Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/164 E. 2023/361 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/164
KARAR NO: 2023/361
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/10/2022
NUMARASI: 2021/1022 E. – 2022/906 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/04/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 03/03/2021 tarihinde Alacağın Temliki, Sulh, İbra ve Feragat Sözleşmesi ile tasfiye halinde … A.Ş.’deki … nolu hesabında bulunan 15.850,05-EURO alacağını davalı şirkete temlik ettiğini, sözleşmeye göre davalı şirket, müvekkiline 15.850,00-EURO’yu 28/06/2012 tarihinden başlamak üzere 60 ay taksitle ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini ancak ilk taksitten sonra ödemelerin yapılmadığını, bunun üzerine İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durduğunu, bunun üzerine İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1056 Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davasının açıldığını, Mahkeme kararı ile ödenmesi gereken 60 aylık taksitin takip tarihine kadar olan 23 taksit karşılığı 6.072,00-EURO’nun ödenmesine karar verildiğini, söz konusu karar ile icra takibine devam edildiğini, davalı borçlu tarafından 23 taksit bedelinin ödendiğini, geriye kalan 37 taksit bedelinin ödenmediğinden Küçükçekmece … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun bu icra takibine de itirazı üzerine takibin durduğunu beyanla, davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın iptaline, %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalanan sözleşmede taraflar arasında çıkacak ihtilaflarda yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri ve İcra Daireleri olarak belirlendiğini, bu nedenle açılan işbu davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, reddinin gerektiğini, dava konusu, iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, söz konusu alacağın hukuken henüz talep edilebilir durumda olmadığını, sözleşme konusu, davacı tarafa ait kar-zarar katılım hesabının bulunduğu Tasfiye Halinde … A.Ş.’nin tasfiye sürecinin devam ettiğini, tasfiye süreci devam etmekteyken davacı katılım hesabı sahibinin tasfiye sonucunu beklemeden icra takibi başlatılması, dava açması vs yollarla talepte bulunmasının yasal olarak mümkün olmadığını, Tasfiye Halinde … A.Ş.’nin tasfiye işlemlerinin devam etmesi nedeniyle katılım hesabı sahibi davacının alacağının henüz muaccel hale gelmediğini, ancak tasfiye sonunda bir alacak kalırsa hesap sahibi davacının hak talebinde bulunacağını beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi “…Eldeki davada, davacı taraf alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat sözleşmesi uyarınca davalıya karşı bakiye alacağının tahsili için icra takibine girişmiştir. Söz konusu sözleşmeye konu tutar, davacının dava dışı … A.Ş.’den olan katılım hesabı alacağına ilişkin olduğu, dolayısıyla uyuşmazlık konusu olan tutarın, doğrudan doğruya davalı tarafın ticari işletmesi ile ilgili olmadığı anlaşılmaktadır. … TTK’nin 3/1 maddesi hükmünde, yasada düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğunun belirtilmiş, aynı yasanın 4/1 maddesi hükmünde de, ticari dava ve işler sayılmıştır. … TTK’nin 12/1 maddesi hükmüne göre, bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir dendiği belirtilmiş, aynı yasanın 15/1 maddesi hükmünde, ister gezici olsun ister bir dükkanda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanın ve geliri yasanın 11 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişinin esnaf olduğu, yasanın 11 maddesinin birinci fıkrasında ticari işletmenin, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme olduğu, ikinci fıkrasında ise, ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın, Cumhurbaşkanı kararıyla belirleneceği düzenlenmiştir. … Davacının bağlı bulunduğu vergi dairesi kayıtlarına bakıldığında, davacının 213 sayılı yasanın 178. maddesinde belirtilen ikinci sınıf tacir olduğu, işletme hesabına göre defter tuttuğu, bu durumda 213 sayılı yasanın 177. maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkar sayılacakları, dolayısıyla belirtilen limitlerin esnaf veya tacir sayılma sınırları belirlenirken göz önüne alınacağından, davacının vergi dairesinden gelen kayıtlarına göre tacir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekecektir. Davacının vergi kayıtlarındaki, dönem içinde elde edilen hasılat, dönem içinde satın alınan emtia, giderler ve diğer gelirler tutarları 2020 yılı döneminde belirlenen 213 sayılı yasanın 177 maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı 280.000,00-TL’nin veya satışların tutarı 390.000,00-TL’nin ve (3) numaralı bendinde belirtilen 280.000,00-TL’lik tutarın yarısını aşmadığı, yine (2) numaralı bendde yer alan 140.000,00-TL’lik tutarı da aşmadığı anlaşılmaktadır. O halde, eldeki kayıt ve verilere göre, davacının tacir olduğunu söylemek güçtür. … Yine davaya konu edilen uyuşmazlık TTK’nin 4/1 maddesinde yazılı davalardan da değildir. … Bu durumda, sözleşmeye konu alacağın niteliğine göre dava konusu uyuşmazlığın ticari dava niteliği taşımadığı sonucuna varılmakla, uyuşmazlığın çözümünün Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği, mahkememizin ise görevsiz olduğu anlaşılmaktadır. Göreve ilişkin düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, resen gözetilmesi gerekmektedir. …” gerekçesi ile davanın usulden reddi ile mahkemenin görevsizliğine, Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Güncel Yargıtay ve BAM içtihatları uyarınca iş bu davada görevli Mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunun tartışmasız olduğunu, emsal mahiyette kararlar bulunduğunu, işin ticari iş olduğunu, yasa gereği de davanın ticari dava olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına ve Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalının istinaf gerekçelerinin davayı uzatma amacı güttüğünü, müvekkilinin hakka erişimini engelleyici mahiyette olduğunu, davalının yargılamayı geciktirme amacında olduğunu, kararın isabetli olduğunu beyanla davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava; İİK m.67’den kaynaklanan; taraflar arasında imzalanan alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat sözleşmesine göre, davalının davacıya belirlenen sürelerde belirlenen miktarları ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, bu ödemeler yapılmayınca davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, davalının takibe yaptığı itirazın haksız olduğu davacı iddiası ile davalının takibe vaki itirazının iptali ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında düzenlenen alacağın temliki sözleşmesine dayalı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davada Mahkemece görevsizlik kararı ile asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğuna kanaat getirilmiştir. Davalı, davada ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmekte olduğundan; Uyuşmazlık; eldeki davada asliye hukuk mahkemesinin mi yoksa asliye ticaret mahkemesinin mi görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle alacağın temliki kavramı ve göreve ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir (Kılıçoğlu, M.A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Baskı, Ankara 2012, s. 784). Alacağın temliki, mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesi işlemidir. Alacaklının bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir sözleşmeye dayanarak üçüncü bir kişiye devretmesine alacağın temliki adı verilir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. Baskı, Ankara 2018, s.1252). Alacağın temliki, 03.03.2011 tarihli sözleşme tarihinde uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir (6098 sayılı TBK m.183 vd.). 818 sayılı Kanun’un rızai temliki düzenleyen 162. maddesinde; “Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu, bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez”, Akdin Şekli başlıklı 163. maddesinde ise; “Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz. Bir alacağın temlikini va’detmek, hususi şekle tabi değildir” hükümleri mevcuttur. Şu hâle göre 818 sayılı BK’nın 163. maddesinde alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup resmî şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, bir kimse bir başkasından olan alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir, böyle bir sözleşme alacağın temliki hükmünde olup, hukuken geçerlidir. Aynı Kanunun 164. maddesinde; “alacağın temliki kanun veya mahkeme kararı mucibince vuku bulduğu hâlde, bir güna merasime tabi olmaksızın ve evvelki alacaklı tarafından rıza izhar edilmesine bile ihtiyaç bulunmaksızın üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.” Hüsnüniyetle Yapılan Ödeme başlıklı 165. maddesinde de; “Temlik veya temellük eden tarafından alacağın temlik olunduğu kendisine bildirilmezden mukaddem evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuş ise alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri var iken diğerine hüsnü niyetle tediyede bulunan borçlu, beri olur.” Borçluya ait def’iler başlıklı 167. maddesi ise; “Borçlu, temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir. Borçlunun matlubu temlik eden zimmetinde temlike vakıf olduğu zaman müeccel bir alacağı var idiyse bu alacağın temlik edilen matluptan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartıyla borç ile takas edilmesini talep edebilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere, alacağın temliki; bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikal etmektedir. Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu hâlde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır. Alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu hâlde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur. Alacağın temlikinin rızai, kazai ve kanuni olmak üzere başlıca üç çeşidi vardır: Rızaî temlik; alacağın temlik eden ile temellük eden arasında yapılan bir anlaşmayla temlik edilmesidir ki 818 sayılı BK’nın 162-172. maddelerinde düzenlenmiş olan temlik nev’i de budur. Kanunî temlik; alacağın muayyen vakıaların gerçekleşmesi üzerine kanundan ötürü bir başkasına temlik edilmesidir ki, bunun en tipik misalini ölüm vakıasının gerçekleşmesi hâlinde ölen kimseye (murise) ait alacakların kanundan ötürü mirasçılara intikâl etmesi teşkil eder. Burada alacaklar, rızaî temlikteki gibi bir hukukî muameleyle değil, kendiliğinden intikâl etmektedirler. Kazaî temlik ise; alacağın bir mahkeme hükmüyle temlik edilmesidir. Meselâ mirasçılar mirasın taksiminde anlaşamadıkları için mahkemeye başvurarak taksimin hâkim tarafından yapılmasını talep ettikleri takdirde hâkim, bu talep üzerine hisseleri teşkil edip mirasçılara tahsis eder. İşte hâkimin tahsis ettiği bu hisseler içinde bulunan alacaklar mirasçıya mahkeme hükmüyle intikal etmiş olurlar. Alacağın temlikin söz konusu olabilmesi için, evvelemirde temlik edilecek bir alacağın mevcut olması gerekir. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur. Alacağın temliki bir tasarruf işlemi olduğu için bunun geçerli olması, her şeyden önce alacaklının temlik ettiği alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmasına bağlıdır. Alacaklının tasarruf yetkisi, ilke olarak temlik işleminin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Alacaklının temlike konu olan alacak üzerinde tasarruf yetkisi yoksa temlik işlemi de hüküm ve sonuç doğurmaz. Bu bakımdan devredilen alacağın birden çok alacaklısı varsa, hepsinin tasarruf yetkisine sahip olması gerekir. Alacaklı adına temlike yetkili iradî veya kanunî temsilcinin de alacak üzerinde tasarruf etmesi mümkündür. Yetkisiz temsilcinin yaptığı devir ancak alacaklının sonradan vereceği onay ile etkili olur. Onay geçmişe etkili sonuç doğurur (Eren, s.1256). Alacağın temliki soyut (mücerret) sözleşmedir. Binaenaleyh geçerliliği bir hukuki nedene dayanmasına veya dayandığı hukuki nedenin gerçekleşmesine yahut geçerli olmasına bağlı değildir. Fakat, temlikin geçerli bir nedeni bulunmazsa, temlik edilen kimse sebepsiz zenginleşmiş olacağından, temlik eden ona karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir (Von Tuhr, A.: Borçlar Hukuku, C. 1-2, Ankara 1983, C. Edege çev., s.829 vd.; Tunçomağ, K.: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. 1, İstanbul 1976, s.1091). Alacak, temlik edilmekle temlik edenin malvarlığından çıkarak temellük edenin mamelekine dahil olur; buna karşılık temlik edenin «alacaklı» sıfatı da artık son bulur, onun yerini temellük eden alır. Böylece temlik eden, borçludan edimini ifa etmesini talep edemeyeceği gibi, borçlu tarafından vâki olan ifayı da kabul edemez. Borçlu, edimini bundan böyle «temellük edene», yani «yeni alacaklı»sına ifa etmekle mükelleftir. Ancak, alacağın temliki borçlunun muvafakatini gerektirmediğinden, borçlunun bu temlikten haberi bulunmayabilir. Temlikten habersiz olan borçlu, hüsnüniyetle borcunu temlik edene, yani eski alacaklısına ifa ederse, borcundan kurtulur. Eğer borçlu, alacağın temlik edilmiş olduğundan haberdar edilmiş bulunuyorsa, borcunu ancak temellük edene ifa edebilir; temlik edene ifada bulunmuş olduğu takdirde, temellük edene karşı da ikinci bir ifada bulunmakla mükellef olur. Borçluya alacağın temlik edilmiş olduğunu temlik eden de, temellük eden de bildirebilir; bu ihbar herhangi bir şekle de bağlı değildir. Göreve ilişkin yasal düzenlemelere gelince; Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.11.2011 tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olmasının yanında HMK’nın 114. maddesinde açıkça dava şartı olarak düzenlenmiş olduğundan, mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında Daire tarafından re’sen dikkate alınması gerekir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez. Ticaret mahkemelerinin görevi TTK’nın 5. maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1. bendinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir. Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup bu maddeye göre: “(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; a) Bu Kanunda, b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez. Ticari davaları; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz, TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olmasını sağlamaz. Başka ifade ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; davacı ile davalı şirket arasında imzalanan 03.03.2011 tarihli alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye göre davalı şirketin davacıya 15.850,05-Euro’yu 28/06/2012 tarihinden başlamak üzere 60 ay taksitle ( aylık 264 Euro, son taksit 274,05 Euro olmak üzere) ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, davalı şirketin edimlerini yerine getirmemesi üzerine davacı tarafından davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, davalı şirketin takibe itirazı üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı şirket arasında imzalanan alacağın temliki sözleşmesi bağımsız mahiyette bir sözleşmedir ve taraflar açısından kendi başına hüküm ifade eder. Davacı anılan sözleşmeye dayanarak sözleşmenin karşı tarafı olan davalı … Mad. İç ve Dış Tic. A.Ş. aleyhine icra takibinde bulunmuş ve itiraz üzerine itirazın iptali davası açmıştır. Davacının temlik sözleşmesine konu yaptığı alacağın borçlusu durumundaki Tasfiye Halindeki … A.Ş. bu davada taraf değildir. Eldeki dava TTK’da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı gibi davacıların tacir olmadıkları da gözetildiğinde her iki tarafın ticari işletmesiyle ilişkili değildir. Bu nedenlerle davaya bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi değil 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesidir (YHGK 2017/11-2630 E.- 2019/328 K.- 21.03.2019). Neticeten, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dosyadaki tespitlere ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, 6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararında esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/10/2022 tarih ve 2021/1022 E. 2022/906 K. sayılı kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 80,70-TL harçtan mahsubu ile bakiye 99,20-TL daha harcın davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz başvurusunda bulunma yasa yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 13/04/2023