Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/265 E. 2023/450 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/265 Esas
KARAR NO: 2023/450
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/11/2022
NUMARASI: 2021/246 Esas – 2022/738 Karar
DAVANIN KONUSU: Çek İstirdat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından bankaya ibraz edilen “… A.Ş. Kırıkkale Şubesi, Hesap No;…, Çek No; …, Keşide Miktarı 12.500,00 TL, Keşide Tarihi 31/11/2019, Keşidecisi … Tic. A.Ş.” olan çekin şüpheli … ve eşi tarafından çalındığını, işbu kapsamda İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/472 Esas sayılı dosyasında çek iptali davasının açıldığını, 2019 yılı Mayıs ayı başında şüpheli …’ün davalının işyerine gelerek “60.000 metre litralı bengalin vasıflı kumaş vereceğini, bu kumaşları kendisinin ürettiğini” bildirdiğini, 60.000 metre kumaş vereceğine dair davacıya ait ajandaya …’ün imza attığını, bunun üzerine davacının “… marka … Plakalı’’ aracını, davacı adına …’a 03/05/2019 tarihinde devrettiğini, şahsın bu devri aldıktan sonra telefonlara çıkmamaya başladığını, davacının sonradan öğrendiğine göre alelacele bir şekilde … plakalı aracı başka bir tanıdığına devrettiğini, kendi işyerini başka birinin üzerine devrettiğini ve yurt dışına gittiğini, şüpheli …’ün dolandırıcılık kastı ile hareket ettiğini, davacının bu durumdan şüphelenmesi ile şahıs/şahıslar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/108044 Hz. ve 2019/117568 Hz. sayılı dosyalarında suç duyurusu yaptığını, bu suç duyurusu sürecinde davacının işyerindeki çek ve benzeri evrakların yerinde olup olmadığı hususunda araştırma yaparken dört adet çekinin de yerinde olmadığını fark ettiğini, davacının İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/423 Esas ve 2019/472 Esas sayılı dosyalarında bahse konu çeklerin zayi olması sebebi ile iptal davası açtığını, bahse konu soruşturma dosyalarından ve çek iptali davasından ilgili muhatap bankaya ibraz için öngörülen sürelerden önce bilgi verildiğini, bununla birlikte ibrazın bilinçli bir şekilde takas sistemi ile başka bankaya yapılarak kanunun hileli yolla dolanılmak istendiğini, davalı tarafın suç duyurusunda ismi zikredilen … ile birlikte hareket ettiğini, davacının davalı tarafa ve soruşturma dosyası şüphelilerine herhangi bir borcunun olmadığını, davalı tarafın bahse konu çekten dolayı sebepsiz zenginleşmek istediğini, davalı tarafın, bahse konu çeklerde ara hamil olduğunu, dava konusu çekin vasfını kaybettiğini, ciro silsilesinin kopuk olduğunu, çekin keşidecisi de çekteki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle ilgili muhatap bankaya yazı yazdığını, sonradan edinilen bilgi kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/108044 Hz. ve 2019/117568 Hz. sayılı dosyalarında da şüphelilerin birden fazla kişiyi aynı şekilde dolandırdığının anlaşıldığını, şahsın dolandırıcılık suçlarını işledikten sonra Fransa’ya kaçtığının ifade edilmekte olduğunu, bahse konu çekin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/108044 Hz. ve 2019/117568 Hz. sayılı dosyası ile sabit olmak kaydı ile davacının adresinden çalındığını beyan ederek, dava konusu çekin istirdatı ile davacıya iadesini, davacının borçlu olmadığının tespitini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Davacı tarafından iradesi dışında elinden çıktığını bildirdiği çekin istirdatı ve menfi tespit istemiyle eldeki dava açılmıştır. Davacının bu davada öncelikle çekin hamili olduğunu ve iradesi dışında elinden çıktığını akabinde de TTK’nun 792. maddesi kapsamında bu hususların davalıya karşı öne sürülebilme koşullarını ispat etmesi gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu çek üzerindeki kayıtlardan davacının çeke taraf olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde uyuşmazlık konusu çekin davacıya devrine ilişkin kayıt bulunmadığı tespit edilmiştir. Davacının dolandırıcılık ve hırsızlık iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma dosyalarında ise davacının hak sahipliği iddiasına yönelik olarak henüz elverişli delillerle tespit yapılamadığı ve yine davacı aleyhine uyuşmazlık konusu çeke dayalı olarak icra takibi de yapılmadığı anlaşılmıştır. Davacı yanca tanık deliline dayanılmışsa da, dosya mevcudundaki kayıt ve belgeler kapsamında dava konusu çekin kendisine devrinin tanıkla ispatı mümkün olmadığından tanık dinletme talebi de yerinde görülmemiştir. Bu itibarla ve benzer bir uyuşmazlığa ilişkin Yargıtay 19. HD. 07/12/2015 T. 2015/3135 E. 2015/16374 K. Sayılı ilamı da dikkate alınarak davacının uyuşmazlık konusu çeke ilişkin olarak hak sahipliğini ispat edemediği sonucuna varılmış, davacının aktif dava ehliyeti olmadığı için davanın usulden reddine” karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Mahkeme dosyası 17/03/2022 tarihli ara kararı ile bilirkişiye verilen görev “davacının ticari defterlerinin usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediğinin, davaya konu çeke ilişkin kayıt durumunun tespiti noktasında ve dayanak kayıtların suretlerinin de eklenmesi suretiyle ayrıntılı ve denetime elverişli rapor tanzim edilmesi” şeklinde olduğunu ve 13/04/2022 tarihli raporun bu kapsamda eksik hazırlandığını, raporda “çekin … adına düzenlendiği, cirantaların sırasıyla …, …, … olduğu” tespit edildiğini, davacı müvekkilinin ticari defterlerine dair yapılan incelemede “… ile davacı müvekkil arasında ticari ilişkisinin olduğu, diğer cirantalardan … ve davalı … ile arasında ticari ilişkisinin olmadığı, ancak dosya arasına giren savcılık dosyalarında davacı ile … ve soruşturma dosyasının şüphelisi … ile arasında ticari ilişkinin olduğu, dava konusu çekin ne ciranta …’den davacı müvekkile geçtiği ne de davacı müvekkilden …’e verildiğine dair kayıt bulunmadığı” tespiti yapıldığını, savcılık makamınca ticari ilişkinin tespiti yapılabilmişken huzurdaki dava dosyası kapsamında aldırılan rapor ile bu hususta bir çelişki meydana geldiğini, dava konusu çekin, cirantalarından … tarafından aralarındaki ticari ilişkiye istinaden davacı müvekkile verildiğinin, …’in mahkeme huzurunda tanık sıfatıyla dinlenmesiyle de ortaya çıkacağını, savcılık dosyasında da davacı müvekkili ile … arasındaki ticari ilişki de tespit edildiğini, Müvekkili … tarafından Muhatabın … A.Ş. Kırıkkale Şubesi, Hesap No ;… ,Çek No ;… ,Keşide Miktarı 12.500,00 TL ,Keşide Tarihi 31/11/2019 ,Keşidecisi … Tic A.Ş olan bankaya ibraz eden davalı olan çekin şüpheli … ve eşi tarafından çalındığını, İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/472 E.Sayılı dosyasında çek iptali davasında taraflarına istirdat davası açmak için süre verildiğini, -2019 Yılı mayıs ayı başında şüpheli …’ün müvekkilinin … Cad. … İşhanı … Blok.No:… BAYRAMPAŞA/İST. adresindeki işyerine gelerek ‘ 60.000 metre litralı bengalin vasıflı kumaş vereceğini, bu kumaşları kendisinin ürettiğini ve sair…’ ifade ettiğini, 60.000 Metre kumaş vereceğine dair müvekkiline ait ajandaya …’ün imza attığını, bunun üzerine müvekkilinden … marka … Plaka sayılı aracı müvekkili adına …’ın 03.05.2019 tarihinde devrettiğini, şahsın bu devri aldıktan sonra telefonlara çıkmamaya başladığını ve hileli davranışlar sergilemeye başladığını, müvekkilinin sonradan öğrendiğine göre alelacele bir şekilde … plaka sayılı aracı başka bir tanığına devrettiğini, kendi işyerini başka üzerine devrettiğini ve yurt dışına gittiğini öğrendiğini, şüpheli …’ün açıkça dolandırcılık kastı ile hareket ettiğini, bu nedenle şahıs/şahıslar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/108044 Hz. Ve 2019/117568 Hz.Sayılı dosyasında suç duyurusu yaptığını, bu suç duyurusu sürecinde müvekkili işyerindeki çek ve benzeri evrakların yerinde olup olmadığı hususunda araştırma yaparken dört adet çekinde yerinde olmadığını fark ettiğini, suç duyurusu kayıtları incelendiğinde ciro silsilesinin koptuğu açıkça gözükeceğini, davalı tarafın hak sahipliği söz konusu olamayacağını, -Bahse konu soruşturma dosyalarından ve çek iptali davasından ilgili muhatap bankanın ibraz tarihinden önce haberdar edildiğini, bu hususta dilekçe verildiğini, iş bu kapsamda banka kayıtlarında savcılık dosyasının mevcut olduğunu, bununla birlikte ibrazın bilinçli bir şekilde takas sistemi ile başka bankaya yapılarak kanunun hileli yolla dolanılmak istendiğini, çekin arkasında imza uyumsuzluğu yazmasının yetersiz olduğunu dolayısı ile muhatap banka kayıtlarının celp edilmesi gerektiğini, davalı tarafın suç duyurusunda ismi zikredilen … ile birlikte hareket ettiğini, -Davacı müvekkilinin davalı tarafa ve soruşturma dosyası şüphelilerine herhangi bir borcu olmadığını, soruşturma dosyası şüphelileri … ve … ile MK 3.Bağlamında kötü niyetli ve suç kastı içeren bir irtibatları olabileceğini, davalı taraf ile şüphelilerinin haklarında irtibatlı olduklarına dair herhangi bir soruşturma veya dava olup olmadığının Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına sorulması ve UYAP kayıtlarından araştırılması gerektiğini, ciro silsilesinin kopuk olduğunu, çekin keşidecisinin de çekteki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle ilgili muhatap bankaya yazı yazdığını, çek asıllarının mahkeme dosyasına alınması gerektiğini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/108044 Hz ve 2019/117568 Hz.Sayılı dosya şüphelilerinin birden fazla kişiyi aynı şekilde dolandırdığını, -Çekin müvekkilinin … Cad. … İşhanı … Blok.No:… BAYRAMPAŞA/İST. adresinden çalındığını, çekin çalınmasının bir yönü ile de haksız fiil olup, HMK’nın 16.maddesi gereğince İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin de de bahse konu davaya bakmaya yetkili olduğunu, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının huzurdaki davayı açmak için taraf ehliyeti olmadığını, dava konusu … A.Ş.’nin 31.11.2019 keşide tarihli … Anonim Şirketi tarafından … adına keşide edildiğini, dava konusu çekin ciro silsilesi incelendiğinde de görüleceği üzere cirantaların sırası ile …, … ve müvekkili olduğunu, davacının dava konusu çeke ilişkin haklar öne sürebilmek ve çekin istirdatını talep edebilmek için çek üzerinde hak sahibi olması gerektiğini, davacının dava konusu çekin ne lehtarı ne de cirantalarından biri olduğunu, bilirkişi tarafından dava konusu çekin incelendiğini, “Keşidecisi … Tic. A.Ş. olan dava konusu çek, 31/11/2019 keşide tarihli olup … adına düzenlenmiştir. Çekin cirantaları sırasıyla …, … ve …’dır” olarak tespit edildiğini, dava konusu çekin şüpheli … ve … tarafından çalındığı müvekkilinin de bu kişilerle irtibatı olabileceği iddia edildiğini müvekkilinin davacı tarafı hiçbir şekilde tanımadığını, müvekkilinin dava konusu çeki iyiniyetli olarak iktisap ettiğini, davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, TTK’nın 792. maddesi uyarınca, rıza hilafına elden çıktığı iddia edilen çekin istirdadı istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içinde, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. TTK’nın 792. maddesine göre; “Çek herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790. maddesine göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle hükümlüdür.”. Aynı Kanunun 790.maddesinde ise “Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve bir birine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir beyaz ciro izlerse, bu son ciroyu imzalayan kişi çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır” düzenlemesi bulunmaktadır.Davada, davacı taraf, davaya konu çekin rıza dışı elden çıktığını iddia etmiştir. 6102 Sayılı TTK’nun 792.maddesi uyarınca açılan istirdat davalarında davacı tarafın dava konusu çeklerin hamili olduğunu ve bu çeklerin rıza dışı elinden çıktığını kanıtlaması gerekir. Dava konusu çeklerdeki ciro silsilerinin incelenmesinde kopukluk bulunmadığı, davacının ticari defter ve kayıtlarında çekin kayıtlı olmadığı, tanık dinlenilmemiş ise de dava konusu ticari ilişkinin varlığının tanıkla ispatlanabilir olmadığı, imzaların istiklali prensibi gereği davacı tarafça dava dışı kişilerin imzalarının araştırılmasının da yerinde olmadığı görülmektedir. Davacı taraf dava konusu çeklerin rızası dışında elinden çıktığı ve yetkili hamil olduğu hususunu usulüne uygun delillerle kanıtlayamamıştır. Öte yandan davalının çekin iktisabında ağır kusurlu ve kötü niyetli olduğu hususu da kanıtlanamamıştır. Davacı taraf, dava konusu çeki uhdesinde ikin kaybedildiğini iddia etmekte ise de, çekte davalı ciranta olup, çekin önceki hamilinin davacı olduğunu gösterir bir işaret bulunmadığı gibi davacı yan bu yoldaki iddiasını ispat için herhangi bir delil ibraz etmiş değildir. Gerek dava dilekçesinde, gerekse istinaf başvuru dilekçesinde davaya konu çekin davacı uhdesinde kaybolması nedeniyle istirdat davası açmakta haklı olunduğu belirtilmiştir. Bu durumda, davanın açıklanan niteliği ve davacının davaya konu çekin yetkili hamili olduğunu ispatlayamaması, dava dışı çek keşidecisi için çek istirdadı davası açıldığının açıkça beyan edilmemesi nedeniyle, davacının dava açmakta aktif husumet ehliyeti bulunmadığından ilk derece mahkemesince aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olup, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir. Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranların dilekçelerinde yer verdikleri itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2022 tarih, 2021/246 E., 2022/738 K. Sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/05/2023
MUHALEFET ŞERHİ: Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava; TTK m. 792’den kaynaklanan çek istirdatı istemine ilişkindir. … Kırıkkale Şubesine ait, … numaralı, 31/11/2019 tariih ve 12.500-TL bedelli çekin keşidecisinin dava dışı … Ticaret Ltd. Şti., lehtar ve ilk cirantasının …, ikinci cirantasının … ve son cirantasının da davalı … olduğu tespit edilmekle, Mahkemece davacı ile davalı arasındaki ticari ilişkinin belirlenmesi açısından ticari kayıt ve defterlerin incelenmesine karar verilmekle davalının kayıtlarının ibraz edilmediğinden incelenemediği, davacının kayıtlarının incelendiği, kayıtlara göre ciro silsilesinde yer alamayan davacının, lehtar ve ciro silsilesindeki ilk ciranta olan dava dışı … ile ticari ilişkisi varken diğer cirantalar dava dışı … ve davalı … ile ticari ilişkisinin olmadığı, dosya kapsamına alınan soruşturma dosyalarında dava dışı … ile şüpheli olarak gösterilen dava dışı …’ün davacı ile ticari ilişkisi bulunduğu, dava konusu çekin, ne ciranta dava dışı … tarafından davacıya verildiğine ne de davacı tarafından dava dışı …’e verildiğine dair herhangi bir kaydın incelemeye sunulan işletme defterlerinde bulunmadığı teknik olarak belirlenmiştir. TTK m.792 elden çıkan çek “(1) Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilebilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790 ıncı maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür.”hükmünü haiz olmakla; davacının, eldeki çek istirdadına konu çekte hamil olmadığı, yine ticari kayıtlara göre çekte hak sahibi olduğunu da ispatlayamadığı sabit bulunmuştur. Yine davacı, çekin rıza dışı elinden çıktığını, davalının kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu da yazılı delillerle ispatlayamamıştır. Somut davada, tanık dinlenmesi yasa gereği mümkün de görülmemiştir. “Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır (Misal : Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042). HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir (aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten ) dolayı reddedilir (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir). Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur (YHGK 27.1.2016,13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip (ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder (HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu karar (dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden (davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez( HMK m.327/2). Taraf ehliyeti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 50. maddesinde açıkça düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir. Dava ehliyeti ise, HMK’nın 51. maddesinde kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyeti olarak ifade edilmiştir. Dava ehliyeti, TMK’nın 9. maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukundaki görünümü olup buna göre medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişinin dava ehliyeti bulunmaktadır. Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, “aktif husumeti”, davalı sıfatı ise “pasif husumeti” karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def’î değil itiraz niteliğinde olması sebebiyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da bir başka deyişle taraf sıfatı dava şartlarından değildir. Dava şartının özelliği tıpkı taraf sıfatı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır (emsal mahiyette: YHGK 2020/(21) 10-604 E.- 2022/1020 K.- 22.06.2022; YHGK 2017/(23)6-1817 E.-2022/643 K.17.05.2022; YHGK 2019/(13)3-452 E.- 2022/540 K. 14.04.2022). Eldeki davada; yapılan yargılama sonucunda ilk derece Mahkemesi’nin, davacının çek istirdadı davasında dava açmaya yetkili ve son hamil olmadığı dolayısıyla davacının hasım sıfatının bulunmadığı gerekçesi ile davanın aktif husumetten reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamış ise de, davanın esastan reddi gerekirken usulden reddine karar verilmesi yerinde bulunmamakla kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç bulunmadığına kanaat getirilmekle davacının istinaf başvurusunun kabulüne, yeniden hüküm kurulmasına, davacının davasının aktif husumet yokluğundan (sıfat yokluğu) esastan reddine kesin olmak üzere karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak çoğunluğun görüşüne katılmamakla iş bu muhalefet şerh olunur.