Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/267 E. 2023/297 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/267 Esas
KARAR NO: 2023/297
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/03/2017
NUMARASI: 2014/881 E. – 2017/325 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 27.04.2004 tarihli 15 yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, Rekabet Kurumunun 2002/2 sayılı tebliği kapsamında bayilik sözleşmelerinin 5 yıla uyarlandığını, bu tebliğ doğrultusunda 29/03/2006 tarihinde 5 yıl süreli yeniden bir bayilik sözleşmesi imzalandığını, daha önce imzalanan bayilik sözleşmesinin yeni imzalanan bayilik sözleşmesinin eki niteliğinde kaldığını, davalı şirket ile 26/03/2006 tarihinde “Re’sen Satış Taahhütnamesi” imzalandığını, Rekabet Kurumunun 12/03/2009 tarihli duyurusu nedeniyle 18/09/2005 tarihinden önce akdedilen bayilik sözleşmelerinin süresi ne olursa olsun 18/09/2010 tarihinde sona ereceğinden taraflar arasındaki akdi ilişkinin 18.09.2010 tarihinden itibaren kendiliğinden sona erdiğini, 20.09.2010 tarihinde davalı şirket ile bayilik protokolü ve 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, 16.09.2010 tarihinde satış taahhütnamesi imzalandığını, davalı … ile 20.09.2010 tarihli 150.000.-TL’lık limit dahilinde kefaletname imzaladığını, davalı tarafın söz konusu dönemlerde alım taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek, şimdilik 26.03.2006-20.09.2010 tarihleri arası için 10.000.-TL ve sözleşmenin fesih nedeniyle sona erdiği 21.09.2010-20.09.2015 tarihine kadarki dönem yönünden 10.000.-TL cezai şartın faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş ve 03.10.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 336.276,58 TL’ye yükseltmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Sözleşme ve taahhütnamelerde yer alan hükümlerin genel işlem koşullarına getirilen sınırlamaya aykırı olduğunu, talep edilen cezai şartın fahiş olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karara karşı davalılar vekili istinaf talebinde bulunmuştur.Dairemiz 04/02/2021 tarih ve 2020/249 E. 2021/81 K. Sayılı kararı ile; 20.09.2010 tarihli sözleşmenin 06.10.2010 tarihinde davalı tarafça haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği, davalının sözleşmede öngörülen asgari miktarda akaryakıt ürünü almamasına rağmen davacının, davalı şirkete ürün sağlamaya devam etmesi ve ürün bedellerini çekincesiz kabul etmesi nedeniyle 26.03.2006 ile 20.09.2010 tarihleri arası için cezai şart talep edemeyeceği, dava dilekçesinde bu dönem için talep edilen 10.000,00 TL’nin reddine karar verilmesi gerektiği, davalı şirketin 31.12.2013 tarihli öz kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şartın 336.276,58 TL olduğu, bu miktarın 10.000,00 TL’lik kısmının belirtilen nedenlerle reddedilmesi gerektiği, bu suretle alacak miktarının 326.276,58 TL olduğu dikkate alındığında, davalının ekonomik durumuna, somut olayın özelliklerine göre bu miktardaki cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte bulunduğu, cezai şart alacağında takdiren % 50 oranında indirim yapılarak 163.138,29 TL cezai şart alacağına hükmedilmesinin yerinde olacağı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davanın kısmen kabulüne 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için talep edilen 10.000,00 TL cezai şart talebinin reddine, 326.276,58.-TL cezai şart alacağının takdiren % 50 tenkisi ile 163.138,29 TL’nin (davalı …’nun sorumluluğu 150.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiş olup, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03.11.2022 tarih, 2021/3356 Esas, 2022/7755 Karar sayılı kararı ile; ”… sözleşme ile tayin edilen bir cezai şartın tahsilini istemek hakkını haiz olan davacının açtığı dava sonunda cezai şartın mahkemece fahiş görülerek tenkis edilmesi halinde, tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle hakimin takdir hakkını kullanarak Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesaplanmasında dikkate alınamaz. (Emsal:HGK 2009/18-421 E. 2009/526K.sayılı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 27.06.2013 tarih, 2013/5697 E. 2013/12129 K. sayılı, 27.06.2013 tarih 2012/14815 E. 2013/12086 K. sayılı ilamları) Buna göre Bölge Adliye Mahkemesince tenkis edilen kısım yönünden davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde gerekçeyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.Dairemizce usûl ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.Dava, taraflar arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmeler kapsamında, davalının yıllık asgari alım taahhüdüne aykırı davrandığı iddiasından kaynaklanan ve sözleşmenin feshinden doğan cezai şart alacağının tahsiline yönelik alacak davasıdır.Davanın konusu, 29.03.2006 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 26.03.2006 tarihli “re’sen taahhütname” başlıklı sözleşmede kararlaştırılmış olan cezai şart ile 20.09.2010 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 16.09.2010 tarihli satış taahhütnamesidir. Taraflar arasında son olarak imzalanan 20.09.2010 tarihli sözleşmenin 06.10.2010 tarihinde davalı tarafça haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği anlaşılmıştır. Davalı taraf, davalı şirketin, 2004 yılında davacı … lehine 15 yıllığına intifa hakkı tesis ettiğini, davalı bayi şirketin bütün yaptığı sözleşmelerin bu intifa baskısı altında imzaladığını beyan etmiş ise de, bu yönde dosyaya yansıyan somut bir delilin olmadığı anlaşılmıştır. Yine davalı tarafça, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmelerin genel işlem şartı niteliğinde olduğu ve haksız şartlar içerdiği, bu nedenle Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca geçersiz olduğu ileri sürülmüş ise de; sözleşmelerin imzalandığı tarihte yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanununda Genel İşlem Koşullarının düzenlememiş olması nedeniyle somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun 158/2. Maddesi, ”Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun.” şeklindedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 179.maddesinde yerini bulan düzenleme dikkate alındığında, somut olayda ifayla birlikte talep edilen cezai şart bulunduğu ve alacaklının, herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin sözleşmeden kaynaklanan ifayı kabul etmesi halinde artık cezai şartı isteyemeyeceği görülmektedir. Somut olaya gelindiğinde, davalı şirketin 29.03.2006 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 26.03.2006 tarihli “re’sen taahhütname” başlıklı sözleşme süresince davacı ürünlerinin satışını yapması, davacının da sözleşmede öngörülen asgari miktarda akaryakıt ürünü almamasına rağmen davalı şirkete ürün sağlamaya devam etmesi ve ürün bedellerini çekincesiz kabul etmesi karşısında; taraflar arasındaki sözleşme uyarınca kararlaştırılan cezai şartın davacı tarafça istenemeyeceği, zira davacının bu hususta davalı tarafta haklı bir güven oluşturduğu, davalı şirketin kendisinde uyandırılan bu haklı güven dolayısıyla davacı şirketten akaryakıt alımına devam ettiği, bu şekilde ortaya çıkan “güven sorumluluğunun”, dürüstlük ilkesinin bir gereği olduğu, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi kararında yapılan ve davacının 26.03.2006 ile 20.09.2010 tarihleri arasında cezai şart talep hakkının bulunmadığına yönelik değerlendirmesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığının 2012/19-670 E- 2013/171 K. Sayılı 30.01.2003 tarihli kararı) Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; Davacının dava dilekçesinin netice ve talep kısmında talep ettiği tazminatın 10.000,00 TL’lik kısmını 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için, diğer 10.000,00 TL’yi ise feshedilen 20.09.2010 tarihli ikinci bayilik sözleşme için talep ettiği, 26.03.2006 ile ikinci sözleşme tarihi olan 20.09.2010 tarihleri arasında davacının cezai şart talep hakkının bulunmadığı, talep edilebilecek cezai şartın 20.09.2010 tarihli sözleşmeye ilişkin olduğu, bilirkişi raporunda yapılan cezai şart hesaplamasının bu husus dikkate alınarak yapıldığı, davacının iki ayrı dönem için ayrı ayrı 10.000,00 TL cezai şart alacağı üzerinden davayı açmış olması ve bu dönemlerden 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için cezai şart alacağı talep edilemeyecek olması dikkate alındığında, bu dönem için dava açılırken talep edilen 10.000,00 TL’nin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Ayrıca, hükme esas alınan 29.08.2016 tarihli bilirkişi heyet raporuna göre; davalı şirketin 31.12.2013 tarihli Öz Kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şart tutarını karşılayabilecek yeterlilikte olduğu belirtilmiştir. Cezai şart alacağının talep edildiği işletmenin ekonomik olarak mahvına neden olacağının anlaşılması halinde, cezai şart alacağından takdiri olarak indirim yapılabileceği Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararları ile kabul edilmiştir. Buna göre, davalı şirketin 31.12.2013 tarihli Öz Kaynaklarının 696.306,82 TL düzeyinde bulunduğu, hesaplanan cezai şartın ise 336.276,58 TL olduğu ancak bu miktarın 10.000,00 TL’lik kısmının yukarıda belirtilen nedenlerle reddedilmesi gerektiği ve bu suretle alacak miktarının 326.276,58 TL olduğu dikkate alındığında, davalının ekonomik durumuna, somut olayın özelliklerine göre bu miktardaki cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte bulunduğu anlaşılmakla cezai şart alacağında takdiren % 50 oranında indirim yapılarak 163.138,29 TL cezai şart alacağına hükmedilmesinin yerinde olduğu, Yargıtay bozma ilamı dikkate alınarak reddedilen kısım yönünden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince hükmün kaldırılarak, yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE,2-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2 maddesi gereğince İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23.03.2017 gün ve 2014/881 Esas, 2017/325 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, Bu kapsamda; 3-Davanın KISMEN KABULÜNE, 4- 26.03.2006-20.09.2010 tarih aralığındaki sözleşme için talep edilen 10.000,00 TL cezai şart alacağı talebinin REDDİNE, 5-326.276,58.-TL cezai şart alacağının takdiren % 50 tenkisi ile 163.138,29 TL’nin (davalı …’nun sorumluluğu 150.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine, cezai şartın 10.000,00 TL’lik kısmına dava tarihinden, 153.138,29 TL’lik kısmına ise ıslah tarihi olan 04/10/2016 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine, 6- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 11.143,98 TL nispi karar harcından peşin alınan 5.742,76 TL’nin(peşin+ıslah) mahsubu ile 5.401,21 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, (davalı …’nun sorumluluğu 4.965,87 TL ile sınırlı olmak üzere) 6/b- Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan; 9.297,81 TL (peşin harç başvurma harcı vekalet harcı müzekkere gideri tebligat gideri tespit dosyası gideri) yargılama giderinin davanın kabul-red oranına göre hesaplanan 4.510,31 TL’sinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine (davalı …’nun sorumluluğu 4.146,77 TL ile sınırlı olmak üzere), bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 6/c- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 25.470,74 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine (davalı …’nun sorumluluğu 23.942,49 TL ile sınırlı olmak üzere) 7- İstinaf ve temyiz aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 7/a- İstinaf talebi kabul edildiğinden davalılar tarafından yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 7/b- İstinaf yargılaması için davalılar tarafından yapılan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 7/c- Davacının temyiz istemi kabul olduğundan, temyiz yargılaması için davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 7/d- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dair karar, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı, oy birliğiyle olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/03/2023