Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi 2020/1 E. 2020/40 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
45. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1
KARAR NO: 2020/40
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/325 Esas
KARAR NO: 2017/441 Karar
KARAR TARİHİ: 07/06/2017
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/10/2020
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı arasında 04.09.2013 tarihinde işbirliği sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye istinaden davalı şirketin spor elemanlarının konaklama, transfer vs. tur organizasyonlarını yerine getirdiğini, verilen hizmete karşılık düzenlenen faturaların ayı takip eden ayın son cuma günü ödeneceğinin kabul edildiğini, davalının düzenlenen faturaları kayıtlarına aldığını ve bakiye olarak davalının mevcut 117.012.14 -TL borcu ile 28.047.00 TL tutarındaki faizi ödemediğini, bunun için davalıya 03.02.2015 tarihinde Kadıköy …Noterliğinden … yevmiye sayılı ihtarname keşide ettiğini, ihtarname ekinde düzenlenen 28.047,00-TL tutarında vade farkı faturasının da gönderildiğini ve 7 gün içinde ödenmesini ihtar ettiğini, davalının ödemede bulunmaması üzerine alacağın tahsili için icra takibi yaptığını, davalının icra dosyasında 117.012,14-TL yi kabul ettiğini vade farkı faturasına itirazda bulunduğunu, yapılan itirazın haksız olduğunu, alacağın belirlenmesi ile faiz ve %20 icra inkar tazminatı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili ile davacı arasında sözleşme olmadığını, olan sözleşmenin … Spor Kulübü Derneği arasında yapıldığını, müvekkili şirketin zaman zaman davacıdan hizmet aldığını, ancak sözleşme bulunmadığından vade farkı uygulanmasının mümkün olmadığını, davacının yapmış olduğu icra takibindeki talebinin 145.059,14-TL olduğu müvekkilinin yaptığı inceleme neticesinde davacının alacağının 117.012,14-TL olduğunu, bu bedelin kabul edildiğini bakiyesine itirazda bulunduklarını, 28.047,00-TL nin vade farkı faturasına ait olduğunu, bunu kabul etmediğini, davanın haksız açıldığını %20 kötü niyet tazminatı ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, bir alacağa vade farkı uyğulaması yapıla bilmesi için yanlar arasında vade farkının uygulanacağının kararlaştırılmış olması veya yanlar arasında vade farkının uyğulamasının mutat hale elmesi gerektiği, yanlar arasındaki sözleşmede vade farkının uygulanacağının kararlaştırılmadığı, defter incelemesinde de dava konusu fatura dışında davalının ticari defterlerinde vade farkından kaynaklanan bir fatura tespit edilmediğinden mutat hale gelmediği, vade farkı faturası olan 28.047.00 TL.nin davalı defterlerine sefhen kaydettikleri, fark ettiklerinde ise iade faturası düzenlenerek iade edildiğinden, söz konusu vade farkı faturasından kaynaklanan alacak oluşmadığından davanın reddine, davacının kötü niyetle takip yaptığı kanıtlanamadığından davalının kötü niyet taziminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunan davalı yan, en iyi ihtimalle icra takibine itiraz tarihi olan 12.05.2015 tarihinde, mahkemenin sehven kaydedildiği kanaatine ulaştığı vade farkı faturasının defterlerine kaydedildiğini fark ettiğini, ancak iade faturasını bu tarihten 15 gün sonra 27.05.2015 tarihinde kestiğini, hal böyle olunca, icra ve dava dosyası kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalının dava konusu faturayı sehven kaydettiğine dair hiçbir emare bulunmadığını bu nedenle davalının ticari defterlerine kaydettiği 09.04.2015 tarihli dava konusu fatura için, davalı tarafça faturanın iadesi için gereken yasal 8 günlük sürenin geçtiğini, davalı yanın vade farkı faturasına yönelik itirazlarının hiçbir şekilde kabulü anlamına gelmemek üzere bir an için ve farz-ı muhal kaydıyla davalının itirazında haklı olduğu varsayımında dahi, taraflarınca keşide edilen dosyada mübrez Kadıköy … Noterliği’nin 03.02.2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı yanın temerrüde düşürüldüğü ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren işletilecek faizden sorumlu olacağını belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda karar verilmesine talep etmiştir. Davalı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; Mahkemece yapılan incelemeler sonucunda davacı tarafın talebinde haksız olduğu, yani davacının talep edebileceği vade farkı faturasından kaynaklanan bir alacağın olmadığı tespit edilerek davanın reddine karar verildiği, bu talebin haksızlığı açıkça ortaya konulduğu halde davacının kötü niyetli olmadığı iddia edilerek kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi hukuka uygun düşmediğinden, ilamının kötü niyet tazminatı talebinin reddine ilişkin kısmının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak, davacı taraf aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE HMK’nın 355. ve 357. maddeleri gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususlarını da gözetilerek yapılan inceleme neticesinde; Dava; taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan faturaya davalı başlatılan takibe vaki kısmı itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir. İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacının, davalı aleyhine fatura alacağına istinaden 145.059,14 TL asıl alacağın tahsili için takip başlattığı, davalının yasal süresinde ödeme emrinde belirtilen borç miktarının 117.012,14 TL’sinin aşan kısmına itiraz edildiği, davanın yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, alınan bilirkişi raporunda özetle; her iki tarafın kayıtlarında icra takip tarihi itibariyle 145.059.14 TL davacı kayıtlarında alacak, davalı kayıtlarında ise borç gözüktüğü, davada konu edilen ve davalı tarafından kabul edilmediği belirtilen 28.047.00 TL tutarındaki vade farkı faturası önce davalı tarafından kabul gördüğü ve kayıtlarına alındığını daha sonra yapılan icra takip tarihinden sonra aynı tutarda iade faturası düzenlenerek, davalı kayıtlarındaki borç iade faturası kayda alınarak, davalı kayıtlarında borç 117.012.14 TL kaldığı tespit ve değerlendirilmesi yapılmıştır. Somut olayda uyuşmazlık, kısmi itiraza konu 09/04/2015 tarihli 28.047,00 TL tutarlı vade farkı faturasından kaynaklanmaktadır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih 2001/1 esas, 2003/1 karar sayılı kararına göre, “vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme ya da teamül halini almış fiili bir uygulamanın mevcudiyetinin kanıtlanması gerekmektedir.” Davacının, davalıdan bir takım hizmetler aldığı, aralarında süre gelen ticari ilişki bulunduğu sabit ise de; dosyaya sunulan sözleşmenin davalı ile değil … Spor Kulübü Derneği ile yapılmış olduğu, dolayısıyla vade farkı faturası istenebilmesi için taraflar arasında yapılmış bir yazılı sözleşme bulunmadığı görülmüştür. Davacının, vade farkı faturası isteyebilmesi için diğer bir husus taraflar arasında teamül halini almış fiili bir uygulamanın mevcut olması gerekmektedir. Davacı vekili, 8 günlük itiraz süresi geçtikten sonra iade faturası düzenlendiğini, davalının faturanın içeriğini kabul etmiş sayılacağını iddia etmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 01/06/2015 tarih 2014/7976 Esas 2015/4126 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere ” YİBBGK’nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın karşı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü faturayı gönderen tarafta olup, faturayı gönderenin bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK’nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, karşı tarafa aittir. TTK’nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi (TTK’nın 84. ve 85. maddeleri) uyarınca ispatlamış olur. Taraflar arasındaki yazılı sözleşme de vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmemesi, yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semenin tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamına geldiğinden, bu durumun benimsenmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla da vade farkı istenmez. Taraflar arasındaki yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen vade farkının ödeneceğine ilişkin ticari teamülün ( uygulamanın) olması halinde, vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tebliğine rağmen bu faturaya itiraz edilmemiş olması halinde vade farkı istenebilir. Taraflar arasında sadece geçerli bir sözlü sözleşme ilişkisi varken, faturalara vade farkı ödeneceğine ilişkin hüküm konulması ve karşı tarafın anılan 23/2. maddesindeki 8 gün içerisinde itiraz etmemesi halinde, bu durum sadece zorunlu/olağan fatura içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğurur. Bu içeriğe dahil olmayan vade farkının kabul edildiği ve istenebilecği anlamına gelmez. Dolayısıyla bu durumda anılan 23/2. madde hükmündeki karine uygulama alanı bulmaz. (A.g.e. Sh.114).” Yargıtay kararında da açıklandığı üzre davalının, 6102 sayılı TTK’nın 21/2 maddesinde ( 6762 sayılı TTK md. 23/2) düzenlenen 8 günlük itiraz süresi geçtikten sonra iade faturası düzenlenmiş olması, vade farkının kabul edildiği dolayısıyla vade farkının ödeneceği ticari teamül haline geldiği kabul edildiği anlamı taşımaz. Davacı vekili, diğer bir itiraz nedeni olarak davalıya gönderilen ihtarname ile davalının temerrüde düşürüldüğü ve davalının, ihtarnamenin tebliğinden itibaren işletilecek faizden sorumlu olduğu iddia etmiş ise de; davacı takip talebinde temerrüt faiz talep etmediği, alacağını, vade farkından kaynaklanan asıl alacağa dayandırdığı görülmüştür. İtirazın iptali davaları, icra takibine sıkı sıkıya bağlı davalardandır. Takip talebinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Bu sebeple ödeme emrinde asıl alacak içinde talep edilen vade farkının, temerrüt faiz olarak karar verilmesi mümkün değildir. Davalı vekili, davacının kötüniyetle takip başlattığı ve bu nedenle davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiş ise de; mahkemece davacının kötüniyetle takip başlattığı kanıtlanamadığından bu talebin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Kaldı ki davacı takip başlattığı sırada davalı tarafından iade faturası düzenlememiş, takip dosyasına yapılan itirazdan sonra iade faturası düzenlenmiş olduğu görülmüştür. Sonuç olarak dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da tespit edilememiş olmasına göre davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince tarafların istinaf başvurularının esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvurma harcının ayrı ayrı Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Alınması gereken 148,60 TL istinaf karar harcına taraflarca ayrı ayrı peşin yatırılan 31,40’ar TL’nin mahsubi ile bakiye 117,20 şer TL’nin istinaf eden taraflardan alınarak Hazineye GELİR KAYDINA, 3-Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 /1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1.a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.01/10/2020