Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/9 E. 2023/23 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/9 Esas
KARAR NO: 2023/23
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 26/09/2022
NUMARASI: 2022/4 E. – 2022/140 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/01/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının gıda sektöründe faaliyet göstermeye başlayarak ülkemize özgü geleneksel lezzetlerin günümüz dünyasına uyarlanması ve özellikle yurtdışında tanıtılması için çeşitli yatırımlar gerçekleştirmiş olduğunu, davacı şirketin sahibi olduğu “…” markasının tanınırlığını arttırmak amacıyla sosyal medya başta olmak üzere birçok alanda reklam ve tanıtım faaliyeti yürüttüğünü, mağaza dizayn, sunum, servis gibi standartlarını belirlediğini ve söz konusu çabalar neticesinde markanın ününün ülkemiz sınırlarını dahi aştığını, yapılmış olan yatırım faaliyetlerinin karşılığını alabilmek, ürün ve hizmet sürümünü arttırabilmek amacıyla “…” markası ile ilgili Türkiye ve birçok yabancı ülkede Türk ve Yabancı gerçek ve tüzel kişilere franchise verdiğini ve vermekte olduğunu, davalı …’in 01.06.2019 tarihinde davacı şirkete başvurarak öncelikle davacı şirketin markası, mağaza dizaynı ve know-how vb. ile ilgili olmak üzere görüşme talebini ilettiğini, davacıya ait mağazayı gezdiğini ve davacıya ait ürünleri denediğini ve mağaza açma talebini davacıya ilettiğini, bunun üzerine davacı şirket ile davalı taraf arasında 18.06.2019 tarihinde “…” markasının … Mah. … Sok. … Camii Karşısı Isparta Merkez adresinde davalının tayin edeceği mağazada davalı tarafından 5 yıl boyunca kullanılmasını ve benzeri hak ve yükümlülükleri içeren “Franchise Sözleşmesi”nin davalı ve davacı yan arasında akdedildiğini, davacı şirketin sözleşme gereği markasının, logosunun ve sloganlarının belirlenen adreste davalı tarafından kullanılmasına izin verdiğini ve tüm sözleşmesel yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğini, ancak davalı tarafın sözleşmeyi hukuken kabul edilebilecek sözleşmesel yahut yasal olarak hiçbir dayanak öne sürmeden ihtarname ile işlerinin iyi gitmediğini öne sürerek tek taraflı olarak feshettiğini bildirdiğini, işbu ihtarname ile sözleşmesel yükümlülüklerini ihlale yönelen davalının mevcut mağazasını kapatarak faaliyetlerine son verdiğini, bunun üzerine davalıya ihtarname ile özetle öne sürmüş bulunduğu aleyhe hususların davacı tarafından kabul edilmediği, işbu feshin geçersiz, şekle, usule ve sözleşme ile hukuka aykırı olduğu bildirilmiş ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faaliyetlerini sürdürmesi yönünde 15 günlük süre tanındığını, işbu ihtarnamenin keşide edilmesine müteakip davalının cevap vermemesi ve gereken faaliyetini sürdürmemesi üzerine davacı tarafından ihtarname keşide edilerek davalıya aykırılığı sonlandırması yönünde 30 günlük ek süre verildiğini, bu ek süreye rağmen davacıya herhangi bir geri dönüş yapılmadığı gibi faaliyetlerin de sürdürülmemesi üzerine, davacı tarafından arabuluculuk başvurusunda bulunularak bir uzlaşma sağlanmak istenmişse de görüşmelerden bir sonuç alınamadığını, davalının feshinin haksız olduğunu, davalı yanın yükümlülüklerini yerine getirmediğini, zira sözleşmenin 8.5. maddesi gereği ödenmesi gereken reklam bedelleri ile 9.1. maddesi gereği davacıya ödenmesi gereken ödemeler ile diğer hükümlere ilişkin ödeme ve yükümlülüklerin gerçekleştirilmeyerek sözleşmenin ihlal edilmiş ve basiretli bir tacir olarak işin yürütümüne ve kalitesine ilişkin sözleşmenin 6.9. Maddesi uyarınca mağazada gereken sayıda eleman da istihdam edilmediğini, sözleşme gereği davalının bağımsız ve basiretli tacir olduğunu, dolayısıyla işin başarısına ilişkin davalının kendi öngörüsü ve ticari uzmanlığına uygun hareket etmesi gerektiğini, nitekim davalının davacıya ulaşmış herhangi bir sözleşme hükümleri yahut koşullarını uyarlama talebinin de mevcut olmadığını, zaten somut olayda uyarlamaya ilişkin kanuni şartların da sübut bulmadığını, basiretli ve bağımsız tacir olan davalının işlerinin iyi gitmemesi sebebine dayanarak ticari nitelikli bir sözleşmeyi feshetmesinin olanaksız olduğunu, davacının Ciroya İlişkin Bir Taahhüdünün Kesinlikle Söz Konusu Olmadığını, mezkur sözleşmenin 8.1. maddesinde davalının kendi el yazısı ile beyan ettiği hususların bu konunun sözleşmesel yükümlülüklerden kurtulmak amacıyla bir kaçış yolu olarak öne sürüldüğünü ispatlar nitelikte olduğunu, Franchise İşletmeleri Arası Kalite ve Fiyat Standardizasyonu Sağlanmadığı İddiasının Soyut ve mesnetsiz olarak ileri sürülen işbu iddiayı kesinlikle kabul etmemekle birlikte franchise veren (franchisor) sıfatına haiz davacının sözleşmenin 5.2. maddesi uyarınca franchise verilen bölgenin gelir durumu, sosyo-ekonomik yapısı ve gelenek görenekleri gözetilerek franchise’lar arası farklı fiyat uygulatabileceğinin önceden kararlaştırıldığını, davalıya yönelik davacının fiyat standardizasyonu sağlamak gibi bir yükümlülüğü bulunmaması karşısında aksinin de sözleşmede açıkça kararlaştırılarak belirlenmiş olması ve somut olayda davalının iddia ettiği yönde bir uygulamanın yapılmamış olması da gözetilerek davalının feshe dayanak yaptığı bu hususa itibar edilmemesi gerektiğini, davacı tarafından denetimler ve görüşmelerin gerçekleştirildiğini mağazalarda yer alan kamera sistemi ile franchisee’lerin denetlendiğini, Marka Tanıtım ve Reklam Faaliyetlerine İlişkin İddiaların İşbu hususta davacı tarafından izlenecek strateji, bir şirket ve marka politikasıdır ki bu politikayı belirleme yetkisinin münhasıran davacıya ait olduğunu, franchise sözleşmesi ile davacının sürekli bir reklam faaliyeti yürütme yükümlülüğü altında olmadığı gibi buna zorlanmasının da beklenemeyeceğini, Zira taraflar arasında akdedilen sözleşme çerçevesinde davacıya yüklenen sözleşmesel bir yükümlülüğün bu hususta bulunmadığını, tam aksi yönde ise yürütülecek reklam faaliyetlerine ilişkin davalı yanın mezkur sözleşmenin 8.5. Maddesinde 1.500 TL olarak reklam faaliyetlerinin yürütülebilmesi için ödeme yükümlülüğü altında olduğunun açık olduğunu, davalının sözleşmenin imzalanmasından feshine kadar geçen bu süreçte bu yönde hiçbir ödeme yapmadığı gibi bağımsız bir tacir olarak tanıtım ve reklam faaliyeti yürütmeye yönelik hiçbir girişim ve davacıya başvurusunun da olmadığını, nitekim davalının reklam faaliyetlerine ilişkin sözleşmesel yükümlülüğünü yerine getirmemesi karşısında bu yönde iddialarının açıkça kötüniyetli olduğunu, davalının işbu hususta kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edebilmesinin beklenemeyeceğini, tüm bunlara karşılık olarak davacının birçok reklam ve tanıtım faaliyeti yürüttüğünü, ürün Çeşitliliğinin Sağlanmadığı İddiasının Davalının ek ürün satmak istediğine yönelik davacı yana ulaşmış herhangi bir talep, öneri veya isteği bulunmadığını, meğer ki davalı bu yönde bir talepte bulunmuş olsun, sözleşmenin niteliği ve içeriği itibariyle sözleşme ve marka konusu ürüne yabancı bir ürünün mağazada satılmasına yönelik bir talebin kabul edilme zorunluluğundan söz edilemeyeceğini, bir diğer yandan ilgili mağazada yeni ürün çeşitliliği olarak “pişi” satış ve sunumunun sağlanmasına yönelik davacı yanın girişimlerinin davalı tarafından yerine getirilmediğini ve engellendiğini, fahiş İşletme Giderlerine Katlanılarak Kapatma Noktasına Gelinmesi Ticari hayatın doğal akışı gereği davalının açmış bulunduğu işletmesini beklediği karları yakalayamama durumunda kapatmak noktasında özgür olduğunu, ancak basiretli bir tacir olarak taahhüt ve sözleşmelerinin, ahde vefa ilkesi gereği ifası ile mükellef olduğunu, davalının fahiş işletme giderlerine katlanılarak kapatma noktasına gelindiği yönünde ki iddiasının taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, davacı ile davalı arasında bulunan sözleşmenin ödeme yükümlülüğünün yalnızca işletmenin iş yapması halinde ödenecek uygulamada royalty bedeli olarak adlandırılan yapılan iş üzerinden belirlenen, iş yapılmaması halinde hiç alınmayan bir tür bedel olduğunu, bunun dışında işletmenin işletim tarzı, davalı tarafından seçilen gayrimenkulün kira ve benzeri diğer vergi yükümlülükleri gibi yükümlülüklerden davacının sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, nitekim davalının mağazasının yalnızca 2-3 aylık bir süreyle açık kaldığını, davalının 18.06.2019 tarihinde imzalayarak kurulumuna başladığı mağazasını Temmuz ayında tam olarak faaliyete açtığını ve 22.10.2019 tarihinde ise kapattığını, bu kadar kısa bir sürede işin başarısız olduğuna kanaat getirilmesinin mümkün olmadığını, zira ilgili mağazanın cirosu göz önüne alındığında bu iddianın tamamı ile mesnetsiz olduğunu, davalının tüm sonuçlarını değerlendirerek özgür iradesi ile imzalamış olduğunu da ikrar ettiği atipik nitelikte franchise sözleşmesi nedeniyle Zarar ettiğini öne sürerek sözleşmeyi tek taraflı olarak davacıya hiçbir önel dahi tanımaksızın derhal feshetmiş olmasının hukuka ve sözleşmeye aykırı olduğunu, fesihin Şeklen Geçersiz olduğunu, nitekim mezkur sözleşmenin 12.9. maddesinde sözleşmenin fesih şeklinin kararlaştırıldığını, maddeye göre davalının öncelikle herhangi bir yükümlülüğe aykırılık tespit ettiği takdirde davacıya haklı bir ihtar keşide etmek suretiyle mevcutsa, mevcut olan aykırılığın giderilmesi için süre vermekle yükümlü olduğunu, benzer düzenleme davalının yükümlülüklerine aykırılık halinde de hem kıyasen hemde mezkur sözleşmenin 12.3. maddesi düzenlemesine göre davalı konumda bulunan franchise alanın yükümlülüklerini ihlali halinde de davacıya doğrudan sözleşmeyi fesih imkanı tanımamakta olduğunu, somut olayda davalının bir takım ihlaller gerçekleştiğinden sebep sözleşmeyi doğrudan feshederek mağazasını kapattığını bildirmesi gerçekleştirilen feshin şekle, usule, hukuka ve hakkaniyete aykırı olması sonucunu da doğurmakta olduğunu, davacının Sözleşmeye Güvenerek Yükümlülük Altına Girdiğini, davacının davalı ile yapmış olduğu Franchise Sözleşmesi’ne güvenerek sektörün önde gelen gazlı içecek ve dondurma firmaları ile çeşitli tedarik anlaşmaları imzaladığını ve davalı ile yapılan sözleşme gereği ahde vefa ilkesine güvenerek çeşitli yükümlülükler ve rizikolar üstlendiğini, davacının Sözleşmeye Güvenerek Taahhütlerine Uyduğunu, bir diğer yandan ise davacı sözleşmenin 11. maddesi ile davalıya tahsis edilen mağazada yine aynı sözleşmenin 13.4. maddesinde 500 metre çapında alanda bir başka şube açmamayı, stant kurmamayı, bir başka üçüncü kişiyle bu yönde sözleşme akdedememeyi yüklendiğini, davalıya tahsis edilen bu bölgenin sektörel anlamda iyi bir lokasyon olması da göz önüne alınarak davacı tarafından bölgeye bir başka mağaza verilmemiş/ verilememiş ve bölgeden gelen talepleri ise reddetmek/değerlendirememek durumunda kaldığını, davalının sözleşmeyi tek taraflı olarak hiçbir önel vermeden feshettiğine ilişkin beyanının hukuki güvenlik ilkesi ve Ahde Vefa İlkesi ile de bağdaşmadığını, cezai Şart Davacı tarafın haksız fesih sebebiyle sözleşmeyi sonlandırması sonucu uyuşmazlık konusu sözleşmenin “Sözleşmenin sona ermesi” başlıklı 12. maddesinin 6. fıkrası uyarınca davalının sözleşmeyi haksız olarak feshi halinde işin mahiyet ve miktarına uygun olarak 85.000 -TL cezai koşula bağlandığını, işbu 85.000TL’nin davalının haksız feshi tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiğini, davalı yan tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak feshedilmiş olan sözleşme nedeniyle meydana gelen olumlu zararlarımızdan mahrum kalınan kara ilişkin; Mezkur Sözleşmenin “Ücret” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası gereği mağazada yapılacak olan satış üzerinden aylık 965 * KDV’nin sözleşme süresi (imza tarihinden itibaren 5 yıl) sonuna kadar, geçmiş dönemlere ilişkin davalının hem mündeceratını kabul ederek ödeme yaptığı hemde kendi beyanı karşılığında ödediği faturaları ile beyan ettiği ciro durumu da esas alınarak bilirkişi mağrifeti ile hesaplanarak tespiti ile taraflarına ödenmesi gerektiğini, davacının işbu erken, haksız ve geçersiz fesih nedeniyle ilgili mağazada mevcut bulunan tabelası ile logosu indirilerek ve bu neviden popüler bir lokasyonda yer alan mağazası aniden kapatılarak şirketin süregelen olumlu imajına açıkça zarar verildiğini, mağazanın kapatılma kararının ve/veya bu yönde ki talebin ticari teamüller uyarınca öncelikle davacı şirkete bildirilmesi ve davacı şirketin bu yönde itibari bir zedelenmeyi önleyici önlem alması için yeterli süre tanınması gerekirken davalı yan tarafından keşide edilen ihtarname ile doğrudan mağazanın kapatılarak tabela indirilmiş olmasının davacının şirketinin ülke çapında ticari itibarını açıkça zedelediğini, İddia ederek, Yukarıda arz ve izah edilen ve mahkemenizce re’sen takdir edilecek nedenlerle; Taraflar arasında bulunan Franchise Sözleşmesinin Davalı Tarafından Haksız Olarak Feshi Sebebiyle Fazlaya İlişkin Haklarımız ve Arttırma Hakkımız Saklı Kalmak Kaydıyla Şimdilik; 5.000TL(Kısmi) Cezai — Şart, 5.000TL(Kısmi) Mahrum — Kalınan Kar(Olumlu Zarar), ile, 3.000TL(Tam) Manevi Zarar Tazmin İstemimizin, Ticari temerrüt faizi ile birlikte davacıya ödenmesi ile davanın kabulüne, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının huzurdaki davasını belirsiz alacak davası olarak açmış ise de Yargıtayın yerleşik nitelik kazanmış içtihatları uyarınca davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın belirsiz alacak davasının sağladığı hukuki imkanlardan faydalanabilmesi için, uyuşmazlık konusu miktarı bilmemesi ve veya bilebilecek durumda bulunmaması gerektiğini oysa dava dilekçesinin incelenmesinden davacı tarafın iddia ettiği alacak miktarını hem arabuluculuk aşamasında hemde davasını dayandırdığı sözleşme de net ifadelerle açıkladığı, dolayısıyla bu hususlarda net bir iddiasının bulunduğunun açık olduğunu, huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için davanın açıldığı tarih itibari ile uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesinin gerektiği, belirlenememesi halinde davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerinin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayalı olabileceği alacağın miktarını tanıkların bildiğini veya bilirkişinin bileceğini kabul etmenin ispat kurallarına da hayatın olağan akışına da aykırı olduğu ,davacı tarafın yeterli şekilde somutlaştırmayıp kendisinin bilgisinde dahi olmadığını belirttiği bir hususun mahkemece bilinmesinin beklenilmesinin kabul edilmeyeceği, davada talep edilen alacakların miktarlarının sözleşme ile imza altına alındığı ve belirlenebilir olduğu, alacak belirli veya belirlenebilir ise belirsiz alacak davası açılamayacağını,dava dilekçesindeki tüm beyanların gerçek dışı olduğunu, taraflar arasında 18.06.2019 tarihli franchise sözleşmesi imzalandığını ve bu imzalanan sözleşme gereğince davacı tarafça uygun görülen mal ve malzemelerin alındığını, dekarasyonun yapıldığını, netice itibari ile “faaliyete uygun” kabül edilen tarafımıza ait franchise işletmesinin Ispartanın merkezinde faaliyete başladığını, davacı tarafından 18.06.2019 tarihli franchise sözleşmesindeki tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesine ve davacı tarafça tavsiye edilen ticari kurallara uyulmasına rağmen, sözleşme sonrası davacı tarafça vaat edilen cironun bir türlü sağlanamadığını, taraflarına ait franchise işletmesinin maliyetlerini dahi karşılayacak karı elde edemediğini, elde edilen ciroların beyan ve taahhüt edilenin çok altında kaldığını, bu konunun iyileştirilmesi için verilmesi gereken desteğin verilmediğini ve işletmenin açılış yaptığı günden beri her ay zarar ettiğini, davacı tarafın işletmenin açılışına bile katılmadığını gereken desteği hiçbir zaman vermediğini, yaşanan süreçte, öngörülen ticari yöntemlere uygun davranmalarına rağmen, franchise işletmeleri arasında kalite ve fiyat standardizasyonuna gidilmemesinin sözleşmede öngörülen kurallara aykırı hareket eden franchise işletmelerine gerekli yaptırımların uygulanmaması, ciroları arttıracak ürün çeşitliliğinin sağlanmaması, Isparta için yeni olan bu markayı il bazında tanıtıcı ve ciro arttırıcı reklam ve kampanyalar yapılmaması, bunun yanı sıra işletmenin ayakta tutulması için, ek ürünler satmak istendiğinde sözleşme hükümlerine dayanılarak taleplerinin reddi ve ceza uygulanacağı yönünde tehdit edildiklerini fahiş işletme giderlerine katlanarak Isparta merkezde açılan işletmenin batma noktasına geldiğini, diğer franchise işletmeleri sahipleri ile yaptıkları görüşmeler neticesinde ise öngörülen sıkı ticari kurallara harfiyen uyulmasına rağmen bu işletmelerin de personel giderlerini, kirayı ödeyemeyecek duruma geldiklerini, sürekli zarar ettiklerini öğrendiklerini, buradan da davacı tarafça kuralları tek taraflı olarak belirlenen ticari faaliyetler ile elde edilen ciroların işletmenin ayakta kalmasına uygun olmadığının somut biçimde ortaya çıktığını, davacı tarafça önerilen hammaddelerin tek marka olmadığını, farklı markalar olduğundan, markaları altında pazarlanan aynı ürünlerin şubeden şubeye değişen bir kalitesi olduğunu, yine her franchise işletmesinin kafasına göre fiyat belirleyebilmesi ve davacı tarafında buna sessiz kaldığı için adil ve verimli bir fiyat politikasının da bulunmadığını, bu durumun ise sözleşmeye açıkça aykırılık teşkil ettiğini, bayi toplantılarının yapılmadığını davalı işletmenin çok ciddi biçimde zarar ettiğini gördüğü halde halen davalının elde ettiği cüzi ciro tutarı üzerinden dahi sözleşmenin 9.1 maddesine göre %5 +KDV tutarında fatura kesildiğini, davalının gidişatın ticareten sürdürülemez hale geldiğini beyan ettiğinde ve öneriler dile getirdiğinde tek taraflı düzenlemeler öngören ve TBK genel işlem koşullarına aykırı, uygulamada kelepçeleme sözleşmesi olarak dile getirilen 18.06.2019 Tarihli franchise sözleşmesi hükümlerine dayalı olarak taraflarının ticari önerilerini reddedildiğini, yeni ve yüksek maliyetli makineler ile Isparta gibi küçük bir ilde kimsenin tanımadığı ürünleri satma yoluna gidilmesi ve taraflarının ceza vb… uygulamakla tehdit edilmesinin taraflar arasındaki var olan sözleşmenin işlem temelini çökerttiğini, basiretli davranan hiçbir tacirin /esnafın, ticari dürüstlüğüne uygun olmayan, tek taraflı sömürgüyü öngören 18.06.2019 tarihli franchise sözleşme ilişkisinin sürdürülmesinin bu koşullarda hukuken ve hakkaniyet gereği mümkün olmadığının taraflarınca defaatle ifade edildiğini, ancak en sonunda Antalya … Noterliğinin … yevmiye nolu ihtarnamesi ile; öncelikle 18.06.2019 tarihli franchise sözleşmesinin geçerliliğini kabul etmemekle birlikte sözleşmede davacı tarafın üzerine düşen edimleri yerine getirmemesi, Franchise işletmeleri arasında adil ve eşit bir kalite ve fiyat standardizasyonu sağlayamaması, satılmasına İzin verdiği ürün çeşitlerinin ve reklam faaliyetlerinin ticari işletmenin temel maliyetlerini dahi karşılayabilecek düzeyde ciro ve karlılığa elverişli olmaması, davalının işletmesinin sürekli zarar etmesi nedeniyle istemiş oldukları tüm yardım taleplerinin cevapsız kalması, hiçbir yardım ve destek faaliyetinde bulunulmaması, davalının zarar ettiği ve cüzi tutardaki cirolar görüldüğü halde kelepçeleme sözleşmesi hükümlerini tatbik ederek ciro üzerinden sözleşmenin 9.1 maddesine göre %5 +KDV tutarında fatura kesilmesi, işletmenin açıldığı beri her ay sürekli zarar ediyor olduğu, personel maaşları ve kirayı dahi karşılayamaz hale gelinmesi ve bugüne kadar ki zararlarının işletme sermayesi ile birlikte 275.000.00 TL’ yi geçmesi nedenleriyle sözleşmenin geçerliliğinin kabulü ile devam etmesinin davalıdan beklenemez hale gelmesi sebebiyle bildirdiklerini, Savunarak, Yukarıda ayrıntıları ile belirtilmiş olan cevap ve taleplerin kabulü ile; öncelikle belirsiz. alacak davası olarak açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, davanın hukuki yarar yokluğundan reddedilmesine; esasa girilmesi halinde ise 18.06.2019 tarihli franchise sözleşmesinin gerekleri davacı şirket tarafından gerçekleştirilmediği ve bu sözleşme ile her geçen gün mali ve itibar olarak sürekli kayba uğranması nedeniyle; 18.06.2019 tarihli geçersiz sözleşmeyi 21.10.2019 tarihi itibariyle haklı nedenlerle feshettiklerinin kabulü ile bu sözleşme dönemi içerisinde kaybettikleri mali ve ticari itibarları için maddi ve manevi tazminat davası açma ve talepte bulunma haklarını da ayrıca saklı tutarak hukuka ve hakkaniyete aykırı davanın esastan reddine masraf ve avukatlık ücretinin de keza davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Dava dosyasının 14/06/2022 tarihinde takipsiz bırakılması nedeniyle işlemden kaldırıldığı, HMK’nun 150/5. maddesi gereğince işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak 3 ay içinde yenilenmeyen davaların sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılacağı, dava dosyasının 14/06/2022 tarihinde takipsiz bırakılmasından sonra 3 aylık yasal süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle, davanın HMK’nun 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosyada usulüne uygun sunulmuş vekaletname bulunduğunu, hiçbir surette görevden çekilme, istifa, azil dilekçesi veya bildirim de bulunmadıklarını, ancak dava dosyasında hiçbir tebligatın kendilerine yapılmamış olduğu gibi duruşma günü bilgisinin de verilmediğini ve vekil kaydının yapılmadığını, ayrıca gerekçeli karar da asile yapılan tebligatın kendilerine iletilmesi yoluyla öğrenildiğini ve yine gerekçeli kararın tebliğinin asile yapılmakla usulsüz olduğunu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri hükmü gereğince vekil ile takip edilen işlerde, tebligatın vekile yapılmasının zorunlu olduğunu, dosyadan davalı vekili çekilmiş olup kendilerinin çekilmediğini, Her ne kadar gerekçeli kararda davacı vekilinin istifa ettiğine ilişkin yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesis edilmiş olsa da davacı vekili olarak dosyadan istifa etmediklerini, dosyaya karşı taraf vekilinin vekillikten çekildiğine ilişkin dilekçe sunulduğunu fakat davacı vekili olarak kendilerince bir istifa yazısı sunulmadığını, sehven davalı vekilince sunulan işbu dilekçenin kendilerince sunulmuş zannedilerek işlemtesis edilmiş olması nedeniyle yaşanan işbu durumun yüksek mahkemece düzeltilmesi gerektiğini beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesi tarafından, dava dosyasının 14/06/2022 tarihinde takipsiz bırakılmasından sonra 3 aylık yasal süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, davacı vekili ise; dosyada usûlüne uygun vekâletname bulunduğunu, dosyaya sunulmuş bir istifa dilekçesi bulunmamasına rağmen, Mahkemece sehven istifa dilekçesi sunulmuş gibi değerlendirme yapılarak, kendilerine duruşma günü tebliğ edilmediğin iddia etmiştir. Görevsizlik kararıyla dosya kendisine gelen İlk Derece Mahkemesince, 14.06.2022 tarihli celsede; davacı vekilinin 26.01.2022 tarihinde çekilme dilekçesi verdiği, çekilme dilekçesi ve yeni duruşma gününün davacı şirketin adresine 14.03.2022 tarihinde tebligat muhtara bırakılmak kaydı ile yapıldığı değerlendirilerek, dosya işlemden kaldırılmış, daha sonra 3 ay içinde dosyanın yenilenmediği gerekçesiyle HMK’nun 150/5. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de; dosyaya sunulan ve Mahkemece davacı vekili tarafından sunulduğu değerlendirilen 26.01.2022 tarihli vekillikten istifa dilekçesi incelendiğinde; dilekçenin Av. … tarafından sunulduğu, adı geçenin dosyaya sunulan 17.04.2019 tarih ve 10481 sayılı vekâletnameye göre davalı vekili olduğu, ancak istifa dilekçesini sehven davacı vekili adına sunduğu, UYAP sistemine de sehven davacı vekili olarak kaydedildiği, dosyanın işlemden kaldırıldığı duruşma gününün, bu istifa dilekçesi nedeniyle davacı vekiline değil davacıya tebliğ edildiği görülmekle, Mahkemece usûlüne uygun sunulmuş vekâletname uyarınca gerçek davacı vekilinin UYAP sistemine kaydı ile, bundan sonra yapılacak tebligatların doğru vekile yapılması ve yargılamanın bu şekilde yürütülmesi gerekirken hatalı bir şekilde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildikten sonra, dosyanın 3 aylık sürede yenilenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince esasa münhasır delil toplanmadan, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesinin, usul ve yasaya aykırı olması ve ilk derece mahkemesi kararının tüm istinaf sebepleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün bulunmamakla davacının istinaf başvurusunun kabulüne 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul Anadolu 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26/09/2022 tarih, 2022/4 E. 2022/140 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 12/01/2023