırı bir şekilde ispat yükünü yanlış değerlendirdiğini, taraflarca akdedilen hizmet ve gizlilik sözleşmelerinin bir bütün olarak irdelenmediğini, delillerin toplanmadığını beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında inceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilmiş ayrıca HMK’nın 357. maddesindeki “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz” kuralı nazara alınmıştır. Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile davacı tarafından her biri 53.808,00 TL olan 4 ayrı fatura nedeniyle işlemiş faizleri ile birlikte toplam 219.714,27 TL üzerinden icra takibi başlatılmış, ödeme emrinin tebliği üzerine davalı tarafından süresi içerisinde takibe itiraz edilmesi sonucu İİK’nın 67.maddesi uyarınca yasal süre içerisinde eldeki dava açılmıştır. Taraflar arasında proje yönetimi hizmeti verilmesi konusunda sözleşme imzalanmıştır. Sözleşmenin imza tarihi 01/10/2015 tarihi olmasına rağmen, süre ve fesih başlıklı 7.maddede “işbu sözleşme 04/09/2015 tarihinde imzalanmış ve imza tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. İşbu sözleşme imza tarihinden başlamak üzere 1 yıl süre ile geçerlidir.” hükmü yer almaktadır. Sözleşme kapsamında davacı tarafından hizmetin verilmeye başlandığı, davalı tarafından aylık hizmet bedellerinin 2016/5.ay dahil ödendiği, ihtilafın ise 2016/6.ay hizmet faturası itibariyle başladığı, 2016/6, 7, 8, 9. aylara ilişkin hizmet bedellerinin davalı tarafından ödenmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece mali müşavir bilirkişiden alınan raporda; her iki tarafın ticari defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, dava konusu faturaların 4 adet faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı defterlerinde ise 01/06/2016 tarihli ilk faturanın kayıtlı olmadığı, diğer 3 faturanın kayıtlı olduğu, davalı tarafından 3 adet fatura defterlerine işlenmesine rağmen süresinden sonra iade faturası düzenlendiği tespit edilmiştir. Davacı tarafından faturaların kargo yoluyla gönderildiğine dair kargo teslim kayıtları sunulmuştur. Davalı defterlerinde kayıtlı olmayan 01/06/2016 tarihli ve … no.lu faturanın ise davalı şirket adına … tarafından teslim alındığı anlaşılmakla teslimat tarihi okunamamaktadır. İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur ve dava konusu hak ile buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları yönünde mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda 187/1.maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Vakıa (olgu) ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Hakim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. Kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. b., 2.c., s.1972). 6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.). Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesine göre; fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. Vergi Usul Kanunu’nun 231/5. maddesine göre; fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır. 6102 sayılı TTK 21. maddesi uyarınca ise; ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir, bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. Yasal düzenlemeler uyarınca faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek kullanan kimse, bu faturanın ticari defterlerine kaydı gereken bir belge olduğunu, mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini, mal yada hizmeti aldığını kabul etmiş sayılır. Mahkemece her ne kadar hizmetin verildiğinin davacı tarafça ispatlanması gerektiği ifade edilmiş ise de davacının takibe konu alacağını oluşturan faturalar davalıya tebliğ edilmekle birlikte, davalı tarafından süresinde iade edilmeyerek ticari defterlerine işlendiği anlaşıldığından, davalı defterlerinde kayıtlı olan faturalar yönünden hizmetin verilmediği iddiasına yönelik ispat yükü davalı üzerindedir. İspat yükü ters çevrilerek davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. Bu durumda mahkemece davalı kayıtlarında yer almayan 01/06/2016 tarihli ve 223112 no.lu faturanın hangi tarihte tebliğ edildiği, tebliğ edilen …ın davalı şirket çalışanı olup olmadığı araştırılarak değerlendirme yapılması, davalı tarafça defterlerine kaydedilip süresinden sonra iade edilen faturalar yönünden ise ispat yükü davalı üzerinde olduğundan faturalara konu hizmetin verilmediği yönündeki davalı iddialarının delilleri çerçevesinde değerlendirilmesi ve taraflar arasındaki sözleşmeye konu hizmet yönünden sektör bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, mahkemece eksiklikler ikmal edildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, Dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/151 E. 2018/432 K. sayılı 14/05/2018 tarihli kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,3-Davacı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye irat kaydına,4-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,5-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1.g bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/11/2022