Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2023/140 E. 2023/359 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/140
KARAR NO: 2023/359
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 20/09/2022
NUMARASI: 2021/296 E. – 2022/134 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/04/2023
Yukarıda yazılı ilk derece Mahkemesi’nin kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait TPMK nezdinde tescilli “…” ana unsurlu markanın seri olarak tescil edildiğini, …, …, …, …, … ve … tescil numaralı ve “…” ana unsurlu seri markaları bulunduğunu, müvekkilinin eskiye dayalı olarak da söz konusu markaların gerçek hak sahibi olduğunu, markaları piyasada etkin olarak tanıttığını ve ticari itibara kavuşturduğunu, davalının eylemlerinin haksız ve hukuka aykırı olarak müvekkilinin markadan doğan haklarına tecavüz oluşturduğunu, aynı zamanda söz konusu eylemlerin Türk Ticaret Kanunu uyarınca da haksız rekabet oluşturduğunu, davalı … A.Ş.’nin (…) Basiretli tacir gibi hareket etmediğini, tescil için yaptığı başvuruların reddedilmesine rağmen itiraza konu markalarının müvekkili ile aynı emtia ve sınıfta kullanmaya devam ederek kötü niyetli hareket ettiğini, hukuka aykırı davranarak davacının ticari olarak zararına sebep olduğunu, TPMK nezdinde davalı adına tescilli olan …(…), … (…), …(…) ve … (…) başvuru numaralı markalar bulunduğunu, söz konusu bu markalara müvekkilinin TPMK nezdinde itiraz ettiğini ve markaların tescil taleplerinin reddedildiğini, davalıya ait … ve … tescil numaralı başvuruları kısmi red kararı sonrasında tescil edildiğini, davacı markalarının tescilli olduğu emtia ve sınıflarda ve tanındığını ve faal olarak bulunduğu sektörde de hala kullanıldığını, söz konusu dosyada, “…” ibaresinin davalıya ait web sitesinde kullanıldığını, bu kullanımın hem “…” ibareli ürünlerin müvekkilinin onay ve izni olmadan satılmasının hem de davacıya ait markaların davalıya ait internet sitesinde ayniyet oluşturacak şekilde kullanılması sebebiyle olduğunu, davalının internet sitesi üzerinde sattığı “…” ibareli ürünlerdeki ibarelerin davacıya ait bir markaymış izlenimi oluşturduğunu ve bu husus da davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğunu beyan ederek müvekkilinin markalarına haksız ve hukuka aykırı olarak tecavüz eylemlerine devam eden davalıya ait marka başvuruları hakkında …, …, … ve … başvuru numaralı markaları açısından hüküm kesinleşinceye kadar 3. kişilere devrinin engellenmesi amacına yönelik olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkiline ait TPMK nezdinde tescilli “…” ibareli seri markalarına vaki tecavüzünün tespitine, meni’ne ve ref’ine karar verilmesini, davalı tarafından gerçekleştirilen haksız rekabetin tespitine, men’ine ve ref’ine karar verilmesini, davalı aleyhine verilecek kararın masrafları davalıca karşılanmak suretiyle Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek 3 gazeteden birinde ilan yoluyla yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının huzurdaki dava kapsamında marka tecavüzü ve haksız rekabet yarattığını iddia ettiği kullanımlar da müvekkili şirkete ait olmadığını, söz konusu www…com internet sitesinin müvekkili adına kayıtlı olmadığı gibi, içerik sağlayıcısı da müvekkili olmadığını, bu kapsamda müvekkilinin huzurdaki davada taraf sıfatı bulunmadığını ve davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle başkaca hususların incelenmesine gerek kalmaksızın reddi gerektiğini, husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili …’nin, 14 Temmuz 2017’de kurulduğunu, www…com.tr üzerinden ürün tedarik ve dağıtımının yapılması, herhangi bir gerçek kişi veya tüzel kişinin www…com.tr üzerinden her tür ürün ve hizmeti satabileceği hizmetlerin sağlanması, üçüncü kişilere pazarlama, ticari satış hizmetleri ve operasyon desteği sağlanması ve benzeri alanlarda faaliyet gösterdiğini, her ne kadar davacı …com internet sitesi üzerinde yer alan linklerin tecavüz teşkil ettiğini ve bu tecavüz teşkil eden fiilleri icra eden kişinin müvekkili olduğunu iddia etmekteyse de, açılan dava yönünden pasif husumetlerinin bulunmadığını, dava dilekçesi, ekleri ve davacı yanca atıf yapılan İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2021/69 D. İş. sayılı dosyası kapsamında alman bilirkişi raporu incelendiğinde, www…com adresinde yer alan bazı ürünlere yer verildiğinin görüldüğünü, ki yanlış bir tespitle bu adresler … ile ilişkilendirildiğini, bu anlamda, gerek davacı yanın gerekse de davacı yönlendirmesi ile bilirkişilerin websitelerinin sahibi konusunda bir karışıklığa düştüğünün aşikar olduğunu, öne çıkan diğer bir önemli husus ise, davacının söz konusu ürünlerin satışını tevsik edecek bir adet numune ürün bile sunamadığı, iddia olunan sözde satışlar ile müvekkilini ilişkilendirir hiçbir delil ileri süremediğini, davacının iddialarını tevsik ettiğini öne sürdüğü ve tecavüz teşkil eden fiiller olarak belirttiği tek delil olan İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2021/69 D. İş. sayılı dosyası kapsamında tanzim edilen 16.03.2021 tarihli bilirkişi raporunda www…..com internet sitesi üzerinde belirtilen linklerde “BLINK” ibareli markalara yer verildiği tespit edilmiş; Ancak bu kullanımın başka bir deyişle internet sitesinin kime ait olduğu tespit edilmediğini, bu açıdan, söz konusu bilirkişi raporunda yalnızca linklerin ekran görüntülerine yer verilmiş olup, tespit karan veren mahkemenin talimatlarını karşılayan bir nitelikte olmadığı gibi, eksik değerlendirme ve inceleme içerdiğinden herhangi bir hükme esas alınması da mümkün olmadığını, uyuşmazlık bakımından … Bilişim davacı sıfatını haiz olması nedeniyle iddialarını ispat etmekle yükümlü olduğunu, bu kapsamda, … Bilişim’in dava konusu kullanımların müvekkili şirkete ait olduğunu ispatla yükümlü olduğunu beyanla davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi “… Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında tespit dosyasında paylaşımların yapıldığı web sitesinin içerik ve hizmet sağlayıcısının dava dışı “… & …” olduğu, davalıya ait paylaşımlar olmadığı, her ne kadar alınan raporda “davalının davaya konu “www…com” internet sitesi ile bağlantısı olan ve Türkiye pazarında yayında bulunan “www…com.tr” isimli internet sitesinin Türkiye’deki resmi sorumlusu olduğunu, davaya konu “www…com” internet sitesi ile davalının Türkiye’deki resmi sorumlusu olduğunu, “www…com.tr” isimli internet sitesinin gerek arayüzü ile birebir aynı olduğunu, gerekse veri tabanlarının dahi ortak kullanımların olduğunun tespit edildiğini, tüm bu tespitlerle de her iki internet sitesi arasında ticari organik bağ bulunduğu” değerlendirmelerinde bulunulmuş ise de ayrı bir tüzel kişiliğe sahip davalının dava dışı yurt dışı firmasının iş ve eylemlerinden doğrudan sorumluluğunun kabul edilemeyeceği gibi davaya konu kullanımların da davalı tarafından gerçekleşmediği (davalının mal tedariki, satış, piyasaya sunmaya aracılık gibi bir eylem iddiası ve bunu ispata yarar delil sunulmadığı) dikkate alındığında davalının açılan dava yönünden hasım sıfatının bulunmadığı, DAVACI TARAFÇA HMK 124 KAPSAMINDA HERHANGİ BİR TALEP İLETİLMEDİĞİ DE DİKKATE ALINDIĞINDA davalının husumet itirazlarının yerinde olduğuna kanaat getirilmiş …” gerekçesi ile davanın husumetten reddine karar vermiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporunda “www…com ” internet sitesi ile bağlantısı olan ve Türkiye pazarında yayında bulunan “www…com.tr” isimli internet sitesinin Türkiye’deki resmi sorumlusu olduğunu, ara yüzlerin birebir aynı olduğunu, gerekse veri tabanlarının dahi ortak kullanımların olduğunun tespit edildiğini, tüm bu tespitlerle her iki internet sitesi arasında ticari organik bağ bulunduğunun değerlendirildiğini, davalının ayrı bir tüzel kişiliğe sahip davalının dava dışı yurt dışı firmasının iş ve eylemlerinden doğrudan sorumluluğunun kabul edilemeyeceği ve yine davalının kullanımın gerçekleşmediği yönünde mahkemece hatalı değerlendirme yapıldığını, davalının müvekkilinin markalarına karşı tecavüz teşkil eder mahiyette satış yaptığını, bu satışların yapıldığı site ile organik bağı bulunduğunun bilirkişi raporu ile bu hususun sabit olduğunu, www…com internet adresinin aktif bir şekilde kullanımda olduğunu, müvekkiline ait … ibareli markların tescilli olduğu sınıf ve emtialarda satışın yapılmaya devam ettiğini, bu şekilde davalının alenen marka hakkına tecavüz ettiğini beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının istinaf nedenlerini inkar ile, bilirkişi raporu ile dava konusu kullanımların müvekkili tüzel kişiliğine ait olmadığının tespit edildiğini, davacının bahsettiği yabancı şirketten ayrı tüzel kişiliği bulunan müvekkili şirketin 2017 yılında Türkiye’de kurulduğunu, davacının iddia ettiği şekilde, …com, … veya … şirketleri ile aynı şirket olmasının mümkün olmadığını, zira bu şirketlerin farklı tarihlerde farklı ülkeler kanununa göre kurulduğunu, müvekkilinin yurt dışındaki farklı şirketlerce yönetilen yurtdışındaki … sitelerinde yer alan ürünlerle ilgili hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını, yine her ülkede farklı linkler kullanıldığını, davacının yanıltmaya yönelik benzer link iddiasının dinlenemeyeceğini çünkü her ülke de uzantılı linkin farklı olduğunu (Fransa da …fr, Almanya da ….de, Japonya’da …co.jp gibi…) ve para birimi vb. de de farklılıklar bulunduğunu, müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, HMK m.124 gereği de kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, davacının istinafının hukuki dayanağının bulunmadığını beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuştur. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan/ olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep şu şekildedir: Dava; davacının maddi ve manevi tazminat dâhil her türlü dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydıyla; Sınai Mülkiyet Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre ikili koruma altında bulunan davacıya ait, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli … ibareli markalara vaki tecavüzünün bulunduğu iddiası ile bunun tespiti, men’i, ref’i, davacı aleyhine gerçekleştirildiği iddia olunan haksız rekabetin tespiti, men’i, ref’i, davacının uğramış olduğunu iddia ettiği zararlara binaen fazlaya dair davacı hakları saklı kalmak kaydıyla HMK’nın 107. maddesi gereğince tahkikat sonucu uğranıldığı iddia olunan zararın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtilen talebi arttırma hakları saklı kalmak kaydıyla SMK 151 uyarınca şimdilik 10.000-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizle birlikte, 100.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsili, karar davalı aleyhine verildiği taktirde mahkeme kararının masrafları davalıdan karşılanmak suretiyle Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek 3 gazeteden birinde ilan yoluyla yayınlanması istemine ilişkindir. “Sıfat” terimi uygulamada yerleşmiş bir terim değildir. Uygulamada sıfat için “husumet” terimi kullanılmaktadır (Misal : Y3.HD 26.3.2015, 12514/5042). HMK m. 327/2 hükmünde, burada incelendiği anlamda sıfat deyimine yer verilmiştir. TBK m.205, I’de de, buradaki anlamda” taraf olma sıfatı” deyimine yer verilmiştir. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir (aktif husumet). Mesela, bir alacak davasında davacı olma sıfatı o alacağın alacaksına aittir. Alacak davası, o alacağın alacaklısından başka bir (üçüncü) kişi tarafından açılırsa (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davacının davacı sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten) dolayı reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet). Mesela, bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa, (dava konusu alacağın mevcut olmadığından dolayı değil) davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan, husumetten ) dolayı reddedilir (Misal:” Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkesine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir). Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur (YHGK 27.1.2016,13/684-106). Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü (usul hukuku bakımından önemi) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır). Şüphesiz, böyle bir karar yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder; dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip (ve fakat o davada taraf olarak gösterilmemiş) olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip ise, o zaman mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapar ve karar verir. Mahkemenin bu kararı, dava konusu hak ve davanın ( gerçek taraf sıfatına sahip olan) tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder (HMK m.303). Taraf sıfatı bir dava şart değildir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (re’sen ) gözetir. Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanısına varırsa, davayı sıfat yokluğundan (husumetten ) reddeder. Bu karar (dava şartı yokluğundakinin aksine) usulden (davanın mesmu olmadığından dolayı) bir ret kararı olmayıp, davanın esasına ilişkin bir ret kararıdır. Bu (esastan) ret kararı, davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm (HMK m.303) teşkil eder. Bir kişi davada sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddi halinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez( HMK m.327/2). Taraf ehliyeti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 50. maddesinde açıkça düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir. Dava ehliyeti ise, HMK’nın 51. maddesinde kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyeti olarak ifade edilmiştir. Dava ehliyeti, TMK’nın 9. maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukundaki görünümü olup buna göre medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişinin dava ehliyeti bulunmaktadır. Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, “aktif husumeti”, davalı sıfatı ise “pasif husumeti” karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def’î değil itiraz niteliğinde olması sebebiyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da bir başka deyişle taraf sıfatı dava şartlarından değildir. Dava şartının özelliği tıpkı taraf sıfatı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır (emsal mahiyette: YHGK 2020/(21) 10-604 E.- 2022/1020 K.- 22.06.2022; YHGK 2017/(23)6-1817 E.-2022/643 K.17.05.2022; YHGK 2019/(13)3-452 E.- 2022/540 K. 14.04.2022). Eldeki davada, ilk derece mahkemesi tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bilirkişi teknik raporunda, davalı şirketin ….com internet sitesinin alan adı sahibi, içerik sağlayıcısı veya servis sağlayıcısı olmadığı; davaya konu ürünlerin Türkiye’ye gönderiminin de bulunmadığı teknik olarak değerlendirilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesinin, davalının ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olduğu, davaya konu kullanımların davalı tarafından gerçekleştirilmediği, davalının mal tedariki, satış, piyasaya sunma veya aracılık yaptığı yönünde de bir iddia ve delil bulunmadığı dolayısıyla davalının hasım sıfatının bulunmadığı gerekçesi ile davanın pasif husumetten reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Saptanan ve hukuksal durum karşısında; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 20/09/2022 tarih ve 2021/296 E. 2022/134 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin yatırılan 80,70-TL harçtan mahsubu ile bakiye 99,20-TL daha harcın davacıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz başvurusunda bulunma yasa yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 13/04/2023