Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2022/796 E. 2022/924 K. 07.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2022/796
KARAR NO: 2022/924
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 12/04/2022 (Ara Karar)
NUMARASI: 2021/271 E.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 2019 yılı Mart ayında yayın hayatına başlaşan bir yayınevi olduğunu, müvekkilinin, yazar …’un vefatı sonrası sahibi olduğu eserlerin miras yolu ile mirasçılara intikal ettiğini, müvekkilinin de yasal mirasçı … ile sözleşme imzaladığını, bu sözleşme müvekkilinin dava konusu eserlerin Türkçeye tercüme ettirilmesi, çoğaltılması, kopyalarının reklam ve diğer pazarlama amaçları için dağıtılması haklarını devren edindiğini, hal böyle iken davalının Türkiye’deki hakları müvekkiline ait olan dava konusu kitapların müvekkilinden ve eser sahibinin mirasçısından izin alınmaksızın Türkçeye çevrilip çoğaltıldığını ve tanıtıldığını, davalının bu şekilde haksız kazanç sağladığını, davalıların bu eylemleri neticesinde müvekkilinin eserden kaynaklanan haklarının ciddi anlamda ihlal edildiğini iddia ederek, davalının, dava konusu kitapların Türkçe tercümelerini çoğaltıp yaymasının, tanıtmasının önlenmesini, ihlal konusu kitapların fiziki ve dijital nüshaları ile üretim araçlarına bulundukları her yerde el konularak yed-i emine teslimine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dilekçe ekinde sunduğu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararında müvekkili şirkete karşı açılmış davada yerel mahkemenin tedbir talebinin reddetmesi üzerine tedbir kararının davacı tarafından istinaf edildiğini, istinaf mahkemesince “ihtiyati tedbir talebinin bu aşamada yerinde olmadığı, FSEK 77. maddesinde yazılı tedbir koşullarının mevcut olmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf isteminin reddi gerekmiştir” şeklinde hüküm kurulduğunu, bu sebeple huzurdaki dosyada talep edilen ihtiyati tedbir kararının da reddine karar verilmesi gerektiğini savunarak, reddini istemiştir. İlk derece mahkemesinin 12/04/2022 tarihli ara kararıyla; “Hak sahipliği ve ihlal konusu ancak yargılama sonucunda belirleneceğinden ve bu aşamada yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; -Dava dilekçesindeki davalı tarafın haksız ve kötü niyetli şekilde mevcuttaki ihlallerine ek olarak; Kültür Bakanlığınca başlatılan E-Kitabım uygulamasında; dava konusu eserleri aplikasyon üzerinden e-kitap olarak ücretsiz bir şekilde kamuya açmış durumda olduğunu, -Asıl eser sahibi …’un mirasçılarından usulüne uygun şekilde mali hakları devralan müvekkilinin satışını gerçekleştirdiği eserlerin ücretsiz bir şekilde umuma iletilmesi FSEK 77. ile düzenlenen “esaslı bir zararın veya ani bir tehlikenin yahut emrivakinin” tüm unsurlarını taşıdığını, önceki tarihli kararların içeriği ile huzurdaki davanın içeriği ve ileri sürülen iddiaların aynı nitelikte olmadığını, önceki tarihli kararlarda; davalı tarafın eserlerin asıl eser sahibinden izin almaksızın mali haklarının kullanmasını FSEK mülga 28. maddeye dayandırıldığını, davalının dava konusu eserleri FSEK 28. madde hükmünden istifade ederek yayımlamasının kabul edilebilir olmadığını, eserlerin ilk olarak SSCB’de yayımlandığını; FSEK mülga 28. maddenin dayanağı Bern Sözleşmesi’ne SSCB taraf olmadığını, Bern Sözleşmesine taraf ülkelerde ilk basımı yapılan eserlerin FSEK mülga 28 kapsamında değerlendirileceğinin de su götürmez bir gerçek olduğunu, ancak asıl eser sahibinin eserlerini ilk olarak Rusça olarak SSCB’de yayımladığını ve FSEK mülga 28 hükmünden faydalanılmasının olanaksız olduğunu, FSEK Geçici Madde 2 düzenlemesinin 1952 yılından evvel yürürlükte bulunan Hakkı Telif Kanunu ile elde edilen kazanılmış hakları düzenlediğini yargılama konusu eserlerin 1952 yılından sonra Türkçeye tercüme edilip yayımlandığını, davalı tarafça ileri sürülen FSEK Geçici Madde 2 hükmü, mülga m.28 ile ilgili olmadığını, 1952 yılından önce yürürlükte bulunan Hakkı Telif Yasasınca sağlanan kazanılmış haklara ilişkin olduğunu, ancak; ne davacıların, ne davalıların önceki tarihli kararlarda; eserlerin ilk olarak SSCB’de yayımlandığını, SSCB’nin Bern Sözleşmesine taraf olmadığını, kaldı ki FSEK mülga 28. Maddenin tasfiyesi hükmünde olan FSEK Ek Madde2 açısından ele alınması gerektiğini değerlendirmediğini, FSEK’in eski 28. madde hükmünün, 07.06.1995 gün ve 4110 sayılı Yasa’nın 11. maddesiyle değiştirilmesi ve 21.02.2001 gün ve 4630 sayılı Kanunun 36. maddesiyle de tümden yürürlükten kaldırılmasından sonra, anılan serbestiden istifade ederek asıl eseri Türkçeye tercüme eden kişilerin işleme eser sahipliğinden doğan haklarının akıbeti genel olarak FSEK Ek madde 2 hükmüyle düzenlendiğini, 1952-1995 ve 1995-2001 yılları arasında yürürlükte kalan FSEK’in mülga m.28 hükmünde tanınan Türkçeye tercüme serbestisinden yalnızca Bern Sözleşmesine taraf bir birlik ülkesinde Türkçeden başka bir dilde neşredilen ilim ve edebiyat eserleri istifade edebildiğini, müvekkilin hak sahibi olduğu …’a ait yargılama konusu eserlerin ilk olarak, Türkçe dışında bir dille, Bern Sözleşmesine taraf olmayan SSCB sınırları içinde yayımlandığını, FSEK’in 28. madde hükmü, 07.06.1995 gün ve 4110 sayılı Yasa’nın 11. maddesi ile “İlk defa Türkçeden başka bir dilde yayımlanmış olan bir ilim ve edebiyat eseri yayımlandığı tarihten itibaren 70 yıl içinde eser sahibi veya onun müsaadesi ile başka bir kimse tarafından Türkçe tercümesi yapılarak yayımlanmamış ise 70 yılın geçmesiyle bu eserin Türkçeye tercümesi serbesttir.” şekline dönüştürüldüğünü, yargılama konusu eserlerin ilk yayımları üzerinden anılan tarihte 70 yıl geçmediğinden, belirtilen tarihten sonraki tercüme üzerinden zaten m.28 hükmünden istifade edilebilmesi olanağı bulunmadığını, dava konusu eserlerin basım ve yayını ilk olarak Rusça dilinde ve SSCB’de gerçekleştiğini, müvekkili açısından esaslı bir ekonomik ve itibari zararın açık olduğunu, ileri sürülen iddiaların yaklaşık ispat unsurlarını oluşturduğunu, huzurdaki dava ile içerik ve iddia olarak benzer olmayan eski tarihli kararlar gözetilerek tedbir taleplerinin reddedilmesinin hatalı olduğunu, dava konusu … kitaplarının ücretsiz olarak bu uygulamaya yüklenmiş olduğunu, Davalı … neşriyatın hiçbir kullanım ve yayın hakkı bulunmazken dava konusu eserleri ücretsiz bir şekilde kamunun kullanımına sunmasının müvekkilinin satışlarını ciddi anlamda olumsuz etkilediğini, tedbir talebinin reddine yönelik karara karşı istinaf itirazlarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Söz konusu eserlerin 1990-1995 yılları arasında yayınlandığını, bu dönemde yürürlükte bulunan 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu’nun 28. maddesi hükmüne göre ; “ ilk defa türkçeden başka bir dilde yayınlanmış olan bir ilim ve edebiyat eseri, yayımlandığı tarihten itibaren 10 yıl içinde eser sahibi veya onun müsaadesi ile başka bir kimse tarafından türkçe tercümesi yapılarak yayımlanmamış ise 10 yılın geçmesiyle bu eserin türkçeye tercümesi serbesttir” dendiğini, 4110 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden evvel bir eseri 28. Maddenin o tarihteki düzenlemesinde öngören şartlarda tercüme edip yayımlayan ve dağıtımını yapan kimse, o eser üzerindeki bu hakları kanundan dolayı iktisap ettiğini, Dava konusu eser sahibi …, müvekkili yayınevi tarafından eserlerinin tercüme edilerek yayımlandığı 1990 yılı itibarı ile SSCB vatandaşı olup, Sovyetler Birliği de yukarıda zikredilen Bern sözleşmesine taraf olmadığından, 10 yıllık koruma süresinden dahi istifade etmek imkanı bulunmadığını, Müvekkili yayınevi dava konusu eserleri 1995 yılından önce yayınladığını, yayınladığı tarihte yürürlükteki mevzuata aykırı hiçbir basım faaliyeti söz konusu olmadığını, 1995 yılında yapılan değişiklikle ilgili davacı vekilinin yaptığı zorlama yorumların, müvekkilinin müktesep hakkını ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu, davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Yürürlükten kalkan FSEK’in 28. maddesinde ( 07.06.1995 gün ve 4110 sayılı Yasanın 11. Madde değişikliğinden önce) “İlk defa Türkçe’den başka bir dilde yayımlanmış olan bir ilim ve edebiyat eseri yayımlandığı tarihten itibaren 10 yıl içinde eser sahibi veya onun müsaadesi ile başka bir kimse Türkçe tercümesi yapılarak yayımlanmamış ise 10 yılın geçmesiyle bu eserin Türkçeye tercümesi serbesttir. Bu hüküm diğer işlemeler hakkında uygulanmaz. ” hükmü ile 5846 Sayılı Yasanın “Müktesep Hakların Korunması ” başlıklı Geçici 2. Maddesinde; “Eski Kanundaki süreler daha uzunsa bu kanunun yayımlanmasından önce yayımlanan eserler hakkında o süreler cereyan eder.” dedikten sonra 2. Fıkrasında açıkça “Bu Kanunun yayımlanmasından önce bir eserin haklı olarak yapılan bir tercüme ve işlenmesi yayımlanmış ise tercüme eden veya işleyenin eski kanun hükümlerine göre iktisap ettiği hak ve salahiyetlere halel gelmez” hükmü düzenlenmiştir. FSEK 28. madde hükmüne göre, ilk defa Türkiye dışında Türkçe’den başka bir dilde yayımlanmış “ilim ve edebiyat eserlerinin” eser veya hak sahipleri tarafından, 10 yıl süreyle Türkçe’ye tercümesi ve “yayımlanması sağlanmamış ise”, Türkçe’ye tercüme edilerek işlenmesinin serbest bırakıldığı anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından davaya konu eserlerin FSEK 28. madde kapsamında değerlendirmesinin yapılamayacağının iddia edildiği, Bern sözleşmesine taraf ülke olup olmamasına yönelik değerlendirmenin yargılama gerektirdiği, 6100 Sayılı HMK’nın 389/1. Maddesinde, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, düzenlemeye göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilmemesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik sebebiyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiği, ayrıca 6100 Sayılı HMK’nın 390/3. maddesinde, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yer aldığı, düzenleme gereği, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmadığı, talebin yeterliliği hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğu, yukarıda içeriği açıklanan deliller dikkate alındığında, somut olayda, davacı tarafça ileri sürülen hususların yargılamayı gerektirdiği ve tedbir koşullarının mevcut durumda oluşmadığı yönündeki mahkeme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, ilerde değişen koşullara göre yeniden tedbir talebinin değerlendirilebileceği anlaşılmış olmakla, tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/04/2022 tarih ve 2021/271 E. sayılı ara kararına karşı tedbir talep eden davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/(1)-f. ve 394/(5). maddeleri gereğince, kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 07/06/2022