Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/431 E. 2023/250 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/431
KARAR NO: 2023/250
İNCELENEN ARA KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2022
NUMARASI: 2021/609 E.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkiller aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldığını, müvekkili … A.Ş. firmasının “…” isimli işletmeye sahip olduğunu, bu işletmenin dava dışı müvekkil …’ın da, hissedarı olduğu … Tic. Ltd. Şti. (Beylikdüzü VD.-…, tarafından satın alındığını, bu satın almanın ilerleyen sürecinde, stokların karşılığı gerekçesiyle iki adet ek protokolle borçlusunun … ve kefilinin … olduğu iki adet senet ciro edilerek …’a verildiğini, çünkü işletmenin stoklarını devredecek olan … olduğu için bu senette lehdarı yine …’ın oluşturduğunu, müvekkili … firması sözleşmenin tarafı olmadığı gibi kendisi açısından bağlayıcılığının olmadığını, dava konusu senedi sözleşme ve ek protokollere göre davalının elinde bulundurduğunu beyan ettiğini, netice itibariyle bu senedin ne için …’a verildiğinin ispatına dair zaten karşı tarafın “kabul” beyanı bulunmadığını, söz konusu senedin bundan sonra bu hukuksal ilişkiler kapsamında değerlendirilebileceğini, gerçekten de senet üzerinde “malen” veya “nakden” nakden kaydı bulunmasa da, bu senedin hammadde stoklarına karşılık yani “malen” verildiğinin açık olduğunu, temsilcinin kendisiyle işlem yapma yasağı bulunmadığını, senedin temelini oluşturan mal teslimi yapılmadığını, takip konusu yapılan 15.3.2018 tanzim ve 1.11.2018 vade, 750.000 TL miktarındaki senetten dolayı müvekkillerinin davalıya borçlu olmadığının tespitini, senedin / icra takibinin iptalini talep etmiştir. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/609 Esas 14/09/2022 tarihli ara kararıyla; “Mahkememizin kesin yetkisinin bulunmadığına dair 15/04/2021 tarihinde mahkememizce karar verildiği, verilen kararın İstanbul BAM 44.Hukuk Dairesinin 2021/810E 2021/808K. Sayılı kararı ile kaldırıldığı, mahkememiz başkanı tarafından bu karar karşısında kesin nitelikteki BAM kararları arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna başvuruda bulunulduğu, Yargıtay 11 HD.2021/9104 E. 2022/2412 K.sayılı kararı ile çelişkinin giderildiği, İstanbul BAM 44.HD’nin kaldırma kararının usule aykırı olduğunun saptandığı açık olmakla birlikte İstanbul BAM kararının HMK uyarınca kesin olması karşısında ve oluştan usuli zorunluluk nedeniyle davacı vekilinin tedbir talebinin incelemesi yapılmıştır. Somut olayda sunulan belgelerden anlaşıldığı üzere ihtiyati tedbir talebi öncesi itibariyle, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına istinaden tedbir talep edenler aleyhine takip yapıldığı, ancak takip yapılan kişinin sadece dosyamız davacıları olduğu ve şeklen takip alacaklısının bonoyu lehtardan teslim alan davalı şirket olduğu kayden açıktır. Dayanak bonodaki imzaya itiraz olmadığı, bedele ilişkin kayıt olmadığı, bononun şeklen ise kayıtsız şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için kayıt içeren kıymetli evrak vasfına haiz kambiyo senedinin şekli unsurların şeklen taşıdığı kayden anlaşılmaktadır. Buna göre 6102 sayılı TTK 818 maddesinin göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 687. maddesine göre, davacı kefil ve düzenleyenin, şahsi def’ileri takip alacaklısı olan ve karine olarak iyiniyetli hamil durumundaki takip alacaklısına ileri sürülmesi kural olarak mümkün olmasa da elbette aksinin ispatlanması mümkündür. Ne var ki halihazırda dayanılan vakıalar ve mahkememizce varlığı kayden tartışmasız olarak kabul edilen haller karşısında takip borçlusu olan lehdar, düzenleyen ve aval veren lehine takip alacaklısı şirket aleyhine bir yaklaşık ispat durumunu ortaya koyan ve somutlaştırılmış bir delil durumu henüz mevcut değildir. Öte yandan lehtar olan davacı şirket, sözleşmenin tarafı olmadığı, senedin mücerretliğinin kalmadığı, işlem yasağı olduğu, mal teslimi yapılmadığı yönündeki iddiaları ise bono içeriği ve dava dilekçesi ekinde başkaca evrak olmaması karşısında bu aşamada basit bir iddia niteliğinde olup yaklaşık ispat şartları bu aşamada oluşmamıştır. Elbette haklılık durumu yargılama aşamasında delillerin tam toplanması ile tespit edilebilecektir. Tedbir talebi mevcut dosya kapsamındaki dava dilekçesi ve eki olan delillere göre değerlendirilmelidir. Bu çerçevede oluşturulan tedbir talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili tedbir talepli 09/11/2022 tarihli dilekçesinde; Raporun sunulduğunu, bu şekilde delillerin toplanmış olduğunu, bononun karşılıksız olduğunu, bu nedenle tedbir taleplerinin yeniden değerlendirilerek kabul olunmasını talep etmiştir. Davalı vekili ise 05/12/2022 tarihli dilekçesinde; Raporda davacıların davalıya borçlu olduğunun senet ve protokoller kapsamında anlaşıldığını, maliyet ve bedelleri konusunda mutabık kalındığını, stok bedellerinin belirlenmesine yönelik borçlandırıcı işlemin ifa olunduğunu, borç ikrarının yapıldığını, müvekkilinin meşru hamil olduğunu, bononun bedelsiz olmadığını, ispat koşullarında değişiklik olmadığını beyan etmiş olup nitekim davalılar vekili cevap dilekçesinde ise stokların tüm demirbaşları ile birlikte davacı şirket tarafından teslim alındığını, senedin buna karine teşkil ettiğini dahi savunmuştur. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/609 Esas 30/12/2022 tarihli ara kararıyla; “Bu arada belirtmek gerekir ki tedbir talebi mevcut dosya kapsamındaki dava dilekçesi ve eki olan delillere göre değerlendirilmelidir. “İhtiyati tedbir talebinde bulunanın talep ettiği varlığın hakkı ve bu hakkın varlığının tehlikede olduğu hususunda hakimde kuvvetli bir kanaat oluşturması noktasında ispat yükümlülüğü altında olduğu, ihtiyati tedbir talebinde bulunanın hakkını ve tedbir sebeplerini dilekçede belirtmiş olmasının yeterli olmayacağı” (İsmail Hakkı KARAFAKİH, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü ve Esasları, Ankara, 1952, Sy.267; Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ, Medeni Yargılama Hukuku, Cilt 1-2, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, S. 58; Hakan ALBAYRAK, Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık İspat, Ankara, 2013, S.192,193; Dr. Evrim ERİŞİR, Geçici Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, 2013,Sy.148; Prof. Dr. Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Cilt, İstanbul, S.4326; Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Hukuk Muhakemeleri Şerhi, Ankara, S.213; Prof. Dr. İlhan POSTACIOĞLU, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 1975, S.488; Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ, İhtiyati Tedbirler, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 1981,S.783); ayrıca belge sunması gerektiği, atıf yapılan eserlerde de belirtildiği üzere “ihtiyati tedbir talebinde bulunanın hakkını ve tedbir sebeplerini dilekçede belirtmiş olması yeterli olmayacağı” gibi tam ispat aranmasa da sunacağı belge ile yaklaşık ispat seviyesinde iddiasını ispatlamasının zorunlu olduğu halde bu noktada ve bu aşamada yaklaşık ispat seviyesinde de olsa davacının delillerinin toplanmadığı, ayrıca sunulmadığı, nitekim 25/02/2021 tarihinde düzenlenen tutanak ile de bu durumun sabit olduğu, bu nedenle tedbir kararının verilmesinin yasal koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde tedbirin reddi gerekçesi açıklanmıştır. Bu çerçevede oluşturulan tedbir talebinin reddine dair gerekçe halihazırda hukuken ve fiilen geçerliliğini sürdürmektedir. Mahkememizce bilirkişi incelemesi yapılmış olmakla birlikte alınan rapor içeriği karşısında ve bu aşamada, tedbir talebinin kabulü noktasında yaklaşık ispat şartlarının gerçekleştiğini gösterir başkaca bir durum henüz saptanamamıştır. Bu aşamada, yargılamadaki tahkikat aşaması devam etmekte olup halihazırda ise yargılama işlemleri sonuçlanmamıştır. Dilekçelerin verilmesi aşamasında sunulan beyanlar dikkate alındığında, davacıların haklı olup olmadığı ancak tüm delillerin toplanması ortaya çıkabilecektir. Kaldı ki mahkememizin konu ile ilgili farklı tarihlerde vermiş olduğu tedbire dair iki farklı red kararı verilmiş, ancak bu konuya ilişkin herhangi bir istinaf yoluna başvurulmamıştır. ” gerekçesiyle davacı vekilinin 09/11/2022 tarihli ihtiyati tedbir talebinin kabulüne dair talebin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece ihtiyati tedbir taleplerinin reddedildiğini, bilirkişi raporunun 20. sayfasında toplam senet bedelinin şirket için önemli olduğunun tespit edildiğini, yani …’ın bu senetle ilgili haklarını genel kurul kararı olmaksızın devredilemeyeceğini, geçerli olmayan bir devir ilişkisi sonucu da hakkın devrinin söz konusu olamayacağını, sırf bu durumun dahi menfi tespit taleplerinin kabulü için yeterli olduğunu, yargılama aşamasında tarafların ticari defter ve kayıtlarının usule uygun olarak incelendiğini, bilirkişi raporunda tüm iddialarının tesvik edildiğini ve uzman görüşü ile farklılıklar olmadığının açıklığa kavuştuğunu, senedin vadesinin 01.11.2018 iken cironun yapıldığı tarihin hisse devir işleminin yapıldığı tarih olan 01.11.2018 olduğunu, yani devir tarihinden sonraki ciro alacağının temliki hükmünde olduğunu, mücerretlik ilkesinin ortadan kalktığını, bedelsiz bir senetin geçersiz bir devir işlemi ile davalı elinde bulundurulduğunu, kötü niyetli olarak takibe geçtiğini, sözleşme ilişkilerinin tamamında firma yetkililerinin aynı olduğunu, süreç içerisinde isimlerin değişmediğini, davalı firmanın bu senedin karşılıksız olduğunu bile bile icra takibine konu ettiğini beyan ederek istinaf başvurularının kabulü ile taleplerinin reddine dair verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının taleplerinin reddi gerektiğini, dosyada tedbir kararını gerektirecek herhangi bir durum söz konusu olmadığı gibi davacı tarafın buna dair bir delil de ibraz edemediğini, davacı tarafın geçerli olmayan bir devir ilişkisi sonucu hakkın devrinin söz konusu olmayacağını ve bu nedenle takip yapılamayacağını iddia ettiğini, ancak iddiasının aksine TTK 408/2-f maddesinin somut olaya uygulanamayacağını, huzurdaki davada bir şirketin devrinin söz konusu olup şirketin mal varlığının devrinin söz konusu olmadığını, taraflar arasında akdedilen Hisse Satış Sözleşmesinin 12. maddesinde … A.Ş. adına tanzim edilen kambiyo senetlerinin, Hisse Satım Sözleşmenin imzası ile birlikte … A.Ş. tarafından cirolanarak … Ltd Şti.’ne teslim edileceğinin düzenlenmiş olup 01.11.2018 vade ve 750.000 TL bedelli dava konusu senet bu kapsamda müvekkil davalı şirket tarafından elde edildiğini, dava konusu senetin, TTK 776. maddesinin aradığı şartları taşıyan, kambiyo vasfına haiz bir senet olup, dolayısı ile davacı taraf senedin haksız olarak alındığını ileri süremeyeceğini, müvekkili şirketin senedin meşru hamili olup, her halde senedin sebepten mücerret olması nedeniyle bedelsizlik iddiasının müvekkil şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, ihtilafa konu senet bedelinin ödenmediğinin Bilirkişi Raporu ile sabit hale geldiğini, davacı tarafın senet bedelini ödediğine dair herhangi bir belge ibraz edemediğini, ispat külfeti davacı taraf da olup senedi ciro yolu ile elinde bulunduran davalı meşru hamile karşı bedelsizlik iddiasını ileri süremeyeceğini, zira bedelsizlik iddiası keşideci ile lehdar arasındaki geçerli olan bir savunma imkanı olduğunu, ciro yolu ile tedavüle konulmuş olan ticari güvenliğe haiz mücerret bir borç ikrarı olan senet nedeni ile keşideci cirantalara bedelsizlik iddiası ileri sürülemez. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/48 E. 2021/263 K. sayılı kararı ile davanın HMK md. 114/f.1 bend (ç) hükmü uyarınca, mahkemenin kesin yetkili mahkeme olmaması nedeniyle dava şartı yokluğunda usulden reddine, davacıların tedbir taleplerinin dahi mahkemenin kesin yetkili mahkeme olmaması nedeniyle usulden reddine ve talep halinde dosyanın Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği, işbu kararın istinaf incelemesi neticesinde Dairemizin 2021/810 E. 2021/808 K. sayılı kararında dava tarihi itibariyle taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin kalmadığı HMK 14/2 md uyarınca kesin yetki kuralının uygulanabilmesi için dava tarihi itibariyle özel hukuk tüzel kişilerinin ortaklık ya da üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar kapsamında kalması gerekip dava tarihinden önce … şirketi tarafından hisse devri yapılarak dava tarihi itibariyle davalı Denge şirketinin ortaklık sıfatı kalmadığından, talep hisse devri sebebiyle verilen senetten dolayı borçlu olunmadığına ilişkin olduğundan HMK 14/2 madde kapsamında kalmadığından davaya genel yetki kurallarının uygulanması gerektiği, gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK 353/1-a-3 md. gereğince kaldırılmasına, dosyanın inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2021/9104 E. 2022/2412 K. sayılı Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik oy çokluğu ile kesin olarak verilen kararda dava tarihi öncesi şirket ortağı olan ve ancak dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren kişinin daha sonra ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeniyle ortak veya ortaklığa dava açması ya da bu kişiye dava açılması durumunda HMK 14/2 maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması gerektiğini, Daireler arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir. HMK 390. maddeye göre ihtiyati tedbir dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Somut olayda mahkemece verilen ilk kararda kesin yetki nedeniyle dava şartı yokluğunda davanın usulden reddine, dosyanın talep halinde görevli ve yetkili Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği, istinaf edilmesi neticesinde Dairemizce istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararı kaldırılarak dosya ilk derece mahkemesine iade edilmiş ise de, ilk derece mahkemesinin başvurusu üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2021/9104 E. 2022/2412 K. sayılı kararı ile somut olayda HMK 14/2 maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması gerektiğinin belirtildiği, davacıların haklı olup olmadığı tüm delillerin toplanması ile ortaya çıkacağı, bu aşamada yaklaşık ispat şartının sağlanmadığı, tedbirin yasal koşullarının oluşmadığı, bilirkişi raporunun tek başına tedbir kararı verilmesi için yeterli olmadığı, mahkemenin tedbirin reddi talebine ilişkin itiraz üzerine ret kararı verilmesi hukuken yerindedir. Tüm bu nedenlerle davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2022 tarih ve 2021/609 E., sayılı ara kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.