Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/94 E. 2023/5 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/94
KARAR NO 2023/5
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/11/2022
NUMARASI: 2022/28 E. – 2022/737 K.
DAVANIN KONUSU: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/01/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin tüm birikimini yaklaşık 20 yıl önce … A.Ş’ye yatırdığını, … Kurumunun tasfiye sürecinde bu alacağın … Tic. A.Ş’ne temlik ettiğini, 27/11/2019 tarihinde İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/617 Esas 2019/956 Karar numaralı dosyasında tarafları ve alacağın dayanağı sözleşmedeki 23- 40 taksitlerinin konu alan itirazın iptali davasında mahkemenin davanın kabulünü ve davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verdiğini, davalı alacağın temliki, sulh, ibra, feragat sözleşmesi ile müvekilinin 64.187,07-Euro alacağını kesin vadeli taksitler halinde ödemeyi üstlendiğini, ancak bu edimini yerine getirmeyerek müvekkilinin mağduriyetine yol açtığını, İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2013/276 E. Sayılı dosyasında mahkeme müvekkilini takip yapmakta haklı olduğuna karar verildiğini, muaccel olan taksitlerin ödenmesi noktasında takibin devamına karar verdiğini, iş bu takipten evvel günü geçmiş taksitler aynı sözleşmeye dayanılarak İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. Sayılı dosyasıyla takibe konu edilmiş davalının buna itiraz ettiğini ve bu dosya da İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/7617 E. Sayılı dosyasıyla davalı aleyhine inkar tazminatına hükmedilerek karara bağlandığını, takip konusu alacak taksit belirlenmiş olduğunu ve likit olduğunu, davalı aleyhine %100 icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, … A.Ş alacaklarıyla ilgili kesinleşen emsal kararlar gereği davanın kabulünün gerektiğini, davalının haksız itirazının iptalini ve takibin devamını, faiz yönünden borçlunun yapmış olduğu itirazın 1.000-₺’lik kısmını kabul ederek faiz ve asıl alacağın tamamı yönünden itirazın kaldırılmasını ya da müvekkilinin icra dosyasıyla talep edilen asıl alacak ve faiz kadar alacaklı olduğunun hüküm altına alınmasını, davalının %100 icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Dayanak sözleşme uyarınca davacının müvekkili şirket aleyhine icra takibi başlatmak ve alacak davası açma hakkının olmadığını, tahsil edemediği bakiye temlik tutarının eski hale iadesini isteyerek ödenmeyen kısmın Tasfiye Halindeki … Kurumu A.Ş’ne tutarının eski hale iadesini talep edebileceğini, icra takibi veya alacak davası açamayacağını, icra mahkemeleri dar ve sınırlı yetkili mahkemeler olduğunu genel manada yargılama yapamayacaklarını, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararınını istinaf incelemesinde olduğunu, dava konusu alacağın hukuken henüz talep edilebilir olmadığını, alacağın devrinde devralanın hem bir alacağı devralması ve hem de alacağı devreden şahsa bir ödeme yaptığını kabul etmeye imkan olmadığını, takip dayanağı sözleşmenin niteliği, borcu devralan müvekkil şirketin eski borçlunun alacaklıya karşı haiz olduğu itiraz ve defileri davacı tarafa karşı ileri sürebileceğinin dikkate alınmasını, iş bu davanın zamansız açılmış bir dava olduğunu, izah edilen nedenlerle haksız, mesnetsiz, yasal dayanaktan yoksun ve zamansız ikame olunan davanın reddini, davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından “… bilirkişi raporu dosya içeriğine toplanan delillere uygun ve karar vermeye elverişli bulunduğundan, mahkememizce verilen kararda dikkate alınmış ve takibin devamı yönünde karar verilmiş, ayrıca davacı tarafça, davalının itirazının iptali ile takibin devamı yanı sıra davalının haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine itiraz ettiğinden bahisle takip konusu asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep edildiğinden …” şeklinde davanın kabulüne, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %20 si olan 17.646,02-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin kararının hukuki değerlendirme içermediği, sadece bilirkişi raporuna atıf ile yetinildiği, gerekçe yazılmadığı, eksik incelemeye dayalı ve yasal dayanaktan yoksun karar verildiği, dayanak sözleşme uyarınca davacının müvekkili aleyhine icra takibi başlatma ve alacak davası açma hakkının bulunmadığını, Anayasa m.141 gereği kararın gerekçeli yazılması gerektiği halde yazılmadığını, savunmasının açıklamasız ve gerekçesiz reddedilmesinin kabul edilemez olduğunu, hükmün işlemiş faiz hesabı ve faiz oranı yönünden de yanılgılı olduğunu, beyanla açıkladıkları nedenler ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dayanak sözleşmenin usule ve yasaya uygun sözleşme olması nedeni ile takip başlatma ve dava açma haklarının bulunduğunu, müvekkili lehine kesinleşmiş emsal mahiyette yargı kararları bulunduğunu, kararın yerinde olduğunu, raporla da dava konusu alacaklarının tespit edildiğini beyanla davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. 6100 Sayılı HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri re’sen gözetilmek üzere istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. Dava; davacı ile davalı şirket arasında düzenlenen 31.05.2010 tarihli Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat Sözleşmesi’ndeki edimlerini yerine getirmemesi üzerine davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takipte ödeme emrine vaki davalı itirazının iptali istemine ilişkindir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. HMK m.297 “(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar: a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini. b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini. c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri. ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini. d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını. e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi. (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. ” hükmünü haizdir. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî nedenlerle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve İstinafın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan, sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde “zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)” olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru,Baki/ Arslan,Ramazan/ Yılmaz,Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472). Mahkemenin verdiği her karar, prensip olarak onun, önüne gelen somut uyuşmazlık hakkında, “Anayasa, kanunlar ve hukuk” çerçevesindeki vicdani kanaatini ifade eder. Bu vicdani kanaatin, söz konusu çerçeveye uygunluğu ise kararın gerekçesiyle ortaya konulur. Bundan dolayıdır ki, Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmak zorundadır. Bu çerçevede yargısal karar, mahkemenin önüne gelen uyuşmazlık hakkında açıkladığı kanaatinden ibarettir. Diğer bir ifadeyle yargısal karar, mahkemenin somut bir hukukî soruna ilişkin kanaat açıklamasıdır. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve İstinafın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Aksi hâlde tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilerek yazılmış kanun yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. Bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve İstinafın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan mahkeme kararının bulunması zorunludur. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Bilirkişi raporu kararın eki niteliğinde olmadığından sadece bu rapora atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz ve de bu şekli ile yasal dayanaktan yoksundur. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren istinafı/ temyizi mümkün olan (nihaî) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Nihaî kararlar istinaf edilip ilgili BAM dairesince kaldırılmadıkça veya temyiz edilip Yargıtayca bozulmadıkça, hâkimin nihaî kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması (el koyması) caiz değildir. 06.08.2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) “Kayıtların düzeni ve düzeltilmesi” başlığını taşıyan 257. Maddesi; “(1) UYAP’ta tutulan tüm belgeler tarihi, türü ve alfabetik sırasına göre düzenlenir. (2) Bir elektronik kayıttan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgenin örneğine “Elektronik imza ile imzalanan aslının aynısı olduğunu tasdik ederim.” ifadesi yazılarak belge örneği imzalanır ve mühürlenir. (3) Düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz. (4) Üçüncü fıkra kapsamı dışında kalan kayıtlarda yanlışlık yapılması hâlinde, yetkili daire başkanı, üye, komisyon başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının onayı ile oluşturulan düzeltme onayından sonra sistemde kaybolmayacak şekilde yetkili kişi tarafından gerekli değişiklik yapılır.” hükmünü içermektedir. Bu genel açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece usulden redde dair verilen kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizce kararın kaldırılmasına mahkemenin görevli kılınmasına karar verilmiş, mahkemece kabule dair herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin hüküm tesis edilerek UYAP sisteminde onaylanmıştır. Mahkemenin ek karar ile karar gerekçesi oluşturup oluşturamayacağı konusu değerlendirildiğinde, Yönetmelik’in 257. maddesinde belirtildiği üzere; düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz. Bahsedilen sebeple, hâkimin karar verip davadan el çektikten sonra dosyayı yeniden ele alıp ek karar ile gerekçe yazması mümkün değildir. Yine hakimin nihaî karar verdikten sonra davaya tekrar bakması mümkün olmadığı gibi, ek karar vermek suretiyle gerekçenin tamamlanması da mümkün değildir. Hâl böyle olunca, esas alınması gereken kararının gerekçe içermediği görülmekte olup, sözü edilen bu durum Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona parelel düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı olduğu açıktır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, kararının gerekçesini (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır. Hâl böyle olunca İstinaf incelemesine esas usulüne uygun gerekçeli karardan bahsetme imkânının olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir. O hâlde usule uygun gerekçesi olmayan kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, 2-İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/11/2022 tarih, 2022/28 E. 2022/737 K. sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın m.297 ile m.353/1-a-6 gereği KALDIRILMASINA 3-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talepleri halinde kendisine iadesine,5-Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy çokluğu ile karar verildi.12/01/2023
MUHALEFET ŞERHİ: Anayasanın 141/4 maddesine göre davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. AİSH’nin 6/1. maddesine göre herkes davasını medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar yada cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaları esası konusunda karar verecek olan yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içerisinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan makul sürede yargılanma hakkı gereğince yargılamaların makul sürede yapılması gerekmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 297 maddesinde hükmün kapsamı düzenlenmiş olup, hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özeti ve anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar çekişmeli vakalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi sabit görülen vakalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği, mahkemece; bilirkişi heyetinden kök ve ek rapor aldırıldığı her iki bilirkişi heyet raporunun dosya içeriğine toplanan delillere uygun ve karar vermeye elverişli olduğu belirtilmek suretiyle mahkemece verilen kararda dikkate alındığı ve takibin devamı yönünde karar verildiği ve ayrıca davalının haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine itiraz ettiğinden bahisle takip konusu alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesi talep edildiğinden asıl alacağın %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedildiği mahkeme kararının gerekçeli olduğu, dava konusunun itirazın iptali davası olup, icra takip tarihinin 11/11/2015 tarihi olduğu, aradan 7 seneden fazla süre geçtiği, mahkeme kararında gerekçenin yer aldığı bu haliyle istinaf başvurusunun değerlendirilebileceği, bu nedenle dosyanın esastan incelenerek değerlendirme yapılması gerekirken incelenen kararda gerekçe bulunmadığı görüşü ile istinaf başvurusunun kabulü ile dosyanın ait olduğu mahkemeye iade edilmesine karar verilmesinin yerinde olmadığı kanaatindeyim. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.