Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/468 E. 2023/334 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/468
KARAR NO: 2023/334
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2022
NUMARASI: 2022/259 E. – 2022/774 K.
DAVANIN KONUSU: 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Küçükçekmece … İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasında dava tarafından müvekkili bankaya sırasıyla …, … ve … haciz ihbarnamelerinin gönderildiğini, ihbarnamelere borçlu olduğu bildirilen dava dışı … Dış tic. A.Ş.’nin bankalarında tespit edilen 36.856,80 TL bakiyeli mevduat hesabı üzerine aktif haciz/hacizlerden sonra gelmek üzere haczin işlendiği bilgisinin verildiği, buna karşılık gönderilen … üzerine haciz işlendiği bildirilen 36.856,80 TL üzerinden gönderilmesi gerekir iken bu defa dosya borcunun tamamı olan 371.455,81 TL üzerinden gönderildiğine dair yanıt verildiği, müvekkili banka tarafından haczin işlendiği bildirilen 36b856,80 TL’nin icra dosyasına ödendiğini, bu tutarı aşan kısım yönünden yasal süresi içinde huzurdaki davayı açtıklarını, müvekkil bankaya dosya borcunun tamamı üzerinden … düzenlenmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, haciz ihbarnamesinde ancak üçüncü kişinin kabul ettiği miktarın talep edilebileceğini, aşan kısmın talebinin usul ve hukuka uygun olmadığını beyanla Küçükcekmece … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasından yürütülen takip işlemlerinin müvekkili banka yönünden tedbiren durdurulmasına ve borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle görev itirazlarının bulunduğunu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, itirazların süresinde yapılmadığını bu nedenle geçersiz olduğunu, ihbarnamelere verilen her iki cevabın da yedi günlük yasal süresi içerisinde verilmediği, yapılan itirazların hükümsüz olduğunu, dolayısıyla davacıya üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderilmesinde hukuka aykırı bir durumun olmadığını, itirazların geçerli kabul edilmesi halinde davacının icra memur işlemini şikayet kasamında ihbarnamelerin iptalini talep etmesinin gerektiğini, bu konuda Küçükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2022/242 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davanın derdest olduğunu, aynı hukuki uyuşmazlıkla ilgili iki farklı dava açılmasında davacının hukuki yararının bulunmadığını, haciz ihbarnamesi gönderilmesinde ve davanın açılmasında hiçbir kusurlarının bulunmadığını beyanla davanın reddine, dava değerinin %20’sinden az olmamak üzere davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; “davanın hukuki yarar şartı yokluğu nedeniyle usûlden reddine,” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davanın açılmasında hukuki yarar bulunduğunu, ayrıca davanın konusuz kaldığını beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; 2004 Sayılı İİK’nın 89/3. maddesi gereğince davalı tarafa borçlu olunmadığının (menfi) tespiti istemine ilişkindir. Hukuk mahkemelerinin hangileri olduğu ve bunların kuruluşu 5235 Sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4. ve 5. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 6. maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2. maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır. Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 Sayılı Kanunun 5. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlenmiş, anılan kanunun 5. maddesinde asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 Sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Dava; İcra ve İflas Kanunun 89/3. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; menfi tespit istemine ilişkindir. İş bu eldeki dava ticari dava değildir. Davacı ile davalı arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmamaktadır. Uyuşmazlık takip hukukundan kaynaklanmakta olup görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yukarıda izah olunan ticari davalardan hiç bir kategoriye de girmediği, davanın ticari dava olmadığı da değerlendirilmiştir. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca TTK’nın 4. ve 5. maddeleri kapsamında “ticari dava” olarak nitelendirilemeyeceği ve davaya bakmanın Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevi kapsamında olduğu anlaşılmıştır. HMK’nın 1. maddesi hükmüne göre; göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, aynı yasanın 114/1-c. bendi gereğince dava şartı olan bu husus, HMK’nın 115/1. maddesi gereğince mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinde araştırılır, göreve ilişkin dava şartı noksanlığının sonradan giderilmesi mümkün değildir. Dava konusu talebin temelinin İİK m.89/3’e dayanan menfi tespit istemine dayandırıldığı anlaşılmakla ilk derece Mahkemesinin görevsizliği sebebi ile 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-c. ve 115/1-2. maddeleri gereğince davanın usulden reddine kanunen karar verilmesi gerektiği tespit edilerek ilk derece mahkemesi kararının re’sen gözetilen sebeple 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. maddesi gereğince kaldırılarak, görevsizlik kararı verilmesi yönünde dosyanın yeniden görülmesi için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile;2- İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2022 tarih, 2022/259 E., 2022/774 K. Sayılı Kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 4- İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde kendisine iadesine,5- Dosya üzerinde inceleme yapılması sebebiyle vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,6- İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. ve 362/1/g. maddeleri gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/03/2023