Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/359 E. 2023/736 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/359
KARAR NO: 2023/736
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/09/2022
NUMARASI: 2019/457 E. – 2022/684 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/07/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile borçlu-davalı şirket arasında 30/12/2010 tarihinde alacağın temliki sözleşmesi yapıldığını, sözleşme uyarınca 28 Temmuz 2011 tarihinden başlamak üzere 28 Kasım 2014’e kadar her ay 120,00 USD ve 28 aralık 2011 tarihinde 214,00 USD olmak üzere toplamda 5.134,00 USD ve 28 Ocak 2015 tarihinden başlamak üzere 29 aralık 2015 tarihine kadar her ay 120,00 Euro ve 28 Ocak 2016 tarihinde 158,81 Euro olmak üzere toplamda 1.598,81 EURO’unun ödenilmesi gerektiğini, bahsi geçen ödeme planına göre borçlu-davalı tarafça toplam 700,00 USD ödendiğini kalan taksitlerin hiçbirinin ödenmediğini, borçlunun-davalının temerrüde düştüğünü, borçlu-davalı aleyhine 09/06/2016 tarihinde Bursa … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, borçlu tarafça yetki itirazında bulunulduğunu ve dosyanın 09/01/2017 tarihinde İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esasına kaydının yapıldığını, borçlu-davalı tarafından 02/02/2017 tarihinde takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, borçlunun-davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu iddia ve beyan ederek davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davaya konu uyuşmazlığın mutlak ticari dava sayıldığını, ticarî davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde açılması gerektiğini, TTK’nın ticarî davaları tanımlayan 4.maddesinde; ”4/1-f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır.” hükmünün düzenlendiğini, aynı kanunun 21. Maddesinde de taraflardan birisi için ticari iş niteliğinde olan bir işin diğer taraf için de ticari iş sayılması gerektiğine ilişkin düzenlemenin mevcut olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin E. 2009/9110 K. 2011/2297 sayılı kararında; ”Uyuşmazlık bankacılık işleminden kaynaklanmakta olup, davanın T.T.K.nun 4/1-6 ncı madde, fıkra ve bendi uyarınca, mutlak ticari dava niteliği taşıması; öte yandan, tacir olan davacı banka için ticari olan bir işin, tacir olmayan davalı için de ticari sayılması da aynı kanunun 21 inci maddesi hükmü gereği olması…” şeklinde hüküm tesis ettiğini, müvekkille davacı arasında düzenlenmiş olan sözleşmede her ne kadar temlik ifadeleri yer alsa da esasında davaya konu sözleşme borcunun nakli sözleşmesi olduğunu, taraflar arasında yapılmış olan bu sözleşmeye göre davalı müvekkil şirketin tasfiye hâlindeki … A.Ş’nin borcunu nakil aldığını, müvekkili şirketin tasfiyesi devam eden şirket yerine borcun ödenmesi için gerekli gayretleri göstermeyi taahhüt ettiğini, alacağın temliki sözleşmelerinde alacaklı taraf değişirken; borcun nakli sözleşmelerinde borçlunun taraf değiştiğini, davaya konu sözleşmede ise borçlu tarafın yer değiştirdiğini, bu sebeple davaya konu sözleşmenin Borcun Nakli Sözleşmesi olduğunu, Borcun Nakli Sözleşmelerinin 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun genel hükümler kısmında, 195-205. Maddeleri arasında düzenlendiğini, 2000’li yılların başlarında, ülkemizde ve daha sonra dünya genelinde ekonomik bakımdan ciddi anlamda sıkıntılı günler yaşandığını, özellikle ülkemizde ilk defa repo faizlerinin % 2000’lere ulaşmış olduğundan bahsi geçen yıllarda bankacılık faaliyetlerini devam ettirmekte olan … A.Ş.’den vadeli hesaplar olduğu halde vadeler bozularak hızlı bir şekilde para çekmeler başladığını, kurum hakkında çıkarılan gerçek dışı dedikoduların mudilerde panik havası meydana getirdiğini ve finans sektörüne güvensizlik ortaya çıktığını, bahsi geçen krizden önceki son üç ay içinde kurumun mudilerine 265 milyon $ (İkiyüzaltmışbeşmilyon Amerikan Doları) ödemede bulunduğunu, bu miktarın 235 milyon $’ı anapara, 30 milyon doları da kâr payı olduğunu, 15 Kasım 2000 tarihinde Türkiye genelinde başlayan ekonomik krizin yukarıda da belirtildiği gibi kurumun mudilerinin de aşırı taleplerine yol açtığını ve zaman darlığından dolayı nakit sıkıntısı baş gösterdiğini, meydana gelen panik havasının ve bazı mudilerin İcra Takiplerine başvurması sebebiyle Kurumun Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 10/02/2001 tarih ve 171 sayılı kararına istinaden tasfiye sürecine girdiğini, takip alacaklısı ile yetkilisi bulunduğu şirket arasında tanzim olunan borcun nakli sözleşmesiyle, davacıya olan borcun şirketçe devralındığını ve yapılandırıldığını, bu sözleşmeye istinaden şirketn tasfiye halindeki … A.Ş. nezdinde henüz vadesi gelmediğini, mutlak ödenmesinin de hukuken zorunlu olmayan Kar ve Zarar Katılım bakiyesini nakil aldığını, takibe konu sözleşmede borcu devreden … A.Ş’nin halen tasfiye hâlinde olduğunu, tasfiye hâlinde olan şirkete tasfiye süreci boyunca hiçbir takip açılamayacağını, davalı şirketin borcu devreden … A.Ş.’nin ileri sürmeyi haiz olduğu tüm itirazları ileri sürebileceği için, şirkete takip başlatılmasının hukuka aykırı olduğunu, bu durumda davacının kanun maddesini açıkça ihlal ettiğini, Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/549 E. – 2015/22 K. Sayılı kararıyla Borcun Nakli Sözleşmesiyle devreden müflisin borçlarını devralan şirketler aleyhine takip başlatılmasının mümkün olmadığı kararını verdiğini, davacının hiçbir hukukî mesnede dayanmadan müvekkil aleyhine takip başlattığını, haksız ve kötüniyetli bu takip sebebiyle davacı aleyhine asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra-inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini iddia ve beyan ederek davanın görevsiz mahkemede açılmış olması, davalı şirketin borcun nakli sözleşmesiyle borcu devralmış olması, borcun nakli sözleşmelerinde, borcu devralanın, borcu devredenin ileri sürme hakkına sahip olduğu savunmaları ileri sürebilecek olması, borcu devreden şirketin tasfiye halinde olması ve bu haliyle takip başlatılmasının imkansız olması ve davalı şirket adına da takip başlatılmasının hukuken mümkün olmaması sebepleriyle, davanın usulden reddine, bu olmadığı takdirde esastan reddine, haksız ve kötüniyetli icra takibi başlatılmış olması sebebiyle davacının takip dosyasındaki asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra-inkâr tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Davalı tarafça tahkikat aşamasında sunulan ödeme savunmasına bulunulmuş ise de mahkememizce bildirilen hesabın ait olduğu … Bankası A.Ş.’ye 10/08/2022 tarihli cevapta ödeme kayıtlarının icra takibine konu taksitlere ilişkin olmadığı önceki taksitlere ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce aldırılan ve itibar edilen edilen bilirkişi raporuna göre de icra takip tarihi itibariyle davacının 4.434,00 USD ve 1.598,81 Euro alacağı bulunduğunun tespit edilmiştir. Bu nedenle de davanın kabulü ile, davalı tarafından İstanbul … İcra Dairesi’nin …esas sayılı takibine yapılan itirazın iptali ile, takibin takip talebindeki koşullar ile devamına karar verilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde icra inkar tazminatı talebinde bulunmuştur. Davacı lehine icra inkar tazminatına hükmetmek için davalının haksız olması, itirazın iptaline karar verilen alacağın likit olması ve davacının talebi gerekir. Davanın kabulüne karar verilen alacak miktarının kayıtlara dayalı likit yani belirlenebilir bir alacak miktarı olduğu kanaati ile, İİK’nın 67/2. maddesi gereğince itirazın iptaline karar verilen 4.434,00 USD ve 1.598,81 Euro’nun icra takip tarihindeki Türk Lirası karşılığı olan 18.150,79 TL’nin takdiren %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı taraf cevap dilekçesinde kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de davanın kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle İİK’nın 67/2. maddesindeki yasal koşullar oluşmadığından bu talebin reddine” karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Davanın görevsiz mahkemede açıldığını, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, -Alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, davaya konu sözleşmenin alacağın temliki sözleşmesi olmadığını, borcun nakli sözleşmesi olduğunu bu nedenle borcu devralan şirketin, borcu devreden şirketin ileri sürme hakkına sahip olduğu itiraz ve def’ileri ileri sürebileceğini, … A.Ş.’nin, hâlen tasfiye hâlinde olduğunu, şirketlerinin henüz vadesi gelmemiş, mutlak ödenmesi de hukuken zorunlu olmayan Kar ve Zarar Katılım bakiyesini nakil aldığını, -Borcu devreden … A.Ş.’nin tasfiye hâlinde olması nedeniyle yeni takip başlatılmasının mümkün olmadığını, tasfiye halindeki şirketler aleyhine takip başlatılamayacağı yönünde onlarca Yargıtay kararı bulunduğunu,-Davacının haksız ve kötüniyetli takibi sebebiyle icra inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini, hükmün kaldırılması suretiyle davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2017/102 Esas ve 2017/450 karar sayılı 26/12/2017 tarihli görevsizlik kararı ile İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/230 Esas ve 2018/950 karar sayılı 26/09/2018 tarihli karşı görevsizlik kararı ile merci tayini için dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi’ne gönderildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi’nin 2019/502 Esas ve 2019/1818 Karar sayılı 11/07/2019 tarihli kararı ile yargı yeri olarak Asliye Ticaret Mahkemesini belirlediği görülmüştür. Bu aşamada görev yönünden istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Yargıtay HGK’nun 2017/11-2630 esas ve 2019/328 karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. HD’nin 2015/15375 esas ve 2016/4584 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/14950 esas ve 2016/3529 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/9772 esas ve 2015/10702 karar sayılı kararlarında istikrarlı şekilde belirtildiği üzere, taraflar arasındaki 30/12/2010 tarihli “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat sözleşmesi” bağımsız mahiyette bir sözleşmedir ve taraflar açısından kendi başına hüküm ifade eder. Davacı 30/12/2010 tarihli “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat sözleşmesi” ne dayanarak sözleşmenin karşı tarafı olan davalı … Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi aleyhine icra takibi başlatmış ve itiraz üzerine itirazın iptali davası açmıştır. Tarafların temlik sözleşmesine konu yaptığı alacağın borçlusu durumundaki Tasfiye Halindeki … A.Ş. bu davada ve takipte taraf değildir. Davalı vekilinin emsal olduğunu iddia ettiği Yargıtay kararlarında … davada taraf sıfatını haiz olduğundan, dosyamız yönünden emsal olma vasfı mevcut değildir. 30/12/2010 tarihli sözleşme tarafların serbest iradesi ile düzenlenmiş olup, tarafları bağlayıcıdır. Ayrıca davalı tacir olup, TTK 18/2 maddesi uyarınca basiretli tacir gibi davranıp, … Şirketi’nin tasfiyesinin sözleşmede taahhüt ettiği tarihe kadar tamamlanmama ihtimalini düşünerek, temlik aldığı alacağı riskli bulduğu taktirde sözleşme yapmaktan kaçınabilecek iken, sözleşme yapmış ise ahde vefa ilkesi uyarınca taraflar taahhütlerine uymakla yükümlü olduğundan, edimlerini yerine getirmekten kaçınamacağından, davalı vekilinin borcun dayanağının kar ve zarar katılım hesabı olması sebebiyle asıl borçlu şirketin tasfiyesi sonucunun beklenmesi ve bakiye bedel kalması durumunda davacılara ödeme yapılmasına karar verilmesi gerektiği yönündeki istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. Taraflar arasındaki 30/12/2010 tarihli “Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat sözleşmesi” Yargıtay HGK’nun 2017/11-2630 esas ve 2019/328 karar sayılı kararı ile Yargıtay 11. HD’nin 2015/15375 esas ve 2016/4584 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/14950 esas ve 2016/3529 karar, Yargıtay 11. HD’nin 2015/9772 esas ve 2015/10702 karar sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, bağımsız mahiyette bir sözleşmedir ve taraflar açısından kendi başına hüküm ifade ettiğinden, … A.Ş. ile davacı arasındaki “kar ve zarara katılım sözleşmesi”inden ayrık olarak takip ve dava konusu edilebilir. Tarafların temlik sözleşmesine konu yaptığı alacağın borçlusu durumundaki Tasfiye Halindeki … A.Ş. bu davada ve takipte taraf değildir. Davalı vekilinin emsal olduğunu iddia ederek sunduğu Yargıtay kararlarında … davada taraf sıfatını haiz olduğundan, dosyamız yönünden emsal olma vasfı mevcut değildir. Sözleşmede temlik edilen alacak miktarına ilişkin hususlar bilirkişi raporunda incelenmiş olup, TBK 117/2 maddesinde; “Borcun ifa edileceği gün birlikte belirlenmişse…bu günün geçmesiyle ….borçlu temerrüte düşmüş olur” hükmü gereği bakiye alacaklar muaccel olduğu gibi, takip ve dava tarihi itibariyle taahhüt edilen son taksitin ödeme tarihi de geçtiğinden, TBK 117/2. maddesinin düzenlemesi karşısında, davalı taraf takip tarihi itibariyle 117/1. maddesindeki ihtara gerek olmadan sözleşmedeki miktarın tamamı yönünden temerrüte düştüğünden, davalı vekilinin alacağın takip ve dava tarihi itibariyle istenebilir olmadığına ilişkin istinaf sebebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davalı taraf, icra inkar tazminatı verilmesini talep etmiş ise de, icra inkar tazminatının davacı yönünden talep edilebilecek bir tazminat olduğu, davalının isteminin kötü niyet tazminatı olduğu değerlendirilerek, davanın kabulü halinde kötü niyet tazminatı verilemeyeceğinden bu yöndeki talebin de reddi gerekmiştir. Sonuç olarak, bu doğrultuda ilk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen sebeplerle dosya içeriğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/09/2022 tarih ve 2019/457 E., 2022/684 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.560,21 TL nipsi istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 390,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.170,21 TL harcın davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06/07/2023